Dostoyevski
- Başkasının Karısı
Size bir şey sormama izin verir misiniz, efendim?
Petersburglu biri, hiç tanımadığı başka bir adamla sokakta
birdenbire bir şeyler konuşmaya başlarsa ötekinin kesin olarak korkuya düşmesi
pek doğaldır.
Beni bağışlayın, aklım başımda değil; siz elbette beni
tanımıyorsunuz. Sizi rahatsız ettiğimden dolayı özür dilerim; vazgeçtim. Hemen
görgülü bir tavırla şapkasını çıkardı, koşarak uzaklaştı.
- Durun; bir dakika...
Beyim, karşınızda büyük bir ricada bulunan bir adam var...
- Elimden gelirse... Eee, ne istiyorsunuz?
Açıkça soruyorum işte: Buralarda bir hanım görmediniz mi? Bütün
ricam buydu!
Tilki mantolu, koyu kadife kukuletalı, siyah tüllü bir hanım
görüp görmediğinizi sormak istedim.
- Hayır, böyle birini görmedim... Hayır, sanırım görmedim.
…her şeyi açıkça söylemeye karar verdim: Bir hanımı
arıyorum; işte, bu hanımın nerede olduğunu öğrenmeliyim.
- Burada kimin oturduğunu mu soruyorsunuz?
- Bildiğime göre burada Sofya Ostafiyevna oturuyor.
- Bu işin benimle ilgisi yok; öyle sanmayın... Bu hanım,
başkasının karısı! Kocası şurada, Voznesenski Köprüsü'nde bekliyor; yakalamak
istiyor, ama kararsız kaldı; her koca gibi, hâlâ inanamıyor...
- İşte böyle; bu hanımı yakalamaya çalışıyorum. Kocasına
acıdığımdan üstlendim bu işi.
…sizi onun âşığı sanıyordum!
…ama siz onun âşığı olmadığınıza namusunuz üzerine ant içer
misiniz?
- Eh, pek iyi, ant içiyorum, âşığım işte... ama sizin
karınıza değil. Öyle olsaydım, şimdi sokakta değil, onun yanında olurdum!
- Orada sizin kiminiz var?
- Yani tanıdıklarım mı?
…ilk önce karım buraya tek başına geliyordu, üçüncü
kattakilerin akrabasıdır; ben hiçbir şeyden kuşkulanmıyordum; dün generalle
karşılaştım, bana üç hafta önce buradan başka bir apartmana taşındıklarını
söylemez mi!...
Bir gürültü ve bir gülme işitildi; kapı önündeki merdivende
iki güzel kız göründü…
Bunlar onlar değil!
- O, o!
Voznesenski Köprüsü'nde duran arkadaş; gerçekten o! Bu, onun
karısıdır, başkasının karısı...
- Şabrin'i tanır mısınız?
- O dolandırıcının biridir; satılmış adam
Delikanlının önünden bir adamla bir kadın geçti, az kalsın
yüreği duracaktı... Önce tanıdık bir kadın sesi, sonra da hiç tanımadığı, güçlü
bir erkek sesi duyuldu.
(Glafira!)
- Ay, bu da kim? Siz misiniz, Tvorogov? Tanrım! Siz ne
yapıyorsunuz?
- Siz burada kiminle birlikteydiniz?
- O benim kocamdır, gidin. Şimdi şuradan çıkacak...
- A! Mösyö Bobınitsın,
İşte kocam! Jean!
…
Ertesi akşam, İtalyan Operası'nda bir temsil veriliyordu.
İvan Andreyiç salona bomba gibi daldı.
…localara göz gezdirdi, eyvah! Neredeyse yüreği duracaktı:
O, oradaydı; locada oturuyordu.
İvan Andreyiç'in saygıdeğer, çıplak, yani kısmen saçsız
kafasına, (…) bir aşk mektubu düştü.
"Çok şükür, bir şey görmediler,"
İvan Andreyiç dinlenme salonuna daldı, (…) mumlu mührü
kırarak mektubu okumaya başladı:
İvan Andreyiç, elyazısını tanımadı, ama bir randevu
verildiğine kuşku yoktu.
O evi çabucak buldu…
İvan Andreyiç dayanamadı, kapıyı açtı, aşağılanmış bir
kocanın bütün heybetiyle daireye girdi.
…kendisini yatak odasında, güzel bir hanımın önünde buldu.
İvan Andreyiç, başka bir yere geldiğini, aptalca, çocukça
bir çılgınlık yaptığını, konuyu iyi düşünmediğini, merdivende yeterince
düşünemediğini anladı. Ama artık iş işten geçmişti; kapı açılıyordu. Adımların
tok seslerine bakılırsa, iri yapılı bir koca, kapının eşiğindeydi.
İlk önce karyolayı çevreleyen perdenin arkasına gizlendi.
…kendini karyolanın altında buldu.
Yaşlı koca, oflaya puflaya içeri girdi…
İvan Andreyiç, şimdi bir kuzulaştı; kedi karşısındaki korkak
bir fare gibi büzüldü.
…karyolanın altında kıpırdanmaya başladı.
Karyolanın altında başka bir adam daha vardı...
- Siz de kimsiniz?
…
- Susmazsanız, beni buraya sizin getirdiğinizi söylerim…
- Ruhum, odada kedi mi var; mırıl mırıl sesler duyuyorum?
- Ne kedisi? Neler de uyduruyorsunuz?
…ben evli değilim. Sizin gibi bekarım. O benim dostumdur,
çocukluk arkadaşım... Ben de âşığım...
Tanrım ne söylediğimi bilmiyorum. Delikanlı siz hep
gülüyorsunuz. Beni deli edeceksiniz.
- Siz, şimdi de delisiniz!
Görüyor musunuz, köpeği uyandırdınız. İşte şimdi yandık!
- Ama, durun biraz delikanlı; burnumu ısırıyor! Burunsuz
kalmamı mı istiyorsunuz?
Bundan sonra bir boğuşma oldu, İvan Andreyiç el erini
kurtardı. Yırtına yırtına havlayan köpek, havlamayı bırakarak birdenbire acı
bir çığlık kopardı.
İvan Andreyiç artık hiçbir şey dinlemiyordu. Köpeği tuttu.
Can havliyle boğazını sıktı. Köpek inleyerek can verdi.
Yaşlı adam odada koşmaya başladı. Hanım kanepeye düşerek
bağırdı:
- Canavarlar, caniler!
- Kim? Kim? Kim bu? diye sordu yaşlı adam.
- Orada adamlar var, yabancılar!.. Orada karyolanın altında!
İvan Andreyiç yarı ölü bir durumda yatıyordu.
…delikanlı hemen karyolanın altından çıkıp koşmaya başladı.
- O canavar orada kaldı, Amişka'yı da o öldürdü.
…
Tanrı'yı severseniz adamlarınızı çağırmayın... Uşaklar alay
ederler. Onları bilirim.
- Ekselans, karım… bütün suç ondadır; yani suçlu benim.
Ondan kuşkulandım; burada, yukarda bir buluşma olacağını biliyordum; mektubu
yakaladım, katı şaşırdım, karyolanın altına yattım...
- Ama, Tanrım, siz zaman yitiriyorsunuz. Gidin, koşun
yukarı. Belki onları yakalarsınız... dedi.
Sokağa çıkan İvan Andreyiç, uzun süre nöbet bekliyormuş gibi
ayakta durdu. Şapkasını çıkardı, alnındaki soğuk teri sildi, gözlerini kıstı,
bir şeyler düşündü, sonra eve koştu.
…siz de kabul edin ki, kıskançlık bağışlanmaz bir kusur,
hatta bir beladır.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder