Cumhuriyet Döneminde Spor (1923 - 1938)
Türk Milleti de tarih öncesi dönemlerden bugüne fıtrat
itibariyle çevik, hareketli, beden ve zihin koordinasyonu yerinde olduğu için
hem toplum hayatında hem de savaş meydanlarında atik bir mizaç sergilemiştir.
Bütün bu özellikler Türk Milleti’nde sporun ve beden terbiyesinin aslında
tarihin birçok devrinde hayatın merkezinde olduğuna birer gösterge kabul
edilebilir.
Spor kavramı, Fransızca
“sport” kelimesinden Türkçeye geçmiş: “Bedeni veya zihni geliştirmek amacıyla
kişisel veya toplu olarak gerçekleştirilen, bazı kurallara göre uygulanan
hareketlerin tümüdür.” (TDK Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara
2011, s.2158) tanımıyla açıklanmıştır (s. 1).
Spor milli kültürün bir parçasıdır.
Spor birçok devlet tarafından siyasî propaganda aracı olarak
da kullanılmaktadır.
Sporla ilgili Divan-ü Lügati’t Türk’te en fazla geçen
kelimeler güreş, avcılık, okçuluk ve ayak topu branşlarında olmuştur (s. 2).
Savaşların beden gücüne dayandığı çağlarda spor daha çok
savaşa hazırlık niteliğindedir.
Devlet adamları seçilirken bilgeliğin, cesaretin yanı sıra
sporcu kimliğin de önemli olduğu vurgulanmıştır (s. 3).
Osmanlı Devleti’nin ihtişamlı dönemlerinde güreş, atıcılık,
binicilik, avcılık, okçuluk ve cirit oyunları sarayın ve padişahın desteklediği
sporlar olarak göze çarpmaktadır (Özbay Güven, Türklerde Spor Kültürü, Atatürk
Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 1999, s.11).
Osmanlı Devleti’nde geleneksel anlamda spor örgütlenmesinin
en önemli unsuru spor tekkeleridir.
Tekke, Osmanlı padişahları tarafından kurulmuş ise “Mîrî”
sayılmış ve masrafları tekkeyi yaptıran padişahın bağladığı vakıftan
karşılanmıştır. Bir kısım tekkeler de özel vakıflar ile kurulduğu için devletin
malı yani “Mîrî” sayılmamış, gelir gider hesabını o şehrin kadıları takip
etmiştir.
Spor teşkilatlanmasının diğer önemli bir parçayı da “Ağalık”
sistemi oluşturmaktadır.
Ağalık sisteminin esası sporcuların siyasî ve ekonomik
anlamda güçlü kişiler tarafından korunması ve desteklenmesidir.
Osmanlı Devleti 18.yüzyıldan itibaren üstünlüğünü kabul
ettiği “Batı’ya ulaşma, Batılı olma” düşüncesine kapıldı.
İkinci Mahmud döneminde “Meydan-ı Kemankeş” olarak
adlandırılan Ok Meydanındaki “Okçular Tekkesi” onarılarak genişletildi.
Kemankeşler ve pehlivanlar padişahın himayesi altına alındı.
…onarılan “Pehlivanlar Tekkesi” yeni güreşçiler
yetiştirmiştir. Ayrıca güreşe ve kemankeşliğe karşı özel bir ilgisi olan İkinci
Mahmud’un saltanat yıllarında sarayda “Huzur Güreşleri” yapılmıştır.
Bu dönemde spor eğitimi" alanında da ilk kez
Batı’dakine benzer reformlar gerçekleştirildi.
Mekteb-i Harbiye’de “Riyazât-ı Bedeniye” adı altında
jimnastik dersleri verildi.
Mekteb-i Sultâni’de futbol, tenis ve basketbol gibi spor
dallarında faaliyetler gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
1869 yılında çıkarılan “Maarif-i Umumîye Kararnamesi” ile
bütün rüşdiyelerde beden eğitimi dersi (özellikle jimnastik dersi) zorunlu hale
getirilmiştir.
Ali Faik (Üstünidman) Galatasaray Sultânisi’nin beden
terbiyesi muallimi olduktan sonra gayret ve çalışmalarından dolayı padişah
fermanı ile taltif edilmiş ve okuldaki rütbesi yükseltilmiştir.
İkinci Meşrutiyet’in ilânına kadar bütün futbol kulüpleri
yabancıların tekelinde bulunmuştur. Türkiye’de kulüplerin kurucularını bu
dönemde yabancılar oluşturmuştur.
İkinci Meşrutiyet döneminden itibaren devlet, beden eğitimi
ve sporu bir program çerçevesinde ele almış, beden eğitimi ve spor sadece
okullarla sınırlı kalmayıp gündelik hayat pratikleri arasına da girmeyi
başarmıştır.
1905 - 1906 sezonunda Galatasaray, 1908 - 1909 sezonunda
Fenerbahçe, ligdeki ilk Türk kulüpleri arasında yer almıştır.
Modern olimpiyatların kurucusu olarak görülen Baron Pierre
Coubertein, Osmanlı Devleti’nde de Uluslararası (Beynelmilel) Olimpiyat
Komitesinin temsilciliğini yapacak ve olimpiyat oyunlarına sporcu
gönderebilecek bir mümessil bulmak amacıyla İstanbul’da yaşayan bir dostundan
yardım istemiş, önerilen isim ise Selim Sırrı Bey (Tarcan) olmuştur.
Modern olimpiyatların onuncu yılı nedeniyle 1906’da Atina’da
düzenlenen ve tarihe “ara olimpiyatlar” olarak geçen oyunlarda, sporcuların
bulundukları kent adına yarışabilecekleri bildirilmiştir. İzmir ve Selânik’ten
iki futbol takımı, İstanbul Tatavla Kurtuluş) Kulübünden de iki jimnastikçi,
dört atlet, bir eskrimci ve bir güreşçi olimpiyatlara kendi imkânları ile
katılmışlardır.
Aleko
Mulos adında bir sporcu 1908 Londra Olimpiyat Oyunları’nda Osmanlı Devleti’ni,
jimnastik dalında temsil etmiştir.
Osmanlı
Devleti resmi olarak ilk kez 1912 yılında Stockholm’de düzenlenen Olimpiyat
Oyunları’na katılmıştır.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında sporla ilgi teşkilatlanma
süreci dört merhalede incelenebilir. Bu merhaleler:
1.Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Dönemi (1922-1936): Bu
dönemde Türkiye ilk kez uluslararası müsabakalara katılmıştır.
2.Türk Spor Kurumu Dönemi (1936-1938): Bu kurum ilk
kurultayda CHP’ye örgütsel olarak bağlanmış ve böylece spor devlet denetimine
alınmıştır.
3.Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Dönemi (1938-1945)
4.Gençlik ve Spor Bakanlığı Dönemi (1946)
Cumhuriyet döneminde sporun devlet denetimi ve gözetiminde
gelişme gösterdiği ilk kurumsal yapı 1921’de kurulan “İdman İttifakı Heyeti
Muvakkatesi”dir. Bu yapı sonradan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı adını
almıştır (s. 15).
Yusuf Ziya Öniş, Ali Sami Yen, Burhan Felek ve Nasuhi Esat
Baydar’ın birlikte tercüme ettikleri İsviçre Spor Teşkilâtı tüzüğüyle
Türkiye’de sporun örgütlenmesi yolunda ilk önemli adım atılmıştır.
İstanbul’daki spor kulüplerinin temsilcileri, 26 Haziran
1920 tarihinde İstanbul’da ilk toplantılarını yapmışlar, 15 Nisan 1921’de
ikinci toplantılarını yapmışlardır.
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı (TİCİ), 22 Mayıs 1922’de
tüzel kişiliğine kavuşmuştur.
TİCİ’nin sporda millî ruhu kamçılayacağı, millî temsil
arzusuyla sporcuyu motive edeceği düşünülmüştür.
TİCİ’nin kuruluş amaçlarından biriside gençlerin maddî ve
manevi yönden sağlam, sıhhatli, vatanına bağlı olarak yetişmelerini sağlayarak,
askere ve yurt müdafaasına hazır bulunmalarını temin etmek olmuştur (s. 18).
Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın faaliyette olduğu
dönemde atletizm, voleybol, tenis, yelken gibi daha önceki dönemlerde Türk
sporunda yer almayan spor branşlarının önemi artmış ve bu sporlara yönelik
yatırımlar yapılmıştır.
TİCİ’nin Birinci Kongresi Ankara’da, 5-12 Eylül 1924
tarihleri arasında Türk Ocağında küşad olunmuştur.
TİCİ’nin İkinci Kongresi 18 Eylül 1925’te Ankara Belediye
salonunda yapıldı.
TİCİ’nin Üçüncü Kongresi 28 Eylül - 1 Ekim 1926 tarihleri
arasında Ankara’da toplandı.
…
Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarından itibaren sporda
ilerlemenin en önemli basamaklarından biri olarak okullardaki beden terbiyesi
derslerinin niteliğinin arttırılması düşünülmüştür.
Beden eğitimi öğretmeni ihtiyacını gidermek ve Avrupa
milletlerinin beden eğitimi konusunda takip ettikleri metotları öğrenmek için
1925’te Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yurtdışına öğrenciler gönderildi (s.
30-31).
…beden eğitimi öğretmeni ihtiyacının fazla olması sebebiyle
Mustafa Necati’nin maarif vekilliği yaptığı dönemlerde (1926) açığı asgariye
indirebilmek için ilk defa kurslar açılmıştır.
Orta dereceli okullara öğretmen yetiştirmek üzere 1925
yılında Konya’da “Orta Muallim Mektebi” adıyla açılan okul, 1928’de Ankara’ya
taşınmıştır. Aynı yıl okulun adı “Gazi Orta Mektebi ve Terbiye Enstitüsü”
olarak değiştirilmiştir.
…hükümet; 1933’te Alman spor adamı Carl Diem’i Türkiye’ye
davet etmiş ve beden terbiyesi ile sporun geliştirilmesi konusunda bir rapor
istemiştir.
1933 yılında spor teşkilat yapılarının araştırılması
amacıyla Rusya’ya bir heyet gönderilmiştir.
Selim Sırrı Tarcan, bu dönemde Türkiye’de beden terbiyesinin
geliştirilmesi amacıyla bir layiha hazırlayarak, 27 Mart 1935’te CHP Genel
Sekreteri Rahmi Apak’a sunmuştur.
Selim Sırrı Tarcan raporunda; Türk ırkının istikbâli olan
gençlerin bedenî terbiyelerinde en uygun vasıtanın jimnastik olduğu ve bu
sayede memleketin koruyucusu olacak nesillerin sağlam, canlı, ateşli, kuvvetli
ve kudretli bir şekilde yetişecekleri savunulmuştur (s. 35).
Sporu ilerlemek, geçmek, başarılı olmak isteğinden doğan bir
faaliyet olarak tanımlayan Tarcan, müsabakaların sporun karakterinde olduğunu,
en basit faaliyetlerin bile müsabakaya dönüştüğünde sporlaşacağını söylemiştir.
Türk Spor Teşkilâtının Kurulması
14 Kasım 1929’da Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakının,
Cumhuriyet Halk Fırkası ile bağlarını kuvvetlendirmek ve teşkilâttan gelen
talep üzerine çalışma düzeninin en güzel şekilde sağlanması amacıyla, teşkilat
nizamnamesinde bazı değişiklikler yapılmasına karar verilmiştir.
Türk Spor Kurumu Döneminde Türkiye’de Spor (1936-1938)
…bu dönemde “sporda devletçilik” anlayışı hâkim olmuştur.
TİCİ’nin lağvedilerek yerine Türk Spor Kurumunun kurulmasına
ve kurum başkanlığına emekli General Ali Hikmet Ayerdem’in getirilmesine oy
birliği ile karar verilmesinin ardından Türk Spor Kurumu, 18 Nisan 1936 tarihli
talebiyle CHP’ye bağlanmıştır.
Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Döneminde Türkiye’de Spor
(1938-1986)
3530 sayılı yasayla kurulan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü
sporu eğitim ve sağlık gibi bir kamu hizmeti olarak ele almıştır. Kanun, 16
Temmuz 1938’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Devletin, spor faaliyetlerinden en önemli ve ilk beklentisi
batılı ülkelerin gerisinde bulunan Türkiye’nin bu açığı kapatması olarak
belirtilmiştir.
Hükümet Programlarında (1923-1938) Spor Politikaları
Cumhuriyet’in ilânından sonra sporun geliştirilmesine
yönelik faaliyetlerden açıkça hükümet programında bahseden ilk hükümet, 01
Kasım 1937 - 11 Kasım 1938 arasındaki dönemde iktidarda olan Birinci Bayar
Hükümeti olmuştur.
Sporun Geliştirilmesinde Kızılay Gençlik ve Sağlık
Kamplarının İşlevleri
1933 yılından itibaren Kızılay Gençlik Kamplarının
kurulmasıyla birlikte, sporun sağlıklı bir toplum yaratma misyonunu gerçekleştirmek
amacı doğrultusunda bir adım daha atılmıştır.
1932’de kurulan Halkevlerinin, Atatürk’ün tavsiye ve
telkinleri ile spor faaliyetlerinde yapması gereken çalışmalar teşkilâtın
nizamnamesinin spor ile ilgili bölümlerinde (Vakit, “Halkevleri Teşkilatının
Umûmî Esasları”, 14 Şubat 1932); “Spor ve bütün beden hareketleri gençlik
terbiyesinin ve millî terbiyenin vazgeçilmeyecek olan aslî ve mühim bir
rüknüdür. Bu sebeple Türk gençliğinde ve Türk halkında spora ve beden
hareketlerine sevgi ve alâka uyandırılmalı, bunlar bir kitle hareketi, millî
bir faaliyet hâline getirilmelidir.” şeklinde vurgulanmıştır (s. 58).
Atatürk’ün ilgi duyduğu spor dalları arasında birinci sırada
kuvvet ve zekâ oyunu olarak gördüğü güreş yer almıştır (Afet İnan, Atatürk’ten
Hatıralar, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1950, s.157). Güreş sporu
içerisinde serbest güreşe ayrı bir ilgi duymuştur. Bu ilgisini ise şu sözlerle
ifade etmiştir (Ferit Celâl Güven, Yücel Aylık Sanat ve Fikir Mecmuası, Cilt:
10, Sayı: 57, Kasım 1939, s.130):
“Benim en çok sevdiğim spor, serbest güreştir. Hangi Türk
askerîni, köylüsünü isterseniz soyup meydana çıkarınız; dik omuzlan, iyi,
kusursuz oluşmuş kasları, keskin yüz çizgileri, yanık tatlı renkleri, kafa
yapıları, insanın ruhuna güven ve neşe veren bir eser olarak canlanır. Türk
milleti anadan doğma sporcudur. Henüz yürümeye başlayan köy çocuklarını bile
harman yerlerinde güreşirlerken görürsünüz.”
Bu sporla uğraşanları güven ve mutluluk aşılayan birer abide
olarak görmüştür.
1933‘te tertip edilen Türkiye - İtalya Millî Güreş
Müsabakası’nda, karşılaşmaların yapıldığı Maksim Salonuna giderek
güreşçilerimizden Arabacı İsmail’i, İtalyanların meşhur güreşçisi Fidere
Lombardi’yi mağlup eden güreşçimiz Said Arıkan’ı ve ağır sıklet şampiyonumuz
Çoban Mehmet’i desteklemiştir (“Reis-i Cumhur Hazretleri Son Güreşleri
Şereflendirdiler”, Türkspor, 23 Eylül 1933). Uluslararası müsabakalarda takım
halinde başarılar elde eden güreşçilerimizi Florya’da ki Cumhurbaşkanlığı
Köşkü’nde ağırlamıştır (s. 60).
Gazi’nin sık sık muhafız erlerini çağırtarak boylarına ve
kilolarına göre eşleştirip güreştirdiği, kendisinin de hakemlik yaptığı
belirtilmiştir.
…su sporlarının geliştirilmesi için Üçüncü Umumî
Müfettişliğin Kurulmasıyla mıntıka dâhilinde yer alan Artvin, Rize, Trabzon,
Erzurum, Erzincan gibi illerde Tahsin Uzer’in genel müfettişliği döneminde
bölgedeki kulüplerin teşkil edilmesine yönelik çalışmalar hız kazanmıştır.
16 Şubat 1925’te havacılık sporlarını Türk gençlerine
tanıtmak, sevdirmek ve uğraşmaları için teşvik etmek maksadıyla “Türk Tayyare
Cemiyeti" kurulmuştur. Ayrıca belirtilen bu hedeflerin dışında millî
savunmaya destek olunması da hedeflenmiştir. Havacılık faaliyetlerini
geliştirmek ve topluma yaymak amacıyla 1932’de Vecihi Bey (Hürkuş) tarafından “Sivil
Tayyare Okulu” açılmıştır. 3 Mayıs 1935 ‘te sivil havacılığı geliştirmek
maksadıyla, bizzat Atatürk tarafından “Türkkuşu” sivil havacılık okulu olarak
faaliyetlerine başlamıştır. Türk Hava Kurumunun planör eğitim faaliyetlerine de
bu dönemde ağırlık verilmiştir. 1935’te Ankara Ergazi ve Etimesgut’ta, planör
eğitim alanları teşkil edilmiştir (s. 62).
Atatürk’ün ilgi ve teşvikiyle Cumhuriyet döneminde gelişme
kaydeden diğer bir spor dalı ise otomobil sporları olmuştur. 1932’de “Türkiye
Seyyahîn Cemiyeti” olarak faaliyetlerine başlayıp, “Türkiye Turing Kulübü” ve
sonrasında da “Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu” olarak faaliyetlerini
sürdürmüştür (s. 62-63).
1935’te voleybol, hentbol, tenis ve basketbol sporları “Spor
Oyunları Federasyonu” çatısı altında toplanmıştır.
Sporun Kurumsallaşması ve Halka Mâl Edilmesinde Gençlik ve
Spor Bayramlarının Etkisi
Spor bayramları Osmanlı Devletinin son dönemlerinden
itibaren farklı isimlerle tertip edilmiştir. Erken Cumhuriyet döneminde de aynı
isimlerle yapılan bu organizasyonlar nihayet 19 Mayıs 1938’de Gençlik ve Spor
Bayramı adını almıştır.
Türk Ocakları ve Halkevlerinin Cumhuriyet Dönemi’nde
Sporun Gelişimine Katkıları
Türkçülük fikriyatının geliştirilmesi maksadıyla Türk
Ocakları 25 Mart 1912’de kurulmuştur. Cumhuriyet döneminde de 1931 yılına kadar
faaliyetlerini sürdürmüştür.
1913 yılında Türk Ocakları bünyesinde faaliyet göstermeye
başlayan “Türk Gücü
Cemiyeti”, devletin beden terbiyesinden beklentisini
oluşturan toplum sağlığını korumak ve savaşa hazırlık faaliyetlerini
desteklemek amacıyla çalışmalarını sürdürmüştür.
Erken Cumhuriyet’in spor teşkilatlanmasında büyük öneme
sahip olmuş, TİCİ’nin kuruluşunda ve örgütlenmesinde önemli katkılar
sağlamıştır.
İstanbul mıntıkasında güreş federasyonunu temsil eden
Bahaeddin Bey, sporun ancak resmi ellerle yaygınlaşıp, ilerlemesi gerektiği
fikrini savunmuştur. Olimpiyatlara gönderilecek gençler için hükümetin bankaya
para koyması gerektiğini belirterek, teşkilat adına ayırılan paraların başka
yerlere sarf edilmemesi, kulüp ve mıntıkalara doğrudan doğruya değil
federasyonlar aracılığıyla para aktarılması fikrini savunmaktadır (s. 68-69).
Halkevlerinin Kuruluşu ve Amaçları
Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle, 260 şubesi bulunan Türk
Ocağı Derneği; 10 Nisan 1931’de feshedilerek bütün mal varlığı Cumhuriyet Halk
Fırkasına devredilmiştir.
Devletin tüm imkânlarından faydalanan ve desteklenen
Halkevleri toplumun gelişimini sağlamak için tarih, dil ve edebiyat, sanat,
spor şubeleri vasıtasıyla birçok alanda önemli hizmetler vermiştir.
Halkevleri sporun Türkiye’de geliştirilmesi ve
yaygınlaştırılması için “Spor Şubeleri” kurarak Türk gençliğinin spor ve beden
eğitimine karşı ilgisini uyandırmayı hedeflemiştir.
Güreş, Boks, Eskrim: Bu üç sporda kapalı salon sporlarıdır.
Halkevlerinin yaptığı çalışmalarla güreş sporunun hayat kaynağı olan köylerde
yeniden bu sporu yaymak, yaşatmak ve kalkındırmak en önemli vazife olarak
görülmüştür. Boks ve eskrim gibi sporların, ülkemizdeki spor çeşitliliğini
arttırmak maksadıyla yapılmasının önemli olduğu belirtilmiştir. Boks
malzemesinin biraz pahalı olması, ülkemizde imâl edilmemesi ve bu sporlarla
ilgilenenlerin az sayıda olması, bu sporların gelişmesi için sıkı bir
çalışmanın yapılması gerektiğini göstermektedir. Bu sporların gelişmesi için uzman
anternörler getirilmesi ve yetiştirilmesi büyük önem taşımaktadır (s. 81).
Halkevleri çalışmalarının toplu ve verimli olmalarını temin
etmek amacıyla mahalli kulüpleri çatısı altında toplamış, çalışmalarını
organize etmiş ve federe edilmeye değer kulüpler hâline getirmiştir.
Uluslararası Spor Organizasyonlarında Türkiye
25 Kasım 1892’de Paris Sorbon Üniversitesinin konferans
salonunda, Union des Sociétés Françaises des Sports Athlétiques’in beşinci
kuruluş yıldönümü sebebiyle Baron Coubetin yaptığı konuşmasında modern
olimpiyatları tekrar ihya etme düşüncesini açıklamıştır. 16-23 Haziran 1894’te
12 ülkeden 200 fazla delegenin katılımıyla yapılan toplantılarda oyunların
tüzüğünün hazırlanması için bir komite seçilmiş, komitenin başkanlığına
Coubertin getirilmiştir (s. 85).
1896 ve 1900 olimpiyatlarına Osmanlı devleti katılmadı.
1906’da düzenlenen ara olimpiyata resmi olarak katılmayan
Osmanlı devleti gayrı resmi olarak katılmak isteyenlere izin vermiştir (s. 85).
Osmanlı Devleti’nden olimpiyatlara gönüllü olarak atletizm,
jimnastik, eskrim, güreş ve futbol branşlarından İzmir’den bir Ermeni,
İstanbul’dan sekiz Rum, İzmir’den on İngiliz, bir Musevi ve on Rum olmak üzere
30 sporcu katılım göstermiştir.
Selim Sırrı Bey tarafından 1909’da “Osmanlı Millî Olimpiyat
Cemiyeti” kurulmuştur.
15 Aralık 1909’da yapılan Uluslararası Olimpiyat Komitesi
toplantısında Osmanlı Olimpiyat Cemiyetini ilk defa Selim Sırrı Bey temsil
etmiştir. 23-28 Mayıs 1911’de Budapeşte’de yapılan toplantıda Uluslararası
Olimpiyat Komitesi, Türkiye’yi resmen üyeliğe kabul etmiştir. Bu gelişmeler
sonrasında Osmanlı Devleti ilk defa 1912 Stockholm Olimpiyatları’na
katılmıştır.
Osmanlı Devleti 1912 Stockholm olimpiyatlarına katılmak isteyen
sporcular için ilan vermiş ilâna cevap veren gençler gidiş dönüş yol
masraflarının kendilerine ait olduğunu öğrenince katılmaktan vaz geçmişlerdir.
Robert Kolej mezunlarından Mıgırdiç Mıgıryan ve Vahram Papazyan isimli iki
Ermeni genci bu şartları kabul etmişler ve bütün masrafları kendileri karşılayarak
Osmanlı Devleti adına resmen olimpiyat oyunlarına katılabilmişlerdir.
Mıgıryan’ın bu oyunlarda sağ ve sol elle güle atmada yedinci
olduğu belirtilmektedir. Papazyan ise olimpiyatlara atletizm dalında
katılmıştır (s. 86).
1920 olimpiyatına Osmanlı devleti işgal altında olduğu için
katılamadı.
1924 Paris Olimpiyatına katılmak maksadıyla (Millî Olimpiyat
Cemiyeti yerine kâin) Cihan Müsabakalarına Hazırlık Cemiyeti, Haziran 1922
tarihinde kurulmuştur. Temmuz 1922’de Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı bünyesinde
atletizm, futbol ve güreş federasyonu kurularak uluslararası federasyonlara
üyelik için müracaat edilmiştir.
Türkiye Millî Olimpiyat Cemiyetinin Kurulması ve
Faaliyetleri
CMHC (Cihan Müsabakalarına Hazırlık Cemiyeti) ile TİCİ
yöneticilerinin bir araya gelerek yeni nizamnâmesini hazırladıkları Millî
Olimpiyat Cemiyetinin başına özellikle “Türkiye” ibaresi konulmuş ve adı da
“Türkiye Millî Olimpiyat Cemiyeti” olarak ilân edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin İlk Olimpiyat Deneyimi: 1924
Paris Olimpiyatları
1924 Paris Olimpiyatlarında “Milletler Cemiyeti” üyesi olmak
şartı benimsenmiştir. Bu şarttan sadece Türkiye Cumhuriyeti muaf tutulmuştur.
Bu sürecin Türkiye lehine işlemesinde Selim Sırrı Bey’in Olimpiyat Komitesi
Başkanı Coubertin ile sıkı temas içerisinde bulunması etkili olmuştur.
“Yabancı, unutulmuş şahsiyetlerimizi Avrupa’ya ve hatta
bütün dünyaya tanıttırmak için 1924’te yapılacak olinpike bir atlet grubu
hazırlamakla şimdiden meşgul olmalıyız. Türkleri haritada bile görmek istemeyen
garb milletlerine mevcudiyetimizi takdir ettirmek için artık bu fırsatı
kaçırmayalım.”
Spor Âlemi mecmuası yazarlarından Robert Koleji cimnastik
muallimi Ahmet İzzet Bey, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1924 Paris Olimpiyatlarına
katılımının önemini bu sözlerle anlatmış (Ahmed İzzet, “Olinpik Müsabakaları”,
Spor Âlemi, S. 47, 8 Şubat 1338, s. 12).
Türkiye olimpiyatlara atletizm, güreş ve futbol alanlarında
katılmaya karar vermiş ve bu konuda sporcularımızı kısa bir sürede hazırlamak
için yabancı antrenörler aramaya başlamıştır.
Olimpiyatlarda Türkiye’yi temsil edecek sporcuların, Türkiye
İdman Cemiyetleri
İttifakı tarafından, 20-21 Mart 1924 tarihleri arasında
Eskişehir’de yapılacak müsabakalar sonucunda tespit edilmesi
kararlaştırılmıştır.
Eskişehir’de yapılan seçmelerde başarılı olan sporcular
İstanbul’da ki olimpiyat kampına alınarak çalışmalarına burada devam
etmişlerdir.
…güreş takımını çalıştırmak için Trabzon’dan özel davetle
getirtilen Süleyman Rıza Bey çalışmalara başlamıştır. Bu takım içinde en
başarılı olan sporcular olimpiyatlara gönderilmişlerdir (s. 95).
Olimpiyatlara giden ilk kafileyi oluşturan Türk Futbol Millî
Takımı, 8 Mayıs 1924’te Galata Rıhtımı’ndan kalkan bir şileple Paris’e gitmek
için yola çıkmışlardır.
18 Mayıs 1924’te Paris’e ulaşan sporcularımız, olimpiyat
köyüne yerleştirildiler.
İkinci kafilede yer alan güreşçi ve atletlerimiz, TİCİ
başkanı Ali Sami Bey’le birlikte 27 Haziran 1924 tarihinde İstanbul’dan trenle
gitmişler; 1 Temmuz’da Paris’e ulaşmışlardır.
44 ülkeden, 308 oyuncunun katıldığı (2954 erkek, 135 kadın
sporcu) olimpiyatlara Türkiye’den kırk sporcu iştirak etmiştir.
Güreş: Paris Olimpiyatlarına katılacak güreşçilerimize
modern güreşlerin tekniklerini öğretmek için Macaristan’dan getirtilen antrenör
Raul Peter, güreşçilerimize minder güreşlerinin tekniklerini öğretmiş ve kısa
sürede önemli gelişmeler kat edilmiştir.
7 Temmuz’da başlayan müsabakalarda hafif sıklette Fuad Bey,
Finlandiyalı rakibine üç dakika elli iki saniyede mağlup olmuştur. İsveçli
rakibi karşısında Seyfi Bey, beş dakikalık bir mücadele sonrasında yenilgiye
uğratmıştır. Müsabakaların ikinci gününde Mazhar Bey, Avusturyalı rakibine
mağlup olurken, ikinci maçta Tayyar Bey rakibini 3 dakika 45 saniyede mağlup
etmiştir.
Tayyar Bey ikinci maçını Fransız güreşçi ile yaparak oyunu
kazanmış, ancak üçüncü maçında sakatlanarak Finli güreşçiye sayı farkı ile
yenilmiştir. Sakatlığı devam ettiği için son maçına çıkamayan Tayyar Bey’in
maçtan çekilmek zorunda kalması Türkiye’nin olimpiyatlardaki ilk şampiyonluğu
kaçırmasına sebep olmuştur.
Ankara’dan olimpiyatlara katılan millî atletimiz Lütfi Bey
(s. 101):
“Başımızda bulunan beyler zerre kadar bizleri düşünmüyor ve
kendi gönüllerini eğlendirmek içün dans salonlarına gitmeyi düşünüyorlardı.
Mıntıkadan gelen bizler, hep beraber kendi paramızla Stad Colomb’a gittik.”
Atletizm alanında müsabakalara katılan atletlerimiz seyahat
masraflarının kendileri tarafından karşılanması ve idarecilerin ilgisizliği
gibi konularda önemli tenkitlerde bulunmuş ve memnuniyetsizliklerini bu
ifadelerle dile getirmişlerdir.
1924 Paris Olimpiyatları Türkiye Cumhuriyeti’nin katıldığı
ilk uluslararası organizasyon olması bakımından önemlidir.
Amsterdam Olimpiyatları (1928) ve Türkiye
Amsterdam Olimpiyatlarına 46 ülkeden, 290’ı bayan olmak
üzere toplam 3015 sporcu katılmıştır.
Türkiye 1928 Amsterdam Olimpiyatları’na 20 futbolcu, 4
eskrimci, 4 bisikletçi, 5 atlet ve 1 halterci olmak üzere toplam 40 erkek
sporcu ile katılmıştır.
Balkan Oyunları’nda Türkiye (1931)
Türkiye, eskrim dalında Balkan şampiyonu olmayı başarmıştır.
Sporcularımızdan Enver bireysel kılıç karşılaşmasında Yunanlı ve Bulgar
rakiplerini yenerek Balkan Kılıç Şampiyonu olmuştur. Binicilikte 32
kilometrelik mukavemet koşusunda 8 sporcumuz (zabitimiz), Bulgarları üç safhada
mağlup ederek birinci ve ikinci olarak yarışları tamamlamıştır. Futbolda Bulgar
millî takımına 5-1 yenilen millîlerimiz, Yugoslavya millî takımını 2-0
yenmiştir.
Garmisch Partenkirchen (1936) Kış Olimpiyatlarında
Türkiye
İlk Kış Olimpiyatları 1924’de Fransa Chamonix’te düzenlenmiştir.
Kış Olimpiyatları 1928’de İsviçre (St. Morıtz), 1932’de ABD (Lake Placıd),
1936’da Almanya Garmisch Partenkirchen’de yapılmıştır.
Türkiye’nin 1936 Kış Olimpiyatları için, İstanbul ve
Ankara’dan 3, Bursa Dağcılık Kulübünden 3 olmak üzere toplam 9 sporcunun
gönderilmesi teklif edilmiştir.
Türkiye’nin müsabakalarda herhangi bir başarı kazanamasa da
çok sayıda dost ve sempati kazandığı gazetelerde yapılan yorumlar arasındadır.
Türkiye, 1932 Los Angeles Olimpiyatları’na 1929 Dünya
ekonomik buhranının olumsuz etkileri ve 1928 olimpiyatlarında yaşanan idari ve
sportif problemler sebebiyle katılamamıştır.
Berlin Olimpiyatları’nda (1936) Türkiye
Berlin Olimpiyatları’na 49 ülkeden 360’ı bayan, 4433’ü erkek
olmak üzere toplam 4793 sporcu katılmıştır.
Türkiye 57’si erkek, 2’si bayan olmak toplam 59 sporcu ile
katılmıştır.
Güreş: yarı ağır sıklette güreşçimiz Mustafa Avcıoğlu,
İngiliz güreşçi Kard’ı sayı hesabıyla yenmiştir. Ağır sıklette ise güreşçimiz
Mehmet Çoban, Belçikalı güreşçi Şarli’yle yaptığı maçı sayı hesabıyla
kazanmıştır.
Ahmet Çakır Yıldız, Japon güreşçi Tamba’ya sayı üstünlüğü
ile galip gelmiştir. Serbest güreş müsabakalarında güreşçilerimiz Almanya ve
Amerika’ya yenilmişlerdir.
Serbest güreşte rakipleri Alman Schedler, İsveçli Lindblom,
İtalyan Gallegati ve İsviçreli Krebs’i sayı üstünlüğü sağlayan, son maçında
rakibi ABD’li Voliva’ya yenilen güreşçimiz Ahmet Kireççi, 79 kilo serbest
güreşte bronz madalya almaya hak kazanmıştır.
Serbest stilde güreşen Yaşar Erkan, rakipleri Danimarkalı
Nielsen, Japon Yoshioka ve İtalyan Borgi’yi tuşla, Letonya’lı Kundzins’i sayı
ile mağlup ederek finale yükselmiştir. Final grubunda, İsveçli Karlsson ve
Finlandiyalı Reinci ile mücadele etmiştir. İlk maçta Finlandiyalı rakibine
yenilen Yaşar’ın; İsveç ve Finlandiya arasında yapılan mücadeleyi
Finlandiya’nın kazanması ile galibiyeti tescil edilmiştir. Yaşar önceki
maçlarında kazandığı galibiyetlerle elde ettiği puan farkı ile birinci
olmuştur.
Güreş müsabakalarında aldığı birincilikle Yaşar, Türkiye
olimpiyat tarihindeki ilk altın madalyayı kazanan sporcumuz olmuştur (s. 121).
Diğer güreşçilerimizin elde ettikleri dereceler:
87 kg Serbest Mehmet Çoban 4.oldu
56 kg Serbest Ahmet Çakıryıldız 6.oldu
72 kg Grekoromen Nuri Boytorun 6.oldu
72 kg Serbest Hüseyin Erçetin 7.oldu
87 kg Grekoromen Mustafa Çakmak 8.oldu
…
Cirit
Millî kültürümüzün bir parçası olan cirit sporunda en önemli
amaç oyuncunun çeviklik, zekâ, yiğitlik ve bağışlama gibi erdemleri
gösterebilmesini sağlamaktır. Atlı bir spor olan cirit erkekler tarafından yapılmakta
olup, daha çok yurdumuzun iç bölgelerinde yaygınlaşmıştır.
Güreş
Birinci Meşrutiyet yıllarında kendilerini organizatör ve
menajer olarak tanıtan kişiler, 1895-1910 tarihleri arasındaki dönemde yurt
dışı organizasyonlara götürdükleri pehlivanlarımız üzerinden servetler
kazanmışlardır. Avrupa ve Amerika’da yapılan güreş şampiyonalarına katılan
pehlivanlarımızdan Koca Yusuf, Paris’te ve Amerika’da, Adalı Halil Amerika’da
güreşerek büyük başarılar elde etmiştir.
Beşiktaş Osmanlı Spor kulübünün kurulmasıyla “Alafranga”
tabirinin de kullanıldığı minder güreşleri yaygınlaşmıştır.
Balkan Savaşlarında pehlivanların yetiştirildiği Rumeli ve
Trakya’nın kaybedilmesi, Türk güreşinin gerilemesine sebep olmuştur.
Türkiye’de Greko-Romen güreşin gelişmesinde, 1924 Paris
olimpiyatları için güreş takımımızı çalıştırmak üzere Macaristan’dan getirtilen
Raul Peter, Finlandiya’dan Onni Pellinen modern güreşin ülkemizdeki gelişimine
büyük katkı sağlamışlardır.
Cumhuriyet döneminde modern güreşin gelişiminin yanında, geleneksel
güreş dallarından “Kırkpınar” güreşlerinin de yaşatılması için çalışmalar
yapılmıştır.
30 Mayıs 1924 Cuma günü Sarayiçi’nde Türk Ocağı tarafından,
Millî Eğitim Müdürü İsmail Habib Sevük’ün öncülüğünde Sarayiçi’nde bir güreş
organizasyonu yapıldı. Bu tarihten itibaren her yıl tekrar edilen bu güreş
müsabakaları 1925’te “Kırkpınar Güreşleri” adını alarak her sene yapılmaya
başlanmıştır.
Güreşin köylere varıncaya kadar her yerde modern tekniklerle
yapılmasını ve yayılmasını görev edinen Halkevleri ilk olarak pehlivanların
yetişmesine kaynaklık eden köylerde, güreşi tekrar gündeme getirmek için
çalışmalar yapılması ve bunun içinde sayısı 367’ye ulaşan Halkevlerin de
imkânlar ölçüsünde küçük veya büyük güreş salonları oluşturarak minderleri
temin etmek için harekete geçilmiştir.
Güreş Millî takımımız 1932’de Balkan Şampiyonası’nda,
serbest güreşte 5 altın, 2 gümüş madalya kazanarak takım halinde birinciliği
elde etmiştir. 1935 yılından itibaren Greko-Romen stil yanında serbest güreş
şampiyonası düzenlenmiş, serbest stile adapte olan güreşçilerimiz, aynı yıl
içinde Türkiye’ye gelen Alman millî takımını 7-0’lık ağır bir yenilgiye
uğratmıştır.
Binicilik
Cumhuriyet’in ilânından sonraki süreçte Veliefendi de beton
tribün yarışçılığının temelleri atılmış, daha düzgün bir pistte, sosyal
tesisleri intizamlı bir alan oluşturulmuştur.
Jimnastik
19.yy’da Avrupa’da modern sporlara geçiş ilk olarak
jimnastikle olmuştur.
Futbol
Türkiye’de futbol ilk kez 19.yy sonlarında İzmir’e yerleşen
ve büyük çoğunluğu tütün ticareti ile uğraşan İngiliz aileler arasında
oynanmaya başlanmıştır.
İzmir’e yerleşen İngilizlerin 1890’da kurdukları “Football
and Rugby Club” bu alanda Türkiye’de ki ilk futbol kulübü sayılmıştır.
Fuad Hüsnü Bey ve Reşad Danyal Bey İngiliz gençleri ile yakın
arkadaşlıklar kurmuşlar ve Türkiye’nin ilk Futbol takımı İngilizce olarak
“Black Stocking” adıyla kurulmuştur.
Cumhuriyet’in ilânı sonrasında Futbol Heyet-i Müttehidesi
(Türk Futbol Federasyonu) İdman Cemiyetleri İttifakı bünyesinde, Yusuf Ziya
Öniş başkanlığında kurulmuştur.
1923’te FIFA’ya yapılan müracaatla, Türkiye FIFA’nın 26’ncı
üyesi olmuştur.
Voleybol
1895’de Amerika’da başlayan voleybol, Türkiye’de şube açan
Amerikan YMCA (Yong Men’s Christish Associaton / Genç Hristiyanlar Birliği)
İstanbul Şubesi Başkanı Mr. Deaver tarafından ülkemize getirilmiştir.
Eskrim
Mekteb-i Harbiye öğretmenlerinden Hüsnü Bey’in gayretleri
ile Türkiye’de modern Eskrim sporu yayılmaya başlamıştır.
Basketbol
1904 yılında ilk olarak Amerikan Robert College’ın son
sınıfında okuyan öğrenciler tarafından Türkiye’de oynanmaya başlanan basketbol,
1911’de Galatasaray Lisesinde Beden Terbiyesi öğretmeni olan Ahmet Robenson
tarafından öğrencilerin denemesi için okulun spor salonunda oynatılmış…
Atletizm
Türkiye’deki ilk atletizm çalışmaları Mekteb-i Sultâni de
jimnastik hocalığı yapan M. Curel tarafından başlatılmıştır.
Tüfek, Sabri Sami (2019), Cumhuriyet Döneminde Spor (1923
- 1938), Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder