Cengiz Aytmatov - Gün Uzar Yüzyıl Olur
Önsöz
Çalışkanlık erdemli olmanın değişmez ölçülerinden biridir.
Boranlı Yedigey gerçekten çalışkan, hamarat bir adamdır.
…onun başlıca özelliği çağının, kendi döneminin adamı
olmasıdır.
Boranlı Yedigey örneği, benim, başlıca inceleme konusu
emekçi insan olan toplumsal gerçekçiliğin temel ilkeleri karşısındaki tavrımı,
bakış açımı vurgular.
Zihince hamarat kişileri birbirlerine bağlayan bir kardeşlik
bağı var gibidir.
XX. yüzyılın sonunun en yürekler acısı çelişkisi, insan
yeteneğinin sınırsızlığı ile bu yeteneğin özgürce kullanılmaması…
İnsanı kişiliğinden, bireyselliğinden yoksun bırakma isteği,
çabası eski çağlardan günümüze dek buyurucu, sömürgen, egemenlikçi güçlerin
amaçları arasında yer almıştır.
…geçmişin anılarından arıtılmış, kendi halkının ve başka
halkların tarihsel deneyiminden yoksun kılınmış insan, tarihsel derinlikten,
gelecek kaygısından soyutlanarak ancak günü gününe yaşayabilen bir yaratık olup
çıkar.
Önceki yapıtlarımda olduğu gibi bu sefer de efsanelere,
söylencelere, masallara dayanıyorum. Çünkü bunlar bizden önceki nesillerin,
bizlere miras bıraktıkları deneyleridir.
…
1
Kuru sel yataklarında, kıraç yarlarda tilkinin av bulması
büyük bir sabır istiyordu.
…güz mevsimi geliyordu. Geceleri toprak birdenbire soğuyor,
şafağa doğru bütün bozkırı, az sonra eriyecek olan bembeyaz bir kırağı örtüsü
kaplıyordu. Bozkır yırtıcıları için kıtlık döneminin, kederli günlerin
başlangıcıydı bu mevsim.
2
Demiryolu makasçı kulübesine doğru birisi hızla yaklaşmaktaydı.
Yedigey, kulübeye yaklaşan kişinin karısı (Ukubala) olduğunu
anlamakta gecikmedi.
- Ne var? Ne oldu?
- Kazangap öldü.
Herkesi ayağa kaldır. Böyle bir adamın ölümünden sonra bu
gece kimse uyumamalı. Herkesi ayağa kaldır, tamam mı?
Sarı Özek demiryolu duraklarında tutunmak için her şeyden
önce yürek isterdi, başka türlü çürür giderdi insan. Bozkır sonsuz derecede
büyük, insanoğlu ise ufacıktı.
Yedigey (…) irice bir taş aldı. Sonra tilkiyi nişanladı,
kulaçlandı, taşı tam fırlatacağı sırada niyetinden caydı, taşı elinden yere
bıraktı.
…havada bir parıltı gördü,
Sarı Özek uzayalanının bulunduğu yönde sanki yerden bir alev
fışkırdı; bu alev gitgide büyüyüp uzayarak göğe doğru yükseldi.
3
Böyle bir adamı atalarımızın yattığı yerden başkasına
gömemeyiz.
…
«Demiurg» tasarısı, amacı «X» gezegeninin maden kaynaklarını
araştırıp bu kaynaklardan yararlanmak olan, çağımızın en önemli uzaybilim
sorunlarından başlıcasını içeriyordu.
Evrende insanoğlunun dışında ruh taşıyan başkaları da vardı!
4
Nayman gömütlüğü Ana - Beyit, Sarı Özek bozkırında sağa -
sola sapmadan burnunuzun doğrusuna giderseniz 30 kilometrelik bir yol tutardı.
Ölüyü hazırlama bir buçuk saatlerini aldı.
1944'te savaşta sakatlanınca Yedigey'i terhis edip köyüne
göndermişlerdi.
Bereket versin, şansına iyi bir doktor düşmüştü.
Sonunda karşılaşabilmişlerdi eski bir sevgiliyle karşılaşır
gibi.
- Merhaba, Aral gölü! diye fısıldadı Yedigey.
Köyüne vardığında ilk duyduğu şey korkunç bir haberdi: Oğlu
çoktan ölmüştü. Yedigey askere çağrıldığında altı aylık bebekti, bir yaşını
doldurmadan öldüğünü söylediler.
Eşikten içeri adımını attığında Yedigey'i evde karşılayan
haber bu oldu.
O günden sonra Jangeldi köyü Yedigey'in gözünde iyice
ıssızlaştı.
Ukubala ile ikisi tehlikeyi göze aldılar. Demiryollarında
çalışmayı deneyeceklerdi.
Karı - koca kömür yüklü vagonları boşaltıp yığma işiyle
uğraşırlarken bir gün kömür depolarının oraya devesinin üstünde bir Kazak
geldi.
Devenin sahibi, Boranlı durağından gelmiş Kazangap adında
biriydi.
…hep birlikte Boranlı durağına gitmeyi, orada çalışıp
yaşamayı önerdi.
Kazangap o zamanlar kırk yaşlarında vardı, yoktu.
Sarı Özek düzlüklerini görünce Yedigey şaşkına döndü.
…ıpıssız bozkırların böylesine sınırsız uzayıp gidişini ilk
kez görüyordu.
İnsanın elinden malını - mülkünü alsalar çalışır, geçimini
sağlar. Ama onurunu ayaklar altına alsalar artık ondan hayır gelmez (s. 79).
5
Bu yerlerde trenler
doğudan batıya, batıdan doğuya gider-gelirlerdi.
Bu yerlerde,
demiryolunun iki yanında San Özek boz-kırı, sarı kumlu geniş bozkırların bomboş
orta bölgesi uzanıyordu.
Bu yerlerde,
meridyenlerin Greenwhich'ten başlayarak sayılması gibi, bütün uzaklıklar
demiryoluna göre hesaplanırdı… s. 89-90
Kazagap'ın cenazesi
bir keçeye sımsıkı sarılmış, üstünden yün iplerle bağlandıktan sonra bir
traktörün çektiği vagona yatırılmıştı.
Şimdi atalarımızdan kalma gömütlüğe, Sarı Özek bozkırının en
eski gömütlüğü Ana-Beyit'e doğru yola çıkıyoruz.
Rahmetli, Boranlı durağında tam 44 yıl çalıştı, hizmet etti.
Bu, bütün bir yaşam demektir.
Dünyaya geleli beri insanlar yazgılarına bunlarla katlanıyor
Boranlı Yedigey araçlarla gelen yol arkadaşlarına dönüp
baktı. Ne yazık ki hiçbiri dua bilmiyordu. Öldükleri zaman bunları kim gömecek;
teker teker yokluğa karıştıkları sırada, yaşamın başlangıcını ve sonunu
kapsayan sözleri kim söyleyecekti?
O sırada «Konventsiya» uçak gemisi…
O güne dek yeryüzünde hiç kimse, evrenin araştırılması
tarihinde buna benzer bir keşfi, Orman-Göğsü gezegeninde dünya dışı bir
uygarlığın bulunduğu gerçeğini işitmiş değildi (s. 98).
Pervaneli uçuş aygıtı istasyondan ayrıldı, aygıtın
içindeyken hiç hissetmediğimiz bir hızla, ışık hızıyla evrenin derinliklerine
daldık. Böylece zamanın akışını yenmiş oluyorduk. Onların gemisinde dikkatimizi
ilk çeken ve bizi şaşkına çeviren şey ağırlığımızın değişmeyişiydi.
…dünyamız nüfusunun iki katını rahat rahat doyurdukları
halde gezegenlerinin önemli bir bölümünün yavaş yavaş yaşam için elverişsiz bir
duruma gelmesini önleyememişler.
…
1951 yılının sonlarıydı. Kışın soğuk günlerinden birinde
durağa bir aile gelmişti. Karı-koca, iki de küçük oğlan. Büyüğün adı Daul'du,
beş yaşındaydı. Ermek adındaki küçük ise üç yaşında. Baba Abutalip, Yedigey'in
yaşıtı bir öğretmen. Savaştan önce Kazak köylerinden birinde bir yıl
öğretmenlik yapmış, 1941 yazında savaş çıkar çıkmaz askere çağrılarak cepheye
gönderilmişti. Karısı Zaripa ile evlenmeleri savaşın bitimine raslamalıydı (s.
109),
…şaştığı bir şey vardı: Bu ailenin başına gelenler sanki
onunla sıkı sıkıya ilişkiliymiş gibi onlar adına kırgınlık duyuyordu. Bu
insanlar onun nesi oluyorlardı?
6
Juanjuanlar
Önce tutsağın kafasını kazırlar, bu arada saç diplerini
deşip kanatırlardı. Bu işlem sürerken usta kasaplardan biri iri bir deveyi
hemen oracığa yatırıp keser, kestikten sonra derisini yüzerdi. Deve derisi
boyun bölgesinde çok kalın olur. İşte bu boyun derisinden bir parça kesilir,
taze taze tutsağın kafasına geçirilirdi. Zamanımızda yüzücülerin giydikleri
deniz başlığına benzeyen bu örtü, tutsağın kafasını sımsıkı kavrardı. «Deri
geçirme» işkencesi işte böyle başlardı. Bir deveden beş, altı kişiye yetecek boyun
derisi çıktığı söylenir.
Kafasına deri geçirilen tutsak başını yere sürtmesin diye
boynuna tahta kalıp takılır, yürek paralayıcı çığlıklarını kimse duymasın diye
ıssız bir yere götürülürdü. Kolları, bacakları bağlı tutsak orada güneşin
alnacında aç, susuz birkaç gün kalırdı. Başına deri geçirilenlerden çoğu acıya
dayanamayıp ölür, sağ kalanlarsa belleklerini yitirerek geçmişlerini
anımsamayan birer mankurt -köle- olurlardı (s. 125).
Mankurt kim olduğunu, soyunun-sopunun nereden geldiğini,
adını, çocukluğunu, anasını-babasını bilmezdi; kısacası insan olduğunun bile
farkında değildi. Benlik bilincini yitirdiği için efendisine iktisadi açıdan
büyük avantajlar sağlardı.
Nayman Ana'nın oğlu Sarı Özek bozkırında Juanjuanlarla
girdiği bir çarpışmada ölmüşmüş.
O günden sonra bomboş kalan dünyada Nayman Ana'nın acılı
günler başlamış. Savaşta insanların vurulup ölmesini anlıyordu, fakat oğlunun
savaş alanında gömülmeden bırakılmasını kabul edemiyordu.
Sarı Özek bozkırlarında bir kişiyi aramak kum tanesi aramaya
benzer.
İyice yaklaşınca oğlunu tanıyan Nayman Ana neye uğradığını
şaşırarak apar topar yuvarlandı devenin sırtından.
- Ah, oğlum! İki gözüm benim! Her yerde seni arıyorum! Ben
senin annenim! diye ona doğru atıldı.
…onun bir an gelip kendisini tanımasını, ona «Anne!» diye
atılmasını bekliyordu. Bir oğulun kendi öz annesini tanıması öylesine kolaydı
ki!
Oysa onun gelip karşısına dikilişi oğlunun üzerinde en ufak
bir etki yapmamıştı.
- Bir insanın elinden malı - mülkü, tüm zenginliği,
gerekiyorsa yaşamı alınabilir. Ama belleğini almaya, beynini sakatlamaya kim
cüret edebilir? Ey Tanrım, eğer varsan, kullarının aklına böyle bir şeyi nasıl
getirirsin? Yeryüzünde kötülük eksik değilken insanlara bunu nasıl yaptırırsın?
Nayman Ana o geceyi talihsiz oğlunun yakınında, bozkırın
ortasında tek başına geçirdi.
- Adını anımsa, oğlum.
- Kim olduğunu anımsa!
Nayman ana son anda oğlunun okunu ona çevirdiğini gördü,
deveyi dehleyip ileri fırlamaya fırsat bulamadan kısa bir vınlama duydu, yaydan
fırlayan ok sol böğrüne saplandı. Öldürücü bir saplanmaydı bu. Nayman Ana yavaş
yavaş aşağı eğildi, yıkılmamak için devesinin boynuna sarıldıysa da yere
düşmeye başladı. Fakat ondan önce başından ak yazması kaydı, bir kuş olup
havalanırken; «Adın ne senin? Kimin oğlusun? Anımsa adını! Senin baban
Dönenbay! Dönenbay! Dönenbay!» diye çığlık attı.
İşte o günden beri Sarı Özek bozkırında geceleri Dönenbay
kuşu uçarmış. Bir yolcuya raslarsa yanına yaklaşır; «Adın ne senin? Kimin
oğlusun? Anımsa adını! Senin baban Dönenbay! Dönenbay, Dönenbay, Dönenbay,
Dönenbay!» diye bağırırmış.
Nayman Ana'nın gömüldüğü yer Sarı Özek bozkırında Ana -
Beyit gömütlüğü, ananın yattığı yer olarak adlandırılmış (s. 145).
7-8-9
Bu sırada uçak gemisinde, Kavrayıcı yıldız sisteminde dünya
dışı bir uygarlığın keşfedilmesinden sonra ortaya çıkan olağanüstü durumu
incelemek üzere bir araya gelen olağanüstü yetkili kurulların toplantısı sona
ermişti.
Ortak Yönetim Merkezi'mizin aldığı kararlar:
Dünya uygarlığınca istenmeyen kişiler olarak eski uzay
adamları 1 - 2 ve 2 - l'in yörünge istasyonu «Parite»ye ve aynı nedenle dünyaya
dönmeleri yasaklanmıştır.
Orman - Göğsü adındaki gezegende yaşayan yaratıklarla, cinsi
ne olursa olsun, herhangi bir temas kurulması öngörülmemektedir.
Bundan böyle uzaydan yer yuvarlağına yaklaşacak her türlü
nesne, dünya çevresindeki değişik yörüngelere oturtulmuş bulunan savaşçı robot
- roketlerin salacakları nükleer - laser ışınlarıyla anında yok edilecektir.
Bugüne dek geçen olayların yeryüzü insan topluluğundan
gizlenmesi ve dünya dışıyla haberleşmenin bir daha yinelenmemesi için her türlü
önlem alınmıştır (s. 198-199).
Zaripa:
- Dünyanın nasıl bir düzen üzerine kurulduğu anlaşılıyor.
Olaylar öylesine korkunç, mantıklı, birbirine bağlı… Ortada bir son var; ama
sonla birlikte yeni bir şey başlayıp sonra da sürecek… Eğer çocuklar olmasa,
yemin ederim, yaşamıma son verirdim. Böyle bir şeyi yapardım, Yedigey. Yaşayıp
da ne olacak?
Zaripa yüzünden acı çektiği bir gerçekti.
Yedigey onu sevgiyle düşünüyor; Zaripa için, her sıkıntıya
düşüşte koşup geleceği, yardımını isteyeceği bir adam olmak istiyordu.
Yedigey aklından geçenleri olduğu gibi söyleyiverdi. Sonra
da öylesine büyük bir pişmanlık duydu, öylesine üzüldü ki, ne yapacağını
bilemedi. Neden öyle davranmıştı? Dilini tutamaz mıydı?
Ondan sonra birkaç gün Zaripa'nın gözüne gözükmedi. Anladığı
kadarıyla Zeripa da onunla karşılaşmaktan kaçıyordu. Yedigey, kendi derdi
başından aşkın, hiçbir suçu bulunmayan kadıncağızı saçma sapan sözleriyle
utandırdığı, güç durumda bıraktığı için büyük bir utanç duyuyordu. Kim bilir,
saçma-sapan sözlerine nasıl üzülmüştü! Kendi derdi yetmiyormuş gibi bir de onun
verdiği acıya katlanmak zorunda kalmıştı. Yedigey bu düşüncesiz davranışından
dolayı kendini hiçbir zaman bağışlamadı (s. 232-233).
11
Önlerinde dikenli tellerden örülmüş uzun bir çit vardı.
Göz alabildiğine uzanan dikenli teller, her beş metrede bir
toprağa gömülü, dört köşe beton direklere birkaç sıra çakılmış olarak, geçit
vermez bir engel görünümüyle bozkırı dere-tepe aşıp gidiyordu. Öylesine sağlam,
öylesine sarsılmaz bir görünüşü vardı ki!
…çit boyunca ilerlemeye başladılar.
Gide gide iner-kalkar bir engelle kapatılmış bir kapıya
vardılar.
- Geçiş izni olmadan giremezsiniz. Burası yasak bölgedir…
12
Orman-Göğsü gezegeninde bulunan 1-2 ve 2-1 kod numaralı uzay
adamları artık istasyonla konuşma olanaklarını tümüyle yitirmiş bulunuyorlardı.
Dünyalılar bu işleri kotarırken yabancı gezegendeki iki uzay adamı da çölde
kendi kendine bağıran kayıp kişiler gibi uzayın derinliklerinden sesleniyor, telsiz
bağlantısını kesmemeleri için yalvarıyorlardı.
…
Cengiz Aytmatov - Gün Uzar Yüzyıl Olur
Türkçeleştiren: Mehmet Özgül, Cem Yayınevi, 1982
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder