Dostoyevski
- Namuslu Hırsız
Bir sabah, tam işime gitmek üzereyken, hem ahçım hem
çamaşırcım olan, hem de evimi yöneten Agrafena içeri girdi; benimle konuşmaya
başlayınca, biraz şaşırdım doğrusu.
- Siz o odacığı kiraya verseniz.
- Niçin?
- Niçin mi? Kiracılar otursun diye.. niçin olacak!
Agrafena'nın aklına koyduğu bir şey kesinlikle yapılmalıydı,
yoksa bir türlü beni rahat bırakmazdı.
…kişisel bir düşüncesi olmadığına çoktan beri dikkat
ediyordum. Ama o kuş beyninde, düşünceye ya da girişime benzer herhangi bir şey
bir kez belirmeye başladı mı, bunun uygulanmasına engel olmak, onu bir bakıma
öldürmek demekti.
Kiracı gerçekten güngörmüş bir adamdı. Kimlik cüzdanından
eski bir asker olduğu anlaşılıyordu.
Ertesi gün öğleden sonra, Astafiy İvanoviç onardığı ceketimi
üzerimde prova ederken, sofaya yine biri girdi.
Dünkü adam, gözlerimin önünde, redingotumu soğukkanlılıkla
askıdan çıkarıp koltuğunun altına aldı, hemen evden çıkıp koşmaya başladı.
Bütün bunlar olup biterken, Agrafena şaşkınlıktan ağzı açık, öylece bakakaldı,
redingotumu kurtarmak için hiçbir şey yapamadı.
Bana göre dünyada hırsızdan daha iğrenç yaratık bulunmaz.
Bir zamanlar benim başımdan da böyle bir olay geçmişti; bir
namuslu hırsıza rastlamıştım.
…bir işe girmek üzereyken düşkün bir adamla tanıştım.
Sıradan bir meyhanede karşılaştık. Sarhoş, sefil, asalak herifin biri, daha
önce bir yerde çalışmış ama sarhoşluğu yüzünden işinden çıkarmışlar.
Ertesi gün yine geceyi geçirmek için yalvardı, üçüncü gün
yine geldi, bütün gün pencere içinde oturdu; yine geceyi geçirmek için kaldı.
Bunun adı Emelyan idi, yani Emelyan İliç.
Yaşlı bir kadının yanına taşındım, bir köşeciğe sığındım.
Akşamleyin eve döner dönmez (bir tanıdığı görmeye gitmiştim)
ilk önce Emelya'yı görmeyeyim mi?
Beni yine bulmuştu.
Dur bakalım diye düşündüm: Peki Emelya, kal, ama artık
dikkat et, ne diyorsam dinle!
Şimdi onu bir işe alıştırmalıyım…
Herhangi bir iş bul, gerçekten bul.
Benim, efendim, bir pantolonum vardı, kahrolsun, iyi güzel
bir pantolon; mavi kareli…
Akşam duasına gittim. Dönünce Emelya'yı pencerede sarhoş
buldum
Bir şey almak için sandığıma koştum. Baktım, pantolon yok...
Emelya, benim yeni pantolon belki sana gerekmiştir, onu sen
mi aldın?
"Hayır," dedi,
Astafiy İvaniç, siz artık çıkarken, sandığınızı
kilitliyorsunuz, ben de Astafiy İvaniç, bunu görünce ağlıyorum... Hayır, en
iyisi siz beni bırakın, Astafiy İvaniç, birlikte yaşadığımız sürece size
yaptığım kötülükleri bağışlayın!
Ne yapalım efendim? Adamcağız gitti. Bütün gün onu düşündüm,
gelecek diye bekledim, yok.
Tam beşinci gün, güneş doğarken, bir de baktım kapı
gıcırdadı (bayram günüydü), Emelyan'ın içeri girdiğini gördüm.
Ben öldükten sora paltomu satın, benimle birlikte gömmeyin.
O anda yüreğim anlaşılmaz bir duyguyla burkuldu. Adamcağızın
ölümden önce gelen bir kaygıya tutulduğunu görüyordum.
Pantolon... şey... O zaman sizin pantolonu ben almıştım...
"Zararı yok, Tanrı seni bağışlar Emelyanuşka, zavallı
talihsiz adam! Rahat öl..."
Benim de efendim, soluğum kesildi, gözlerim yaşardı, bir an
için ona arkamı döndüm.
"Astafiy İvaniç..."
Baktım, Emelya bana bir şey söylemek istiyor; doğruluyor,
çabalıyor, dudaklarını kımıldatıyor... Birdenbire yüzü kızardı, bana baktı...
Yeniden sarardı, sarardı. Bir saniyede bütün gücünü yitirdi, başı arkaya düştü,
son kez iç çekti, ruhunu Tanrı'ya teslim etti.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder