Aleksander
Sergeyeviç Puşkin - Yüzbaşının Kızı
Bir Muhafız Birliği Çavuşu
- Yarın bir muhafız birliğinde bir yüzbaşı olabilirdi.
- Nene gerek, bırak orduda çalışsın.
- Çok doğru! Varsın sürünsün…
…
Ben daha annemin karnındayken, yakın aile dostlarımızdan
muhafız birliği binbaşısı B.’nin yardımıyla Semenovski alayına çavuş
yazılmışım.
…babam, Monsieur Beaupré adında bir Fransız tuttu benim
için.
…on altı yaşımı bitirdiğim yıl hayatım temelden değişti.
“…Orenburg’a onun emrine girmeye gidiyorsun.”
Petersburg düşleri kurarken, demek ıssız, tenha bir ülkenin
can sıkıntıları bekliyormuş beni.
“Elbiseni yeniyken, şerefini gençken koru.”
Rüzgâr öyle bir kudurmuşlukla uluyordu ki, canlıydı
sanırdınız.
Orenburg’a varınca doğru generale çıktım.
Kale
…sen de bu ıssız yere sürüldün diye hiç canını sıkma. Buraya
gelenlerin ne ilki, ne de sonuncususun sen.
Gençliğim böyle bir yerde geçecekmiş meğer! İçimi bir hüzün
kapladı…
Düello
(Şvabrin) …sözünü ettiğin bu tatlı tutkulara, sevda
acılarına konu olan Maşa da kim? Sakın bizim Marya İvanovna olmasın bu?
Eğer Marya İvanova’nın karanlık bastıktan sonra sana
gelmesini istiyorsan, ona tatlı şiirler yerine bir çift küpe armağan et demek
istiyorum.
Yalan söylüyorsun, alçak! diye haykırdım…
Şvabrin’in rengi attı. Kolumu sıkarak:
- Bunun hesabını vereceksin, dedi. Sizi düelloya davet
ediyorum.
Sevinçle:
- Başüstüne; diye karşılık verdim.
Çarpışma yeri olarak kalenin aşağısındaki ot yığınlarının
arkasını uygun gördük ve ertesi gün saat yedide orada bulunmayı kararlaştırdık.
İvan Kuzmiç, hemen hapse at bunları!
Şvabrin’le yalnız kaldık.
- Bu iş böyle bitmez, dedim.
- Hiç kuşkusuz, diye karşılık verdi.
Sessizce yürüdük. Dik bir keçi yolundan inerek tam ırmağın
kıyısında durduk. Kılıçlarımızı çektik. Şvabrin daha ustaydı benden. Ama ben
daha güçlü, daha gözüpektim.
…saldırıya geçtim ve ırmağın ucuna kadar sıkıştırdım onu.
Tam bu sırada adımın ünlendiğini işittim. Şöyle bir baktım, Savelyiç keçi
yolundan aşağı, bana doğru koşuyor… Aynı anda göğsüme, sağ omuzumun biraz aşağısına
şiddetli bir kılıç darbesi indi; düştüm, kendimden geçtim.
Aşk
Düelloyu anımsadım ve yaralı olduğumu anladım.
Marya İvanovna çıktı karşıma. Melek sesiyle selamladı beni.
- Sevgili Marya İvanovna, tatlı Marya İvanovna, dedim; karım
ol, o mutluluğu benden esirgeme.
Titredi, elini çekerek:
- Allah aşkına sakin olun, dedi. Tehlike geçmedi daha.
Yaranız her an açılabilir. Kendinizi benim için koruyun hiç değilse.
İyileştikten sonraki ilk günlerde Şvabrin’le barıştım.
Mektup şöyleydi:
”Oğlum Pyotr! Mironov kızı Marya İvanovna’yla nikâhlanmak
için baba onayı istediğin mektubu bu ayın 15’inde aldık. Davranışını onaylamak
niyetinde olmadığım gibi, oraya, yanına gelmeye, koskoca subay olmana
bakmaksızın sana güzel bir ders vermeye hazırlandığımı bilesin…”
O günden sonra durumum değişti. Marya İvanovna benimle hemen
hemen hiç konuşmuyor, ne zaman karşılaşsak bir fırsatını bulup uzaklaşıyordu
yanımdan.
Pugaçev Ayaklanması
…herkes Pugaçev’den söz ediyordu.
Genç adam! Bir gün bu yazdıklarım eline geçerse, en yararlı,
en köklü değişikliklerin, ancak ahlâkların düzelmesi yoluyla, hiçbir zorlayıcı
sarsıntı olmadan gerçekleşenler olduğunu unutma…
- Elveda Pyotr Andreyiç! dedi. Beni Orenburg’a
gönderiyorlar. Sağlıcakla, mutlulukla kalın. Belki Tanrının izniyle yine
görüşürüz; ama görüşemezsek…
Göğsünden taşan hıçkırıklar sözünü tamamlamasına engel oldu.
Kucakladım, bağrıma bastım onu:
- Elveda meleğim, dedim. Elveda sevgilim…
Saldırı
Pugaçev gelmiş.
Kale kuşatılmış durumda.
Dün onun elinden aldığımı anımsayarak, kılıcımın kabzasını
sıktım. Sevgilimi onunla koruyacağımı düşündükçe içim içime sığmıyor, kendimi
bir şövalye olarak görüyordum.
…isyancılar, zorla kaleye girdiler.
…kıskıvrak bağladılar beni.
Pugaçev’in karşısına çıkardılar bizi.
Bir de ne göreyim, Şvabrin kafası çepeçevre tıraşlı,
sırtında bir Kazak kaftanı, Kazak ileri gelenleri arasından çıktı,
İlmeği boynuma geçirdiler.
Baktım, benim Savelyiç, Pugaçev’in ayaklarına kapanmış.
Zavallı lalam:
- Babacığım! diye yalvarıyordu; bey çocuğunu öldürmekle ne geçecek
eline? Bırak onu; sana fidye verirler. Eğer gözdağı vermek için ille de birini
astıracaksan, emret, beni, bu ihtiyarı assınlar!
Pugaçev’in bir işaretiyle serbest bıraktılar beni.
Ahali bağlılık yemini etmeye başladı.
Çağrılmadık Misafir
Her şeyden çok Marya İvanovna’nın yazgısının belirsizliği
ıstırap veriyordu bana. Neredeydi şimdi?
- Küçük hanım yaşıyor, diye karşılık verdi. Akulina
Pamfilovnalara sığındı. Dehşet içinde:
- Ne? diye inledim; papazın karısına ha? Tanrım! Fakat
Pugaçev orada!
Pugaçev:
- Otur, dedi; seninle konuşacaklarım var.
Bana karşı çok suçlusun; fakat düşmanlarımdan gizlenmek
zorunda olduğum bir sırada bana yardım etmiştin, bunun için bağışladım seni.
Bak, daha neler neler elde edeceksin!
Ayrılık
Pugaçev, kalabalığın içinde görüp başıyla yanına çağırdı
beni.
- Dinle, dedi; hemen şu anda Orenburg’a doğru yola çık,
Valiye ve bütün generallere beni bir hafta içinde beklemelerini söyle.
Çarlarını bir çocuk sevgisi ve itaatiyle karşılasınlar; yoksa hepsini
sallandıracağım.
Sonra ahaliye döndü, Şvabrin’i göstererek:
- Evlatlarım, bundan böyle komutanınız budur, dedi. Onun
sözünden çıkmayın. Sizden ve kaleden bana karşı o sorumlu olacaktır. Bu sözleri
duyunca dehşetle irkildim. Kalenin komutanı Şvabrin oluyordu ha! Marya İvanovna
onun egemenliği altında kalıyordu!
Marya İvanovna’yla görüşmek için hemen papazın evine gittim.
Papazın karısı üzücü bir haberle karşıladı beni. Geceleyin Marya İvanovna’nın
ateşi yükselmiş. Şimdi baygın yatıyor, durmadan sayıklıyormuş.
Kentin Kuşatılması
…general şöyle bağladı sözlerini:
- Şimdi, baylar, isyancılara karşı takınacağımız tavır
konusunda karar almamız gerekiyor.
- Efendimiz, satın alma harekâtına girişiniz!
Kimse benden yana çıkmadı.
Herkes, açık savaş alanında silahın şansını denemektense,
topların ve surların gerisinde, güvenlik içinde kalmanın daha akıllıca bir iş
olacağı kanısındaydı.
Orenburg kuşatmasını anlatacak değilim. Aile notlarına
değil, tarihe mal olmuş bir olaydır bu.
(Marya Mironova’nın mektubu) Aleksey İvanoviç, kendisiyle
evlenmeye zorluyor beni.
Eğer üç gün sonra ona varmazsam, gözümün yaşına
bakmayacakmış.
Kente dörtnala girip atımı dosdoğru komutanlığa sürdüm.
Efendimiz, bana bir bölük askerle elli tane Kazak verin;
gidip Belogorsk kalesini düşmandan temizleyeyim.
- Olmaz delikanlı, dedi.
İsyancıların Otağı
Savelyiç:
- Bu da ne demek efendim? diye sözümü kesti. Seni yalnız
bırakacağımı mı sandın? İşte, ölürüm de bunu yaptıramazsın bana. Madem gitmeye
karar verdin, yayan yapıldak da olsa peşine düşer, seni yalnız bırakmam.
Orenburg’dan çıktık.
Pugaçev barınağının öncü karakoluna çıkmıştık. Adamlar
seslendiler. Parolayı bilmediğim için, yanlarından sessizce geçmek istedim.
Fakat çevremi kuşatıverdiler.
Onların bu şaşkınlığından yararlanarak atımı mahmuzladım,
hayvan ok gibi fırladı. Gecenin gitgide koyulaşan karanlığı beni her tehlikeden
koruyabilirdi. Fakat bir de baktım, Savelyiç arkamdan gelmiyor. İhtiyarcık
topal atıyla haydutların elinden kaçamamıştı demek.
Adamlar Savelyiç‘i kıstırmışlar atından indirip bağlamaya
hazırlanıyorlardı. Beni görünce pek sevindiler.
Pugaçev görür görmez tanıdı beni.
- İncitilen yetim bir kızı kurtarmak için Belogorsk kalesine
gidiyordum. Pugaçev’in gözleri parladı:
- Hangi adamım yetim bir kızı incitmeye cesaret edebiliyor?
Diye gürledi. Şeytanın bacağı olsa, kurtulamayacak elimden. Söyle, suçlu kim?
- Suçlu Şvabrin’dir, dedim.
Pugaçev
Şimdi, söyle bakalım, Şvabrin’in incittiği kızla ne ilgin
var?
- O kız yavuklumdur, diye karşılık verdim.
Pugaçev:
- Yavuklun ha! diye bağırdı. Niye daha önce söylemezsin
bunu? Sizi evlendirip güzel bir şölen yapacağız! (Sonra Beloborodov’a döndü).
Dinle, mareşal! Bu delikanlı, eski ahbabımdır.
Yüzbaşı Mironov’un kızı olduğunu bilmiyordu onun. Şvabrin
öfkeye kapılarak her şeyi açıklayabilirdi. Pugaçev, belki bir başka yolla da
öğrenebilirdi gerçeği…
“üç yüz yıl leşle beslenmektense, bir kere taze kan içmek
çok daha iyi, sonrası Allah kerim”
Yetim Kız
Pugaçev kadehini yuvarladı, beni göstererek:
- Efendimizi de ağırla, dedi.
Şvabrin elindeki tepsiyle bana da yaklaştı.
Şvabrin
- Hükümdarım, dedi; benden her şey istemek hakkına
sahipsiniz. Fakat bir yabancıyı karımın yatak odasına sokmamı emretmeyin.
Pugaçev, bir tekme salladı kapıya; kilit söküldü, odaya
girdik.
Marya İvanovna:
- Kocam ha! diye tekrarladı. O, kocam değil benim. Hiçbir
zaman karısı olmayacağım onun! Eğer beni kurtarmazlarsa, kendimi öldürmeye
karar verdim.
Pugaçev, korkunç bir bakış fırlattı Şvabrin’e:
- Bir de beni aldatmaya cüret ettin ha! dedi. Densiz herif
nasıl bir ceza hakettiğini biliyor musun?
Şvabrin: Suçluyum, yalan söyledim size. Fakat Grinyov da
sizi aldatıyor. O, papazın yeğeni değil, bu kalenin alınışı sırasında idam
edilen İvan Mironov’un kızıdır.
Bırak beni, zavallı yetim kızla birlikte, alnımıza hangi yön
yazılmışsa çekip gidelim…
- Haydi, dediğin gibi olsun! Asmaksa asmalı, bağışlamaksa
bağışlamalı.
Sonra Şvabrin’e döndü, egemenliği altında bulunan bütün
karakol ve kalelerden serbestçe geçebilmem için bir belge hazırlamasını
emretti.
Belogorsk Kalesi’ni, bir daha dönmemek üzere geride
bıraktık.
Tutuklanma
Marya’yla böyle umulmadık bir biçimde birleşiverince,
kendime inanamıyordum. Olup bitenler bir düş gibi geliyordu bana.
Susuyorduk. Yüreklerimiz yorgun düşmüştü.
Küçük bir kente yaklaşıyorduk.
Devriyeler önümüzü kesti.
- Arabada kim var? sorusuna, arabacı gür bir sesle:
- Çar’ın bacanağı, diye karşılık verdi.
- Çık dışarı, şeytanın bacanağı! dedi.
Altı tane muhafız birliği subayı iskambil oynuyordu burada.
Kâğıt dağıtan binbaşıya bakınca şaşıp kaldım. Bir zamanlar
Simbirsk hanında yüz rublemi üten İvan İvanoviç Zurin’in ta kendisiydi bu!
Zurin hemen gerekli emirleri verdi. Kendisi de elde olmayan
bu terslik dolayısıyla Marya İvanovna’dan özür dilemek üzere dışarı çıktı.
Akşam yemeğinden sonra Zurin’le yalnız kalınca, başımdan
geçen olayları bir bir anlattım.
- Kardeş, dedi; hepsi iyi, hoş. Fakat aklımın ermediği tek
bir şey var: Hangi şeytana uyup da evleniyorsun? Ben, şerefli bir asker olarak,
sana doğru bildiğim şeyi söylemek zorundayım: İnan ki evlenmek ahmaklıktır.
Marya İvanovna’yı köye göndererek; ben burada, onun
birliğinde kalacaktım.
Zurin’in birliği o gün kentten ayrılıyordu. Elimi çabuk
tutmalıydım. Marya İvanovna’yı Savelyiç‘e emanet ettim, babamla anneme iletmesi
için bir mektup verdim ona, hemen oracıkta vedalaştık.
- Elveda Pyotr Andreyiç! dedi usulca. bir daha görüşür
müyüz, görüşmez miyiz, orasını Tanrı bilir. Fakat ömrümce unutmayacağım sizi:
yüreğimde hep sizi taşıyacağım.
Prens Golitsin, Tatişçev kalesi yakınlarında Pugaçev’i bozguna
uğrattı. Ordusunu darmadağın etti.
Fakat Pugaçev ele geçirilememişti daha.
Fakat birdenbire, hiç beklenmedik bir felakete uğradım.
Bütün müfreze komutanlıklarına gönderilen ve görüldüğüm
yerde tutuklanarak hemen Kazan’a, Pugaçev işi için kurulmuş soruşturma kuruluna
postalanmamı bildiren gizli bir emirdi bu.
Yargılanma
Sorgu başladı. Adımı, sanımı sordular. General, Andrey
Petroviç Grinyov’un oğlu olup olmadığımı bir kere de benden öğrenmek istedi.
Söyledim. Bunun üzerine, sert bir tavırla:
- Öyle saygıdeğer bir babanın böyle uygunsuz bir evladı
olması ne kadar acı! diye bir çıkış yaptı bana.
Merakla kapıya döndüm, beni ihbar edeni beklemeye koyuldum.
Şvabrin…
…suçlamalarını tekrar etti.
Annemle babam, eski zaman insanlarının seçkin bir özelliği olan
o candan güleryüzlülükle karşılamışlardı İvanovna’yı.
Prens’den bir mektup geldi babama. Prens benden söz ediyor;
beylik girişten sonra, isyancıların planlarına katılmış olduğuma ilişkin
kuşkuların ne yazık ki doğrulandığını, (…) Sibirya’nın ücra bir bölgesinde ömür
boyu oturmaya mahkûm ettiğini bildiriyordu.
Marya İvanovna, ansızın, Petersburg’a gitmek istediğini
bildirdi ve bu konuda kendisine yardım edilmesini diledi.
- Git, anacığım, dedi. Mutluluğuna engel olmak istemeyiz.
Kendine koca olarak rezil bir hain değil, iyi bir insan bulmanı dilerim.
- Evet efendim. Çariçe’den bir dilekte bulunmaya geldim.
- Yetimsiniz. Herhalde size haksızlık edildiğinden, kötü
davranıldığından yakınacaksınız.
- Hayır efendim. Ben adalet değil, lûtuf dilemeye geldim.
- Dileğiniz Grinyov’la ilgili öyle mi? dedi. Çariçe’nin onu
bağışlaması söz konusu olamaz.
- Gerçek değil, vallahi gerçek değil! Ben her şeyi
biliyorum, her şeyi anlatacağım size. Başına ne geldiyse, hep benim yüzümden
oldu. Yargılandığı sırada kendini savunmadıysa, sırf benim adımı bu işe
karıştırmamak için yaptı bunu.
…
…bir saray uşağı Mironov’un kızının Çariçe tarafından saraya
çağrıldığını bildirdi.
…İşiniz görüldü. Nişanlınızın suçsuzluğuna kesinlikle
inanıyorum.
…
Türkçeleştiren: Ataol Behramoğlu
Cumhuriyet Gazetesi Yayını, Dünya Klasikleri, 1998
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder