7 Nisan 2019 Pazar

Cemil Meriç - Bu Ülke


Cemil Meriç - Bu Ülke


Birinci Bölüm
Uzun Süren Bir Çıraklık
"Fransızlarda 'mezar taşları gibi yalan söylemek' gibi bir tekerleme var. Kendi hayat hikâyesini anlatmak da buna benzer.

Bir adamı tanımak için, düşüncelerini, acılarını, heycanlarını bilmemiz lâzım hiç değilse.
1916'da Anadolu'nun ücra bir kasabasında dünyaya gelmişim.
Ailem Dimetoka'dan göçmüş. Babam, çeşitli nekbetler yüzünden hayata küsmüş eski bir yargıç.
Annem, bu yabancı dünyada âşinâsı olmayan hasta bir kadıncağız, silik, mızmız...
12 Aralık'ta doğan çocuk itilmiş kakılmış, düşman bir dünyada dostsuz büyümüş.
Düşman bir çevrede ister istemez kitaplara kaçıyorum.

Entelektüel hayatım üzerinde etki yapan bazı kitaplar
Rıza Tevfik'in Kamus-u Felsefî'si
Selim Sırrı'nın Terbiye-i Bedeniye Nazariyatı
İbrahim Ethem'in Terbiye-i İrade
Suç ve Ceza

Alessandro Cagliostro, Nostradamus, William Crookes benim için de hazinenin gerçek bekçileriydiler.
(sonra uzaklaştı bu mistik düşüncelerden)

Ateizm bir kaleydi

On dokuzunda putperesttir insan.

Türkçülüğü seçtim.

Türkçülüğüm de teorikti, bedbaht bir nazariyeydi Türkçülük, kökü yoktu, zaten sancak'ta Türk yok gibiydi, Arap çoktu...

Ahmet Mithat fakülte değil, üniversite. Ben onun çocuğuyum...

Benim için nesir sanatının gerçek temsilcisi ise Refik Halit'ti.

(Max) Nordau hayatımın meşale kitaplarındandır.

Balzac'ı keşfetmiştim arada ve O'na âşıktım.
Zola'yı seviyordum, çünkü dinsizdi.

…en küçük bir pırıltı yoktu hayatında. Bir sığınaktı Marksizm, bir kaçıştı…

İnsanı cemiyet yaratır. Hangi cemiyet? İnsan cemiyetle tam bir uyum hâlinde olduğu zaman tarihi yoktur; doğar, yaşar, ölür. Tarihi yaratan, fertle kalabalık arasındaki anlaşmazlık...

1940'lardaki yazılarımın ayırıcı vasfı: ukalalık.

Benim neslim için Avrupa, insan zekâsının zirveye ulaştığı ülke demekti. Türk aydını Tanzimat'tan beri Batı'yı heceliyordu. Ama zirveleri tanımıyorduk...

İlk kitabım 1942'de doğdu, yetmiş beş sayfalık bir araştırma: Balzac ve yüz sayfalık bir tercüme: Altın Gözlü Kız'.

Hayatım bir trajedidir. Birinci perde evleninceye kadar geçen zaman: yıldızsız, allahsız, cıvıltısız, katran gibi bir gece. Vıcık vıcık ıstırap. Birkaç şehri fethe yeten bir enerji yeldeğirmenlerine saldırmakla harcanır. İkinci perde izdivaçla başlar. Daha büyük, daha derin, daha uzun acılar. Fakat vahaları olan bir çöl bu ve göğü yıldızlarla dolu: çocuklarım, kitaplarım...

Karım İstanbul'daydı, yalnızdım ve elli lira geçiyordu elime, otele altmış lira veriyordum…

…o sayfalar huzur içinde yazılmadı. Soğuk bir oda, hayatını kalemiyle kazanmak zorunda kalan genç bir adam... Yıllarca yaşamak ve yaşatmak için Balzac çevirdim... Balzac tercümeleri, Balzac etütleri. On altı sayfalık bir forma karşılığında yirmi beş, bazen yirmi lira. Haftada en çok bir forma çevirebilirdim, günde on-on iki saat çalıştığım çok olurdu ve tâbi etütlere para vermezdi. 'Altın Gözlü Kız'dan yüz lira aldım. Tercümenin başındaki etüt iki yüz elli sayfalıktı, yetmiş beş sayfasını bastılar, onun için yaralı bir eser... Harcadığım emekleri ne okuyucu farketti, ne münekkit.

1947 Haziran. Yedi aydır Hukuk Fakültesi'nde Fransızca okutuyorum. Talebe perişan. Dilini unutan bir nesil, yabancı dili nasıl sevsin?

Fikrî gelişmemi en çok etkileyen yazarlar Paul Bourget ve Taine.
Düşünce dünyamı en çok etkileyen kitap Doktor Buchner'in Madde ve Kuvvet'i, zira bu kitap materyalist felsefenin en mükemmel eseri.
Rousseau'dan Nietzsche'ye, Nietzsche' den Hegel'e ve şakirtlerine geçiş…
Schure de düşüncelerimin gelişmesinde ufuklar açan bir yazar, Quinet ve Michelet gibi.

Gözlerimi, yani her şeyimi kaybetmiştim.
…korkak olduğum için intihar edemedim.

Kolomb Asya'yı ararken Amerika'yı bulmuş, ben Avrupa'yı incelerken Hint'le karşılaştım. Dikkatimi Ganj kıyılarına çeken Schopenhauer ile Schelling oldu.

64'te Hint Edebiyatını yayımladım.
O kitaba harf harf hayatımı işledim. Dört yılım sayfa oldu.

Beyinle kol, nazariye ile aksiyon el ele vermedikçe, toplum sıhhate kavuşamaz.

Yarım asra yaklaşan bir hayat ve birlikte yola çıktıklarımızın en arkası. Para yok, sıhhat yok, şöhret yok...

İkinci Bölüm
Gerçek Entelektüel
Tanzimat'tan bu yana Türk aydınının alınyazısı iki kelimede düğümleniyordu: aldanmak ve aldatmak. Senaryoyu başkaları hazırlamıştı, biz sadece birer oyuncuyduk.

Aydın olmak için önce insan olmak lâzım. İnsan mukaddesi olandır, insan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan: 'uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs.

Kelimeleri tarif etmeden girişilecek her tartışma kısır kalmağa mahkûm.

Sağ okumuyor. Boşuna bağırıyorum. Sol diyalogdan kaçıyor, küskün…

Başka bir trajedi de şu: yabancı dil bilenler Türkçe okumuyor, ben yabancı dil bilmeyenlere hitap edemiyorum, daha doğrusu yabancı dil bilmeyenler, kendi dillerini de bilmiyorlar...

Ümrandan Uygarlığa, Bu Ülke'nin devamı, zamanla çiçekleşen tomurcuk düşünceler...

Cemil Meriç Kronolojisi
1877 Babası Mahmut Niyazi Bey'in yaklaşık doğum tarihi.
1912 Balkan Harbi sırasında ailesi Dimetoka'dan Hatay'a göç eder.
Babası aynı şehirde Ziraat Bankası müdürü, sonra da mahkeme reisidir.
1923, Reyhanlı Rüştiyesinde okula başlar.

1933 Çalışkan bir öğrenci olmasına rağmen cebirden ikmale kalır, gözleri zayıftır ve sınıftaki tahtayı iyi görememektedir, altı numara miyobu olduğu anlaşılır.

…ilk yazısı yayımlanır, "Geç kalmış bir muhasebe" (23.9.1933).

1937, İstanbul'a gelir. Üniversiteye giremez.

Hatay hükümetini devirmek suçundan idam talebiyle yargılanır, iki ay sonra beraat eder.
Aynı yıl 29 Haziran'da Hatay Türkiye'ye katılır.

Fevziye Menteşoğlu ile tanışır ve 19 Mart günü evlenir, eşi İstanbulludur. Aynı yıl, haziran ayında babası ölür.

1954, İlkbahar aylarında gözlerini kaybeder.

1961, Lamia Çataloğlu ile tanışır.

1983, 7 Mart günü 41 yıllık beraberlikten sonra eşini kaybeder.

Aynı yılın ağustos ayında bir beyin kanaması geçirir, sol hemipleji sonucu sol tarafına felç iner.

1987, 13 Haziran günü, kendisini yatağa mahkûm eden uzunca bir hastalıktan sonra, 71 yaşında hayata gözlerini yumar.

Mecmuada bir edep, bir asalet var. Cami ile camia ile cemiyetle akraba.
İngiltere'de ilk dergi 1749'da çıkar: Monthly Review.
1829'da kurulan, Revue des Deux Mondes Fransa'nın en uzun ömürlü dergisi.
1831'de eski bir musahhihin, Buloz'un eline geçer.
Romantizmin bütün devleri Buloz'un dergisinde boy gösterirler, romantizmin ve Fransız diplomasisinin.
1834'te 350 abonesi vardır derginin.
Turgenyev anlattı; Buloz, son hikâyesinin bazı yerlerini makaslamış...
George Sand da sesini çıkarmıyormuş tashihlere... Böyle dâhiler için taviz değil, âdeta namussuzluk bu.

"Her toplum bir kitaba dayanır: Ramayana Neşideler Neşidesi veya Kur'an.
Senin kitabın hangisi?"

Yazar düşüncesini yardım olsun diye sunmaz. Bir mükâfattır bu. Lâyık mısınız, değil misiniz? Anlamak ister.
Tabiat da öyle değil mi? Altın neden toprağın derinliklerinde? Okurken araştırmaya çıkacağınız maden: yazarın düşüncesi veya niyeti. Araçlarınız: zekâ ve bilgi. Kayayı kıracak, madeni eriteceksiniz. Önce kelimeyi fethedeceksiniz, sonra heceleri, harfleri.

Felaketimizin kaynağı kültür yokluğu. Bizi helak eden ne ahlâksızlık, ne bencillik, ne kafamızın ağır işlemesi. Bir öğrenci kayıtsızlığı içindeyiz. Hoca tanımadığımız için yardım görmemize imkân yok.

Roman başlangıcından itibaren bir ifşadır. Osmanlı'nın ne yaralan vardır, ne yaralarını teşhir etmek hastalığı.
Hikâyeleri ya bir cengâveri ebedîleştirir, ya "hisse alınacak bir kıssa"dır.
Roman'ın burjuvaziyle doğduğunu söylerler. Burjuvazi Avrupa'nın imtiyazı, daha doğrusu yüz karası.

İnanan bir toplumda, pürüzlerini yoketmiş bir toplumda, hayalî çözüm yolları aramaya ihtiyaç duymayan bir toplumda romanın ne işi var?

Fransız İhtilali yalnız Batı feodalitesinin değil, ihtiyar Şark'ın da ölüm çanı.

Edebiyatımızda yunanperestlik Yahya Kemal ile başlar, Yahya Kemal ve Yakup
Kadri ile.

Şiir Yunan'dı Salih Zeki için, Yunan'a benzeyendi. Bu topraklarda yaşayan son Yunanlı sayardı kendini. Oysa iliklerine kadar Türk’tü.

Musevilik Zerdüştlüğün damgasını taşır: hayırla şer arasındaki ikilik, meleklerle cinlerin savaşı, kıyamet gününe iman... hep onun yadigârı. Hıristiyanlık, Zerdüşt olmadan anlaşılmaz.

Celâl Sılay da bir tarafıyla Celline idi: Serazat, derbeder, küstah.

Le Bon. "Biz Türkler, onun eserlerine eşsiz bir ilgi göstermeliyiz. Onu ne kadar iyi tanırsak, o kadar az hata ederiz.

İmparatorluk günden güne zayıflamaktadır. Niçin saklamak? Onu bu hâle düşüren sebeplerin başında Avrupalılaşma zihniyeti gelir.

Kulun bütün haysiyeti: mümin oluşunda. Kul, mümin olunca hukukî bir hüviyet kazanır, dilenciyi halifeye eşit kılan bir hüviyet. İslâm için hürriyet felsefî değil, hukukî bir mefhum.

Kitap sahibi kavimler, İslâm'ın üstünlüğünü kabul etmek ve ona cizye ödemek şartıyla hudutlu, fakat teminatı olan bir hakka lâyık görülürler.
Putperestlerin camiada yeri yoktur.

Vatandaşlığı yapan kan ve toprak değil, inanç. Ümmetin Avrupa dillerinde karşılığı yok. Siyasî ve dinî bir bağ.

İslâmiyet'in temel mefhumu: eşitlik. Bu bir amaç değil, bir hak.
İslâmiyet bir kanun ve nizam hâkimiyeti (nomok-rasi)dir. Batı'nın gerçekleştirmeğe çalıştığı eşitliği çoktan fethetmiştir. Fikir hürriyetini, insanı insana saldırtan bir tecavüz silâhı olarak değil, bir ikaz, bir irşat vasıtası olarak kabul etmiştir.

İrfan, beşeri beşer yapan vasıfların bütünüdür. Kültür, homo ekonomikus'un kanlı fetihlerini gizlemeye yarayan bir şal.

Din asırlardan beri yaşayan ve nesilleri huzura kavuşturan, tecrübeden geçmiş bir inançlar manzumesi; sıcak, dost, köklü. Batı'nın dünyevî dediği kültür ise, hâkimiyetini tahkim için düşman ülkelere ihraç ettiği sefil bir ideoloji.

Avrupa,
Tek emeli, Osmanlı'yı dinsizleştirmektir. Dinsizleştirmek, yani "etnik bir toz" hâline getirmek.
…onlar için ilerleyiş; bizim için çözülüş ifade eder.

Akıl, devlerin değil cücelerin silâhı.
İnanç asildir. Medeniyetler onun eseri. Biri mühendisleri yaratır, öteki kahramanları.

…içtikçe artan susuzluk,

"çoban köpekleri"
Comte, ihtilalin ölüme mahkûm ettiği Katolikliği, "insanlık dini" ismi altında horlatan bir yarı deli.
Le Play sürüyü şer kuvvetlerine kaptırmak istemeyen kiliseyi temsil eder
Durkheim, sarsılan düzeni rasyonalizm rayına oturtmaya çalışan bir haham torunu.
Dâva: Hıristiyan Batı toplumunu istikrara kavuşturmak,
…bilimsel sosyolojinin (Amerikan ekolü) ilk amacı, Amerikan iş çevrelerinin mutlak hükümranlığını sağlamak

Sovyet sosyolojisi, sosyolojinin karikatürü.

Weber'in Protestan ahlâkına yamamak istediği rasyonalite, irrasyonalitenin ta kendisi değil mi? İnsanı eşyalaştıran, insan haysiyetini sıfıra indiren bu ahlâk, kapitalizmin cinayetleri ve adilikleri üzerine örtülen bir şal.

Yunan edebiyatı bir fuhuş edebiyatı.
Roma da Yunan'ın şakirdi.
Afif olan kulaktır Roma'ya göre, göz en hayâsız tasvirleri okuyabilir.

Kanun, eski Yunan'dan beri "büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçüklerin takılıp kaldığı bir örümcek ağı"

Avrupalı için medeniyet, zorun yerine hilenin geçişidir.

Sokaktaki insanın tek vazifesi vardır: neslini devam ettirmek. Tabiatı icabı muhafazakârdır, itaatkârdır, hürmetkârdır. Ayırıcı vasfı törelere boyun eğmektir; bundan gocunmaz da.

Şiddet: Avrupa'nın Tanrısı

Kutuplar
Upanişat "Tanrısın" diyor insana. Freud "İtsin" diyor. Hangisi haklı?

Camoens
1580 bir şairin değil, bir edebiyatın ölüm tarihi. Portekiz

Said Nursî, bir kavga adamı. Yalçın bir irade, taviz vermeyen bir mizaç,

Kemal'i (Kemal Tahir) ıstırap yarattı... Hapishane, maskelerin çıkarıldığı yerdir.

Kemal'in romanları, hiçbir kilisenin sözcülüğünü yapmaz, herhangi bir tarikatın değil, hakikatin emrindedirler.

Kerim Sadi, Türk sosyalizminin Plehanov'udur.

Havarilerini yaratamayan İsa’nın yeri tımarhanedir, tarih değil. Muhammed'in ilk mucizesi: Hatice-t-ül kübrâ.

Kanaviçe (sözlük)

"Napoli'de yaşanır" diyor bir yazar, "Roma'da düşünülür, Floransa'da yaratılır." O beldede sanatın saltanatını banka hazırladı, banka ve ticaret.

Şöhreti gün geçtikçe kök salacak. Çünkü okuyanı yok. Hiçbir zaman okunmayacak Dante.

Nihilist: (…) Çerniçevski'nin Ne Yapmalı? (1864) sorusunu kendi kendilerine soranların umutsuzluğudur.

---
İletişim Yayınları
(26. baskı), 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder