1910 yılında
Weber’le birlikte Alman Sosyoloji Derneği’ni kuran Simmel’in düşünceleri George
Lukács, Talcott Parsons ve Robert Merton gibi sosyologları etkilemiştir.
Simmel’in
sosyolojisi toplumsal olguları değer yargılarından arınmış, bağlamdan bağımsız
olarak ve diyalektik bir bakış açısıyla inceler.
Simmel sosyolojinin
temelinin ahlaki kurallar değil, bilim etiği olduğunu ve inceleme nesnesinin de
birey ya da toplum değil, toplumsal etkileşim olduğunu savunmuştur.
Simmel’in
sosyolojisi, olguları tarihsel ve toplumsal bağlamlarından soyut olarak
inceleyerek bağlama göre farklılık göstermeyen davranış kalıplarını ve
toplumsal yasaları ortaya koymaya çalışan ve birey ve toplum arasındaki
diyalektik ilişkiyi vurgulayan bir sosyolojidir.
Tek bir
bakış açısına sahip olan sosyologların ampirik dünyayı kendi teorilerine
uydurmaya çalışacak şekilde gördüklerini, toplumsal dünyaya kendi teorilerini
destekleyecek ampirik bulgular arayarak baktıklarını belirtir. Hâlbuki Simmel, Popper’ın yanlışlama anlayışına benzer bir
şekilde sosyologların kendi düşüncelerini doğrulayacak kanıtlar kadar onlarla çatışacak
kanıtlar da aramaları gerektiğini savunur.
Simmel’e
göre sosyologlar teorik açıdan “evsiz” olmalıdırlar.
Simmel’e
göre sosyoloji problem çözmekten çok problem kurmakla ilgilenmelidir.
“Para Felsefesi”
adlı çalışması Batı Marksizminin ilk ve en önemli düşünürlerinden George
Lukács’ı ve Frankfurt Okulu’nun şeyleşme ve kültür üzerine olan çalışmalarını
derinden etkilemiştir. “Metropol ve Tinsel Hayat” adlı çalışması da
Chicago Okulu düşünürleri üzerinde etkili olmuş ve kent sosyolojisinin gelişimine
katkıda bulunmuştur.
Simmel Sosyolojisinde
Diyalektik Düşünce
Simmel
bireyle toplum arasındaki ilişkiyi diyalektik bir şekilde açıklar.
Tahakküm ve Üstlük-Astlık İlişkisi:
Simmel üstlük ve astlık ilişkisinin ancak karşılıklı bir ilişki içinde, karşılıklı
eylemler olarak anlaşılması gerektiğini savunmuştur. Toplumsal eylemi tek yanlı
olarak çözümleme girişimlerini “ayrıklık yanılgısı”
olarak adlandırır.
Simmel,
tahakkümün kendisini de bir etkileşim olarak görür; çünkü ona göre bireyler diğer
bireyler üzerinde kendi nüfuzlarını kullanırken aslında karşılarındaki bireyi
tamamen belirlemek için değil, “kendi nüfuzunun, yani başkasını bu şekilde
belirlemenin, geri dönüp kendisini de etkilemesini” sağlamak için kullanmaktadırlar.
Moda Sosyolojisi:
Simmel’e
göre moda bir yandan grubun taleplerine uyum sağlamak isteyenlere bu olanağı
sunan, diğer yandan gruba aykırı davranmak isteyenlere uymayarak sapkın davranışta
bulunabilecekleri bir norm sunan bir toplumsal ilişki biçimidir.
Bir şey
özgün olduğu için moda olur, daha sonra yaygınlaşır
ve çok sayıda insan tarafından kabul edilir. Bu noktada özgünlüğünü ve dolayısıyla
cazibesini kaybeder, bu açıdan moda olan bir şeyin başarısı, gücünü yitirip
çökmesine neden olur.
Öznel ve Nesnel Kültür:
Simmel nesnel kültürün insanların ürettiği her şey olduğunu, öznel kültürün ise
kültür ürünlerini yaratma, özümseme ve kontrol etme kapasiteleri olduğunu
belirtir.
Çatışma: Simmel,
tamamen uyum içindeki bir grubun var olamayacağını, bunun değişim ve gelişmeyi
imkânsız kılacağını savunmuştur.
Uyum da
çatışma da toplumsal ilişkileri yapılandıran olumlu içeriklerdir.
Formel (Biçimsel)
Sosyoloji
Simmel’e
göre sosyolojinin görevi, toplumsal etkileşim biçimlerini anlamak ve toplumsal
düzenin biçimini ve içeriğini formel bir şekilde açıklamaktır.
Toplumsal
etkileşimi bir bütün olarak toplumlaşma (sociation) kavramıyla ifade eden
Simmel’e göre toplumlaşma, insan faaliyetlerinin bir ürünüdür ve aile, din ve
ekonomi gibi toplumsal kurumlar gibi bireyleri bir arada tutan biçimler şeklinde
gündelik yaşamda mevcuttur.
Simmel’e
göre sosyolojinin nesnesi ve toplumsal araştırmanın konusu toplumlaşmanın biçimleridir.
Simmel
toplumlaşma olarak adlandırdığı ilişki ve etkileşim ağını biçim (form) ve
içerik şeklinde ikiye ayırır. Sosyolojinin nesnesi ve toplumsal araştırmanın
konusu toplumlaşmanın biçimleridir.
Formel
sosyoloji toplumsal olayları içinde bulundukları bağlamdan soyutlayarak incelemeye,
böylece toplumsal ve tarihsel bağlamdan bağımsız biçimsel/formel düzenlilikleri
ve benzerlikleri ortaya koymaya çalışan bir sosyolojidir.
Simmel
sosyolojisinde insan “eylemleriyle tarihsel dünyayı üreten bilişsel özne”dir,
bu açıdan tarihsel bilgi “dışsal gerçekliğin basit bir yansıması olarak değil,
insani deneyimin bir formu olarak” mümkündür.
Toplumlaşmanın Alt
Süreçleri
Sosyolojinin
çalışma nesnesi, toplumlaşmanın biçimleridir.
Toplumlaşma,
Simmel’e göre dört alt süreçten oluşur. Bu süreçler
a) dışsallaştırma,
b)
içselleştirme,
c)
kurumsallaştırma ve
d) çıkar-biçimlendirmesidir.
Dışsallaştırma
bireyin toplumlaşma sürecini yaratmasını, içselleştirme de bu sürecin alıcısı
olmasını ifade eder, bu açıdan dışsallaştırma ve içselleştirme etkileşimin
dinamik yönleridir.
Kurumsallaşmanın birinci düzeyi
gündelik sıradan etkileşimlerden oluşur, bu düzeyde bireyler özerktir. Kurumsallaşma
arttıkça bireysel özgürlükler için ödenen toplumsal bedeller de artar.
Kurumsallaşmanın ikinci düzeyi
bireyler arasındaki değil, kurumsallaşmış yapılar arasındaki iletişimle
karakterize edilir. Bu düzeyde bireyler seçimleri üzerinde yapının baskısını
daha çok hissederler.
Kurumsallaşmanın üçüncü düzeyi,
toplumun kendisinin biçimlerinden oluşur. Bu düzeyde toplumsal kontrol
mekanizmaları çok güçlüdür.
Toplumsal Yaşamın
Geometrisi
Toplumsal
geometri, Simmel’in toplumlaşmanın sadece biçimini bir soyutlama olarak analiz ederken
kullandığı yöntemdir. Simmel’in geometri kavramlarıyla yaptığı bu
analizlerin amacı, biçimlerin toplumsal ve tarihsel bağlamdan bağımsız olarak
var olduklarını, “sosyal veya tarihsel durum ne olursa olsun, insanlar, gruplar
veya milletler üçlüsünün benzer davranış tipleri ürettiklerini” göstermek
istemesidir.
Sayılar
Simmel,
grup süreçlerini grup üyelerinin sayılarına göre incelemiştir. Simmel, iki kişilik
grupların bütün diğer grup tiplerinden farklı olduğunu belirtir. İki kişilik
gruplar, grubu oluşturan iki kişinin ötesinde bir anlam taşımaz.
Gruba
üçüncü bir kişi katıldığında grubun yapısında niteliksel bir değişme olur. Üç kişilik
gruplarda grubun kendi varlığı, grubun kolektif amaçları doğrultusunda bireysel
eylemlerini kısıtlayabilir, grup üyeleri üzerinde baskı kurabilir. Ayrıca üç kişilik
gruplarda iki kişi, üçüncüye üstünlük sağlamak için birleşebilir, grup içinde bir
tabakalaşma ve bir otorite yapısı gelişebilir.
Uzaklık
Simmel’e
göre toplumsal etkileşim biçimleri, bireylerin diğer bireylerle veya diğer şeylerle
arasındaki uzaklığa göre farklılaşmaktadır.
Toplumsal Etkileşim Formları (Biçimleri)
Simmel
toplumsal etkileşim biçimleri içinden beşini analiz eder.
a) Mübadele: Bütün
etkileşimler karşılıklı etkiler içerir. Dolayısıyla bütün etkileşimleri
mübadele olarak değerlendirmek gerekir.
Simmel
ekonomik mübadelenin üzerinde ayrıca durur. Ekonomik mübadelede başka türlü
kullanılması da mümkün olan bir şeyden fedakârlık etmek söz konusudur.
Simmel’e
göre “şeyleri elde etmek o şeyler kıt olduğu için zor değildir; bu şeyler onları
elde etmek zor olduğu için kıttırlar.”
b)Çatışma: Simmel hastalıklarda
en şiddetli belirtilerin, aslında organizmanın hastalığa neden olan mikrop,
virüs gibi koşullardan kurtulmak için gösterdiği çaba olduğunu belirtir. Çatışmayı
da çok genel düzeyde bu duruma benzeterek çatışmanın amacının çeşitli sorunları
çözmek ve bir birlik durumuna ulaşmak olduğunu savunur.
c) Tahakküm: Üstlük-astlık
ilişkisini içeren bir toplumsal etkileşim biçimidir.
İnsanların
kişisel olmayan bir gücün tahakkümü altında olduğu bir ilkeye tabiiyetin bir
bireye veya bir çoğulluğa tabiiyetten daha kötü olduğunu, toplumsal etkileşimi
en düşük düzeye indirgeyen nesnelere tabi olmanın ise tahakküm biçimleri içinde
en kötüsü olduğunu belirtir.
Simmel,
bir şeye ait olmanın insanın kendisini de bir “şey” kategorisine soktuğunu belirtir.
d)Fahişelik: Simmel’e
göre fahişelik, Kant’ın insanın asla sadece bir araç olarak kullanılmaması
gerektiği şeklindeki ahlak yasasının tam zıttını ifade etmektedir; çünkü bu ilişkide
her iki kişi de sadece araç durumundadır.
e)Sosyallik:
Sosyallik
itkisi, Simmel’e göre “toplum hayatının gerçekliklerinde topluluğun saf özünü,
bir değer ve bir tatmin olarak topluluk olma sürecinin özünü damıtır” ve böylece
“daha dar anlamda sosyallik dediğimiz şeyi kurar.”
Sosyallik,
diğer bir araya gelme biçimlerinden farklı olarak bir çeşit karşılıksızlık
içerir; herkesin aldığı haz ve neşe karşısındakilerin aldığı haz ve neşeye bağlıdır,
kimse karşısındakine aksini yaşatıp bundan keyif almaz.
Sosyallik
bireylerin sanki herkes eşitmiş gibi davrandığı bir oyundur, bu oyun insanlara
özgürleşme ve hafifleşme hissi sağlar.
Toplumsal Tipler
Simmel’e
göre bir tip tek başına oluşmaz ancak kendisine toplumda bir konum veren ve
kendisinden belirli beklentileri olan diğerleri ile ilişkisi üzerinden meydana
gelir.
a) Yabancı: Yabancı,
tanımadığımız biri değil, aynı grubun üyesi olduğumuz ama gruba katılımı çeşitli
açılardan sınırlı olan, hem grubun içinde hem de gruba karşı olan kişidir.
Simmel
yabancıyla kurulan ilişkiye özgül biçimini veren şeyin yakınlıkla uzaklık arasındaki
özel orantı olduğunu belirtir; çünkü ona göre grubun daha yakın üyelerine anlatılamayan
mahrem konular veya sırlar yabancıya anlatılabilir.
b) Yoksul: Simmel, toplumun kendi
çıkarı için yoksula yardım ettiğini ama yoksulun çoğu zaman bu yardımı talep
etme hakkı olmadığını vurgular. Ona göre yoksula bu şekilde yardım etmek,
yoksul bireyi grup faaliyetinin bir nesnesi haline getirip toplumun bütününden
belirli bir uzaklığa yerleştirmektedir.
Yoksulluğu
belirleyen şey, kişinin ekonomik durumu ya da kaderi değil, başkalarının ona
yardım ederek bu durumu düzeltme girişimleridir.
c) Cimri ile Savurgan:
Cimri,
bir olanağa bütünüyle sahip olmaktan tatmin olan, bundan neredeyse estetik bir
haz alan ama o olanağı gerçekleştirmekle ilgili hiçbir amacı olmayan, bunu hiç
düşünmeyen kişidir. Cimri, paranın mümkün kıldığı hazların vaadi nedeniyle
paranın cazibesine kapılmıştır.
Simmel,
savurganın israfın verdiği haz nedeniyle metaların rasyonel değerlendirmesini
yapmadığını belirtir.
Cimri
paraya sahip olmaktan, savurgan ise parayı arzuladığı nesne için harcamaktan
haz duyar; ama ikisi de paraya önem vermektedirler.
d) Maceracı: Maceracı,
herhangi bir geçmişin belirlemediği ve herhangi bir geleceğin beklemediği,
tamamen bugünün hâkimiyeti altında olan kişidir.
e) Soylu: Simmel
soylular sınıfının temel özelliğinin bu grubun grup olarak maruz kaldığı kesin
yalıtılmışlık olduğunu belirtir.
Paranın Felsefesi
Bu çalışmada
Simmel parayı üç düzeyde ele alır; para özel bir değer biçimidir, aynı zamanda
hayatın diğer bileşenleriyle ilişkili bir olgudur ve hayatın bütünlüğünü
anlamaya yardımcı olacak bir bileşendir.
Simmel’e
göre insanlar, değerleri önce nesneler üreterek, sonra bu nesnelerle aralarına
bir mesafe koyarak, sonra da bu mesafeyi aşmak için çaba göstererek yaratırlar.
Para bu açıdan hem nesnelerle insanlar arasına mesafe koymaya hem de bu
mesafeyi aşmaya yarayan bir araçtır.
Para
ekonomisi, nesnel kültürün güçlenmesine, buna karşılık öznel kültürün zayıflaması
ve bireyin nesnel kültürün kölesi olmasına neden olur.
Para
ekonomisi, bütün değerleri parasal ifadelere indirgeyerek her şeyi göreli ve kıyaslanabilir
kılar.
Modern
dünyada para, rasyonelliğin, hesap edilebilirliğin, gayri-şahsiliğin modern
ruhunu sembolize eder ve cisimleştirir.
Büyük Kentler ve Birey
Simmel,
metropol hayatında çok fazla sayıda uyarıcı olduğunu ve bu uyarıcıların hızlı
ve sürekli bir şekilde değiştiğini, modern asabi kişiliği yaratanın büyük ölçüde
metropolün bu koşulları olduğunu belirtir.
Bireyin
sürekli akan uyarıcılara devamlı tepki vermesi, sonunda onu hiçbir uyarıcıya
tepki veremez hale getirecek, yakın temaslar kurmaktan uzaklaştıracak, yabancılaştıracak
ve günlük etkileşim içinde karşılaştığı herkese karşı kayıtsız kalma eğilimi doğuracaktır.
---Klasik Sosyoloji Tarihi
Editör: Prof.Dr. Serap Suğur
Anadolu Üniversitesi Yayını, No: 2685
Üç temel eseri olan para, metropol ve bilimsel yaşam, moda felsefesi eserlerinin iceriligi,simmel in kısa öz kitapta ki düşüncelerini yazar misiniz?
YanıtlaSil