Philip J. Kain - Hegel'in Görüngübilim'inde Bireyin Özgürlüğü,
Gücü ve Kültürel Yapılanması
Yabancılaşma ilk kez Mütsüz Bilinç bölümünün sonunda karşımıza
çıkar. Burada Tanrı'ya karşı koyan bireysel bilinçle karşılaşırız. Sonraları
bir yasal durumda, bir imparatora karşı koyan insanlar söz konusudur. Her iki
durumda da Hegel bize der ki, "bireylerin karşı koyduğu gerçeklik
aslında kendi yabancılaşmış yapılarıdır."
Bireyler kendi özlerine yabancılaşmış ve kendi güçlerini terk
etmişlerdir. Kaybettikleri güç dışarıda -bir devlet veya onun hükümdarı olarak-
somutlaşıp, kendilerine karşı kullanılan bir güç haline gelir.
Hegel'e göre yabancılaşma, devletin gelişimi için olduğu kadar
bireyin gelişimi için ve aslında Tanrı'nın gelişimi için bile gereklidir.
Kendi kendinin rasyonel egemenliği, rasyonel kendini belirleme,
yani özgürlük, sonunda Fransız Devrimi ile birlikte kendini göstermeye
başlayacaktır. (s. 148)
Devlete uyarken en derin şekilde kendimize, rasyonel
kişiliklerimize uyarız. Devlet bizim yaptığımız bir şeydir ve öyle olması özgür
olabilmemizin mutlak koşuludur; ama gerçekten özgürleşebilmemiz için devletin
bizim inşaamız olduğunu görmemiz gerekir.
'Yabancılaşma' veya 'dışsallaşma' olarak çevrilen 'entausserung'
çoğunlukla bireylere ait öznel bir eylemin adanmanın, vazgeçmenin, kişilerin
özsel bir şeylerinden kendilerini mahrum bırakmasının yerini tutmaktadır.
Yabancılaşma, bireylerin kimi özsel gerçekliklerinden vazgeçmesi,
özün başka bir şeye teslim edilmesidir. Yine de yabancılaşmanın birçok biçimi
de olabilir.
Yabancılaşma bir nesnelleşmedir. Bireyin yabancılaşması kralı,
devleti ya da Tanrı'yı inşa eder.
Özneler devlete ne kadar uyar, kendilerine yabancılaşırlar ve bu
efendiye ne kadar çok hizmet ederlerse, devlet de o kadar fazla gerçeklik
kazanacak, daha evrensel, tanınmış ve kabul edilmiş bir devlet haline
gelecektir.
Yabancılaşma bize, devletin bizim inşa ettiğimiz, kendi
faaliyetlerimizin ve hizmetlerimizin bir ürünü -kendi yabancılaşmış özümüz-
olduğunu gösterir. Ve artık özgürleşmeye başlamamız -artık hükmedilmenin
kendini belirlemeye dönüşebilmesi- için bu oldukça önemlidir.
Yabancılaşma ve ayrıklık iki açıdan ele alınmalıdır: (1) bunlar,
en sonunda, bizi özgürleştirebilir ve bize kendi yaratımız olan bir dünyada bir
yuva verebilir, ancak (2) ayrıklığa yol açan yabancılaşma üstesinden gelinmesi
gereken nahoş bir baskı ve hakimiyet eylemidir. Aslında, Hegel'e göre, sonunda
ikincinin problemini çözecek olan birinci perspektiftir.
Devlet erki tarafından kazanılması gereken tek şey, kendisine
ölümüne hizmet edilmesi değildir. İhtiyaç duyulan çok daha derin ve tam bir
kişisel yabancılaşmadır. (s. 150)
Gerçek olan, bilinç tarafından kavranmış olandır. Bireysel
kişilikler sadece kültürel bir tanınma eylemi sayesinde gelişir, kavranır ve
gerçek kılınır.
Hegel, modern dünyada kazanılmış bireyselliği kaybetmeden,
sittlichkeit'e (törellik) geri dönmeyi ister.
Hegel bireylerden, kültürel köklerinden, dünya ile arasındaki
karmaşık bağlantılardan, ötekilerle kurulan ilişkilerin dolambaçlı ağlarına
gömülmüşlüğünden haberdar olmaları için, bireyselliklerini anlayacak duruma
gelmelerini ister. Hegel, bu şekillerin ve formların kaynağı olan,
bireyselliğimiz olarak somutlaşan ve bizden çok daha büyük olan bir şeyin
gerçekten var olduğunu görmemizi ister. (s. 158)
Çeviren: Ayça Çevik
Monokl
Hegel Özel Sayısı
(S. 148-159)
Monokl
Hegel Özel Sayısı
(S. 148-159)
---
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder