26 Nisan 2019 Cuma

Basın - iktidar ilişkileri çerçevesinde demokrat parti ve Ankara Radyosu


Mustafa Tokmak - Basın - İktidar İlişkileri Çerçevesinde Demokrat Parti ve Ankara Radyosu, Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, 2007

Birinci bölümde (…) Cumhuriyetin İlânından, Demokrat Partinin iktidara geldiği 1950 yılına kadar; Türkiye’de basının durumu, iktidarla olan ilişkileri ve çıkarılan basın kanunlarını ve dönemin önemli olaylarının basın üzerindeki etkilerini inceledik.

…ikinci bölüm / Demokrat Parti dönemindeki basın-iktidar ilişkileri

…üçüncü bölüm / Demokrat Parti öncesinde Türkiye’de radyo yayıncılığı (…) radyonun tarihsel süreç içerisindeki gelişimi, Türkiye’deki ve Dünyadaki radyo yayıncılığı, radyonun bir propaganda aracı olarak yaptığı işlev, Ankara Radyosunun kurulması, radyonun devlet kontrolüne alınması ve dönemin iktidarı CHP’nin radyoya olan bakış açısını ve bu bakış açısındaki değişimler…

…dördüncü bölüm / Demokrat Partinin radyo politikaları başlığı adı altında, Demokrat Partinin radyoya bakış açısı, bu açının muhalefette ve iktidarda iken gösterdiği değişiklikler…

Önsöz
Toplumların gelişme göstermesinde, basın ve yayın organlarının büyük rolü olduğu aşikardır. Hele ki yeni kurulmuş bir devletin kendi kuruluş prensiplerini anlatmada ve onun toplum içerisinde yaygınlaşmasını sağlamada, basın ve yayın organlarına duyduğu ihtiyaç daha fazladır.

Giriş
İktidar sahiplerinin, iktidarlarını sürdürmek ve meşruiyetlerini sağlamak için düşünce ve inançlarının kamuoyuna duyurularak, kamuoyunun desteğini sağlamaları yaşamsal niteliktedir.

Cumhuriyetin ilk on yıllık dönemi basın-yayın alanında yeni rejimin ittifak halkaları dışında kalan hiçbir eğilime olanak vermek istenmeyen bir dönem olmuştur (s. 1-2).

Cumhuriyet döneminde kontrol altında tutulmak istenen önemli bir basın yayın aracı da radyo olmuştur.
İktidarın basın ve radyo üzerindeki kontrolü 1946 yılına kadar devam etmiştir.

1946-1950 yılları arasında muhalefette olduğu dönemlerde gerek basın konusunda gerekse radyo konusunda son derece demokrat ve özgürlükçü bir politikanın savunuculuğunu yapan Demokrat Parti, iktidara gelmesinden çok kısa bir süre zarfından bu politikalarında ciddi bir değişim göstermiştir (s. 2).

Cumhuriyet Dönemi Basın-İktidar İlişkileri
Hakimiyet-i Milliye gazetesi Cumhuriyet rejimini yaratan eylemin ana siyasal sözcüsü olmuştur.
1934 yılında Ulus adını alan gazete, özellikle Falif Rıfkı Atay’ın başyazarlığında Cumhuriyet rejiminin görüşlerini yansıtan bir devlet sözcüsü görünümünü almıştır (s. 5).

Mustafa Kemal basının, kamuoyu oluşturmada çok büyük önemi olduğunu bilen bir kişi olarak, kurtuluş savaşı boyunca milli bir basının oluşmasına çalışmış ve Milli Mücadeleyi basından aldığı güçle sürdürmüştür (s. 6).

Cumhuriyetin ilânına yönelik eleştirilerin temelini, Cumhuriyetin, Halk Fırkası grubunda bir günde görüşülerek kararlaştırılması oluşturmaktaydı.
“Birkaç saat içinde bir devlet şeklinin müzakere edilmesine(değiştirilmesi) ait başka bir misale tarihin hiçbir kısmında tesadüf etmek mümkün değildir.” Ahmet Emin Yalman / s. 7

Kemalist eyleme karşı süreli bir yayın kampanyası yürüten Refik Halit Karay, Refii Cevat Ulunay ve Mümtaz Faik gibi yazar ve gazeteciler yurt dışına çıkarılmışlardı. İçişleri Bakanlığı’nı da üstlenerek Ankara’ya en ağır eleştirileri yönelten Peyam-ı Sabah başyazarı Ali Kemal ise İstanbul’un kurtuluşundan sonra tutuklanıp Ankara’ya gönderilirken İzmit’te linç edilmiştir (s. 8).

Cumhuriyet dönemi basını ile iktidar arasındaki kopma noktası 1925 yılında doğuda Şeyh Sait İsyanı’nın başlamasıyla ortaya çıkmıştır.
…iki yıl süreyle olağanüstü kısıtlamalar için hükümete geniş yetkiler tanıyan Takrir-i Sükûn Kanunu 4 Mart 1925 yılında Meclisten geçirilmiştir.

Bu kanunun yanı sıra 7 Mart 1925 yılında da iki istiklâl mahkemesi kurulmasına karar verilmiştir. Bunlardan biri isyan bölgesi olan Doğu’da kurulacak diğeri de Ankara’da olacaktı. Yasanın çıkışının ardından daha sert bir politika izleyeceği anlaşılan İsmet Paşa hükümeti ilk olarak Tanin, Tevhid-i Efkâr, Sebil’ür Reşat, İstiklâl, Aydınlık, Resimli Ay ve Vatan’ın da içlerinde bulunduğu İstanbul ve Anadolu’nun değişik eğilimlerdeki muhalif gazete ve dergileri birer birer kapatmıştır. Yazarlar ise Ankara ve Elazığ İstiklâl Mahkemelerine verilerek tutuklanmışlardır (s. 10-11).

Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmasından sonra Yarın ve Son Posta gibi gazetelerin bu yeni partiyi desteklemeleri, CHP’nin önde gelen kişileri tarafından hoş karşılanmamış ve basını denetim altına almak maksadıyla bu yasa 25 Temmuz 1931 tarihinde çıkarılmıştır (s. 15).

1935 yılında Türkiye’de ilk Basın Kongresi, devlet öncülüğünde düzenlendiğinde, ülke çapında 38 günlük gazete, 78 süreli gazete ve 127 dergi yayın hayatına devam etmekteydi (s. 19).

…dönemin gazetecilerinin çoğunun sahibi ve başyazarı dönemin tek partisi olan CHP’nin milletvekilleriydi. İktidarın bir yandan partili mebus gazetecilerle, bir yandan talimatlarla ve bir yandan da kapatma kararlarıyla amaçladığı, basını güdümüne alarak istediği gibi bir kamuoyu oluşmasını sağlamaktı (s. 25).

Muhalefet ve eleştirilerinden rahatsız olunan etkin gazetecilere de zaman zaman milletvekilliği teklif edilerek muhalefet etmelerinin engellendiği bilinmektedir (s. 26).

1939 yılı
Basına verilen talimat konuları iç politikada; askerî mahiyette yayın yapılmaması, Milli Şef’le ilgili haberlerin yalnızca Anadolu Ajansından gönderildiği gibi yayınlanması, hükümetin aldığı her türlü önlemin desteklenmesi, Varlık Vergisini destekleyici yazılar yazılması gibi konuları içermektedir.
…savaşan ülkeler aleyhine yayın yapılmaması, Türk sularına giriş çıkış yapan gemiler aleyhine yayın yapılmaması gibi konuları içermemekteydi (s. 29).

Milli Şef döneminde ilk gazete kapatma uygulaması 1940 yılında Cumhuriyet gazetesinin kapatılmasıdır. Bu kapatılma olayın yaşanmasında Nadir Nadi’nin Almanya yanlısı yazdığı makaleler etkili olmuştur (s. 31).

İkinci Dünya Savaşının sona ermesinden sonra bir takım iç ve dış koşulların zorlamasıyla Türkiye, çok partili demokrasiye geçiş sürecine girmiştir (s. 34).

Bu dönemde CHP yayın organı Ulus gazetesi de dahil olmak üzere Vatan, Tan ve Tasvir-i Efkar gazetelerinde iktidara yönelik eleştiriler başlamıştır (s. 35).

Tan gazetesinin sahibi olan Zekeriya ve Sabiha Sertel bu dönemde bir düşünce dergisi çıkarmaya hazırlanmışlardı. Tasarıyı ilk ortaya atan ve Sertel’lerin bu işi ele almalarını isteyen kişi Atatürk döneminin Dış İşleri bakanı Tevfik Rüştü Aras’tı.
1945 yılı sonunda Görüşler dergisinin ilk sayısı çıktı. Bu ilk sayı bomba gibi patladı ve ilk sayısı kapışıldı (s. 39).

4 Aralık 1945 sabahı gençler ellerinde bayraklarla Beyazıt’ta Üniversite bahçesinde toplanmaya başladılar (s. 40).

Hükümet olayın çıkmasına neden oldukları gerekçesiyle Sertel’leri tutuklattı. Buradan Sultan Ahmet Cezaevine gönderilen Sertel’ler hakkına iki dava açılmıştır (s. 41).

(1945) 21 Mayısta başlayan bütçe görüşmeleri mecliste şiddetli bir muhalefetin varlığını göstermişti.
Muhalefet bu sıkıntıların aşılması için yeni bir hayat görüşünün idareye egemen olması gerektiğini ileri sürüyorlardı. Bu düşüncelerin devamı, kendini Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu, görüşmelerinde de devam ettirmiş ve “Dörtlü Takrir” olarak bilinen önergenin verilmesiyle iyice su yüzüne çıkmıştır. Bu önergeyi veren kişilerin partiden ihraç edilmesi üzerine, yeni parti kurulmasına yönelik çalışmalar hızlanmıştır (s. 46).

(İsmet İnönü - Celal Bayar görüşmesi)
Savaş sonrası dünyada Türkiye’nin yalnız kalmaması için çok partili bir yaşama geçilmesi kaçınılmazdır.
Dikkat edilecek noktalardan birincisi, Atatürk’ün koyduğu Cumhuriyet İlkelerinden taviz vermemek, ünlü deyimiyle irticaya kaçmamak.
Dış politika açısından polemiklere girilmemelidir (s. 47).

Parti programını simgeleyen iki ilke ise liberalizm ve demokrasidir.

Özellikle savaş yıllarında sıkı bir devletçilik politikası izleyen CHP’nin karşısında artık liberalizmi savunan bir muhalefet vardı. Yıllar süren baskı politikalarından bıkan ve işlevini tam olarak yapamamaktan rahatsız olan basın da geniş demokratik haklar talep eden bu yeni partinin yanına kaymaya başlamıştı (s. 49).

Bu yıllarda Cumhuriyet, Vatan, Tasvir ve Zafer gazeteleri Demokrat Parti’yi desteklemekteydiler. Akşam tarafız bir yayın politikası sürdürmeye çalışmaktaydı. Cumhuriyet Halk Partisi ise yayın organı olan Ulus gazetesiyle bu yayınlara karşılık vermekteydi (s. 50).

Demokrat Parti’nin 1946 seçimlerinden itibaren üzerinde durduğu ve bu konuda iktidarı sürekli eleştirdiği konulardan en önemlisi seçim yasasının değiştirilmesiydi.

…hazırlanan yeni seçim yasasında gizli oy, açık sayım ve çoğunluk sistemi kabul edilerek, en az beş ilden aday gösterebilen muhalefet partilerinin radyodan yararlanmaları, Yüksek Seçim Kurulu’nun oluşturulmasını (…) gibi yenilikler kabul edilmiştir.

14 Mayıs 1950 seçimleri büyük bir sükûnet ve ağırbaşlılık içerisinde geçmiştir. Katılma oranı şimdiye dek görülmeyecek bir şekilde yüzde seksenleri aşmıştır (s. 54).

14 Mayıs 1950 seçimleri Türkiye’de bir dönemin başlangıcı olmuştur. Cumhuriyet’in kuruluşundan beri, iktidarda olan Halk Partisi özgür seçimlerle yerini Demokrat Parti’ye bırakıp mecliste muhalefet konumuna gelmiştir (s. 57).

Demokrat Partinin basın politikası muhalefette ve iktidarda olduğu dönemlerde farklılık göstermektedir. Partinin kuruluşundan 1950 yılına kadar geçen süre içerisinde özgür bir basın anlayışını savunan Demokrat Parti ileri gelenlerinin bu düşüncesi, partinin iktidar olduğu dönemlerde tam tersi bir uygulama sahası bulmuştur (s. 58).

…seçim sonuçlarıyla oluşan ortamda basın da yeni yasasına kavuşmuştu.
21 Temmuz’da Cumhuriyet tarihinin ilk basın yasası olan 1931 Matbuat Kanunu’nu ve değişikliklerini yürürlükten kaldırmıştı. Yeni Basın Kanunu (…) 15 Temmuz 1950’de mecliste kabul edilerek 21 Temmuz’da yürürlüğe girmiştir (s. 59).

Demokrat Parti ile basın arasındaki bu iyi ilişkiler çok fazla sürmemiştir. Bu durumun birçok nedeni vardır fakat en önemli nedenler ekonomik nedenlerdir.
Marshall Yardımı’nın azalması ve 1952 yılından sonra kesilmesi (en önemli sebep).
1954 yılından itibaren tarım sektöründe yaşanan bunalım sunucunda ekonomik büyümenin durma noktasına gelmesi,

Yaşanılan bu sıkıntılar sonrasında fiyatlar ucuzlamamış, gelirler artmamış, tersine, hayat pahalılığı durmadan yükselmiştir. Bir takım partililer görevlerini kötüye kullanarak yolsuzluklara yol açmışlardır. Karaborsacılık ve vurgun işlerinde de karışanlar olduğu gibi bunlar particilik endişesi altında korunmuşlardır (s. 63).

Bu dönemdeki iktidarla muhalefet arasında mecliste büyük tartışmalara sebep olan olaylardan bir tanesi de 6334 sayılı neşir yolu ile işlenecek cürümler hakkındaki kanun tasarısının kabul edilmesidir (s. 64).

Kanunun getirdiği en önemli hükümlerden biri, bu maddelere göre suç sayılabilecek bir yazı çıktığı zaman savcıların doğrudan kovuşturma açabilmeleriydi. Oysa ceza kanununa göre bunlar şikayete bağlı suçlardır. Bu maddenin kanuna girmesinin sebebi sanırız şuydu; önemli bir gazete ya da ufak bir taşra gazetesinde DP’nin ileri gelenlerinden birinin itibarını kıracak bir yazı çıkar, itibarı kırılan kişi de bunu görmemiş olabilir. İşte bu durumu önlemek için savcılara doğrudan kovuşturma yapma yetkisi verilmiştir. Bunun üzerine Türkiye’deki bütün savcılar ve yardımcıları seferber olmuştur. Binlerce kovuşturma yapılmış ve gazetecilerin başına büyük dertler açılmıştır (s. 66).

6-7 Eylül olayları (…) Kıbrıs sorunu yüzünden, Yunanistan’la Türkiye arasındaki ilişkiler gerginleşmiştir. İlişkilerin gerginleştiği bu dönemde Selanik’te Atatürk’ün doğduğu eve saldırılar olduğu yönündeki haberler, bu olayların başlamasına yol açmıştır (s. 70).

…halk Taksim’de toplanarak, Beyoğlu’nda, Galata’da ve Harbiye’de Rumlara ait olduklarını düşündükleri dükkânları yakıp yıkmıştır.
Bu olayların üzerine ertesi gün Başvekalet tarafından sıkıyönetim ilan edilmiştir (s. 71).

Olaylardan sonra hemen bütün gazeteler (bazıları süresiz olmak üzere) kapatılmıştır.

1956 yılı içerisinde Hürriyet Parti’sinin kurulması, Demokrat Parti ve hükümet için kamuoyunda yıpratıcı sonuçlar yaratmıştır (s. 76).

7 Haziran 1956’da 5680 Sayılı Basın Kanununda değişiklikler yapıldı.
İlerleyen dönemde hükumet kendine yakın, yandaş medyayı maddi anlamda desteklemeye devam ederken muhalif mevkuteyi baskı altında tutmaya devam etti.

Amerika’da üç büyük gazetenin (İndianapolis Star, News ve Arizona Republic) sahibi olan Eugene Pulliam, 1958 yılında (…) İstanbul Basın Yayın Müdürü’nü arayarak, Başbakanla görüşme isteğini bildirmiştir. Kendisine de çok kısa bir zaman içerisinde başbakanla görüşebileceği yanıtı verilmiştir. Fakat bu zaman bir türlü gelmemiştir.

Ülkesine döndükten sonra gazetesi Indianapolis Star’da, “Türkiye İçin Saat 11.30’a Gelmişti” başlıklı yazısında, Demokrat Parti iktidarını (…) sert bir dille eleştirmiştir. Bu yazı Amerika’da yetmiş iki gazete tarafından yayınlanmıştı (s. 89-90).

II. Dünya Savaşı sonrası, Türk dış politikasında önemli bir dönüm noktası oluşturmaktadır. Bu noktadan sonra, Batı dünyası ile yüzyılların çelişki ve savaşımı, Türkiye açısından, yerini uyum ve anlaşmaya bırakmıştır. II. Dünya savaşının güçlü ve yenilmez Batısı, gücü, refahı, toplumsal ve ekonomik örgütlenme biçimiyle varılması gereken bir ütopyaya dönüşmüştür.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası sistemin “iki kutuplu” bir yapıya dönüşmesi ile Türkiye “Soğuk Savaş”ın tam ortasında yer almıştır.

(Bu dönemde) Türkiye’nin ulusal çıkarı genel olarak Batı, özel olarak da ABD çıkarlarıyla özdeşleştirilmiştir (s. 91).

Demokrat Parti yöneticileri birçok kez Avrupa ile Ortadoğu arasında işbirliği sağlamayı “kutsal bir görev” saydıklarını belirtmişlerdir.
Sovyetler Birliğini çevreleyecek paktlar kurmaya olan düşkünlüğüyle tanınan Amerikan Dışişleri Bakanı John Foster Dulles’ında girişimleriyle ve Türkiye’nin yoğun çabalarıyla 24 Şubat 1955 günü Türkiye ile Irak bir antlaşma imzaladılar (Bağdat Paktı).

Bu pakt (…) Türkiye’nin Arap ülkeleriyle olan ilişkilerini olumsuz bir biçimde etkilemiştir. Bunun yanı sıra Türkiye (…) Mısır’a saldıran İngiltere Fransa ve İsrail’in bu davranışını desteklemiştir. 1957 yılında ise Suriye-ABD ilişkilerinin gerginleşmiş ve bu gerginlik Suriye-Türkiye bunalımına dönüşmüştür (s. 92).

14 Temmuz 1958 günü bir Bağdat Paktı toplantısına katılmak üzere Ankara’da beklenen Irak Kralı Faysal ve Başbakan Nuri Sair bir darbe sonucu öldürüldüler.
Askeri darbenin hemen ertesi günü Amerika’nın, Türkiye’deki üslerinden birin kullanarak Lübnan’a asker çıkarması doğabilecek bir tepki de Türkiye’yi hedef durumuna getirmiştir.
…muhalefetin basını da yanına alarak iktidar üzerinde büyük bir baskı oluşturması, Demokrat Partiyi baskıcı bir yönetim kurmaya itmiştir (s. 93).

12 Nisan 1960’ta (…) içerisinde bulundukları dönemi Takrîr-i Sükûn dönemine benzeterek Cumhuriyet Halk Partisi hakkında Meclis Tahkikatı açılmasına karar vermişti.
Bu önergede Cumhuriyet Halk Partisi’nin seçim dışı yollarla iktidara gelmek için bazı kanun dışı faaliyetlerde bulunulduğu iddia ediliyordu (s. 94).

18 Nisan 1960’da DP’nin önergesi meclis tarafından kabul edilmiştir.

Tahkikat Komisyonunun kurulmasından sonra üniversitelerde (aleyhte) gösteriler artmıştır.

Bunun üzerine Hükümet, 29 Nisan 1960’da Ankara ve İstanbul’da sıkı yönetim ilan etmiştir (s. 98).

Başbakan Adnan Menderes ve Hükümeti, 27 Mayıs 1960’da ordunun, devlet yönetimine el koymasıyla tutuklanmıştır (bu darbe ile hükûmet tutuklanmadı, Türk devlet teşkilatı lağvedildi).

Ordunun iktidara gelmesi ile Türk Basınında bir “Yeniden Yapılanma” dönemi başlamıştır (s. 99).

Milliyet Gazetesi: Bu gazete, Ali Naci Karacan tarafından 1950 yılından itibaren çıkarılmaya başlamıştır. Milliyet, Demokrat Parti’nin iktidarına yakın bir politika izlemiştir.

Zafer Gazetesi: Zafer gazetesi Demokrat Parti’nin yandaşları tarafından Nisan 1945’te kurulmuş bir gazetedir.

Hürriyet Gazetesi: Gazete, 1948 yılında Sedat Semavi tarafından çıkarılmaya başlanmıştır. Gazetenin yazar kadrosunun birleştiği ortak noktalar, milliyetçi, liberal ve batı yanlısı olmalarıydı. Komünizm ve irticaya yönelik sert yazılar yazılmaktaydı.

Cumhuriyet Gazetesi: Cumhuriyet Yunus Nadi tarafından 1924 kurulmuştur. İlk yılarından itibaren Demokrat Parti’nin lehinde yayınlar yapmaya başlamıştır. Fakat bu durum 1954 yılından itibaren değişmeye başlamış ve 1960 askeri müdahalesine kadar muhalefet cephesinde yer almıştır.

Ulus Gazetesi: Mustafa Kemal tarafından kurulan, Hakimiyeti Milliye gazetesinin bir devamı niteliğindedir. Bu gazete, 1934 yılından itibaren Ulus ismini almıştır. Cumhuriyet Halk Partisinin yayın organı olan Ulus, Demokrat Parti iktidarına gösterdiği muhalefetten dolayı sık sık kapatma kararlarıyla karşılaşmıştır.

Vatan Gazetesi: 1939 yılından itibaren çıkmaya başlayan Vatan gazetesinin sahibi Sinan Korle’dir. Demokrat Parti’nin 1950’li yıllara kadar önemli destekçilerinden biriydi. Diğer basın organlarının çoğunda olduğu gibi bu politika 1952’lerden sonra değişmeye başlamıştır.
1960 askeri müdahalesini diğer muhalif basın gibi Vatan’da sevinçle karşılar.

DP Öncesinde Türkiye’de Radyo Yayıncılığı
Haberleşme alanında insanlığa büyük imkânlar sağlayan radyo terim olarak, sesin elektromanyetik dalgalar halinde gönderilmesini ve alınmasını, kavram olarak ise telekomünikasyonun öteki dalları olan telsiz telgraf, telsiz telefon hatta televizyonu içerir.

Radyo, elektrik ve elektromanyetik alanda 19.yy. sonlarıyla 20.yy. başlarındaki teknolojik gelişmelerin bir ürünüdür. Bu teknolojinin gelişmesinde Maxwell, Hertz, Fleming ve Marconi gibi bilim adamlarının önemli katkıları olmuştur. İnsan sesinin elektromanyetik dalgalar aracılığıyla bir yerden başka bir yere iletilebilmesi, iletişim alanında olduğu kadar insanlık tarihinde de önemli bir aşamayı simgeliyordu.

…radyo, yayın imkanlarının örgütlenmesinden sonra bir kitle haberleşme aracı özelliği kazanmıştır.

…bir kitle iletişim aracı olan radyonun (…) temel işlev ve amaçları
Devletlerin ideolojilerini benimsetmeleri, yaymaları ya da pekiştirmeleri (s. 109).
…eğitim amacıyla kullanılması
…pazarlama amaçlı kullanılması

ABD’de, piyasa, önce radyo alıcılarının ve öteki araç ve gereçlerinin ticari niteliği ile ilgilenmiştir.
Sovyetler Birliğinde radyo, propaganda ve eğitim aracı olarak oldukça farklı bir kimlik kazanmıştır.
1917 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde eğitim yayınlarına başlanmış, 1921 yılında bu yayınlar normal şekline sokulmuştur. 1922 yılında ise İngiltere’de BBC Radyosu kurulmuştur (s. 110).

Televizyonun henüz insanların gündelik yaşamını bu kadar işgal etmediği, okuma yazmanın bu denli yaygın olmadığı ve gazete basımının da o kadar kolay olmadığı dönemlerde Radyo en etkili kitle iletişim aracıydı (s. 112).

Türkiye’de Radyo Yayıncılığı
…radyo, ülkemizde telsiz telgraftan doğmuştur.
1925 yılında “Telsiz Tesisi Hakkında Kanun” çıkarılarak, PTT Müdüriyet-i Umumiyesi’nde bir komisyon kurulmuş ve bu komisyona Ankara ve İstanbul’da birer telsiz telefon istasyonu kurulması için çalışmalar yapma görevi verilmiştir.

1925 yılında Ankara ve İstanbul’da telsiz telgraf istasyonlarının yapımına başlanmıştır. 1927 yılında hizmete girmiştir.
Ankara ve İstanbul’da kurulan bu telsiz telgraf istasyonlarıyla Türk radyoculuğunun temelleri atılmış oluyordu.

6 ocak 1926 yılında Telsiz Telefon Türk Anonim Şirketi (TTTAŞ) kurulmuştur.
8 Eylül 1926’da imzalanan sözleşme ile radyo yayın hakları bu özel şirketin eline bırakılır. Bu amaçla Ankara ve İstanbul’da telsiz telefon stüdyoları kurulmuştur (s. 114-115).

Ankara’daki ilk radyo stüdyosu ise Ulus’taki postanenin bir odasında oluşturulmuş, daha sonra sırasıyla Riyaseti Cumhur Mızıka dairesine, konservatuar yakınlarındaki bağ evine, Ankara Palas’ın alt katına ve son olarak da Yenişehir’deki Sağlık Bakanlığı’nın yakınındaki bir daireye taşınmıştır.
(bu) stüdyolar, bir ya da iki odadan oluşan, donanımı ve imkânları son derece sınırlı birimlerdi.

(buradaki yayınlar teknik yetersizlikler yüzünden başarılı olamadı)

1936 yılına gelindiğinde Türkiye’de 10.000 bin dolayında radyo alıcısı bulunmaktaydı.
…radyo, önceleri tamamen bir eğlence aracı olarak değerlendirildi. Daha sonra ise kısmen buna tepki olarak, çok etkili bir “terbiye” aracı olarak sunuldu (s. 115).

TTTAŞ, nispeten özel bir kuruluştu ve asıl amacı kar sağlamaktı. Bu nedenle Radyoyu halka sevdirmenin tek yolu kalıyordu, oda radyoya bir eğlence aracı özelliği kazandırmaktı.
Buna rağmen TTTAŞ döneminde radyo, ne iyi bir eğlence aracı, ne de iyi bir öğretmen olabildi. Müzik bu dönemde bir alaturka-alafranga sorunu olarak algılanmıştır.
Bu dönemdeki müzik yayınları açısından önemli bir olayda Türk müziğinin radyoda çok az yer bulmasıydı (s. 116).

CHP ve Radyoya Bakışı
1930 yılından itibaren basında düzenli olarak radyo eleştirileri çıkmaya başlamış, gazeteler özel radyo sayfaları düzenlemiştir (s. 117).

Falif Rıfkı, Yeni Rusya adlı kitabında (…) Radyo yalnız oynamaz, şarkı söylemez ve konuşmaz. Bazen kuvvetli, bazen biricik terbiye vasıtasıdır. (demiş)
Falif Rıfkı, bu kitabında (…) Türk Devriminin yaygınlaştırılmasında bu araçlardan nasıl faydalanılabileceği üzerine düşünceler geliştirmiştir (s. 118).

CHP, radyo istasyonlarının bulunduğu bölgelerde başta bayram kutlamaları olmak üzere, her vesile ile devrime ilişkin ayrıntılı program ve konferanslar düzenlenmesini sağlamaya çalışmıştır.

…devrim ideolojisini halka anlatmak amacıyla oluşturulan inkılâp tarihi derslerinin anlatımında da radyodan yararlanılmıştır. Derslerin radyo ile duyurulmasına ilk olarak İsmet Paşa’nın dersleri ile başlanılmıştır. 20 Mart 1934 tarihinde Ankara İnkılâp Enstitüsü’nün açılış dersi İstanbul ve Ankara radyoları aracılığıyla tüm ülkeye duyurulmuştur (s. 121).

Radyodan, 1930’lardan itibaren Milli İktisat ve Milli Tasarruf seferberliğinde yoğun bir şekilde yararlanıldığı görülmektedir. Öte yandan dönemin “kültür milliyetçiliği” diye tanımlayabileceğimiz, Türk Dili, Türk Tarihi araştırmaları gibi konularda radyodan daha çok yararlanılmıştır.

Faşist İtalya, Almanya ve Sovyetler Birliğinde radyonun siyasal iktidarlar elinde etkin bir araç olarak kullanılması ve 1930’lardan itibaren siyasal iktidarın ekonomik ve toplumsal hayata daha fazla müdahale etme isteği gibi nedenler, Türkiye’de radyonun devletleştirilmesine yol açmıştır (s. 122).

(1936’dan itibaren) radyo, 1940 yılında Başvekalete bağlı Matbuat Umum Müdürlüğü’nün kurulmasına kadar geçen sürede PTT yönetiminde kalmıştır.
…bu dönemde iki önemli gelişme: 1937 yılında kabul edilen telsiz kanunu, 1938 yılı sonlarında hizmete giren uzun dalga vericisi ve yeni Ankara Radyoevi.

Telsiz Kanunu bir yanda her türlü telsiz haberleşmesini sıkı bir biçimde devlet kontrolüne almayı amaçlarken, bir yandan da özel radyo yayıncılığının kimi yönlerini düzenlemeyi amaçlıyordu (s. 123).

22 Mayıs 1940 Tarihinde 3837 sayılı kanunla “Matbuat Umum Müdürlüğü” kurularak, bu kuruma İçişleri Bakanlığından Basın, PTT Genel Müdürlüğünden de radyo yayınları bağlanmıştır (s. 124-125).

Matbuat Umum Müdürlüğü Yasasının gerekçesinde (…) iktidar, radyoya iç ve dış siyaset konusunda milli menfâatlere uygun olarak halkın aydınlatılması ve eğlendirilmesi gibi biri eğitici biri de eğlendirici olmak üzere başlıca iki görev belirlemiş ve bu yönde yayın yapmasını istemiştir.

Ankara Radyosunun Kurulması
Ankara radyoevi 22 Temmuz 1938’de deneme yayınlarına başlamıştır. Üç ay sonra ise, 28 Ekim 1938’te törenle stüdyolar hizmete girmiştir (s. 126).

120 kw gücündeki uzun dalga yurt içi, 20 kw gücündeki kısa dalga yurt dışı vericisi, Sıhhiye’deki radyoevi binasına bir yer altı kablosuyla bağlanmıştı
Uzun dalga vericisiyle yurt içinde Orta Anadolu, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerine, Doğu Anadolu’nun batısıyla, Batı Anadolu’nun doğusuna erişilebiliyordu. Kısa dalga vericisinden ise Orta Avrupa, Balkanlar ve Orta Doğu’ya yayın yapılmaktaydı.

Bu dönemdeki ilk dış yayın Hatay meselesi sırasında yapılmıştır. Düzenli dış yayınlar ise 1939 yılından itibaren yapılmaya başlanmıştır (s. 126).

Ankara Radyosunun Yayın Politikası
Radyo Dergisi / Hasan Refik Ertuğ, “Radyodan Beklenilenler” Radyo Dergisi, Sayı: 74 Şubat 1948
“Radyo, belki ilk icadında bir haberleşme vasıtası olarak ortaya atıldı. Fakat kısa bir müddetten sonra, tam bir eğlence şeklinde belirdi ve eğlence vasıtası olarak çok süratli bir inkişafa mahzar oldu”
İkinci Dünya Savaşı sonrasında radyonun üç amacı: ulusal çıkarları korumaya yönelik haberler, dinlendirme ve eğlendirme yayınları ve yalnızca öğretmeyi amaçlayan yayınlar…

Radyo Dergisi / Refik Ahmet Sevengil, “Radyo Programlarını Yeniden Düzenlemek” Radyo Dergisi, 11 Temmuz 1950
Radyonun işlevleri: halkı eğlendirmek halkın zevkini yükseltmek, bilgisini artırmak, halkı iç ve dış olaylardan haberli kılmak ve ülkeyi dışarıya tanıtmak…
s. 127

1947-1960 yılları arasındaki Radyo yayınlarının yaklaşık %24’ünü söz yayınları oluşturmaktadır. Bu oranın hemen hemen yarısını da haber programları oluşturmaktadır (s. 128).

Anadolu Ajansının Dış ülkelerde muhabirleri yoktur. Dış haberleri toplamada başvurdukları tek yol, uluslararası büyük haber tekellerinin bültenlerini Türkçeye çevirmektir.

Anadolu Ajansı, 1959 yılından itibaren Yabancı kaynak ajanslarının tüm dış haberlerini Türkiye içinde dağıtmak tekelini sağlamıştır (s. 129).

Türkiye radyo tarihinde 1940-1946 yılları arasında özel bir yeri vardır.
II. Dünya savaşı yalnızca ülkemizde değil bütün dünyada radyonun önemini artırmıştır. Savaşan veya savaşmayan ülkeler radyoyu, bir propaganda, bir savaş aracı olarak kullanmaya başladılar (s. 131).

…radyo (bu dönemde) toplumun tüm kesimlerine ulaşmak istiyordu. Üç ayrı otoriteye (PTT, İç İşleri ve Milli Eğitim Bakanlığı) bağlı olan radyo kurumunda, hizmetlerin bir uyum içerisine yapılabilmesi için yeni bir örgütün kurulmasına karar verilmiştir. Bu amaçla 1943 yılında 4475 sayılı yasa ile Başbakanlığa bağlı Basın Yayın Umum Müdürlüğü kurulmuştur (s. 132).

(yapılan) yasal düzenleme ile bir yandan radyo yasal bir statüye kavuşmuştur (…) öte yandan yine bu yasal düzenleme, hükümetin radyo yayınlarını daha sıkı denetlemesi ve radyo alanına daha fazla müdahale etmesinin önünü açmıştır (s. 133).

TTTAŞ Telsiz dergisini çıkarmıştır. Daha sonraki dönemde ise telsiz dergisinin yerine radyo dergisi çıkarılmaya başlanmıştır.
Radyo dergisi, 15 aralık 1941 ile Aralık 1949 arasında 8 yıl boyunca 96 sayı çıkmıştır.
Radyoya değin teknik bilgiler, yerli ve yabancı radyolara dair haberler ve radyo çalışanları hakkında verdikleri bilgilerden dolayı, radyo konusunda araştırma yapanlar için önemli bir kaynak özelliği göstermektedir (s. 134).

DP’nin Radyo Politikaları
…çok partili siyasal yaşam döneminde Radyo, iktidarla-muhalefet arasında bir tartışma konusu haline getirilmiştir (s. 138).

14 Mayıs 1950 seçimleri
27 yıllık tek parti iktidarının yıkılarak yerine, her alanda özgürlükleri savunan yeni bir partinin gelmesi tüm kamuoyunda sevinçle karşılanmıştır.

Demokrat Parti iktidarı, 1954 seçimlerinden çok kısa bir sürü sonra, muhalefet partilerinin seçim zamanlarında bile radyodan istifade etmesini önlemeye yönelik 30.06 1954 tarihinde bir kanun çıkarmıştır.

“6334 Sayılı Neşir Yoluyla veya Radyoda İşlenecek Cürümler Hakkındaki Kanun” (ile) muhalefetin bu kitle iletişim aracından olabildiğince az yararlanmasını sağlamaya çalışmıştır (s. 144).

1947-1960 Yılları arasında Radyo Yayınlarının Dağılımı (s. 146)

Özellikle 1954 yılından itibaren DP radyonun toplumu etkilemede önemli bir güç olduğunun farkına varmış ve bu amaçla kendi siyasal çıkarları doğrultusunda müzik yayınları ağırlıklı bir radyo yapısından, eğitici ve eğlendirici bir radyo anlayışına geçerek propaganda amaçlı yayınlar yapmıştır (s. 149).

Radyo Gazetesi Programı
II. Dünya savaşı yıllarından itibaren yapılan bir programdır. II. Dünya savaşı yıllarının en çok dinlenen programlarından birisi olan Radyo Gazetesi, bir takım değişiklikler göstererek 27 Mayıs 1960 tarihine kadar varlığını devam ettirmiştir (s. 165).

Sonuç
1946 -1950 yılları arasında muhalefette kalan Demokrat Parti tüm alanlarda olduğu gibi basın-yayın alanında da özgürlükçü bir politika izlemiştir.
1950- 1954 yılları arasında basınla olan bu iyi etkileşim devam etmiş ve bu yönde liberal bir basın kanunu kabul edilmiştir (s. 180).

6-7 Eylül olayları ve bunun sonucunda ortaya çıkan Sıkıyönetim uygulamaları basın üzerinde taşınamaz bir ağırlık oluşturmuştur.
1954 yılından itibaren başlayan, basın üzerindeki denetim 1957 yılından sonra doruk noktasına ulaşmıştır.
1958 yılındaki Pulliam Davaları ve 1960 yılında Tahkikat Komisyonunun kurulması, basın üzerindeki denetimi bir baskı politikasına dönüştürmüştür (s. 181).

“Vatan Cephesi” uygulamasında ve “Radyo Gazetesi” programlarında, radyo etkili bir propaganda aracı olarak kullanılmaya çalışılmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder