Arkadi İvanoviç Nefedoviç‘le Vasya Şumkof aynı çatı altında
(…) oturuyorlardı.
Yeni yılın arifesinde, Şumkof evine döndü.
- Yanıt ver, haydi, nereye gittin, nerede yedin yemeği?
- Nişanlandım!
- Kim bu kız, Vasya?
- Artemiyefler! dedi.
- Doğru mu, gerçekten evleniyor musun? Nasıl olur da benim
haberim olmaz?
- Biliyor musun, bir düşüncem var. (…) Beni bugün tanıştır.
- Arkadi, hemen şimdi oraya gidiyoruz…
(hediye etmek üzere bir şapka satın almak istediler)
- Bu mutluluğu hak edecek ne yaptım? Ne yaptım, söyle bana?
Bak! Çevremizde ne çok insan, ne çok gözyaşı, neşesiz ve bayramsız ne çok
gündelik yaşam! Ya ben… Ben!.. Onun gibi bir kız beni seviyor!..
- Liza: “Gelmeyecek anneciğim, sezinliyorum ben,
gelmeyecek,” diye annesine üst üste yinelemişti,
Liza, Vasya’yı o akşam göreceğini ummuyordu. Kapıyı açtığı
zaman, ilk önce gözlerine inanamadı.
Yaşlı anne Arkadi’yi tanıdığına pek sevinmiş göründü…
Kızın annesi Vasya’ya işaret etti, birlikte yandaki odaya
geçtiler.
Liza’nın yılbaşı için kendisine hazırladığı armağanı
nişanlısına önceden göstermek istedi…
Liza, Arkadi’ye yaklaştı, iki elini yakalayarak ona bir
şeyler için teşekkürler etti.
Artık gitmek zamanı gelmişti.
(Vasya’nın ertesi güne yetişmesi gereken işi var, fakat
odaya döndükten sonra çalışmak yerine gevezelik ediyorlar)
Arkadi, çok geçmeden, üzüntülü bir yürekle uyudu. Sabahleyin
uyandığı zaman Vasya’nın, kalem elinde olarak masa üstünde uyuyup kalmış
olduğunu şaşırarak gördü.
Ansızın mutfakta bir ses çınladı:
- Memur Şumkof burada mı oturur?
Günaydın Vasili Petroviç, yeni yılınızı kutlamaya geldim.
Ablamla annem de size selam ettiler. Ablam onu benim için öp, dedi.
A, durun… Söylemeyi unuttum. Ablam size bir pusula, bir de
armağan gönderdi. Nasıl da aklımdan çıkmış.
Bütün sabah, Arkadi İvanoviç, Vasya’yı düşünmekten kendini
alamadı. Zayıf iradeli ve kararsız olduğunu, kendini pek çabuk etkiye
kaptırdığını biliyordu.
- Evet, yanılmamışım. Mutluluk onu tümüyle sersemletmiş.
Kederli düşünceler geveleyerek Kolomna’ya geldi. Bir süre
dalgın durduktan sonra Liza ile konuştu.
Evine koşa koşa döndü, Neva köprüsünden geçerken Şumkof’la
burun buruna geldi, o da koşuyordu.
- Nereye böyle? diye bağırdı. Vasya, suç üstünde yakalanmış
gibi üzüntülü bir tavırla durdu.
Mumu yaktı ve masaya eğildi. İş epey ilerlemişti, sonuna
yaklaşmış gibi görünüyordu. Arkadi İvanoviç daha yakından bakmaya hazırlanırken
ansızın Vasya içeri girdi.
- Vasya, neyin var Tanrı aşkına? Neyin var canım? diye
haykırdı. Bana her şeyi anlat!
…odada geniş adımlarla dolaşıyor, Vasya’nın, gizemli derdine
çare olacağını sanırmış gibi eline ne geçerse yakalıyordu.
- Seni aldattım, Arkadi, seni aldattım. Seni aldattım.
Bağışla beni. Senin dostluğuna ihanet ettim.
Öbür güne kadar bitireceğim şeyin ne olduğunu görüyorsun…
Öbür güne kadar! Oysa dörtte birini bile yazmadım…
“Nasıl oluyor da beni bu kadar iyi tanıyorsun?”
Hiçbir zaman bir kimseye iyilik etmek elimden gelmedi: Bunu
beceremezdim, benim için olanaksızdı bu… Kesinlikle hiç de sevilecek bir yanım
yok… Ama gene de, herkes bana iyilik etmek istiyordu!
- Bundan ne çıkar, Vasya? Senin, mutluluğa yaraşık olduğunu
gösterir.
…
Vasya hiç ses çıkarmıyor, bir an başını kaldırmadan hep
yazıyordu.
Vasya! diye bağırdı, neyin var Tanrı aşkına? Söyle neyin
var?
…
Arkadi İvanoviç de aklını oynatıyordu.
…
Yulyan Mastakoviç yeniden Arkadi İvanoviç‘e döndü. Vasya’yı
göstererek dedi ki:
- Bir kıza bir şey söylememizi istemişti. Nişanlısı mıdır?
Şumkof, Arkadi’nin eline bükülü bir kâğıt sıkıştırarak:
- Al bunu, dedi. Benden alırlar. Daha sonra bana getirirsin.
Arkadi hemen kâğıdı açtı; bu, Şumkof’un yüreğinin üstünde
taşıdığı, Liza’nın siyah saç lülesiydi.
Genç adamın gözlerine yakıcı yaşlar doldu.
Hıçkırarak:
- Zavallı, zavallı Liza! dedi.
Ancak iki yıl sonradır ki rastlantı onu Liza ile
karşılaştırdı.
Kiliseye gitmişti. Genç kadın evliydi. Kucağında bir çocuk
taşıyan bir sütnine, yanında yürüyordu. Selamlaştılar…
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder