8 Ekim 2019 Salı

Tuhaf Bir Adamın Rüyası


Dostoyevski - Tuhaf Bir Adamın Rüyası

Fantastik Bir Öykü

Tuhaf bir adamım ben. Şimdilerde insanlar deli olduğumu söylüyorlar. Onların gözünde, daha önceleri olduğum gibi tuhaf olarak kalsaydım, benim için yüceltici bir şey olurdu bu.

…insanlar beni tuhaf buldukları için önceleri çok acı çekiyordum.

Ansızın, dünya varmış ya da hiçbir yerde hiçbir şey yokmuş, benim için bunun bir anlamı olamazmış gibi hissettim. Benim için hiçbir şeyin var olmadığını bütün varlığımla duymaya, anlamaya başladım. Başlangıçta, daha önce her şey varmış gibi geliyordu bana, ama sonra daha önce de bir şeyin olmadığını, ancak nedense bana öyle geldiğini anladım. Yavaş yavaş, hiçbir zaman hiçbir şeyin var olmadığına inandım. O zaman birden insanlara kızmamaya, onları neredeyse fark etmemeye başladım (s. 114).

Işıklar hüzün veriyordu insana, çünkü her şeyi aydınlatıyorlardı. O gün hemen hiçbir şey yememiştim.
Bütün akşam bir mühendisin bürosunda oturmuştum.
"Baylar, dedim, evet hiçbir şeyi umursadığınız yok sizin!"
Ben de hiçbir şeyi umursamıyordum

Kesin kararımı iki ay önce vermiştim. Pek param yoktu ama, gene de iyi bir tabanca satın almış, hemen o gün mermilerini yerleştirmiştim.
Bu iki ay suresince her akşam eve dönerken kararımı o akşam gerçekleştireceğimi, beynime bir kurşun sıkacağımı düşünüyordum.

İşte tam o anda, ben gökyüzüne bakarken o kız çocuğu yapıştı koluma.
"Anneciğim! Anneciğim!"
Çocukların sesindeki o umutsuzluğu çok iyi bilirim.
…bir polis bulmasını, ondan yardım istemesini söyledim.
Beşinci kata, adama çıktım.

Orduya geri almıyorlar onu. Ama çok tuhaftır (ben de bunun için anlatıyorum bunu zaten) bitişik odada oturan bu yüzbaşının gürültüsünden bir aydır hiç rahatsız olduğum yoktu.

…geceleri gün ağarana kadar uyumuyorum. Bir yıldır öyle. Bütün gece masanın yanındaki koltukta oturuyorum, hiçbir şey yapmıyorum. Yalnızca gündüzleri kitap okuyorum. Koltukta oturuyorum, bir şey düşünmüyorum bile, ama bu arada birtakım düşünceler dolaşıp duruyor kafamın içinde, bırakıyorum, istedikleri gibi dolaşıyorlar.

"Böyle mi olacak?" Ve büyük bir kararlılıkla cevap verdim kendime: "Evet!" Yani beynime bir kurşun sıkacaktım.

Size bir şey söyleyeyim mi: Gerçi hiçbir şey etkilemiyordu beni ama, inanın, sözgelimi acıyı hissediyordum. Biri vursa bana, acı duyuyordum. Ruhsal yönden de öyleydi: Çok acıklı bir şey olduğunda, henüz hiçbir şeyi umursamamaya başlamadığım zamanlarda olduğu gibi yüreğim burkuluyordu, üzülüyordum.

Açık seçik olarak, ben bir sıfır değil de, bir insansam, henüz sıfır olmadıysam yaşıyorum demekti ve dolayısıyla acı çekebilir, öfkelenebilir, davranışlarımdan utanç duyabilirdim.

…iki saat sonra kendimi öldüreceksem o küçük kızdan bana neydi?

Tam o sırada, masanın başında koltukta otururken birden uykuya daldım. Daha önce hiç böyle bir şey gelmemişti başıma.

İnsan bir kez gerçeği tanırsa, onu görürse, onun gerçek olduğunu, başka bir gerçeğin olmadığını, olamayacağını bilir artık…

Rüyamda ansızın tabancayı elime aldım
Tabancayı kalbime dayadıktan sonra bir veya iki saniye bekledim.
Hemen çektim tetiği.
Hiç acı duymadım,
Sert bir yerde sırtüstü yatıyordum.
Kapalı bir tabuna götürüyorlar beni.
İşte gömüyorlar beni.

- Her kimsen, eğer varsan ve bu olanlardan daha mantıklı bir şey varsa, izin ver, burada aynı şey olsun. Saçma intiharım nedeniyle benden intikam alıyorsan şunu bilesin ki, gelecekte başıma gelecek hiçbir şeyle karşılaştırılamayacak her türlü saçmalığa ve çirkinliğe, acılarım milyonlarca yıl sürse bile hiç sesimi çıkarmadan katlanacağım!

Ve birden açıldı mezarım.

…yüreğinizin hayal ettiği noktada durursunuz.

"Sirius yıldızı mı bu?" diye sordum. Beni götürmekte olan varlık "Hayır, senin eve dönerken bulutların arasından gördüğün yıldızdır o," dedi.

Bizim dünyamızda bizler yalnızca ıstırap çekerek sevebiliriz, yalnızca ıstırap çekerek! Başka türlü sevemeyiz, başka türlü bir sevgi bilmeyiz.

Doğayı, dünyayı, denizleri, ormanları yüceltiyorlardı.

Oh, şimdi gözlerimin içine bakarak alay edecekler benimle…

Bütün bunlar belki de bir rüya değildi

Evet, evet, sonunda hepsinin ahlakını bozdum!
Ben oraya gidinceye kadar mutlu, günahla tanışmamış bu dünyaya; iğrenç bir kurt gibi, ulusları silip süpüren bir veba mikrobu gibi kendi mikrobumu bulaştırmıştım. Yalan söylemeye alıştılar…

Hemen arkasından şehvet düşkünlüğü doğdu, şehvet düşkünlüğü kıskançlığı doğurdu, kıskançlık da zorbalığı...
…birbirlerinden ayrılmaya, uzaklaşmaya başladılar.
Ayıbı öğrendiler ve ayıbı erdem sayar oldular. Onurla ilgili kavramlar edindiler, her grubun bir bayrağı oldu. Hayvanlara eziyet etmeye başladılar…

Acıyı tattılar ve sevdiler onu.
Gerçeğe yalnızca acı çekerek ulaşılabileceğini söylüyorlardı.
Kötü olduklarında bu kez kardeşlikten, insan severlikten söz etmeye başladılar.

Suçlu insanlar olduklarında adaleti icat ettiler ve onu korumak için birtakım yasalar koydular…

Ama bilimimiz var bizim, onunla gerçeği tekrar bulacağız ve gerçeği artık bilinçli olarak kabulleneceğiz. Bilgi duygulardan yücedir, yaşam bilinci ise yaşamdan...

Ebedi huzur ve hiçlik uğruna yokluğu ve de kendini darmadağın etmeyi öğütleyen dinler doğdu…

Bütün bunları benim, yalnızca benim yaptığımı, ahlaksızlığı, bu mikrobu ve yalanı onlara benim bulaştırdığımı söylüyordum! Beni çarmıha germeleri için yalvarıyordum insanlara…

Sonunda bir meczup olduğumu söylemeye başladılar.
Sonunda kendileri için zararlı olmaya başladığımı ve susmazsam beni tımarhaneye tıkacaklarını söylediler.
İşte o anda uyandım.

İşte o günden bu yana gerçeği anlatmaya çalışıyorum insanlara!

Çünkü gerçeği gördüm ben, insanların (Dünya'da yaşamayı sürdürerek) iyi ve mutlu olabileceklerini gördüm, biliyorum.

Gördüğüm rüyadan sonra sözcükleri yitirdim. En azından, en önemli, en gerekli olanlarını...

O küçük kızı aradım buldum... Yolumda yürüyeceğim! Yürüyeceğim!

Dostoyevski, Öyküler (çev: Ergin Altay), İletişim Yayınları (3. Baskı 2011), s. 113-135


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder