Thomas
Bernhard - Kireç Ocağı
Eleman karısını tüfekle vurarak öldürmüş. Bernhard’ın
söylediğine göre böyle olmuş. Eleman (ismi Konrad) bakımı her geçen gün
zorlaşan karısını öldürmek için noeli beklemiş, ya da tevafuk oldu.
Konrad, yeterince titizlenerek çalıştığı, çalışmaya
çalıştığı çalışmasını bitiremiyor, hatta başlayamıyor, bu nasıl oluyor; romanın
metin akışı (“bununla demek istediğim” gibi bir açıklamaya gerek olmadan) işte
tam da buna, bu soruya cevap olacak şekilde düzenlenmiş (belki başka maksatla
ve başka bir “form”a göre düzenlenmiştir).
Gerek içerik gerekse biçim bakımından, kafasındaki tasarım
sürecinden bir türlü çıkamayan, ayakları yere basamayan düşünceler, hayaller…
Çalışamamak, başlayamamak hali bu gibi gerekçelerin yedeğinde geziniyor…
Konrad bir dil deneyi yapıyor. Önemli, ciddiye alınması
gereken bir çalışmadır bu. Üzerinde çalışılan konu duymak, işitme hali vs. Belli
kelimeleri sürekli olarak tekrar ediyor karısının duyabileceği bir sesle, sonra
daha kısık sesle, sonra mesafeyi değiştirerek tekrar ediyor aynı kelimeyi, bu
yönteme Urbantschitschen adını vermiş… Karısı işittiği sesler hakkında bir
şeyler söylüyor ve söyledikleri Konrad’ı memnun ederse ödüllendiriliyor: ödül,
Novalis okuma imkanı; Ofterdingen okuyor karısına ödül olarak. Eğer memnun
olmazsa karısının yaptığı yorumlardan bu defa ceza geliyor, Kropotkin okuması
yeterli oluyor karısını cezalandırması için.
Karısını öldüren Konrad araştırmalarını tamamlamış,
halletmiş bu işi fakat her şey henüz sadece onun kafasının içinde, bütün
bunların yazıya dökülmesi gerekiyor. Fakat zaten bitmiş olan işle ilgili
araştırmalarına son vermediği için yazı işine bir türlü başlayamıyor, aslında
başlamıyor, çünkü bu durumun tabii ki farkında…
…
Konrad'ın beş buçuk yıl önce kireç ocağını aldığında ilk iş
bir piyano getirtip birinci kattaki odasına koydurduğu söyleniyor…
İkinci, işi bir yandan korkudan, diğer yandan ateşli
silahlara olan tutkusundan (…) silah satın almak olmuş,
…kireç ocağını hırsızlardan ve genel anlamda tabiri caizse
yabancı unsurlardan korumak istiyormuş...
…söylediğine bakılırsa acıları nihayet son bulan karısına
Konrad, Mannlicher marka bir karabinayı nasıl kullanacağını öğretmiş (s. 7)
(dört buçuk yıl önce) korucu Koller'i hırsız sanıp sol
omzundan vurmuş ve akabinde dokuz buçuk ay ağır hapse mahkûm edilmiş.
Laska'daki söylentiye göre jandarmalar onu iki günlük
aramanın ardından nihayet kireç ocağının arkasındaki içi kurumuş ve donmuş
gübre çukurunda bulmuşlar (s. 8)…
Aslında Konrad karısını vurduktan sonra kendini de vurmalıymış,
çünkü şimdi onu ya hiç şüphesiz hayatı boyunca cezaevine ya da akıl hastanesine
kapatılmanın korkunçluğu bekliyormuş... / s. 12
Wieser'e söylediğine göre lokanta kireç ocağına o kadar
uzakmış ki, lokantadan hiç ses duymuyormuş.
Bu durum doğal olarak, işitmeyi konu alması tesadüf olmayan
incelemesine yarıyormuş, sonuçta incelemenin başlığı da İşitme imiş (s. 20).
…ben hayatım boyunca duymamı ve görmemi mükemmelleştirmek
için her yolu denedim, özellikle de duymamı mükemmelleştirmek için; çünkü bir
insanın görmesinden daha önemli olan şey, bir insanın duymasıymış. Fakat karıma
gelince, demiş Konrad, onun duymasını ve görmesini mükemmelleştirme konusundaki
bütün çabaları yarı yolda kalmış (s. 21),
Gerçek olan gerçekte daima farklı, tam tersiymiş, daima
gerçek olan, gerçekte. Varoluşumuzun başka hiçbir şeyden değil yanılsamadan
ibaret olduğunun ille de dile getirilmesi gerekmezmiş.
…iletişim kurabilmek ve birbirlerine tahammül edebilmek için
yıllarca ikisi, yani Konrad'la karısı arasındaki tek araç yalan, sadece ve
sadece yalan olmuş, yalanlar olmasaydı ikisi çoktan tam bir iletişimsizlik ve
en derin ümitsizlik içine düşerlerdi, diyor Fro (s. 29).
Fro'nun söylediğine bakılırsa maddi açıdan tükendiği
düşüncesiyle gerçekten de tam bir bitkinlik içinde, genellikle orada yıllardır
alışkanlık haline getirdiği tavşan uykusuna dalan karısının tekerlekli
sandalyesinin tam karşısındaki koltuğa çökmüş.
Francis Bacon'ı satmayacağım
Çocukluğunda Konrad en hastalıklılarıymış, karısı ise,
iddiaya bakılırsa Konrad’ın ifadesine göre o faciaya kadar hiç hasta olmamış.
Çocukluğunda Konrad kim bilir kaç kez yataklara düşmüş, ateşten yanarak,
ağrılar içinde, kardeşleri ise onun penceresinin altında parkta gülüşür,
eğlenir, sağlık sıhhat içinde canlarının istediğini yaparlarmış. Üşütme
mevsiminin gelmesi yetermiş ve o, yani Konrad hemen üşütürmüş. Soğuk bir içecek
mi içti, hemen üşütürmüş. Ve neredeyse tüm çocukluğu boyunca tabiri caizse
çocuk migreninden mustaripmiş (s. 37).
Fro'ya söylediğine göre, taşımayı daha çocukluğunun ilk
yıllarında her şeyden iyi öğrendiği yalnızlık, bitmeyen bir yalnızlık eğitimi.
Akla gelebilecek en büyük yalnızlık, akla gelebilecek en büyük yalnızlığın tam
tersine ihtiyaç duyduğu anda yakasına yapışmış. Sırf belli bir öğrenim dalı
seçmeyi düşünürken bile, bu düşüncenin içindeki yapayalnızlığı yüzünden az
kalsın ölüyormuş ve böylece, anne babasının da isteğine uygun olarak, okumamış,
üniversiteye gitmemiş, hiçbir doğru dürüst devlet sınavına girmemiş (s. 39),
Konrad'ın söylediğine bakılırsa bugüne kadar bu hastalıklar
hakkında hiçbir şey, en ufak bir şey öğrenilememiş, hala bu hastalıklarla
ilgili kesinlikle hiçbir şey bilinmiyormuş, tıp bilimi en ahmak olanıymış,
doktorlar en ahmak olanlarıymış, vicdansızmışlar ve hastalar hastalıklarıyla baş
başa bırakılarak yavaş yavaş, en alçaltıcı şekilde kendi kabuklarına
çekiliyorlarmış, çünkü başka seçenekleri yokmuş, onları sürekli kandıran
doktorların elinde eriyip gidiyorlarmış (s. 40).
…çalışma masasının başına oturmuş, işte ilk cümle diye
düşünmüş ve o cümleyi yazmış. Böyle birkaç cümle daha geldi mi incelemenin
nihayet kağıda dökülmeye başlayacağını düşünüyormuş. Fakat Wieser'e söylediğine
göre Konrad yüzlerce ve binlerce kez aynı şeyi, sadece birkaç cümle yazarsa
sonrasında birdenbire her şeyi kağıda dökebileceğini düşünmüş, binlerce kez
böyle düşünmüş, kendi ifadesine bakılırsa, binlerce kez böyle düşünmek ve
hareket etmek, yani birkaç başlangıç cümlesinden sonra her şeyi bozmak zorunda
kalmış, daha Augsburg günlerinde incelemeyi birkaç cümlenin ardından bir
solukta yazabileceğine inanıyormuş, Augsburg'da ve Innsbruck'ta ve … Bütün o
her seferinde ve sonsuza dek kaybolup giden başlangıçlar ve fikirler, demiş
Konrad Wieser'e (s. 44).
Wieser'in söylediğine bakılırsa Konrad yapı denetçisine,
insanın kağıt üzerinde değil de kafasında tuttuğu bir incelemenin aslında var
olmadığını söylemiş. Onu yazmalıyım, incelemeyi yazmalıyım diye düşünüyormuş
sürekli, incelemeyi yazma, oturup incelemeyi yazma düşüncesi varlığını
bütünüyle dolduruyormuş, artık incelemenin düşüncesi değil, yalnızca incelemeyi
yazma düşüncesi, incelemeyi göz açıp kapayana dek yazma düşüncesi; fakat bu
düşünceye saplandıkça incelemeyi yazması imkansızlaşıyormuş. İşin zorluğu
kafasında bir şey olması değilmiş, herkesin kafasında en muazzam şeyler
olurmuş, hem de hayatlarının sonuna dek hiç aralıksız, en muazzam şeyler, işin
zorluğu bu muazzam olanı kafadan çıkarıp kağıda dökmekmiş. Wieser'in dediğine
bakılırsa, Konrad'ın yapı denetçisine söylediğine göre insanın kafasında her
şey olurmuş ve nitekim herkesin kafasında her şey varmış ama kağıt üzerinde
hemen hiç kimsenin bir şeyi yokmuş. Bütün insanların kafalarında en muazzam şey
varken önlerindeki kağıtlarda daima en berbat, en gülünç, en acınası şey
oluyormuş. Konrad'ın söylediğine bakılırsa, kendi incelemesi akla gelebilecek
en hassas öze dayanıyormuş; her şeyiyle aşırı hassas bir beynin yıllar süren
yoğun çalışmasından damıtılmış hassas bir öz. Ve kireç ocağında, kireç ocağının
mutlak soyutlanmışlığında daima incelemeyi bir solukta kağıda dökebileceğini
düşünmüş (s. 54).
Konrad Urbantschitsch yöntemi denilen yöntemi onun üzerinde
geliştirerek en mükemmel hale getirmiş ve aslında bu radikalleşme nedeniyle
Urbantschitsch yöntemi artık muhtemelen Urbantschitsch yöntemi olarak
nitelenemezmiş,
…karısına kısa İ'lerle dolu bir sürü cümle söylüyormuş,
mesela Inn ilçesinde bir hiçim, yüz kez yavaş, yüz kez hızlı, en sonunda iki
yüz kez hızlı, mümkün olduğunca hızlı, kesik kesik. Fro'ya söylediğine
bakılırsa, bitirdikten sonra da karısından ona söylenen cümlelerin kulağında ve
beyninde yarattığı etkiyi derhal tarif etmesini istiyormuş. Hemen ardından da
analize geçiyormuş (s. 58-59).
Uzun lafın kısası: İnsan dış huzuru ve had safhadaki dış
huzuru artık iç huzur üretmediği anda bozabilmeliymiş, dış huzur asla uzun süre
iç huzur üretmezmiş, sadece çok kısa bir süre, zihinsel amaçlar için fazlasıyla
kısa bir mesafe (s. 61).
…insanlarla münasebetimiz olduğunda akıllı insanlarla
münasebetimiz olmuş olmuyor, insanlar akıllı olduklarını iddia ediyorlar ama akıllı
değiller, insanlar bir şeyler bildiklerini iddia ediyorlar ama hiçbir şey
bilmiyorlar, insanlar her şeyi yalnızca iddia ediyorlar (s. 63).
Bir insanı hiçbir şey, birdenbire kendi başına giyinemez
olmaktan daha fazla bunalıma sokamazmış. Hem bu daha ne kadar böyle
sürebilirmiş ki, Konrad'ın Wieser'e söylediğine göre, karısı artık onun yardımı
olmadan yemek de yiyemiyormuş, onun yardımı olmadan en küçük lokmaları bile
ağzına atamıyormuş (s. 64).
Noel gecesi, öldürülmesinden tam bir yıl önce Konrad akşamüstü
saat beşe doğru odasına girip ona İnsan insanlarla
sadece kirlenir cümlesini defalarca söylemiş, bir sol bir sağ kulağına,
bu cümleyi seksen ya da doksan kez kulağına söylemiş, sürekli İnsan insanlarla
sadece kirlenir ve karısı her seferinde yorum yapmış, ta ki tekerlekli
sandalyesinde yığılıp kalana dek (s. 73),
Konrad korkunçmuş, aynı anda hem yardımsever, hem sadist,
hem ihtimam düşkünü Bir yandan karısına yemek almaya lokantaya gidiyormuş, ki
bunun için ona yüksek bir fatura çıkarıyorlarmış, öte yandan, bu konuda ona
kızmalarına neden olacak şekilde Urbantschitsch yöntemi denilen şeyi devamlı
yoğunlaştırmak suretiyle karısını mahvediyormuş,
Urbantschitsch yöntemi (hakkında Höller’in
anlattıkları)
Konrad, bir yüksek sesle, bir alçak sesle, bir kısa, bir
uzun söylediği anlaşılmaz cümlelerle karısına zulmediyormuş, bunları onun en
ağrı verici şekilde iltihaplanmış kulaklarına dönüşümlü olarak söylüyor ve
Bayan Konrad'm da sürekli belirttiği üzere, kendisi tarafından onun kulağına
söylenen cümleleri zavallının bilincini kaybedene dek yorumlamasını istiyormuş.
Genellikle Bayan Konrad o kadar bitkin düşüyormuş ki, artık kocası tarafından
söylenen hiçbir şeye tepki vermez oluyormuş (s. 88),
Konrad'ın söylediğine göre hafıza insana sürekli tuzaklar
kurar, insan bunların içine girdiğinde çaresizce kaybolurmuş, hafıza insanı
tuzağa kapatır ve bırakıp gidermiş, bu durum her an ortaya çıkarmış, hafıza
insanı bir ya da bir sürü, binlerce tuzağa kapatır ve bırakıp gider ve yalnız
bırakırmış, sınırsız bir düşünce yokluğu umutsuzluğunda yalnız (s. 92)…
Kelimeler düşünceyi indirgemek için icat edilmiş, evet,
hatta şunu söyleyecek kadar ileri gidebilirmiş ki kelimeler düşünceyi ortadan
kaldırmak için icat edilmiş, ki bunu da vaktiyle yüzde yüz başarmışlar. Ne olursa
olsun, kelimeler her şeyi yerle bir ediyor, dedi Konrad. Umutsuzluk
kelimelerden kaynaklanıyor, başka hiçbir şeyden değil (s. 94).
Karısının Urbantschitsch yöntemine ve onun sonucu olan
deneylere hizmet etme hevesinin ödülü olarak Konrad'ın her gün ona ne okuyacağı
konusunda anlaşmışlar, deneyleri bölen araları yıllardır okumalarla
dolduruyorlarmış, ister son haftalarda olduğu gibi Kropotkin'den, yani
Konrad'ın kitabından, ister Ofterdingen'den, yani karısının kitabından, karısı
isterse Konrad ona tabii ki sevdiği Ofterdingen'den, ki karısı hayatı boyunca
hep bunun en sevdiği kitap olduğunu söylemiş, okuyormuş, haftalarca, devamlı
Ofterdingen'den, fakat kendisinin her şeyden fazla hayranlık duyduğu,
Kropotkin'in anılarından da, karısının istememesine ve karşı çıkmasına rağmen,
onun odasında yüksek sesle okuyormuş, karısı ilk başlarda onun Kropotkin'den
okuduklarını dinlemeyi reddediyormuş ama Konrad onun Kropotkin'e karşı bu
isteksizliğiyle ilgilenmiyormuş (s. 104)…
Aptalların suçu sadece akıllılardaymış.
Akıl, erkek, Konrad'ın söylediğine bakılırsa aykırı
davranışmış. Ancak bilinçli bir biçimde aykırı davranan, bilinçli bir biçimde
aykırı davranma cesaretini gösteren kişi erkek olurmuş. Oysa kadın bu rolü
üstlenemezmiş, çünkü hiçbir rolü üstlenemezmiş (s. 105),
Konrad'ın söylediğine göre yanımızdaki ve dolayısıyla
etrafımızdaki insanlara verdiğimiz değer daima fazla yüksekmiş, mümkün olan en
düşük değerin verilmesi gereken yerde daima fazla yüksek bir değer veriliyormuş
(s. 109-110),
…bugünkü insanın tipik özelliği hiçbir şekilde ve hiçbir
şeyden ötürü sarsılmamasıymış. Sarsıntı ikiyüzlülük tarafından ortadan
kaldırılmış, sarsıcı olan ikiyüzlülükmüş, mesela insanı daha çok sarsanlar daha
büyük ikiyüzlülerden başka bir şey değilmişler. Bugüne kadar sadece
kirleticilerle işimiz olduğu için dünya da tamamen kirlenmiş (s. 110-111).
Konrad Hager'in ölümünü gazetede okumuş ve karısının odasına
gitmiş, kapıya vurmuş, karısının Evet demesini beklemiş ve içeri girmiş ve
demiş ki: Kasap Hager öldü, karısı da bunun üzerine demiş ki: Demek Kasap Hager
öldü…
Bayan Konrad birdenbire kocasını bir kez daha, neredeyse
hazır olan eldiveninkinden farklı bir yün rengine ikna ediyor ve kocasının
rızasıyla bir kez daha eldiveni söküyor ve eldiven örmeye baştan başlıyormuş, bu
kez bir başka renkte vesaire (s. 113),
Bayan Konrad kocasına sık sık, aslında bir deliden ziyade
bir suçluyla evlendiğini söylüyormuş, Konrad Fro'ya ahşap kaplı odada böyle
demiş. Bunun üzerine o, yani Konrad da demiş ki: Sona vardığımızı ikimiz de biliyoruz,
yine de her gün sona varmamış gibi davranıyoruz, en sonunda onlar, yani Konrad
ve karısı, sona vardıkları gerçeğinden zevk almaya bile başlamışlar, çünkü
artık zevk aldıkları başka bir şey yokmuş; kendi kendimize zaman zaman, sona
vardık diyoruz, demiş Konrad Fro'ya, ve kendi kendimize, aslında gün içinde
defalarca ama özellikle giderek tamamen uykusuz kalan gecelerimizde, sona
vardık demek bize huzur veriyor, düşündüğümüzü açıkça söylemek, artık sahip
olmadığımız gelecek nasıl bir gelecek olursa olsun, kendimizi hiçbir konuda
aldatmamak bize huzur veriyor (s. 116)…
İkisinin birlikteliği (Wieser'e birlikte yaşam demiş) daha
baştan yanlışmış ama dürüst olmak gerekirse, demiş Konrad Fro'ya, hangi
birliktelik yanlış değil ki, hangi evlilik bütünüyle yanlış, ters, yani, artık
bir kez oluşmuş, ikiyüzlü, korkunç, hangi arkadaşlık yanılgı değil ki, birlikte
yaşayan hangi insanlar kendilerini gerçekten mutlu ya da en azından geçinip
gidiyor diye niteleyebilirler? Hayır, sevgili Fro, birlikte yaşam kime, hangi
zümreden, hangi kökenden, hangi meslekten hangi insanlara ait olursa olsun,
neresinden bakarsak bakalım, sürdüğü müddetçe zorlu, doğası itibariyle acılı,
aynı zamanda bildiğimiz gibi en anlaşılır, en dehşet verici doğa kanıtıdır.
Fakat en büyük işkence bile alışkanlığa dönüşüyor, demiş Konrad, ve böylece
birlikte yaşayanlar, birlikte bitkisel hayat sürenler gitgide birlikte
yaşamlarına, birlikte sürdükleri bitkisel hayata ve bizzat kendilerinin doğa
işkencesine hizmet amacıyla doğanın aracı olarak yaratıp birlikte katlandıkları
ortak işkenceye alışıyor ve en sonunda bu alışkanlığa da alışıyorlar. İdeal
birlikte yaşam denilen şey bir yalanmış, ideal birlikte yaşam denilen şey
olmadığı için de kimsenin böylesine hakkı yokmuş, bir evliliğe girmek, bir
arkadaşlığa girmek gibiymiş, çifte umutsuzluk ve çifte sürgün halini tamamen
bilinçli olarak üstlenmek, yalnızlık arafından birliktelik cehennemine girmek.
Ve birliktelik konusunda tamamen susmak (s. 117).
Konrad yaklaşık bir yıl önce şöyle bir rüya görmüş: Konrad
gece yataktan kalkmış (…) incelemenin yarısını yazmayı başarmış, incelemenin
yarısını yazarken içinde hemen geri kalanını, yani öbür yarısını da
yazabileceğine ve dolayısıyla incelemenin tamamını yazabileceğine dair bir his
varmış ve pes etmemiş ve yazmış ve yazmış ve bütün incelemeyi kâğıda dökmeyi
başarmış, bütün incelemeyi bitirdiğinde bitkinlikten kafası çalışma masasına
düşmüş,
Konrad bilinçsizmiş ve bilinçsizliğini, odadaki her şeyi
gözleyecek durumdaymış,
…bu baygınlık içinde çalışma odasının her tarafından
gözlüyormuş, bu hali Konrad hayatının ideal hali olarak nitelemiş,
Konrad kendini bu halde saatlerce odanın her tarafından
gözlemiş, sonradan hayatının en mutlu sahnesi olarak nitelediği bu sahneyi,
oysa aslında söz konusu sahne kuşkusuz hayatının en mutsuz sahnesiymiş, çünkü
Konrad'ın Fro'ya söylediğine göre birden, pat diye kapı açılmış ve onun, yani
Konrad'ın karısı odaya girmiş,
…kocasına yaklaşarak yumruğunu incelemenin üzerine indirmiş
ve demiş ki: Demek tam bir gizlilik içinde incelemeyi yazdın, tam bir gizlilik
içinde!
Herhalde daha da güzel olmuştur incelemeyi arkamdan iş
çevirerek yazmak, incelemeyi bir oturuşta, pat diye yazmak!, ve Bayan Konrad
incelemenin olduğu kağıt destesini alıp sobanın içine atmış. Konrad ayağa
fırlayıp ona engel olmak istemiş ama yapamıyormuş, yerinden kımıldayamıyormuş.
İşte, inceleme yandı, bütün inceleme yine yandı, demiş Bayan Konrad ve: Şimdi
tekrar incelemeyi nasıl yazacağın konusunda kafa patlatabilirsin, tekrar birkaç
onyıl boyunca incelemenin yazılması konusunda kafa patlatabilirsin (s.
120-121).
…karısının daima nefret ettiği Tractatus'undan alıntı
yapmayı alışkanlık haline getirmiş ve tam karısına Wittgenstein'dan alıntı
yapacağı sırada karısı onu şarap alması için mahzene yolluyormuş / s. 124
…söylediğine göre kocası bir dahinin bütün tipik
özelliklerine de, bir kaçığın bütün tipik özelliklerine de sahipmiş…
Konrad'ın önünde neredeyse ulaşacağı bir yaşam hedefi vardı,
diyor Wieser, ve o, yani karısı, onun bu hedefe ulaşmasına, incelemeyi
yazmasına engel oldu. Onu öldürmek zorundaydı, eninde sonunda onu öldürmek
zorundaydı, diyor Wieser. Karısını öldürdüğü anda incelemeyi de öldürmüş olması
Wieser'e göre başka meseleymiş.
En fazla ilerleyenin birdenbire tükendiği sık sık
görülürmüş. Wieser'in söylediğine göre aslında Konrad karısını öldürerek
karısını değil, birdenbire düşüncesizce kendini öldürmüş (s. 135).
Konrad'ın kafasında hiçbir şey, yeni başlanmış ya da
ilerlemekte olan bir zihinsel ürün için dünyada hiçbir şeyin tabiri caizse
güzel bir yerden daha zararlı olmadığı gerçeği kadar net değilmiş, güzel bir
şehir bir zihinsel çalışmanın en iyi, en esaslı planını mahvedermiş, güzel bir
manzara beyni rahatsız eder, tabiri caizse harikulade bir doğa kafayı mutlak
surette zayıflatırmış. Dolayısıyla Konrad'ın Wieser'e güya söylediğine göre bir
kafa işini ilerletmek ya da bitirmek hiçbir yerde Avusturya'da olduğundan daha
zor değilmiş (s. 136)…
…üniversiteye gitmesine izin vermek yerine yatılı okuldan
alıp eve geri getirmiş ve eğitim görmemenin ve sonunda tabiri caizse megaloman
bir kafaya sahip olup çıkmak zorunda kalmamanın dünyanın en doğal şansı
olduğuna ikna etmeye çalışmış…
Onların ölümünden sonra artık eğitim için çok geçmiş ama
Konrad kendini özgür hissetmeyi ve özgürce gelişmeyi ve kaçırdıklarını kısa
sürede telafi etmeyi başarmış.
İncelemeyi yazmasına hep başka bir şey engel olmuş,
Paris'te, Londra'da büyüklük, Berlin'de yüzeysellik, Viyana'da insanların
eblehliği, Münih'te lodos, birinde dağlar, birinde deniz…
Bunu düşünmek, incelemeyi yazamamak, incelemeyi asla
yazamamak hastalıklı bir şeymiş, Konrad'ın Wieser'e söylediğine göre bu
hastalıklılık yavaş yavaş büyüyerek hastalığa dönüşmüş.
Tam da her an yazmaya başlayabileceğimi, çalışma masamın
üzerindeki her şeyin bu an için, bu ana göre düzenlendiğini sürekli gördüğüm
için incelemeyi yazamıyorum. Böyle bir durumda, tam da inceleme için
hazırlanmış çalışma masasının görüntüsü yüzünden incelemeyi yazmaya
başlayamayacağı düşüncesi onun için katlanılmaz hale geldiğinde, kalkıp bir
bardak su içiyormuş.
Şimdi ikimiz de, yardımın artık neredeyse mümkün olmadığı
ölçüde yardıma muhtacız (s. 165-166).
…o, yani Konrad, tamamen bana teslim bir kadınla evleniyorum
diye düşünmüş o zamanlar, ve: Bir yandan bana ihtiyacı olan, bensiz yapamayan,
bensiz var olamayan ya da en azından bensiz var olamayacağına inanan, diğer
yandan da amaçlanma, yani bilimime hizmet edecek, gerekirse, Konrad'ın Wieser'e
söylediği üzere, bilimsel koşullar gerektirirse, suiistimal edebileceğim biri
(s. 166).
…
Konrad tabiri caizse cinayet gecesi ilk kez işitme kaybı
yaşamış. Bugün hayat sigortası yapmayı başardığım Fro'ya Konrad, en büyük
hatanın incelemeyi yazmak için daima daha uygun, hep en uygun çıkış noktasını
beklemek olduğunu söylemiş,
…sonuna geldiğinde, ister inanın ister inanmayın, yirmi ve
hatta otuz yıl boyunca incelemeyi yazabileceği ideal anı boşuna beklediğini
görmek zorundaymış (s. 167),
Bu bir yandan kendi deyimiyle moral bozucu derecede uzayan,
öte yandan dehşet verici derecede kısa onyıllarda, inceleme bağlamında kendine
karşı da veya tam da kendine karşı insafsızlığı eksik olmamış ama onda en
önemli şey eksikmiş: gerçekleştirme, hayata geçirme karşısında korkusuzluk,
kafasını pat diye, göz açıp kapayıncaya dek, en insafsız şekilde ters çevirip
içindeki incelemeyi kağıda dökme karşısında korkusuzluk.
…
Das Kalkwerk
Türkçeleştiren: Esen Tezel
2. baskı: 2016, Yapı Kredi Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder