Batı Avrupa
Marksizmi
Marksizm,
Marx’ın temel metinlerine yaslanan ve Marx’ın fikirlerini takip eden
düşünürlerin oluşturduğu felsefi bir akımdır. Teorik ve politik alanda Marksist
olarak etkinlik gösterenlerin düşüncelerinin tümünü kapsamaktadır.
Perry
Anderson, Marx’ın ölümünden sonra 20. Yy içinde gelişen Marksizmin çeşitli
kollara ayrıldığını ve ancak bu bölünmede en belli başlı biçiminin Geleneksel Marksizm ve Batı Marksizmi olarak ikiye bölündüğünü
ifade etmektedir.
Geleneksel
Marksizmin temsilcileri Marx, Engels, Lenin, Plekhanov, Kautsky, Bernstein,
Luxemburg, Troçki ve Buharin olurken, Batı Marksizminin en çok öne çıkan
figürleri Lukács, Gramsci, Korsch ve Frankfurt Okulu’nun önde gelen isimleri
Benjamin, Horkheimer, Marcuse ve Adorno olmuştur.
Geleneksel
Marksizme Marksizmin çekirdeğini sınıf mücadelesi oluşturmaktadır.
Batı
Marksizminin gelişimiyle birlikte daha çok iktidar mücadelesine ve sivil
toplumun kültürel ve siyasal olarak geliştirilmesine odaklanmıştır.
Batı
Marksizmi, genel olarak 1920’lerde ortaya çıkan, 1960’larda en büyük etkiye
sahip olan Korsch, Lukacs, Gramsci ve Frankfurt Okulunun bazı üyelerinin
metinlerinde kaynağını bulan bir düşünceler demeti olarak doğmuştur.
Sosyalist
devrim beklentisi içindeki Geleneksel Marksizm, Almanya’da Nazilerin, Sovyet
Rusya’da da Stalinizmin ortaya çıkışından sonra ciddi anlamda öz eleştiriye
ihtiyaç duymuştur.
Bu gelişmeler,
bazı Marksist düşünürlerin bilinçlilik, özne ve kültür sorunuyla daha fazla
ilgilenmelerine yol açtı. Lukacs’ın
metalaşan toplumda şeyleşmiş zihin yapıları araştırması, Frankfurt okulunun psikoanalitik teoriyi kullanması ve Gramsci’nin Batı’da burjuva sınıfının
“hegemonya”sına dikkat çekmesi bunlara örnektir.
Batı
Marksizminin önde gelen teorisyenleri Lukács,
Korsch ve Gramsci’dir. Bu düşünürler, ‘kültür, sınıf bilinci, ideoloji ve hegemonya
kategorilerine özel dikkat göstererek Marx’ı ve Marksizmi yeniden yorumladılar.
“Batı
Marksizmi’’ olarak adlandırılan bu akım, Marksizmin katı ekonomi politik ve
devlet üzerindeki vurgusunu kültür, felsefe ve sanat üzerine kaydırdı.
Batı
Marksistleri, Marksizmi özü itibariyle doğru bir öğreti olarak görmekle
birlikte, Marksizm içindeki pozitivist, ekonomik indirgemeci ve özcü
unsurlardan kurtulmak istemiş ve Komünist Partisinin resmi öğretisi haline
gelen Ortodoks Marksizmi reddederek Hegelci Marksizme yönelmişlerdir.
Hegelci
Marksizm, tarihin öznelerin ürünü olduğunu, özlerin tarihi yaparken aynı
zamanda kendilerini de yarattıkları düşüncesini benimsemiştir.
Tüm Batı
Marksistleri, Marksizmin bir kültür ve bilinç teorisi gerektirdiğinde anlaşıyordu.
Onların gözünde Marksizm, genel bir bilim değil, bir toplum teorisiydi.
Ekonomizm
(Ekonomik Determinizm); toplumsal yapıyı altyapı-üst yapı olarak ikiye ayırmıştır.
Altyapı ekonomi iken üstyapı ekonomi dışında kalan her şeydir (din, hukuk,
siyaset, medya, tüm toplumsal ilişkiler). Bu anlayışa göre altyapı yani ekonomi
tüm toplumsal ilişkileri yani üstyapının özelliklerini belirlemektedir. Böylece
toplumsal yaşamın bütünselliği ekonomik altyapının belirleyiciliğine teslim
edilmiş olmaktadır. Bu da toplumsal olayları tıpkı doğa olayları gibi
belirlenmiş ekonomik yasalara tabi kılmaktadır. Öznelerin bu süreçte hiçbir
belirleyicilikleri olamaz.
Hem
Lukács hem de Gramsci Marksizm içinde ekonomizm olarak tanımlanan eğilimlere
savaş açmışlardır.
Batı Marksizminin özellikleri
|
Felsefe
ve yöntem tartışmaları ön plana çıkmıştır
|
Özne,
tarih ve eleştiriyi merkeze alan bir anlayış getirilmiştir
|
Kültür,
sınıf bilinci, ideoloji ve hegemonya kavramlarına özel vurgu yapılmıştır
|
Siyaset
ve ekonomiden çok kültürel alana yönelme söz konusu olmuştur
|
Dogmatik
materyalizmi değil diyalektiği temele alır
|
Bilgimizle
kültür tarihini meydana getiren tüm diğer dünya görüşleri arasındaki ilişkinin
diyalektik bir ilişki olduğunu savunan Batı Marksizmine göre, hiçbir dünya görüşü
tümüyle doğru veya tümüyle yanlış olamaz.
---
Klasik
Sosyoloji Tarihi
Editör:
Prof.Dr. Serap Suğur
Anadolu
Üniversitesi Yayını, No: 2685
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder