1 Nisan 2019 Pazartesi

Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi


Necdet Sakaoğlu - Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi
İletişim Yayınları, 1992

1920'lerde Atatürk'ün çizdiği eğitim politikası, sisteme ve mesleğe dayandırılmıştı: “Mektep genç dimağlara insanlığa hürmeti, millet ve memlekete muhabbeti, şerefli istiklali öğretmeli, en mühim vazife maarif işleri olmalı, öğretme vazifesi güvenilir ellere teslim edilmeli, muallimlik diğer yüksek meslekler gibi, refah teminine müsait bir meslek haline konmalı” idi.

Cumhuriyetin eğitim politikası, kültürü, yeni Türkiye'nin temeli yapmaktı. Mustafa Necatiler, Hasan Ali Yüceller, sorunu salt okuma-yazma kıtlığında görmemekte; köylü kitlesinin ve toplumun kalkındırılmasını eğitim yoluyla sağlamaya çalışmaktaydılar.

Eğitim; 1950'ye değin, ilköğretim ve okuma-yazma ağırlıklı, halkın gönenmesine dönüktü. Oysa 1950-1960 arasında kalitesiz orta öğretime, 1960'tan sonra da yükseköğrenime yönelinmiştir. Bir başka, açıdan bakılınca ilk dönemde, eğitimin tabana yayılması ve laiklik; Hasan Ali Yücel döneminde (1938-1946) işe dönük eğitim, yeni hayat-yeni insan; çok partili yaşama geçilince de ödüncülük ve prensipsizlik politikaları yakalanmaktadır (s. 8).

Fransa, 1791-1960 arasında sadece eğitim örgütleri ve programları için 63 reform gerçekleştirmiştir. Aynı dönemde bizim eğitim tarihimizde, öğretmen okullarının açılması, medreselerin kapatılması, Öğretim Birliği, Harf Devrimi, Köy Enstitüleri gibi üç beş yenilik yaşanabilmiş. Bunların tümünün 1950 öncesine ait olması ise ayrıca düşündürücüdür (s. 11).

Mütareke-Millî Mücadele Yıllarında Eğitim (1918-1923)
…cumhuriyete doğru bir yolu akıllarına koyanlar, ulusal bilincin ve egemenlik haklarına sahip çıkma erdeminin eğitimle kazanılacağını bilmekteydiler.

Milli mücadeleye çeşitli safhalarında katkıda bulunan muallimlerden 30'u ise ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne katıldı. …sonraki meclislerde de yer almaları bir daha mümkün olmadı.

1920 Nisanında Maarif Nazırı olan Rumbeyoğlu Fahreddin, okul kitaplarına, İkinci Meşrutiyet'in Türkçülük akımıyla giren “Türk” sözcüğünü çıkarttırdı!

Kurulan ilk İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu)’nda Rıza Nur Maarif Vekilliğine getirildi (s. 20).

Rıza Nur’un hazırladığı, yeni halk hükümetinin eğitim stratejisi:
- Dinî ve millî eğitim,
- Hayatî, işe dönük, üretkenliği aşılayan eğitim,
- Millî yapıya, coğrafyaya, kültüre, geleneklere uygun ders kitapları,
- Çağdaş ve bilimsel olanaklara sahip okul,
- Sözlük, tarihsel, toplumsal, edebî eserler yazdırılması, bunlarla ulusal duyguların geliştirilmesi, Doğu'nun ve Batı’nın bilim-fen kaynaklarının Türkçeye çevrilmesi,
- Elde bulunan okulları en iyi biçimde, dikkatle ve özel çabalarla yönetmek... (s. 12)

Meclis'te Eğitim Tartışmaları
(Mecliste muallimler için) "Memlekette, namuslu sınıf olmak üzere yalnız maarifçiler kalmıştır. Bu sınıfın müdürleri ve görevlileri asla lekelenmemiştir" (denildiği bir dönemde) Millî Mücadele'nin özel koşullarını henüz yeterince kavrayamamış aydınlar olarak bir iki ilde, 16 Aralık 1920'de greve gitmeleri de aynı günlere rastlar.

…aynı gün Maarif Vekili Rıza Nur istifasını verir.
İkinci Maarif Vekili Hamdullah Suphi Bey (Tanrıöver) döneminde (Aralık 1920-Kasım 1921) ilk Maarif Bütçesi yapılmış, Maarif Kongresi düzenlenmiştir.

…bütçeden Maarif işlerine ayrılan para bütçenin yüzde 06,8'idir.
1922'de yüzde 1,5,
1923'te yüzde 2,9 ayrılmıştır (s. 16).

Maarif Kongresi ve Birinci Heyet-i İlmiye
Sakarya Savaşı’nın başlamasından bir ay önce Ankara'da, 16-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Maarif Kongresi toplandı.
Anadolu'nun her tarafından gelen 250 dolayında kadın-erkek öğretmenin katıldığı kongrenin gündemi iki ana konuyu içeriyordu:
1- İlk Mekteplerin programları ve öğretim süreleri,
2-Orta öğretim programları ve dersleri.

Mustafa Kemal Paşa'nın Kongreyi açış konuşması:
Asırların ihmali sonucu devlet bünyesinde ortaya çıkan yaraların, irfan yolundaki çabalarla giderilebileceğini,
…programların ve kitapların hurafelerden, yabancı fikirlerden, dış etkilerden arındırılıp ulusal karakterimiz ve tarihimizle uyumlu içeriklere kavuşturulması…

Hamdullah Suphi Bey "Ürettiğiyle hem kendi ailesini geçindiren hem memleket ekonomisine temel oluşturan Türk çiftçi ve işçi sınıfına mensup insanların çocuklarının, aile geçimlerine göre bir eğitim almaları ve geçim yollarını ilerletecek bilgi ve becerileri kazanmaları, programların hedefinin, öğretmenlerin de çalışmalarının bu yolda olması gerektiği…

Hamdullah Suphi Bey'in vekilliği sırasında Anadolu'daki birçok yabancı ve azınlık okulunun, "hainane" tutumları yüzünden kapatıldı… (s. 17)

Üçüncü Vekil Mehmed Vehbi Bey'den (20 Kasım 1921-6 Kasım 1922) sonra Maarif Vekilliği, Cumhuriyet'in ilk aylarında da sürecek olan İsmail Safa Bey'in (6 Kasım 1922-7 Mart 1924) dönemi başlar. Bu iki yılda, eğitim alanındaki devrimlerin filizlendiği ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile en ileri adımın atıldığı görülmektedir.

15 Temmuz 1923'te Ankara'da toplanan Birinci Heyet-i İlmiye, eğitim işlerinin bütün yönleriyle ele alındığı, sorunların tartışıldığı ilk ciddi çalışma olarak bilinir.

Çalışmaların tamamlanmasından bir gün önce, 14 Ağustos 1923'te Meclis'te okunan Hükümet programında, eğitime uzun bir bölüm ayrıldığı görülmektedir.

Tevhid-i Tedrisat ve Millî-Laik Eğitime Geçiş
Cumhuriyetin üzerinden daha altı ay geçmeden, eskilerin düşünüp de adını söyleyemedikleri medrese-mektep ikiliğinin kaldırılması, millî, halkçı, çağdaş ve laik eğitime geçilmesi korkusuzca tartışmaya açıldı.


Okul
Öğretmen
Öğrenci
Öğrenci sayısının nüfusa oranı
İlköğretim
4.894
10.238
341.941
2,8
Ortaokul
72
796
5.905
0,05
Lise
23
513
1.241
0,01
Meslek okulu
64
583
6.547
0,054
Toplam
5.053
12.130
355.634
2,96
(s. 21)

Cumhuriyetin ilân edildiği sıradaki okuryazar nüfus ve bunun genel nüfusa oranı konusunda ise veriler yoktur. Ancak 1927 ilk Genel Nüfus Sayımındaki yüzde 10,6'lık okuryazar oranının, 1923'te de aşağı yukarı aynı düzeylerde bulunduğunu kabul etmek gerekiyor (s. 22).

Öğretim Birliği Devrimi
Mart 1924; 3 yasa tasarısı, Genel Kurul'da kabul edildi. Birbiriyle ilgili ve bağıntılı üç alandaki bu yasalar, sonraki devrim yasalarının da temelini oluşturur: Halifeliğin kaldırılması, Osmanlı Hanedanı'nın yurt dışına çıkartılması, Şer'iye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması, Tevhid-i Tedrisat Kanunları.

Saruhan Mebusu Vâsıf Bey (Çınar) ve 57 arkadaşının önerdiği Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun gerekçesi özetle şöyleydi: "Bir devletin genel eğitim siyasetinde, milletin düşünce ve duygu bakımından birliğini sağlamak gereklidir ve bu da öğretim birliği ile olur.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu 7 maddedir:
Madde: 1-Türkiye dahilindeki bütün müessesat-ı ilmiye ve tedrisiye (öğretim ve bilim kurumları) Maarif Vekâletine merbuttur (bağlıdır) (s. 23-24).

Tevhid-i Tedrisat kanunu (…) eğitim alanlarında örgütsel ve kurumsal yenileşmeyi hedef alarak, eski kurumların yaşatılabilmesi olanaklarını kurutmuştur.
…yasa çıkartmakla böyle önemli bir sorunun halledilemeyeceğini bilenler, ülkenin dört bir yanına pek seyrek yayılmış bir avuç aydın öğretmen kitlesine güvenmekteydiler (s. 26).

Ulusal Eğitime Doğru
Yasanın yürürlüğe girmesinden sonraki ilk üç yılda (1924-27) resmi okullara medreselerden sızan dinsel ağırlıklı eğitim, buna paralel olarak Arapça ve Farsça öğretimi kaldırıldı.
Maarif Vekâleti emrine verilen 479 medrese kapatıldı.
1927'de (…) ilk, orta ve liselerden din dersleri kaldırıldı (s. 26).

Cumhuriyetin İlk Beş Yılında Eğitim (1923-1928)
Bu beş yıllık dönemi, önceki ve sonraki dönemlerden ayıran iki önemli özellik, Tevhid-i Tedrisat ile Harf Devrimidir.

1924'te, Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle başlayan Atatürk döneminde, İsmail Safa Bey'den sonra sırasıyla
Vasıf Çınar (8.3.1924-21.11.1924),
Şükrü Saraçoğlu (22.11.1924-3.3.1925),
Hamdullah Suphi Tanrıöver (4.3.1925-19.12.1925),
Mustafa Necati (20.12.1925-1.1.1929),
Başvekil İsmet İnönü (vekâleten 1.1.1929-27.2.1929),
Vasıf Çınar (2. kez 28.2.1929-7.4.1929),
Cemal Hüsnü Taray (10.4.1929-15.9.1930),
Esat Sagay (27.9.1930-18.9.1932),
Dr. Reşit Galib (19.9.1932-13.8.1933),
Dr. Refik Saydam (Vekil: 14.8.1933-26.10.1933),
Hikmet Bayur (27.10.1933-8.7.1934),
Abidin Özmen (9.7.1934-9.6.1935),
Saffet Arıkan (10.6.1935-28.12.1938) olmak üzere 14 Maarif Vekili (arada Kültür Bakanı sanını da alarak) görev yapmışlardır (s. 29).

İkinci ve Üçüncü Heyet-i İlmiyeler
Vasıf Çınar'ın 1924'teki 8 aylık ilk bakanlığında Ankara'da toplanan ikinci Heyet-i İlmiye, okul programlarında gerçekleştirilecek yenilikleri kararlaştırdı.

Hükümet 1924 Ağustos ayında ilkokulların karma olması, kararını aldı.

Mustafa Necati, 26 Aralık 1925 – 8 Ocak 1926 tarihlerinde yüklü bir gündemle Üçüncü Heyet-i İlmiye'yi topladı.
(Heyetin gündemi)
Liselerin düzenlenmesi, Muallim mekteplerinin belirli merkezlere toplanarak takviyesi, Meslek mekteplerinin de yine belirli merkezlerde toplanıp takviye edilmeleri, Öğretim ve eğitim işleriyle ilgilenecek bir Millî Talim ve Terbiye Dairesi kurulması…
Üçüncü Heyet-i İlmiye toplantısının dağılmasından hemen sonra 22 Mart 1926'da, 789 sayılı Maarif Teşkilâtı Kanunu kabul edilmiştir. Bununla "Türk Dili ve buna ilişkin bütün bilimsel meselelerle uğraşmak üzere bir Dil Heyeti, yalnızca öğretim ve eğitim işleriyle uğraşacak bir Talim ve Terbiye Dairesi" oluşturulmuştur (s. 32).

Eğitimde Mustafa Necati'li Yıllar
Teşkilat yasası uyarınca Türkiye, 13 Maarif Mıntıkasına ayrılmıştı. Mıntıka merkezleri: Ankara, İstanbul, Edirne, İzmir, Antalya, Konya, Adana, Gaziantep, Elaziz (Elazığ), Sivas, Van, Erzurum ve Trabzon'du.
Mıntıka örgütleri, 1834 sayılı yasa ile 1931'de kaldırılmıştır.
Kazalara Maarif memurları atanmıştı.

Bakanlık yayınladığı genelgelerle Cumhuriyet Maarifi'nin ilkelerini şu şekilde belirlemişti: "Türkiye'de herkesin millî ve dünyevî, modern ve demokratik bir terbiye alması esastır...
Eğitimin "millî" olmasından maksat, gençleri, yaşayan bütün kurumları, düşünce ve idealleriyle millî topluma uydurmaktır...
Dünyevî kelimesinden hedeflenen anlam, eğitimin (laik) olması, düşünceyi daraltan ve vicdan özgürlüğünü kıran her türlü dinî etkiden uzak bulunmaktır (s. 34).

1928'de Türk Maarifinin Durumu

Devlet Salnamesi'nde sayıları 25 olarak gözüken İmam Hatip Okulları'nın 1926'da 20'ye düştüğü, 1927'de ise Kütahya, İstanbul İmam Hatip Okulları dışındakilerin kapandığı görülmektedir. (Bu sonuncular ise 1929'da resmen kapanacaktır).

Eğitim ve Okul İhtiyaçları
Geçimi yüzde 80lerin de üzerinde tarıma ve hayvancılığa dayanan ve bu işleri çok ilkel koşullarda sürdüren halk yığınları için asıl sorun, okuma-yazma ve ilköğretim düzeyinde görülmektedir.

Bakanlık, ilköğretimin yaygınlaştırılması yönünde çaba göstermektedir.
İlköğretimin yapı, donatım, ödenek, aylık giderleri bütünüyle il bütçelerine bırakılmış,
…ilköğretim düzeyinde okullaşma; Erzurum ile bu ilin doğusunda ve güneyinde kalan illerde durum çok kötüdür.
Açığı bir oranda kapatmak için Muallim Birlikleriyle Türk Ocakları tarafından ilçe ve kasabalarda Halk Gece Dershaneleri açılmakta ve bunların faydası görülmektedir. 1927-28'de bu kuruluşlar 20 bin kişiye okuma ve yazma kursu vermişlerdir (s. 39).

Bakanlık, yoksul çocuklarını bir işe ve zanaata yönelmeden ilköğretimden geçirmek düşüncesiyle köy ve şehir "yatı mektepleri" açmıştır.

Bakanlık, ilköğretimden geçmeyenlerin bir meslek edinmelerine olumlu bakmadığı gibi, ilköğretim düzeyinde meslekî beceri kazandırmaya da kesinlikle izin vermemektedir (s. 40).

1924 Tevhid-i Tedrisat'tan 1928 Harf Devrimi'ne kadarki dört yılın başarıları şöyle özetlenebilir:
Maarif örgütünün yenilenmesi; öğretim birliğinin sağlanması ve ülkenin her tarafında ortak programların uygulamaya konulması; ümmet eğitimi yerine millî eğitimin, giderek laik eğitimin yaygınlaştırılması…
…ilköğretimin parasız ve zorunlu olması yanında orta öğretimde de parasız öğrenime geçilmesi,
…dinin okul programındaki ağırlığının asgari düzeye indirilmesi,
…karma eğitimin ortaokul ve liselerde yaygınlaştırılması (s. 42),

Harf Devrimi, Millet Mektepleri, Halk Evleri (1928-38)
Atatürk, 9 Ağustos 1928 günü Sarayburnu'nda halka şunları söylüyordu: "Çok işler yapılmıştır, ama bugün yapmaya mecbur olduğumuz son değil, lâkin çok lüzumlu bir iş daha vardır. Yeni Türk harfleri çabuk öğrenilmelidir,
…milletin yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa bu hata bizde değildir, Türkün karakterini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlarındır. Artık geçmişin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız, hataları düzelteceğiz,
En nihayet bir yıl, iki yıl içinde bütün Türk toplumu yeni harfleri öğrenecektir. Milletimiz yazısı ile kafası ile bütün medeniyet âleminin yanında olduğunu gösterecektir." (s. 44)

Lâtin harflerinin kabulü 1925-28 arasında tam üç yıl boyunca tartışılmış, görüşler, karşıt görüşler, siyasi kadroları, basını, aydınları sürekli meşgul etmişti.

Haziran 1928'de Ankara'da Maarif Vekâletinde toplanan Türk Dil Encümeni (Ahmed Cevat, İbrahim Necmi Dilmen, Ragıp Hulusi, Falih Rıfkı Atay da bu komisyonda görev almışlardır) "bir ayda öğrenilebilecek" biçimleri ve seslendirilmeleri kolay bir "gramer lâyihası" (dilbilgisi önergesi) hazırladı (s. 45).

Millet Mektepleri
11 Kasım 1928'de de "Millet Mektebi teşkilâtına dair Talimatname (Şûra-yı Devletçe hazırlanmıştır) Bakanlar Kurulu'nda kabul edilip yürürlüğe kondu.

…kitle eğitimi, Harf Devrimi'nin ilk amacıydı. Bu nedenle de kolay okuma ve yazmaya engel oluşturacak işaretler, ara seslere ilişkin harfler öngörülmemiş, yalın ve basit bir alfabe yeterli bulunmuştu.

1910’larda, ilk eğitimcilerimizden Edhem Nejat, Terbiye-i İptidaiye Islahatı adlı broşüründe, "Halk eğitimiyle çocuk eğitimi arasındaki sıkı ilişkiyi vurgulayarak halkın, bilgisiz, tutucu olmasının, çocuğun yetişmesi için gerekli çevrenin hazırlanmasını engelleyeceğini, bu nedenle okul eğitimine koşut biçimde halk okullarının da açılmasını, müzik, tiyatro, konferans, müze, bahçe, spor, bayrak, yarışma, yürüyüş... etkinliklerine halkın da katılımının sağlanmasını" açıklamıştı (s. 46).

Okullar, köy odaları, kahvehaneler, hükümet konakları ve camiler Millet Mektepleri için kapılarını açtı.

Ülkede, yaşı 15 ile 45 arasında olan kadın erkek, okula gitmemiş tüm vatandaşlar da Millet Mektebinin öğrencisi sayıldılar.

Mustafa Necat 1 Ocak 1929'da öldü. Bakanlıkta Halk Terbiyesi Şubesi ile Halkı Tenvir (aydınlatma) Müdüriyet-i Umumiyesi'nin açılması da bu sıralardadır.

Halk Evleri
Halkevleri, 1931'de kapatılan Türk Ocakları'nın yerine kuruldu. 1932-1952 arasındaki dönemde 478 Halkevi ile 4322 Halk odası açıldı. Bu kuruluşların amacı "Ulusu, aynı ülküye bağlı bir kitle yapmak, kır-kent, köylü-aydın ayırımlarını kaldırmaktı.

Halkevleri, CHP'nin Altı Ok'u prensipleriyle çalışan, bir kültür savaşı için görev yüklenmiş, kapısı partili partisiz herkese açık kurumlardı. Ancak yönetim kuruluna girmek ve komite üyesi olmak için partiye kayıtlı olma koşulu aranıyordu. Her Halkevi 9 şubeye ayrılmıştı.
1-Dil-Tarih-Edebiyat, 2-Ar (sanat), 3-Temsil, 4-Sosyal Yardım, 5-Halk Dershaneleri ve Kurslar, 6-Spor, 7-Kitapsaray ve Yayın, 8-Köycülük 9-Müze ve Sergi (s. 52).

Halkevlerinde, harika bir metod (Andragoji) uygulanmaktaydı. Yaşam boyu eğitim ilkesi için gerekli bu metodu, yetenekleri ve yetişmeleri ile birer animatör (yetişkin eğitimcisi) olan Halkevi mensupları başarıyla götürmekteydiler. Halk eğitimi için kollegyum (konuşma-sohbet), komite (ekip), demonstrasyon (gösteri), alan gezisi, forum, münakaşa, mülakat, panel, seminer, konferans, sempozyum vb. metodlar da bizde 1930lu 40lı yıllar boyunca Halkevleri'nde uygulanmıştır.

Latin Harflerinin kabulü ile 1-2 yıl içinde bütün milletin okur-yazar olacağına inananlar, Atatürk'ü de inandıranlar, aradan 8-10 yıl geçmesine ve onca kampanyalara rağmen bunun başarılamamasından elbette ki kaygı duymaktaydılar.

1925'te ortaokullardan 12 kız mezun olmuşken, 1937'de 2422 kız mezun oldu. Lise mezunu kız sayısı ise 52'den 376'ya çıkmıştır."

Başbakanlık İstatistik Umum Müdürlüğü'nün 1960'ta yayınladığı bültende, 1935 Genel nüfus sayımı sonuçlarına göre Türkiye'nin nüfusu 16.158.018 olarak tespit edilmiş, okur-yazarlık oranı da yüzde 20,4 hesaplanmıştır (s. 55).

Atatürk Döneminde Okullar
Atatürk'ün son Başvekili Celâl Bayar da 1 Aralık 1938'de Meclis'deki konuşmasında: "İlk tahsili bitirenlerin hepsini istidat ve kaabiliyetleri neden ibaret olursa olsun, Üniversiteye dayanan bir mekanizma karşısında bırakmak istemiyoruz. Çünkü bunun neticesi, bir taraftan, tesis ye kuvvetlendirmek istediğimiz yeni ve ileri Türkiye hayatını en zarurî elemanlarından mahrum bırakmak ve diğer taraftan yavaş yavaş memlekette bir ihtisasa varmadan sönmüş veya yarı tahsille kalmış veyahut da bizzat ekmeğini kazanmaktan âciz, sâdece diplomasına dayanan bir asebî yorgunlar kafilesiyle karşılaşmak olur" sözleriyle hükümetinin eğitim görüşünü açıklamıştır (s. 58).

Maarif/Kültür Bakanlığı, ilkokuldan liseye uzayan dar boğazı aşabilmenin çaresini, öğretmen kadrosunu, okul sayısını arttırarak bulamadığından, öğrencileri her kademe ve sınıfta olabildiğince başarısız kılarak elemekte bulmuş, günümüzde bile anılan anlatılagelen ağır sınıf geçme, imtihan koşullarını uygulamaya koymuştur.

1933-34 öğretim yılı sonunda, önceki yıllardan kalanlar ve dışarıdan bitirenlerle birlikte Türkiye genelinde 855 öğrenci lise mezunu olmuştur (s. 59).

Verilen firenin altı yıllık toplam oranı yüzde 86'dır.

Programlar ve Okullar
1939'a kadar, eğitim ortamının düzenli bir yapıya kavuşturulması için Türk ve yabancı uzmanların raporlar hazırladıkları, projeler verdikleri biliniyor. Amerikalı Prof. John Dewey’nin 1924 tarihli 2 raporu, Alman danışman Kühne'nin 1925'te hazırladığı Teknik Öğretim raporu, Belçikalı uzman Ömer Buyse'in 1927 tarihli programı, Amerikalı uzman Mrs. Parker'ın 1934'te verdiği öğretim raporları, Prof. A. Malche'nin 1932'de Üniversite için hazırladığı reform raporu, 1933-34 yıllarında Türkiye'de geniş çaplı ekonomik araştırmalar yapan Amerikan heyetinin verdiği raporun eğitimle ilgili bölümü vs.

İlkokul programı esaslı değişikliği 1926'da ve 1936'da gördü. Ortaokul, Lise ve Öğretmen okulları programları daha sık, 1923, 1926, 1927, 1931, 1934 ve 1937'de değişikliklere uğramıştır. İmtihanlar da bu değişikliklere bağlı olarak ve Batı ülkelerindeki uygulamalar da örnek alınarak çok kez değiştirildi.

1926'da din dersleri birinci ve ikinci sınıftan kaldırıldı (s. 62).

Meslekî ve Teknik Eğitim
Meslekî ve Teknik öğretim okulları (…) 1935'ten itibaren canlanmıştır.
(s. 74 vd.)

Yüksek Öğretim
(s. 76 vd.)
İsviçreli Prof. Malche'nin raporu üzerine, Cumhuriyet hükümeti başlangıçtan beri yeniliklere ve devrimlere arzulanan sıcaklıkta yaklaşmayan İstanbul Dârülfünûn'una eğilerek 31.5.1933 tarih ve 2252 sayılı yasa ile bu tarihî kurumu, kapattı. 1.8.1933'te de İstanbul Üniversitesi'nin kuruluşuna geçildi.

Azınlık ve Yabancı Okulları
Saltanatın sona ermesiyle "Hususî" (özel) okullar da birer ikişer kapanmaya başlamıştır.
1938'de İstanbul'da 1 Özel Ana Okulu, 2 Özel İlkokul, 1 Özel Orta ve 7 Özel Lise, azınlıklardan Ermenilerin 34 ilk, 1 orta, 3 lise, Musevilerin 6 ilk, 1 lise, Rumların 43 ilk, 3 Orta, 4 lise, Yabancı okul olarak da 3 Fransız, 1 İran, 5 İtalyan, 1 Alman, 3 Amerikan, 2 Avusturya, 1 Bulgar, 7 Fransız, 2 İngiliz, okulu olmak üzere, ilk orta, lise ve meslekî kurumun faal olduğu tesbit edilebilmektedir (s. 77-78).

İmtihanlar ve Öğretmenler
1935'e kadar Türkiye'de de Orta ve Liselerde Bakaloryanın uygulandığı kabul edilmiştir.

…ülkenin demografik bünyesi, (fiziki ve ekonomik şartları demek gerekir) her yere öğretmen göndermeyi imkânsız kılmaktaydı. Muhafız Alayında çavuşluk edip de köylerine döndükten sonra bilmeyenlere okuma yazma Öğretenler, bu ortamda bir umuttu.

Millî Şef Dönemi (1938-1950)
Hasan Ali Yücel'in Bakanlığı
Bakan olur olmaz 9 Ocak 1939 tarihinden itibaren T.C. Maarif Vekilliği Tebliğler Dergisi'ni yayın hayatına sokan (…) Yücel'in, ilk sayıdaki göreve başlama, Saffet Arıkan'ın da ayrılma mesajları anlamlıdır: "Büyük Millî Şefimiz Cumhur Reisi İsmet İnönü'nün yüksek teveccühleri ve Sayın Başvekil Celâl Bayar'ın değerli itimatlarile çağrıldığım Maarif Vekilliği vazifesine başladım (s. 87).

Köy Enstitüleri
Köycülük Cemiyeti, Halkevleri ilk adımlardır.
…aylıklarını düzenli alamayan, aldığıyla geçinemeyen öğretmenler, her yıl yüzde 10'u geçen yüksek bir oranla meslekten ayrılmaktaydılar.
Köye zorla gönderilen öğretmenler ise etkin ve verimli olamamaktaydılar.
1937'de Köy Enstitüleri'nin deney evresini oluşturan Köy Öğretmen Okulları açılmıştı (s. 90).

Yasa tasarısının Meclis'te görüşülmesi tartışmalı geçti.
Kâzım Karabekir:
"Köylülerimizi böyle bir kültür sahasında az görgülü, yan münevverlerin nüfuzu, hatta maddi ve manevî tahakkümüne bırakmayı, gelecek için tehlikeli görüyorum" iddiasındaydı.
Yasa, oturuma katılan 278 mebusun oybirliği ile kabul edildi ama 148 mebus oturuma katılmamıştı (s. 90-91).


Kuruluş Tarihi
Erkek öğr.
Kız öğr.
Kızılçullu Köy Enstitüsü – İzmir
37-40
1365
139
Çifteler Köy Enstitüsü – Eskişehir
37-40
1310
79
Kepirtepe Köy Enstitüsü – Kırklareli
38-40
850
187
Gölköy Köy Enstitüsü – Kastamonu
1940
1125
90
Aksu Köy Enstitüsü – Antalya
1940
848
108
Güven Köy Enstitüsü – Isparta (1940)
1940
975
91
Arifiye Köy Enstitüsü – Sakarya
1940
1065
102
Pazarören Köy Enstitüsü - Kayseri
1940
1113
34
Akçadağ Köy Enstitüsü – Malatya
1940
1025
40
Düziçi Köy Enstitüsü – Adana
1940
1065
49
Akpınar Köy Enstitüsü – Samsun
1940
645
158
Beşikdüzü Köy Enstitüsü – Trabzon
1940
645
158
Savaştepe Köy Enstitüsü – Balıkesir
1940
990
158
Cılavuz Köy Enstitüsü – Kars
1940
1025
65
Hasanoğlan Köy Enstitüsü – Ankara
1941
581
136
Pamukpınar Köy Enstitüsü – Sivas
1942
545
32
İvriz Köy Enstitüsü – Konya
1942
415
63
Pulur Köy Enstitüsü – Erzurum
1943
365
53
Dicle Köy Enstitüsü – Diyarbakır
1944
?
?
Ortaklar Köy Enstitüsü – Aydın
1944
?
?
Ercis Köy Enstitüsü – Van
1948
?
?

(s. 92-93)

Listedeki 21 Köy Enstitüsü'nden 1948'e değin mezun olan öğretmen sayısı 25.000 olarak belirlenmiştir.

…enstitülerde öğretim-eğitim süresi 5 yıldı. Okuldan, sağlık nedeni dışında ayrılan ve uzaklaştırılanlar, kendilerine harcananları faiziyle ödemek zorundaydılar. Mezunlar, Maarif Vekâletince, atandıkları yerlerde 20 yıl çalışma şartını kabul etmiş sayılıyorlardı. Aksi halde bir daha devlet memurluğuna giremezlerdi. Ayrıca, okuldayken kendilerine harcananları da 2 misli ödemeleri gerekiyordu. Enstitü çıkışlı öğretmen, gittiği köyün her işiyle ilgilenir, rehberlik ederdi. Ayda 20 TL maaşı, 6 yıl sonra 30 TL'ya, 15 yıl sonunda 40 TL'ya yükseliyordu. Öğretmen, yolluğunu alıp gittiği köyde, ayrıca 60 TLlık sermaye ile kendi tarım işletmesini de kurar, üretim için araç gereçler devletçe verilirdi. Öğretmenin ve ailesinin geçimine yetecek ölçüde tarıma elverişli, köy toprağından ayrılan arazi dışında öğrencilerine yaptırtacağı tarım uygulama dersleri için de uygun bir arazi tahsis ediliyordu (s. 93).

Bezgin, bitkin ve yoksul köylüler, süregelen jandarma, tahsildar yılgınlığının yanında bu kez de enstitülü öğretmen tahakkümüne katlanmak durumundaydı. Bu daha işin başında enstitülere ters bakmanın nedeni oldu. Girişimciler, onca samimiyetlerine, heyecanlarına rağmen köy halkından destek bulamadılar.

19 Haziran 1942'de çıkartılan 4274 sayılı Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilât Yasası, enstitülere yeni bir güç ve hız imkânı getirmiştir.
(Yasaya göre) Köydeki her yurttaş (18-50 yaş arasında) köy ve bölge okullarının kurulmasına, su getirilmesine, onarımların zamanında yapılmasına, yılda en az 20 gün çalışarak katılacaklardır (s. 95).

Köy Enstitülü öğretmenler, köylerine 150 kitaplık bir kültür seti ile gidiyorlardı.
Bunlarda, köylünün kulluk, ümmetlik saplantılarını yenecek bilgiler, öyküler, düşünceler yazılıydı ve bakanlıkça veriliyordu.

Beş öğretim yılında 114 hafta kültür derslerine, 58 hafta Tarım çalışmalarına, 58 hafta da Teknik çalışmalara ayrılmıştır. Toplam 230 hafta, 5'e bölündüğünde, her öğretim yılına 46 haftalık bir çalışma düşmektedir ki, öğrencilere tatile girip köylerine gidebilmek için her yıl 1,5 aylık izin tanınmış olmaktadır.

1943'e değin enstitülerde ne tür programların uygulandığına ilişkin kesin bilgiler mevcut değildir. 1940-43 kuruluş döneminde "dersten çok çalışma" esasıyla yollar, yapılar, kanallar, alanlar yaptırtıldığı, ekim, dikim işlerinin önde olduğu anlaşılıyor.

1947'de yapılan değişiklikle kültür derslerine ayrılan süre arttırılmış, Teknik derslere Atelye Dersleri denilmiş, bu alan için öğretim yılının 1/3'lük zamanı yeterli görülmüştür. Bu değişiklik, kimi çevrelerce Köy Enstitüleri için sonun başlangıcı sayılmıştır. 1953'te kültür ve meslek derslerinin ağırlığı daha da arttırılmış, en son 1954'te, 6234 sayılı Yasa ile Enstitüler, İlköğretmen Okullarına dönüştürülmüştür (s. 96).

Mahmut Makal, Konya, İvriz Köy Enstitüsü'ndeki çalışmaları, şartların ağırlığını anlatırken: "Kışın 3 ay ders yapardık: Günde 8 saat. Yılın diğer 9 ayında da elimiz yüzümüz harç, kireç içinde, ameleden aşağı bir şekilde çalışırdık. Üç senede koca koca 25 bina meydana geldi, sırf öğrenci emeği ile çalışmanın aleyhinde bulunduğum sanılmasın; öğleye kadar dört zeytin, öğleye kuru bulgur pilavı ile temelimiz kurudu... Yarım yamalak bir kitaplığımız vardı. Henüz okumak bilmeyen köy çocuklarıydık..." demiştir (s. 97).

Maarif Vekili Reşat Şemsettin Sirer (5.8.1946-9.6.1948) ise 3 Ocak 1947 de uğradığı okulda, şeref defterine Köy Enstitüleri hakkındaki düşüncelerini özetlemiş: "Köy Enstitüleri, Türk Milletinin dörtte üçünün yaşadığı Türk köylerinde ilk öğretimi yayacak ve köyün kalkınmasında en büyük vazife ve hizmet payını alacak öğretmenlerin yetiştirilmesi için kurulmuştur (s. 98).

Aynı okulu, 1948'de denetleyen Bakanlık Müfettişlerinin raporuna göre ise:
…soğuk havalarda battaniye olmadığı için çocuklar üşümekte, tabure bulunmadığından yemeği ayakta yemektedirler.
Çatal, kaşık, sürahi, bardak ihtiyaçları karşılanamamıştır. Çamaşırları, kız öğrenciler tokmakla yıkamakta ve bu yüzden derslerden geri kalmaktadırlar.
Depodaki su bardakları öğrencilere dağıtılmayıp saklanmaktadır.
Mutfak çok perişan ve kirlidir. Hamam soğuk, soyunma yeri yetersiz ve pistir.
Bu tesbitler, 1958'e (İlköğretmen Okulu olduktan sonraki yıllar) kadar değişmemiştir.

1946'da, Çok partili ilk genel seçim süreci başlayınca Demokrat Parti, Köy Enstitüleri'ni baş hedef seçti. Demokratlar, bu kurumlar için, "öğretmenler için gerekli bilgileri vermemek, gelenek ve görenekleri hiçe sayıp ahlâk töresini tahrip etmek, halkın çocuğunu zorla çalıştırmak, halka angarya yükleyip eza etmek, milliyetçiliği öldürmek..." suçlamalarını yönelttiler (s. 99).

1951'de Bakan Tevfik İleri, bu kurumlardaki karma eğitime son verdi ve kız öğrenciler ayrıldılar.

1954'te, 6234 sayılı kanunla Köy Enstitüsü adı da kaldırılarak bu kurumlar birer İlköğretim Okulu yapıldı (s. 101).

Eğitim Faaliyetleri, Şûralar
Millî Mücadele'de ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında, bakanlığın bilimsel toplantılara, konferanslara onca yer vermesine karşılık, Üçüncü Heyet-i İlmiye'nin yapıldığı 1926'dan 1939'daki Birinci Maarif Şûrası'na kadar benzeri bir başka önemli toplantının yapılmadığı görülmektedir.

17-29 Temmuz 1939'daki Birinci Şûra'da, yeni İlkokul Programı, Millî Eğitim Müdürleri, Memurları ve İlköğretim Müfettişleri yönetmelikleri kabul edilmiş, bir öğretmenli üç sınıflı köy ilkokullarının 5 sınıfa çıkartılması benimsenerek 1940'da yürürlüğe konmuştur.

15-23 Şubat 1943 tarihleri arasındaki İkinci Millî Eğitim Şûrası'nın gündemi, okullarda ahlâk eğitiminin geliştirilmesi, bütün okullarda anadili çalışmalarının veriminin arttırılması, Türklük eğitiminde tarih öğretiminin metod ve vasıtalar yönünden incelenmesi konularını içeriyordu.

2-10 Aralık 1946'daki Üçüncü Şûra'da, Ticaret Ortaokulları, liseleri program ve yönetmelikleri, Erkek Sanat Orta ve Enstitüleri, Kız Enstitüleri, İstanbul Teknik Okulu, Orta dereceli Teknik Öğretim Okulları program, yönetmelik, öğretmen ve öğrenci işleri görüşülmüş, alternatifler önerilmiştir."

Demokratik eğitim kavramı ilk kez bu şûrada konuşulmuş,
…liselerin öğretim süresinin 4 yıla çıkartılması da kararlaştırılmıştır.

İlk kez, kapsamlı bir eğitim programının 1949'da yürürlüğe konan Ortaokul Müfredat Programı ile gündeme geldi…

1949'daki IV. Şûra'da ise dönemin Millî Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu, liselerin hayata değil yüksek tahsile aday hazırlayan çok yönlü kültür kurumları olduğunu vurguluyordu.

1940larda, Hasan Ali Yücel, klasik Batı eğitiminin temel kaynaklarının Türkiye'de de okunması sürecini başlatmış, liselerde "klasik kol" açtırtarak Latince öğretilmesine çalışmış; Tercüme Bürosu'nu kurdurmuştur.
Kuşkusuz amaç, hümanizmayı ve çok yönlü bir eğitimi ülkede yerleştirmekti. Ama Klasik kol, 1949'da kaldırıldığı gibi, Tercüme Bürosu da 1950'den sonra neredeyse çalıştırılmamıştır.

Savaş Yılları ve Sonrası
II. Dünya Savaşı sonrasında, Türkiye'nin Batı dünyasında yer alması, çok partili demokratik hayata geçiş gündeme gelince, özerk Üniversite ve din eğitiminin okul programlarına girmesi gibi iki gelişme görüldü.

1948-49 Öğretim yılında ilkokulların 4. ve 5. Sınıflarına din dersi kondu.
1948'de Millî Eğitim Bakanlığı'nca açılan, 10 aylık imam ve Hatip yetiştirme kurslarının yetersiz bulunması gerekçesiyle de, 1951'de  (…) İmam-Hatip Okulları açılmaya başlandı.

Demokrat Parti Dönemi (1950-1960)
1951'de ülke genelinde gürültülerle İmam-Hatip okullarının açılışı, Müslüman halkın ihtiyacını karşılama gibi haklı bir gerekçe yerine, "dinsiz bir yönetimden kurtulma" demagojisine oturtulmuştur.
Tevfik İleri'nin ilk bakanlığında (11.8.1950-6.4.1953), Amerikan patentli eğitim yaklaşımları geldi. Müsteşar Reşad Tardu, yeni dönemin mimarıydı. Türkiye'ye çağırılan Florida Üniversitesi Profesörü Kate Wafford, ile Boston Üniversitesi'nden W. Kvvaraceus ve Dickerman, 1951'de incelemeler yaptılar. Amerika'ya da 25 eğitimci gönderildi. İzleyen yıllarda da 600 dolayında eğitimci ve eğitim yöneticisi inceleme gezileri için gittiler, geldiler (s. 112).

Geriye Adımlar, Yeni Arayışlar
İlköğretim ve okul öncesi eğitim düzeylerinde önemli bir çalışma, 1953'teki V. Millî Eğitim Şûrası kararlarına bağlı olarak (…) 1953-54 yıllarında Bolu'da ve İstanbul'da deneme ilkokulları açılmıştır.

1956-1957 Öğretim yılında da ortaokul ve dengi okulların 1. ve 2. sınıflarına Seçmeli Din Dersleri konulmuştur.

Köy Enstitüleri  27 Ocak 1954 tarihli 6234 sayılı yasa ile birer ilköğretmen okuluna dönüştürülmüştür.

27 Mayıs'tan sonra, doğan açığı süratle kapatabilmek için 11 Ekim 1960'ta 97 sayılı yasa ile Üniversite ve yüksek okul mezunları, başka kurumlardan mezun olanlar, yedek subaylığa alınmayarak yedek subay öğretmen sıfatıyla Millî Eğitim Bakanlığı'nın emrine verildiği gibi, 5 Ocak 1961 tarihli ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile de ortaokul ve dengi okul mezunlarından 18 yaşını tamamlamış olanlara kurs görmek şartıyla muvakkat öğretmenlik, lise ve daha yüksek okul mezunlarından istekli olanlara da meslek derslerinden ve bunların uygulamalarından imtihana girmek kaydıyla öğretmenlik yolu açılmıştır (s. 116).

1951-1954 arasında genel liselerde öğretim süresi 4 yıla çıkartılmış, buna karşılık olgunluk sınavları kaldırılmıştır. 1954-55 öğretim yılında yeniden 3 yıla dönüldüğünde ise olgunluk sınavı konmamıştır.

1955-57 arasında 4 yeni Üniversite ve birçok Yüksek okul açıldı…

Beşinci ve Altıncı Eğitim Şûraları
5-14 Şubat 1953 tarihleri arasında toplanan V. Millî Eğitim Şûrası'nın gündeminde "Okul Öncesi Eğitim ve Öğretim", "İlkokullarda Sağlık konusunda alınması gereken önlemler", "Özel eğitime muhtaç çocukların eğitimi", "İlköğretim ve Eğitim Yasası tasarısı ve İlköğretimin planlanması", "İlkokul Programı", "Yeni ilkokul yönetmeliği", "İlkokullara Öğretmen yetiştirme ve yeni ilköğretmen okulu programı" vardı.

18-23 Mart 1957'deki VI. Şûra'da, Meslekî ve Teknik Öğretimle Halk Eğitimi tartışılmış, Enstitülerin 3 yıla çıkartılması, ortaokul (birinci devre) kısımlarında, genel ortaokullardakine denk kültür verilmesi vb. eğitimimizin ikinci ve üçüncü sıradaki sorunları konuşulmuş; Halk Eğitimi alanında ise "gönüllü eleman yetiştirilmesi", "Görme Ve işitme yolu ile eğitim", "Köycü Kardeş Kolları", "Ordunun ve öteki Bakanlıkların yardımı" gibi, çoğunun gerçekleştirilemeyeceğini, gündeme getirenlerin de bildiği hususlar irdelenmiştir (s. 119-120).

1960-1990 için Genel Bir Değerlendirme
1920-1960 arasında 27 Bakanla temsil edilen Millî Eğitim, 1960-1990 arasında da bir o kadar bakan görmüş; hükümetler daha sık değişmiştir.

Yedinci - On Üçüncü Eğitim Şûraları
5-15 Şubat 1962'de; tüm yurtta eğitim ve öğretimin belli bir sistem içinde yaygınlaştırılması (…)
28 Eylül-3 Ekim 1970'de; "Eğitim sisteminin toplum ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak olduğu, ekonomik ve sosyal kalkınmayı hedef alan bir eğitime ihtiyaç bulunduğu" (…)
24 Haziran-4 Temmuz 1974'te; Millî Eğitim Temel Kanunu'nun getirdiği esasların irdelenmesi; buna bağlı olarak, ortaokulun, ilköğretimin ikinci kademesi sayılması…
23-26 Haziran 1981'deki X. Şûra'da; eğitim programları, öğrenci akışını düzenleyen kurallar; okul öncesi eğitim, Temel Eğitime başlama yaşının 7'den 6'ya indirilmesi (uygulamaya 1983-1984 öğretim yılında başlanmıştır); 8-11 Haziran 1982'de; öğretmenlik ve sorunları; 18-22 Temmuz 1988'de Türk Eğitim Sistemi, yüksek öğretim, öğretmen yetiştirme, eğitimde yeni teknolojiler, Türkçe ve Yabancı Dil eğitimi-öğretimi; eğitim finansmanı, öğretim programları; nihayet 15-19 Ocak 1990'daki XIII. Şûra'da da yaygın eğitim konuları ele alındı (s. 124).

13 Ekim 1972'de belirlenen Millî Eğitim Reform Stratejisi ise, 14.6.1973'te 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu'nun çıkmasına kaynak olmuştur.

Yasa, Türk dilinin her kademede öğretilmesini vurguladığı gibi (10. Madde), Türk çocuklarının iyi birer vatandaş olabilmeleri için, gerekli bilgi, beceri, alışkanlık ve davranışları, millî ahlâkı edinmeleri, ilgi, istidat ve kaabiliyetleri yönünde yetişmeleri zaruretini de (23. Madde) ihmal etmemiştir.

Bu kanunun en çarpıcı yanı ise kuşkusuz 4-17. Maddelerdeki temel ilkelerdir.
Eğitimde din, dil, cinsiyet, ırk farkı gözetilmemesi, programların Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetleri yönünde düzenlenmesi, herkesin yeteneğine uygun programları seçebilmesi; eğitimde kadın-erkek eşitliği, genel ve meslekî eğitim fırsatlarının yaşam boyu sürekliliği, demokrasi bilincinin beslenmesi, eğitimde lâikliğin esas kılınması, programların, metodların, araç-gereçlerin bilimsel ve teknolojik esaslara uygunluğu, eğitim-insangücü-istihdam ilişkilerinin planlanması, bina-tesis-donatım-personel standartları vb. yasada unutulmamıştır

1961-1981 arasında yürürlüğe konan ve Millî Eğitim'in çeşitli birimleri, görevleri ve hizmetleriyle ilgili 218 ayrı Yönetmelik bulunduğunu hatırlatmak yeterlidir. Son eklentiler ve yenilikler dışında 1980'li yılların sonuna doğru, eğitimimizi doğrudan ilgilendiren mevzuat yığıntısının üç büyük ciltte toplam 2548 sayfayı kapsadığını belirtmekte de yarar var.

Program, Kitap, Öğretmen
1924, 1926, 1936, 1962 ve 1968'de önemli değişiklikler gören öğretim programları, 1970’li, 80’li yıllarda da değiştirilmiştir.
1988'de yayınlanan Ortaokul Programı'nın 27-51. sayfaları arasındaki "Eğitim ve Öğretim ilkeleri"nin hangi yetkili kurulca ne zaman yürürlüğe konduğu bilinmez. Öte yandan, Lise Programı'nda böyle bir bölüm yoktur!

İlkokul çocuklarına ve ortaokula gidenlere hâlâ, "Türklerin Anayurdu ve Göçler" yutturmacası ile atalarımızın buzullar çağından önce bile uygarlık kurdukları belletilir.
Lise Fizik programı 9, Biyoloji Programı 13 sayfa iken, Sağlık Bilgisi programı 90 sayfadır!

1974'te IX. Şûra'da her ders için tek kitap ilkesi benimsenmiş;

1985'te ders kitapları işi bir yönetmeliğe bağlanınca dönemin Bakanı, Bakanlık müfettişlerini "iki ay içinde 1400 ders kitabı yazmaya zorlamış, bu garip "Kitap yazma seferberliği" bakanın istifasıyla noktalanmıştır. İçeriklerinde önemli değişikliğe gidilmeden çıkartılan, bakanlığın 425 ayrı ders kitabının yıllık tirajı 35 milyon civarındadır. Piyasaya bırakılan kitaplar ise baş döndürücü kazançlar rantlar yüzünden, içeriksiz, yanlış, yetersiz fakat gösterişlidir (s. 131).

Yaygın Eğitim, Okur Yazarlık
Halk Eğitimi aracılığı ile sürdürülen okuma-yazma çalışmalarında da 1989 sonuna değin toplam 4.282.468 kişiye hizmet götürüldüğü; okuma yazma genel oranının da yüzde 89'a (?) ulaştığı iddia edilmektedir. Oysa 1980 Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre 22.041.S95 kadından 11.105.977'sinin (yüzde 50), 22.695.362 erkekten de 7.296.074'ünün (yüzde 34) okuryazar olmadığı ve herhangi bir okulu bitirmediği biliniyor.

LİMME ve Üniversite
1989'da, genel ve mesleki liselerden mezun 260.000 gençten 70.000'inin (yüzde 26) yüksek öğrenim hakkı elde edebilmesi; geçmiş yıllardan, ileriki yıllara ne denli ürkütücü bir "okumuş işsizler"in yığılmakta olduğunu gösteriyor. 1990'da LİMME (Lise Mezunlarına Meslek Edindirme) projesi, bu sorun için öngörülmüştür (s. 137).

1990-1991'de başvuran 892.975 adaydan 78.720'si (yüzde 8,8) lisans, 34.168'i (yüzde 3,8) ön lisans, 83.396'sı (yüzde 9,7) Açık Öğretime girebilmiştir. İlkokuldan liseye kadarki ölçme ve değerlendirme uygulamalarının 1988'e ait kesin rakamlarına göre ise, ilkokullarda öğrencilerin yüzde 8'i, ortaokullarda yüzde 29'u, liselerde ise yüzde 25'i sınıfta kalmaktadır (s. 140).

Sonuç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder