Elias
Canetti - Sözcüklerin Bilinci
Türkçeleştiren: Ahmet Cemal
2. Baskı, Payel Yayınları, İstanbul, 2001
Hermann
Broch
50.
Yaşgünü İçin Söylev
Çağımızı çok kısa tanımlamak gerekseydi,
birbirine en karşıt şeylere aynı zamanda şaşılabilen çağ denebilirdi (s. 16-17).
…gördüğün ne olursa olsun ve ne denli az
olursa olsun, senin görme eylemin onun kendi kendisini geçersiz kılmasına yol
açıyor (s. 17).
…gerçek yazar, çağının tiryakisidir…
Bir yazar ya özgün dur, ya da yazar
değildir.
O denli özgündür ki, kendinin böyle
olduğunun bilincine varmaz bile.
…çağını temsil eden yazarda bulunması
gereken ikinci nitelik, çağını özetlemeye yönelik ciddi bir istencin ve tümele
erişmeyi amaçlayan, hiçbir görev karşısında ürkmeyen, hiçbir şeyi görmezlikten gelmeyen,
unutmayan, kolaya almayan bir çabanın varlığıdır (s. 19).
"Uyurgezerler”
(Die Schlafwandler) başlıklı roman üçlüsü, aslında Broch'un tarih felsefesinin
yazın düzeyindeki somutlaşmasıdır
"Değerlerin çöküşü", çok belirgin
ve olabildiğince yazınsal tiplerde somutlaştırılmıştır (s. 20).
Ölüm var oldukça ne güzel güzeldir, ne de
iyi iyidir.
Broch'un kötü alışkanlığı, soluk almaktır.
…ve soluduğu havayı hiçbir zaman yeterli
bulmaz (s. 23).
Karşı tarafın düşünme ve konuşma biçimi,
Broch açısından çok önemli değildir; onun asıl ilgilendiği nokta,
karşısındakinin hangi özgül biçimde havada titreşimler yarattığıdır (s. 26).
…
Fırtınalar ve kasırgalar en eski
kahramanlık destanlarında olay örgüsünün taşıyıcı öğeleridir.
…
"Dönüş" (Die Heimkehr) adlı (…) öyküde,
bir kente henüz gelmiş bir adamın garın önündeki alana çıkışı ve yaşlı bir
kadınla kızının yanında oda tutması anlatılır.
Günümüzde bir tek insanı yakılarak ölüm
cezasına çarptırmak, bir dünya savaşı çıkartmaktan daha zor olurdu.
Güç ve
Hayatta Kalmak
Somut olandan kaçmak, düşünce tarihinin en
gizemli olaylarından biridir. Önce en uzakta olana yönelmek, en yakında bulunan
ve insanın sürekli karşılaştığı ne varsa, tümünü görmezlikten gelmek…
Yakınımızda olanın tehlikelerini
hissedince, bilmediğimiz başka tehlikeleri bunlara yeğleriz (s. 31).
Bir insanın bir ölüyle karşılaşması, kendi
ölümüyle karşılaşması anlamına gelir…
…ölen her birey, ölüme tanık olanı ölüme inandırır.
Ölen, ölüm karşısında duyulan korkuyu besler
…
Hayatta kalan, düşmanını öldürerek daha güçlü
olmuş, Mana'sındaki artış onu yeni zaferlere hazırlamıştır. Düşmandan zorla
çekip aldığı şey, bir tür sihirdir, ama buna ancak düşmanı öldüğü takdirde
kavuşabilir (s. 36).
Gücü elinde bulunduran, erkeklik erdemleri
adına buyruğu altındakilerden en güç olanı, en olanaksızı isteyecektir. Bu
istemi karşılarken ölüp gitmelerinin iktidar sahibi (güçlü kişi) için hiçbir
önemi yoktur. Dahası, onları kendisi uğruna ölmelerinin bir onur olduğuna da
inandırabilir (s. 41).
(Freud’un Schreber’i)
İnsanlık, tümüyle ortadan kalkmıştır.
Geride kalan, hayatta kalabilmiş tek insan, Schreber'in kendisidir (s. 45).
Schreber’in tek insan olarak yalnız bir
yaşam sürdürdüğü de sanılmasın. Çünkü Schreber, yıldızlarla ilişki kurmuştu…
Karl
Kraus Ya Da Direnişin Okulu
Putlarına karşı keyfinin istediği gibi
davranır insanoğlu, onların neler duyduklarını sormaz; bu putların varlık
nedeni, yüceltilmek ve yıkılmaktır; birbirini izleyen putların sayısı, insanı
şaşkınlığa sürükleyecek kadar kabarıktır.
Tanrılaşmış puta artık insanların kötü
niyeti değil, yalnızca zaman zarar verebilir (s. 49).
Acımasız
Dostla İkili Söyleşi
Yatışmak isteği, belki de günce tutmamın
temel nedeni.
Tümce, her zaman onu yazandan farklıdır (s.
61).
Notlar
Notlar, insanın içinden geldiği gibi kaleme
alınan, birbiriyle çelişen yazılardır.
Kendini amacının kölesi gibi hissettiği anlarda,
insana yardımcı olabilecek tek çare vardır: Eğilim ve yeteneklerin çok yönlülüğüne
boyun eğip, kafasından geçenleri hiçbir ayıklama yapmaksızın kâğıda dökmek.
Takvimli
Defterler
Takvimin çekiciliğinin baş nedeni, sürekli
ilerlemesidir.
Takvimli defterler, gerçek anlamdaki
güncelerin kaynağıdır…
Günceler
Güncede insan kendi kendisiyle konuşur.
İnsan, birbirleriyle gerçek anlamda söyleşi
yapan iki ayrı kişiliğe mi bölünür?
…dış dünyada inanç sorununu düzenleyen
otoriteleri tanımayan bir insan, iç dünyasında bu eksikliği dolduracak bir şey
oluşturmalıdır, yoksa bir kaosa dönüşür.
Kafka da hiçbir şeyi bitirmez, onu başından
sonuna değin tedirgin eden, hep aynı konudur. Bu konuyu sürekli evirip çevirir,
tanımlar, her defasında o konunun alanında
farklı adımlarla dolanır.
Kafka yavaş tiplerdendir. Yaşamlarını mutlu
bir yaşam diye duyumsama eğiliminde olanlar hızlı tiplerdir.
1965
Gerçekçilik ve Yeni Gerçeklik
…gerçekçilik, roman için gerçekliği elde
etmeye yönelik bir yöntemdi. Tüm gerçeklikti burada söz konusu olan; bu
gerçeklikten gerek estetik gelenekler uğruna, gerek burjuva ahlâkından
kaynaklanan gelenekler uğruna hiçbir şeyi dışlamamak önemliydi.
Yüzyılımızın ve onun gerçekliğinin
alanının, nereye götüreceği kestirilemeyen bir hızla genişlemesi, aynı zamanda
içinde yaşadığımız kargaşanın da kaynağını oluşturuyor.
Geçmişten farklı olana gelecek, artık daha
hızlı yaklaşmakta ve bilinç yoluyla yönlendirilmektedir.
Gerçekleştirilemeyecek ütopya yoktur.
Sözcük Bunalımları
Bavyera Güzel Sanatlar Akademisi'nde
Yapılan Konuşma
Dil, yeni çevrenin sürekli baskısı karşısında
nasıl savunur kendini? Daha buyurgan, daha saldırgan bir tutuma mı girer? Yoksa
kendi içine kapanır, saklanır mı?
1969
Speer'e Göre Hitler
Büyüklük ve Kalıcılık
Hitler’in Speer tarafından aktarılan yapım
planlan, Speer’in kitabının belki de en şaşırtıcı bölümüdür. Bu planlar,
resimler aracılığıyla sergilendiğinden ve modem bir mimarlığın gerçekleştirmeye
çabaladığı tüm girişimlerle çarpıcı bir karşıtlık oluşturduğundan, büyük
heyecan uyandırdı.
1971
Konuşmalarıyla Konfüçyüs
Sözden önceki duraklama, düşünme, süre her
şeydir, ama sözden sonraki süre de önemlidir.
Önemli olan, çabuk verilen yanıtın
çarpıcılığı değil, sorumluluğunu arayan sözün derinlik kazanmasıdır.
…iktidarla ilgilenmez; onu, yalnızca
iktidardan kaynaklanan olanaklar ilgilendirir. İktidarı bağımsız bir amaç
değil, topluma yönelik bir görev, bir sorumluluk sayar.
İnsan daha yaşamı bilmedikten sonra, ölümü
nasıl bilebilir?
1971
Tolstoy
Tolstoy’un daha gençlik yıllarında başlayan
kendini suçlama tutkusu, ona Rousseau'dan bulaşmadır.
Tolstoy, gençliğinin öyküsünü şaşılacak
denli erken yıllarda yazar, yazarlık uğraşı böylece başlar.
Ama Tolstoy, erken olgunlaşmış değildir.
Direnme gücünü toplaması uzun sürer.
İleri yaşlardaki Tolstoy'un dinsel
gelişmesi, kurtulunması olanaksız bir zorlamanın etkisi altındadır.
Tolstoy İsa ile bir tutar kendini.
Efendilerin yaptıklarını düzeltmek için,
İncil’den yararlanır. İsa'yı koltuk değneği olarak kullanır. Amacı çok
kişiseldir, yeniden bir köylüye dönüşebilmektir.
Tolstoy ağır bir bunalım geçirdiğinde ve
sanki birkaç saniye sonra ölecek gibi olduğunda, karısı ansızın:
"Anahtarlar nerede?" diye bağırır; söylemek istediği, yazıların
durduğu yerin anahtarıdır.
Gerçek ve doğru saymadığı her şeye karşı direnmesi
en yakınlarını, karısını ve oğullarını Tolstoy’a düşman yaptı.
Tolstoy'un yaşamının sonu, Körleşme'deki
sonu andırır: kâğıtları karıştırılır, vasiyetname uğruna bir çekişmedir başlar.
Kaçışından hemen önce Karamazov Kardeşler'i
karıştırır ve Mitya'nın babasına duyduğu nefreti dile getiren bölümü okur; yani
nefret konusunu okur.
Yine de kaçarken yanma almak üzere, kızı
Maşa'ya Karamazov Kardeşler'in ikinci cildini ısmarlamıştır.
1971
Doktor Haşiya'nın Hiroşima Güncesi
Hiroşima’daki erimiş insan yüzleri,
körlerin susuzluğu.
Doktor Mişihiko Haşiya’nın güncesi, atom
bombasının atıldığı 6 Ağustos gününden 30 Eylül 1945 tarihine dek, Hiroşima'nın
56 gününü kapsıyor.
Bu denli büyük bir yıkım içerisinde,
hayatta kalmak ne anlam taşıyabilir?
…
1971
Georg Büchner
Georg Büchner Ödülü Nedeniyle Yapılan
Konuşma
Bir yazarın gerçek özü, onu başkasıyla
karıştırmamızı olanaksız kılacak ölçüde kendisi yapan yanı, kanımca birkaç
gecede, yoğunlukları ve ışık getirme güçleriyle öteki bütün gecelerden ayrılan
birkaç gecede oluşur. Bu ender gecelerde yazar bir bunalımı yaşar, ama
kendisine yönelik bilinci tamdır; öyle ki, kendini bu yetkinlik düzeyinde özümsemeyi
başarabilir. Varlığını oluşturan karanlık evren, ne içerdiğini henüz
anlamaksızın, bir uzman olarak duyumsadığı evren, ansızın bir başka dünyayla,
sese dönüşmüş bir dünyayla karşı karşıya gelir; çarpışma o denli şiddetlidir
ki, yazarın dünyasında dağınık ve başıboş dolaşan ne varsa, aynı anda parlamaya
başlar. Bu an, yazarın iç dünyasındaki yıldızların aralarındaki korkunç boşlukları
aşarak birbirlerini algıladıktan andır. Birbirlerinin bilincine bir kez
vardıktan sonra, artık her şey olasıdır. Artık dil, sinyallerini göndermeye
başlayabilir (s. 147-148).
Her ölüm gibi, Büchner’inki de saçmaydı;
ama onunki, ölümün saçmalığını daha da belirgin kılmaktadır.
1972
İlk Kitap: Körleşme
…romanın ilk metni "Kant Yanıyor”
başlığını taşıyordu. Kitap, dört yıl süreyle ve bu başlıkla bende kaldı;
yayımlanacağı sırada, 1935'de, kitaba o zamandan beri taşıdığı başlık olan
Körleşme adını verdim.
Kien'i bir kitap kurdu, kendini tümüyle kitaplara
adamış biri olarak canlandırmıştım gözümde; öyle ki, kitaplarla olan bağıntısı,
kişiliğinden çok daha önemliydi.
…baş kişinin karşıtı olan, aklı kıt kâhya
kadın Therese…
Hayvanat bahçesinin duvarının çok yakınında
bulunan bir odaya ait gazete ilanı gözüme çarptı.
Vadinin öte yanında, sırtın karşısında
etrafı duvarlarla çevrili olan Steinhof Akıl Hastanesi vardı. Kararımı ilk
bakışta vermiştim; odayı mutlaka tutmalıydım.
Bu odada yaşamasaydım, "Körleşme"yi
hiçbir zaman yazmazdım…
Günün birinde dünyanın artık bundan önceki
romanlarda olduğu gibi, başka deyişle tek bir yazarın bakış açısından anlatılamayacağını
düşündüm; parçalanmış bir dünya vardı artık, ve ancak onu bu parçalanmışlığıyla
sergileme yürekliliği gösterildiği takdirde, bu dünyaya ilişkin doğru bir
tasarımın verilmesi de söz konusu olabilirdi.
Bunun üzerine bir İnsanlığın Yanılgıları
Komedisi planı hazırladım ve sekiz roman tasarısı yaptım; her bir romanın baş kişisi
deliliğin sınırlarına varmıştı ve bunlardan her biri, diline ve en gizli
düşüncelerine varana değin ötekilerin tümünden ayrıydı.
Dünyayı dışardan aydınlatabileceğim sekiz
projektör kurduğumu düşünüyordum.
"Körleşme"nin yöntemi bu
taslaklarda gelişti. Sekiz romandan yazılmadan kalanlar, başka deyişle İnsanlığın
Yanılgıları Komedisinin gizli özsuları da Körleşme’ye aktı.
Romanı oluşturan üç bölümü ayrı ayrı kara
kumaşla ciltletip, üç ağır cildi koskoca bir paket olarak Thomas Mann'a
yolladım.
Thomas Mann, bunları okuma gücünü
bulamayacağım söyleyerek özür diliyordu. Oysa ben, olağanüstü bir kitap yazmış
olduğumdan kesinlikle emindim; bundan nasıl bu denli emin olabildiğim, benim
için bugüne dek bir bilmecedir. Bu yüz kızartıcı geri çevriliş karşısındaki
tepkim, kitabı bir yana bırakıp bir daha elime almamak oldu.
1935'de, kitabın yayımlanması nihayet
kesinleştiğinde, Broch, onda normal olarak hiç rastlanmadık biçimde Kant adını
değiştirmem için direndi.
1973
Öteki Dava Kafka'nın Felice’ye Mektupları
Beş yıl sürmüş bir acının mektupları bunlar…
Bu mektuplar yayımlandığında, Kafka'nın
ölümünün üstünden 43 yıl geçmişti; ama yine de ilk duygu, bir tedirginlik ve
utanma duygusu oldu…
En belirgin niteliği başkalarına saygı
duymak olan Kafka, Kleist'ın, Flaubert'in, Hebbel'in mektuplarım tekrar tekrar
okumaktan çekinmemiştir.
Kafka, Felice Bauer ile 13 Ağustos 1912
akşamının ilerlemiş saatlerinde Brod ailesinin evinde tanışır.
Kafka, Felice’ye ilk kez 20 Eylül tarihinde
yazar…
Karar vermekte hep çok ağır davranan,
üstüne gitmek istediği her hedeften yaklaşacak yerde, binlerce kuşku yüzünden
uzaklaşan Kafka'ya çabuk davranışlar, doğal olarak çekici gelir.
Felice, sıradan bir şeyden söz edercesine,
bir şeye bakarken ya da bir yazı okurken, İbranice öğrenmiş olduğunu söyler.
Felice'nin siyonist olduğu anlaşılmıştır ve
Kafka da buna çok memnun olmuştur.
5. mektup, hemen Kafka'nın uykusuzluğuyla
başlar ve mektubu yazdığı yer olan bürodaki rahatsızlıklarının anlatılmasıyla
son bulur. O andan başlayarak, artık yakınmasız bir mektup yok gibidir.
Kafka, Felice’ye yazdığı ilk mektubu
gönderdikten iki gece sonra, bir çırpıda, bir gecede, on saatte Hüküm
adlı öyküsünü yazar.
Bunu izleyen haftada Ateşçi, iki ay
içerisinde de Amerika'nın öteki beş bölümü, yani toplam altı bölüm
kaleme alınır. Romana verilen on dört günlük bir arada da Değişim
yazılır.
Kafka için Felice'nin ondan bir şey
beklemesi önemlidir.
"Hüküm" adım taşıyan öykü, gerçekte
Felice'nindir, Kafka bu öyküyü ona borçludur ve ona sunmuştur.
Kafka'nın başka yazarlar için duyduğu
kıskançlık gerçekten büyüktür…
Değişim’in tamamlanmasından dört gün sonra
Gözlem yayımlanır. Kafka bu ilk kitabını Felice'ye yollar ve 17 gün süreyle
Felice'den kitabı üzerine bir şey yazmasını bekler. Günde birkaç kez mektuplar
gelip gider, Kafka sonuçsuz bekleyişini sürdürür, bu arada Değişim'i ve
Amerika'nın büyük bir bölümünü tamamlamıştır. Bu verim karşısında bir taşın
bile dile gelmesi gerekir. Oysa Kafka öğrenir ki, Felice'nin mektuplarında bulunan
ve onsuz yazamayacağı güç, kendisine bilinçsiz olarak verilmektedir. Kime güç
kazandırmakta olduğunu bilmez Felice. Kafka'nın gerçekte varlığını hep
sürdürmüş olan kuşkulan iyice artar, mutlu zamanlarında Felice'ye yazdırmayı
başardığı mektupları istemekte haklı olduğuna ilişkin inancı sarsılır ve gerçek
yaşamı demek olan yazma eylemi, gücünden yitirmeye başlar (s. 187).
"Şurası kesin ki, gelişmemin başlıca
engeli bedensel konumum. Böyle bir bedenle hiçbir şey yapılamaz...”
Bedeniyle ilgili her konudaki aşın
duyarlılığı, Kafka'yı hiçbir zaman bırakmadı.
Odası bir sığınaktır; bir dış-bedene
dönüşür…
…insan yakınma nakaratını bir kez her şeyi
kurtaran bir tür dil diye benimsemeye razı oldu mu, o zaman hiç susmayan bu
iletişim aracından Kafka üzerine en düşünülmedik şeyleri öğrenir, eşine ender
rastlanır netlikte ve içtenlikte açıklamalara tanık olur.
Kafka, konuşmanın güçlüklerinden, insanlar
arasına karıştığında kapıldığı tutukluktan sürekli yakınır…
8 Kasımda "hiçbir zaman bir çocuğum
olmayacak" diye yazar…
"Çocuksuz ölmek korkunç bir şey."
Buna şu sözleri ekler: "Ben de buna hazır olmak zorundayım, çünkü... baba
olmak gibi bir cüreti asla gösteremem."
…senden sürekli dışlanmış kalmak...
Sen benim gibi değilsin, yaradılışının özü
eylemde bulunmak, hep bir şeyler yapıyorsun, çabuk düşünebiliyorsun, her şeyi aklında
tutuyorsun (…) oysa benim karşımda gevşiyorsun, bakışlarını kaçırıyor ya da
yeşilliklere dikiyorsun, budalaca sözlerime, onlardan çok daha sağlam
gerekçelere dayanan suskunluğuma ses çıkarmıyorsun, benden ciddi olarak
öğrenmek istediğin hiçbir şey yok, yalnızca acı çekiyorsun…
Kafka 16 Haziran günü, bütün bir hafta
boyunca duraklamalarla kaleme almış olduğu ”makale"yi yollar. Bu, Felice'den
karısı olmasını istediği mektuptur.
Böylece Kafka'nın nişanlanmaya karşı
yürüteceği amansız savaşım başlar, bu savaşım, iki ay boyunca sürer ve
Kafka'nın kaçışıyla noktalanır.
Kafka'nın acılarının gerçekliğinden kuşku
duyulamaz; burada yalnızca bir paravan olarak gözüken Felice'yi aradan
çıkardığında, kendisi hakkında söyledikleri çok sarsıcıdır. Kendi kişiliğine ve
yapısına ilişkin saptamaları acımasız ve korkunçtur. Bu çok sayıda tümceden yalnız
birini, bana en önemli ve en korkunç gelenini, umursamazlığın yanı sıra
korkunun Kafka'nın insanlara beslediği temel duygu olduğu yolundaki tümcesini
alıyorum. Bu tümce, Kafka'nın yaratısının biricikliğini —genelde yazın alanına
gevezece ve bir kaosa yol açacak biçimde doldurulan coşkuların bulunmamasının sağladığı
biricikliği— açıklayabilecek niteliktedir. Biraz cesur düşünüldüğü takdirde, dünyamızın
içinde korkunun ve umursamazlığın egemen olduğu bir dünyaya dönüşmüş olduğu
ortaya çıkar. Kafka, hiçbir hoşgörüye yer vermeksizin konuşmakla, bu dünyanın
görüntüsünü çizen ilk insan olmuştur (s. 210).
2 Eylül günü, iki aylık sürekli yoğunlaşan
bir acılar döneminin ardından Kafka, Felice'ye ansızın kaçışını bildirir.
Eylül ortası ile ekim sonu arasındaki altı
hafta boyunca Kafka ile Felice arasındaki bağ kopuktur. Kafka, artık ona yazmaz…
Felice ondan hiçbir haber alamayınca,
aracılık etmesi ricasıyla arkadaşı Grete Bloch'u Prag'a yollar.
Grete Bloch ortaya çıkar çıkmaz Kafka ikiye
bölünür. Bir önceki yıl Felice'ye yazmış olduğu mektupları bu kez Grete Bloch'a
yazmaya başlar.
Kendini ufak bir varlığa dönüştürmek, hiç
kuşkusuz Kafka'nın en özgün yetisiydi; ama o bu yetisinden aşağılanmaların
kapsamını daraltmak için yararlanıyordu; bu kapsam daraltma işini başarmaktan
da zevk duyuyordu. Bu bakımdan Kafka ile Dostoyevski arasında çok büyük bir ayrım
vardır; Dostoyevski'nin aksine Kafka, rastlanabilecek en gururlu insanlardan
biridir. Ama Dostoyevski iliklerine değin işlemiş olduğundan ve Kafka çoğu kez
neredeyse onun diliyle konuştuğundan, insan kimi zaman Kafka'yı bu noktada
yanlış anlayabilecek konuma gelir. Oysa Kafka, kendini küçük bir kurt gibi
gördüğü her an, aynı zamanda kendi kendinden nefret eder.
Kafka, Felice'nin artık gördüğü
kusurlarıyla birlikte onunla evlenmek istemektedir…
Grete'nin nişanda giyeceği elbise, sanki
nişanlanacak olan Grete imiş gibi mektuplarında tartışma konusu olmuştur.
Grete'nin nişanlı olarak bulunmadığı nişan
töreni, Grete için bir şok olmuş olmalıdır.
Bu suçluluk duygusundan kurtulmasının tek
yolu ise Felice'nin yanını tutmasıdır. Böylece Grete Bloch, ansızın Kafka'ya
düşman kesilir ve onun evlenme kararının ciddiyetine kuşkuyla bakmaya başlar.
…nişan, Kafka'nın da istemiş olduğu gibi,
bozulur.
Kim kalkar da kendi iç dünyasını dış dünyadan
ayırabilme yetisinin bulunduğunu söylerse, onun herhangi bir şeyden
ayrılabilecek bir iç dünyası yok demektir (s. 220).
Bauer Ailesinin evinde 1 Haziran tarihinde
yapılan resmi nişan töreni ile, 12 Temmuz 1914 günü "Askanicsher Hof'da
gerçekleşen, nişanın bozulmasına yolaçan "mahkeme". Her iki olayın
Kafka'nın ağustos ayında yazmaya başladığı Dava'ya, duygu içerikleri açısından,
doğrudan girmiş olduğunu tanıtlama olanağı bulunmaktadır. Nişanlanma, kitabın
ilk bölümündeki tutuklanmaya dönüşmüştür; "mahkeme” ise son bölümde,
cezanın yerine getirilmesi olarak yer alır.
Kafka'nın temel konularından biri,
aşağılanmadır:
Yargı’da birbiriyle bağıntılı iki
aşağılanma, yani babanın ve oğulun aşağılanışları vardır.
Değişim'de aşağılanma, bu aşağılanmaya
uğrayan bedende yoğunlaşmıştır
Amerika romanı, aşağılanmalardan yana
zengindir; ama bunlar eşi görülmedik ya da giderilmesi olanaksız türden
değildir. Bu aşağılanmalar, adı kitabın adı olan kıtaya ilişkin tasarımın içerisinde
vardır: Rossmann'ın dayısı tarafından yükseltilişi ve bu yükseliş kadar ani
düşüşü, bu aşağılanmalara bir örnek olarak yeterlidir.
Dava 'da aşağılanma, bir üst makam eliyle
gerçekleştirilir; bu makam, birçok bakımlardan Değişim’deki aileden daha
karmaşıktır. Mahkeme kendini bir kez gösterdikten sonra, aşağılama eylemini
geri çekilerek gerçekleştirir, hiçbir çabanın aralayamayacağı bir giz
perdesinin ardına saklanır.
Ceza Sömürgesi’nin ilk paragrafının
sonunda, birkaç kez zincire vurulmuş mahkumun görünüşü şu tümceyle özetlenir: "Ayrıca
mahkum o denli köpeksi bir boyun eğmiştik içerisinde görünüyordu ki, sanki
sırtlarda özgürce koşması için bırakılabilirdi ve infaz başlarken gelmesi için
yalnızca ıslık çalmak, yetecekti."
…
1968
Yazarın Uğraşı
…
Bence yazarın ilk ve en önemli niteliği,
iki anlamda olmak üzere, değişimlerin koruyucusu olmasıdır. Yazar her şeyden
önce insanlığın değişimlerden yana zengin olan yazın mirasını benimseyecektir.
…
Yazarın işi, insanlığı ölümün kucağına
bırakmak olamaz.
Hiçlikte kalmaktan hoşlanabilecek kimseyi
hiçliğe itmeyeceksin. Hiçliği yalnızca ondan çıkış yolunu bulmak için arayacak,
bu yolu da herkes için işaretleyeceksin.
1976
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder