7 Nisan 2019 Pazar

İsmail Hakkı Uzunçarşılı - Osmanlı Tarihi 2. Cilt


İsmail Hakkı Uzunçarşılı - Osmanlı Tarihi 2. Cilt
İstanbul’un Fethinden Kanuni Sultan Süleyman’ın Ölümüne Kadar

Birinci Bölüm
İSTANBUL’UN FETHİ SIRASINDA ÜÇ KIT’AYA BİR BAKIŞ VE BAZI OLAYLAR
…Doğu Avrupa’da Altınordu hâkimiyeti tamamen kırılmış olup Kırım hanlığı kurulmuştu.
Moskova halen bir grandukalık halinde olup krallık değildi.
Batı-Avrupa’da Yüz Sene Muharebesi sona ermişti.
Karakoyunlularla Akkoyunlular arasındaki hasmâne mücadele devam etmekte olup bu sırada Karakoyunlular hâkim durumda bulunuyorlardı.

29 Mayıs 1453’te (20 Cemaziyelevvel 857) İstanbul’un Osmanlı Türkleri tarafından fethedilmesi Avrupa’yı ve bilhassa Papa ile Napoli krallığını ve diğer Güney-Avrupa memleketlerini hayret ve dehşete düşürmüş ise de (…) özellikle doğu Avrupa kral, senyör ve devletleri 1454 ilkbaharında göndermiş oldukları elçileri vasıtasıyla İstanbul fethinden dolayı Osmanlı hükümdarını tebrik etmişlerdir. Papa’nın, bütün Hıristiyanları silâha sarılmağa davet eden 30 Eylül 1453 tarihli beyannâmesi hemen hemen hiçbir alâka uyandırmamıştır.
Türklere karşı alınması kararlaştırılan tedbirlerin hepsi kuvvede kaldı. Çünkü evvelâ Napoli ile Venedik arasında siyasi rekabet vardı. Venedik Batı blokuyla alâkasını kesmiş ve 1454’de Osmanlılarla bir ticaret muahedesi akdetmişti.
1455’te Papa olan III. Kalikst de (Alfonso Borjiya) Akdeniz hâkimiyetini ele almak için faaliyetlerde bulundu (s. 5).

Osmanlı, İstanbul’un fethinden hemen sonra Ortodoks kilisesinin imparatorluk zamanındaki haklarını tanımak suretiyle Rumları memnun etmişler ve bu suretle Rumları haçlı organizasyonlarından uzak tutmuşlardır.

Fatih, Veziriazam Çandarlı Halil Paşa’yı ortadan kaldırmak için evvela Bizans’tan rüşvet aldığı propagandasını yaydı. İmparatorun her sene muayyen vergileriyle beraber Osmanlı padişahıyla vezir-i âzam ve vezirlere gönderilmesi mûtad olan para ve hediyelere bu suretle rüşvet adı verildi. Halil Paşa iptida oğullarıyla birlikte Edirne’de hapsedildi. Hapsinden 40 gün sonra Fatih, Enez kalesini zapt ettikten sonra idam edildi. Halil Paşa’nın yerine İshak Pasa vezir-i âzam oldu.

İkinci bölüm
SIRBİSTAN İLE MORA’NIN İLHAKI
1454 senesi ilkbaharında Sırbistan üzerine sefer yapıldı. Hazinelerini Ostraviç’e kaçıran Sırp despotu olan Vilkoğlu (Yorgi Brankoviç) Macaristan’a kaçtı. Semendire'nin dış istihkâmları alındıysa da kalesi düşmedi; fakat Sivricehisar (Ostroviç) muhafızları hayatlarına dokunulmamak şartıyla teslim oldular.
Macarlarla birlikte Sırpların saldırıya geçeceğini tahmin eden Firuz Bey, Otuz bin kişilik bir kuvvetle Sırbistan’a bekledi. Firuz Bey, gelen saldırıyı önleyemedi, esir düştüğü gibi Vidin ile Niş arasındaki Türk arazisi düşman tarafından tahrip edildi.
Bu vakanın haber alınması üzerine Sultan Mehmed bizzat tekrar sefere çıktı. Sırplar derhal anlaşa yoluna gittiler ve seferden vazgeçildi. Önemli bir vakıadır bu; Fatih’in harekete geçmesi, sefere katılması, zafer için yeterli olmuştur.
859 (1455) senesinde yeni bir sefere karar verildi. Segedin muahedesiyle Sırplara bırakılmış olan Novoberda alındı. Hemen ardından Tirbiçe (Banica) alındı. Fatih, büyük dedesi Murad Hüdavendigâr’ın meşhedini ziyaret edip Selanik üzerinden Edirne’ye döndü. Belgrad seferi için hazırlıklar yapıldı. Fatih, ordusunun başında Sofya üzerinden Sırbistan’a girdi. Sırp despotu yine Macaristan’a kaçtı. Çok iyi şekilde tahkim edilmiş olan Belgrad kalesi kuşatıldı. Segedin’den gelen Osmanlı donanması Jan Hunyad’ın kuvvetleri tarafından bozuldu. Kaleye girmeye çalışan Osmanlı askerleri de yine Jan Hunyad’ın emrindeki askerlerce bozuldu. Jan Hunyad kuşatmayı yardıktan sonra Osmanlı karargâhına doğru akın yaptı. Fatih, karargâhına kadar gelen düşmanları bizzat kendi eliyle öldürdü. Böylece cesareti iyice artan asker saldırıyı püskürttü. Bu savaş esnasında Sultan Mehmed kalçasından yaralanmıştır (s. 18). Her iki tarafın da ağır kayıplar verdiği savaş daha fazla ileri gitmemiş, ordular geri çekilmişlerdir (Temmuz 1456). Bu savaşta yaralanmış olan Jan Hunyad galebesinden yirmi gün sonra 11 Ağustos 1456’da bu yaradan müteessiren vefat etti.

Yorgi Brankoviç’in ölümü üzerine Sırbistan’ın idaresini üçüncü oğlu Lazar eline almıştı (1457). Brankoviç’in kızı Mara (Meryem Sultan) II. Murat’a nikâhlıydı. Padişah, Mara’ya Sırp tahtı üzerindeki hakkını müdafaa edeceğini vâd ile kendisine Serez taraflarında mülk verdi ve refah içinde yaşamasını temin etti.
1458’de Rumeli Beylerbeyi Mahmud Paşa, yeni bir Sırbistan seferine çıktı. Güzelcehisar kalesini tamir ettikten sonra içerisine muhafız kuvvet koydu. Rodnik ve Şabaç (Böğürdelen) alındıktan sonra Macaristan’a akın yaptı. Bu sırada Mora seferinden dönmüş olan Fatih ile buluştu. Emir üzerine Mahmud Paşa, Semendire’yi aldı. Semendire’nin teslim olmasından sonra çevredeki diğer Sırp kaleleri de teslim oldular ve Sırbistan Osmanlı’nın bir sancağı oluverdi.

Son Bizans imparatoru Kostantin’in kardeşleri Dimitriyos ile Tomas Fetihten sonra Mora’ya gönderilmişleri. Orada rahat durmayıp fırsat buldukça kargaşa çıkarıyorlardı. Fatih, Sparta üzerine yürüyüp önce Dimitriyos’u ezdi. Tomas ise şehri teslim olurken gemiyle kaçıp Papa II. Pi’nin yanına gitti. Mora seferinden sonda Mora halkının bir kısmı İstanbul’a nakledildi. Bunların yerine de Mora’ya Türk göçmenler gönderildi.

Mora sancakbeyi Turahanzâde Ömer Bey’in Venediklilere ait Koron ve Mudon şehirlerine hücumu Venediklilerle devletin arasını açtı. Venedik cumhuriyeti 1463 senesi Ağustosunda Mora’da taarruza geçtikten üç dört ay sonra Macarlar da Bosna’ya, hücum ettiler. Bunun üzerine Mahmud Paşa alelacele o tarafa gönderildi.
Venedik donanması körfeze girerek sahile demirleyip Korent berzahını işgale başladı. İçeriden Ömer Bey’in ve dışarıdan Mahmud Paşa’nın taarruzlarıyla Venedikliler bozuldular ve gemilerine kaçarken bir haylisi boğuldu; isyan eden Moralılar tekrar itaat altına alındığı gibi Venediklilere ait Argos şehri de elde edilerek ahalisi İstanbul’a naklolundu.

Üçüncü Bölüm
OSMANLILARIN DENİZCİLİĞİ VE DOĞU AKDENİZDEKİ FAALİYETLERİ
Osmanlı’da donanma konusunda ilk faaliyetler Yıldırım Bayezid döneminde başlamıştır. Bu konuda Fatih döneminde daha geniş ölçekli çalışmalara başlandı. İstanbul’un alınmasından sonra Kadırga’da gemi yapımına başlanıldı.
Osmanlı donanmasının merkezi Gelibolu’ydu.
Osmanlıların karşısında denizcilikte en korkunç rakip Venedikliler idi. Çanakkale Boğazı’nın iki tarafına Kilidü’l-bahr ve Sultaniye isimlerinde iki kale yapıldı.
Osmanlı donanması yavaş yavaş kuvvetlendikçe Türk sahillerine yakın olan adalar evvelâ Osmanlı nüfuzu altına girmiş ve sonra da işgal başlamış ve bu suretle muhtelif tarihlerde bunlardan bir kısmı ya harple veya muharebesiz alınmışlardır.

1462 senesinde büyük küçük iki yüz parça gemi ile Mahmud Paşa denizden ada üzerine yürüdü ve adanın merkezi olan Midilli önüne asker çıkardı ve şehri muharebe ederek teslim aldı.

Osmanlıların bu Akdeniz harekâtı, Papa’nın dikkatini çekmiş ve Ege Denizi’ne donanma göndermesine bir vesile teşkil etmiştir.
Haçlı donanması Rodos, Sakız ve Midilli adalarına uğradıktan sonra Limni önüne demirledi. Limni adası hiçbir mukavemet göstermedi; muhafız kumandanı sabık Kaptan Hamza Bey, iki yüz kadar muhafız yeniçeri ile birlikte teslim oldu. Taşoz adasında direnen Türkler öldürüldü. Haçlı donanması işgal ettiği adalara muhafız bırakıp yanında esirlerle birlikte Rodos üzerinden İtalya’ya geri döndü.

Dördüncü Bölüm
GÜNEY-KARADENİZ BÖLGESİ — AMASRA - CANDAR BEYLİĞİ YE TRABZON’UN İŞGALLERİ

İstanbul ile Sinop arasında ve küçük bir yarımada üzerinde bulunan Amasra, Ceneviz cumhuriyetine ait olup antrepoları havi mühim bir ticaret şehri idi.
Ceneviz işini tasfiye etmek isteyen Osmanlı hükümdarı, yüz elli parça gemi ile vezir-i âzam Mahmud Paşa’yı denizden Amasra üzerine yolladı, kendisi de karadan (…) Bolu’ya geldi,
(Amasra) kale harpsiz alındı.
1461 yılında sulh yoluyla Candaroğlu Beyliği ilhak edildi. Candar Beyinin elinde olan Sinop, o dönemde güçlü bir liman şehriydi. Buradaki liman ve tersanede üretilen gemilerin emsali Osmanlı’da yok idi. Candaroğulları Beyliğinin ilhakı, Osmanlı denizciliğinin ilerlemesi bakımından da önemlidir.

Trabzon İmparatorluğu’nu 1204’te Aleksi Komnen kurdu.
Fatih Sultan Mehmed Trabzon üzerine yürüdüğü sırada Trabzon İmparatorluğunda David Komnen vardı. David Komnen, Akkoyunluların lideri Uzun Hasan’a arkalanarak, Osmanlılara ödediği haracı ödemeyip, daha önce ödediklerini, Uzun Hasan aracılığıyla geri istemiştir.
Osmanlı ordusu, kara yoluyla Trabzon üzerine yürüdü (…) donanma da Gelibolu sancakbeyi Kâzım ve denizcilikte tecrübesi bulunan Yakup Beyler kumandalarında olarak Sinob'dan Trabzon üzerine hareket etmişti.
Anadolu beylerbeğisi Gedik Ahmed Paşa, Akkoyunlu devletine ait Koyulhisar’ı aldı. Uzun Hasan’ın amcazâdesi Hurşid Bey kumandasındaki orduyu bozunca Uzun Hasan Bey’i telâş aldı.
Osmanlı ordusu Erzincan taraflarındayken (…) Çemişkezek Kürd beyi Şeyh Hüseyin’in riyasetindeki bir heyetle Haşan Bey’in validesi Sâra Hatun da gelmiş ve bu suretle iki taraf arası bulunmuştu.
Ordu Bayburt’tan kuzeye dönerek Trabzon üzerine yöneldi. Trabzon imparatorunun bir tarafa kaçmaması için kendisinden evvel Mahmud Paşa ileri gönderildi.
Trabzon, karadan ve denizden kuşatılınca, David Komnen, Mahmud Paşa’nın akrabasından olan başmabeyncisi Yorgi Amiruki vasıtasıyla Mahmud Paşa ile anlaşarak şehir ve kaleyi teslime karar verdi. Trabzon imparatorluğu 26 Ekim 1461’de (21 Muharrem 866 ) tarihe karıştı.
(Fatih) Trabzon idaresini Gelibolu valisi Kâzım Bey’e bıraktı.
Sâra Hatun bir heyet ile ve hediyelerle oğlunun yanına gönderildi.

Trabzon'un doğu taraflarında Kabaziten'lerin şehri olan Mesochale ile diğer o taraf şehirlerinin zaptı sancak beylerinden ve Şehzâde Bayezid’in eski lalası olan Hızır Bey’e bırakıldı; filhakika Hızır Bey buraları sulhen ve tamamen aldı.

(Uzun Hasan’ın karısı) Despina tarafından David Komnen’e gönderilen mektuplar Fatih’in eline geçti. Komplodan şüphelenen Fatih, David’i dört oğlu ve bir yeğeni ile beraber öldürttü (Kasım 1463).

Beşinci Bölüm
ARNAVUTLUK- EFLÂK- BOĞDAN VE BOSNA SEFERLERİ İLE BOSNA’NIN İLHAKI
Morava muharebesi esnasında Osmanlı ordusundan kaçarak Krova’yı (Akçehisar) kendisine merkez yapan İskender Bey, Arnavutluk senyörleri ve kabile reislerini Kroya'ya davet etti. Arnavutluk ile Epir’deki yerlerin Türklerden geri alınmasına karar verildi. Evrenuz oğlu İsa Bey 1443’de İskender Bey üzerine geldiyse de Kroya civarında mağlûp oldu.
1 Mart 1444 tarihinde ikinci bir kongre toplandı. İskender Bey bütün Arnavutlara baş olmak üzere seçildi.
İskender Bey 1444 senesi Haziran’ında Evrenuzzâde Ali Bey kumandasıyla Debre'ye gelen yirmi veya yirmi beş bin kişilik bir akıncı kuvvetiyle çarpıştı; büyük kayıp vermekle beraber Ali Bey'i çekilmeğe mecbur etti (29 Haziran).
Sultan II. Murad, Hamza Bey’in teşvikiyle 1447’de bizzat Arnavutluk seferine çıktı. Jan Hunyad’ın hareketini haber alınca (…) Sofya’ya geçti. İskender Bey Hefere’ye geldi, Mustafa Paşa kuvvetlerini mağlûp ve kumandanı ile beraber bir hayli esir aldı ve verdiği sözün hilâfına esirleri öldürttü (1448).
Arnavutluk’a giren Sultan Murad evvelâ Sivetigrat kalesini alarak sonra Kroya’yı kuşattı (1449). Sultan Murad yalnız Sivetigrat’ı almakla iktifa ederek geri döndü.

Papa’nın yardımıyla Napoli kıralı ile İskender Bey arasında 26 Mart 1451’de bir muahede aktedildi; bu muahede ile İskender, Napoli kiralının hâkimiyeti altına girdi.
1458’de Aragon ve Napoli kıralı V. Alfons’un ölümü, İskender’i iyi bir hâmiden mahrum bıraktı.
1464 senesi ilkbaharında Osmanlılarla muhasemata başladı.
Balaban Paşa kumandasıyla gönderilen kuvvetler İskender’le çarpıştı.

Fatih, 1465’te yüz elli bin kişilik bir ordu ile Arnavutluk’a girdi. İskender Bey âdeti üzere dağlara çekildi.
1467’de Arnavutluk’a ikinci bir sefer yapıldı. İskender’in vaziyeti iyice zorlaşmıştı.
İskender Bey humma hastalığından 17 Ocak 1468’de öldü.
Fatih, 1468’in baharında Gedik Ahmed Paşa’yı İşkodra seferine göndermek istedi; paşa istemedi ve neticesinde azledilip hapsedildi.
İşkodra zaptı zor bir kaleydi. Ele geçirilmesi ancak 1479’da mümkün oldu.

Fatih’in Karadeniz seferi sırasında, Eflak prensi Vlad, Osmanlı topraklarında vukuatlar yapmıştır.
Fatih, Slistire beği kâtip Yunus Bey ve Niğebolu sancak beyi Çakırcı Hamza Bey’i Vlad’ı ele geçirmekle görevlendirdi. Vlad, her ikisini de öldürtüp kazıklara geçirdi. Vlad Çepeş bundan sonra Niğebolu, Vidin ve bütün nehir boyu şehirlerini tahrip ile katliâm yaparak yağmaladı. Bunun üzerine 1462 senesi baharında sefere karar verildi.
Vlad, bir gece baskınıyla Osmanlı ordusuna saldırdı. Evrenuz oğlu Ali Bey, Kazıklı Vovvoda’yı takip ederek bin kadar esir aldı. Turahan Bey oğlu Ömer Bey akıncılarıyla Vlad’ı takibe devam etti. VIad’ın süvari kuvvetlerini mağlûp etti. Vlad, Macaristan’a iltica etti. Osmanlılarla anlaşması bulunan Macaristan, Vlad’a yüz vermedi ve onu hapsetti.

Fatih, 1476 ilkbaharında Boğdan seferine çıktı. Boğdan beyi Stefan çel Mare, sarp bir dağın ardında savunma pozisyonu alarak Osmanlı ordusunu bekledi. Osmanlı ordusu, top atışları karşısında ilerleyemez durumda kalınca, Fatih, at sırtında hücuma geçerek askerlerinin cesaretini yükseltti.
Boğdan’ın merkezi olan Suçiova şehri yakıldı ise de kalesi alınamadı; iki ay kadar Boğdan’da kalınarak her taraf tahrip edildi; nihayet yeniçeriler arasında veba hastalığı çıkması ve Macarların da hazırlandıklarının duyulması üzerine ordu geriye döndü.

1476 yılının sonlarında Macarlar, Tuna kıyılarında Osmanlılara ait topraklarda hisar yaptırıp bunların etrafını tahkim ediyordu. Fatih, mevsimin kış olmasına bakmayarak bizzat harekete geçti. …kaleler çabuk alındı ve derhal yıkılarak yerle beraber edildi.

Senelik vergisini ödemeye yanaşmayan Bosna üzerine 1463’te bir sefer düzenlendi. Bosna zapt edildi. Osmanlı ordusu bölgeden uzaklaştıktan sonra Venedikliler Mora’da, Macarlar da Bosna’da Türklere karşı taarruza geçti. 1464’te ikinci Bosna seferi tertip edildi.

Fatih, Bosna'yı aldığı zaman Bogomillere iltimas geçmiş ve onlar da Müslüman olmuşlardır. Osmanlı resmî vesikalarında Bogomillerden devşirilen bu çocuklara Bogomillerin başka adı olan Pataren'den galat olarak Potur oğulları denilmiştir.

Altıncı Bölüm
KARAMAN BEYLİĞİ SEBEBİYLE OSMANLI-AKKOYUNLU REKABETİ VE BUNUN NETİCELERİ
Sultan II. Mehmed 1451’de babasının yerine hükümdar olduğu zaman hasım olarak ilk defa karşısına çıkan Karaman oğlu İbrahim Bey’di.
Karaman oğlu İbrahim Bey vefatından az evvel cariyeden olma oğlu İshak Bey’i varis tayin edince diğer oğulları İbrahim Bey’i Konya’dan çıkardılar. Bunun neticesinde İbrahim Bey 1463’te vefat etti. Oğullar arasında toprak kavgası başladı. Osmanlı Devleti İshak Bey’e değil de diğer oğul Pir Ahmet Bey’e destek olunca, İshak Bey Diyarbakır’a Uzun Hasan’ın yanına gitti.
Pir Ahmed Bey bu defa ana, baba bir kardeşi olan Kasım Bey’le uğraştı.
Osmanlı başta destek verdiği Ahmet Bey’le sonradan bozuştu (?).Vezir-i âzam Mahmud Paşa Lârende’ye Pir Ahmed Bey üzerine gönderildi. Osmanlılar Karaman ilinde ileri gelen ve vücutları kendileri için zararlı görülen eşraf ve devlet erkânından bir kısmını öldürdükleri gibi Konya ve Lârende'deki sanat erbabını da İstanbul'a yolladılar (871 H. = 1466 M.).
Osmanlı hükümdarı, 1468’de Karaman ailesini tamamen elde edip ortadan kaldırmak ve onlara müzahir olanların hesaplarını görmek üzere Rum Mehmed Paşa'yı gönderdi; pek zâlim olan bu Rum dönmesi insafsızca hareket ederek çok adam öldürdü; cami, türbe ve medreseleri soydu, ağır vergilerle halkı ezdi.
(1471 M.)’de yine Karaman illerine bu defa da Gedik Ahmed Paşa kumandasıyla asker yollandı.
Uzun Haşan Bey, kendisine iltica etmiş olan Pir Ahmed ve Kasım Beylere mühim kuvvet vererek Karaman taraflarına göndermiş olduğundan Gedik Ahmed Paşa Konya’ya doğru çekildi.
Hududu geçen kuvvetler 877 H. (1472 M.)’de Tokat'a baskın yaparak şehri yağmalayıp yakmışlardır.

Osmanlı ordusu 877 Şevval (1473 Mart) içinde Fatih Sultan Mehmed’in kumandası altında Üsküdar’dan hareket etti. Ordu mevcudu yüz bin kadardı.
Tercan taraflarına gelindiği zaman her iki taraf daha ziyade yaklaşmışlardı.
Hasan Bey kuvvetleri Otlukbeli tepelerini tutmuşlardı.
16 Rebiulevvel 878 (11 Ağustos 1473) de çarşamba günü muharebe yapıldı.
Hasan Bey pek az bir maiyyet ile kaçmıştı.
1474 senesinde Karaman valisi Şehzâde Mustafa vefat etti. Şehzâde Mustafa, âlim ve divan sahibi şair''ve aynı zamanda mahir bir silâhşor olup kadınlara fazla düşkündü.
Mahmud Paşa’nın, uzun müddet, ölen Şehzâde Mustafa ile arası açıktı; buna da sebeb Mahmud Paşa bir seferde iken, Şehzade’nin paşanın güzel olan zevcesine tecavüz etmiş olması ve bunu haber alan Mahmud Paşa’nın karısını boşadığı halde padişahın emriyle kadını almağa mecbur olmasıdır.

Yedinci Bölüm
OSMANLI-VENEDİK HARBÎNİN HAÇLI SAVAŞINA İNKILÂBI VE BUNUN
SONUÇLARI
Osmanlıların İstanbul'u aldıktan sonra (…) Osmanlılar aleyhine açılan mücadele ibtida Venedik cumhuriyetinin faaliyete geçmesiyle başlamış sonra buna, denizden Papa ile Napoli kıralı ve Rodos şövalyeleri ve karadan da Macarlar iştirak etmişler ve bunlara bir de Akkoyunlu devleti katılmıştır (s. 111).

Osmanlılar Eflâk ve Midilli seferlerini yaptıktan sonra donanmalarıyla Venediklilere karşı kendilerini koruyabilecek bir hale gelmişler, Çanakkale'yi tahkim etmişler…

1463 Ağustosunda Venedikliler Mora'da taarruza geçtiler. Mora’ya acele vezir-i âzam Mahmud Paşa gönderildi.
Venedik kuvvetleri ve donanması Kalamata'ya çekildiyse de orada da Türklerden ehemmiyetlice bir sille yedi…

Osmanlı - Venedik harbi fasılasız olarak altı seneyi bulmuştu.

1472 senesinde seksen beş kadırgadan mürekkeb müttefikler donanması (…) Antalya’yı zapta karar verdi. Antalya yağmalandı ise de iki katlı sur ve iki katlı hendekle çevrilmiş olan kale alınamadı.
…müttefikler evvelâ Rodos'a, sonra da Iyonya sahillerine geldiler, karaya asker çıkarıp İzmir'i zapt ile yağmalayıp, katliâm yaptılar.
Moçenigo Türk başı getirene üç duka altını veriyordu (s. 118).

Venediklilerle yapılan bir senelik mütareke 1475
Mütareke müddeti biter bitmez harp tekrar başladı.

Antuvan Loredano kumandasındaki donanma Anadolu sahillerine taarruz ile tahribat yaptı…
İstanbul hükümeti 1477 senesinde Korint körfezinin kuzeyindeki Lepanto yani İnebahtı’nın muhasarasına karar verdi…

1478’de taraflar yeniden sulh yaptı.
1463’de başlayarak on altı sene sürmüş olan Osmanlı - Venedik Savaşı'na son veren muahede 1479 ilkbaharında (884 H.) imzalanmış…

Sekizinci Bölüm
KUZEY-KARADENİZ SEFERİ YE KIRIM HANLIĞININ OSMANLI HİMAYESİ ALTINA GİRMESİ
Osmanlı devleti Venedik cumhuriyeti ile bir senelik bir mütareke akdettiği 1475’te derhal Karadeniz seferini yaptı.

Kırım hanlığı Altınordu veya Deşt-i Kıpçak büyük hanlığının Tokatimur şubesine mensuptur.

Toktamış’ın ölümünden sonra Altınordu hanlığında saltanat mücadeleleri neticesinde birçok rakip hanlar meydana çıkmıştır.
Litvanya’da bulunan Hacı Giray oradan aldığı yardımcı kuvvetle 832 H. (1438 M.)’de Kırım’ı elde edip hanlığını ilân eyledi.

Altınordu hanlarından sonuncusu olan Seyyid Ahmed Han, Kırım’ı ilhak etmek istiyordu. Hacı Giray buna karşı dostları Litvanya ile Lehistan’a güvenemediğinden Osmanlı devletine başvurdu.

Hacı Giray’ın bu hareketi Altınordu hükümdarını harekete şevketti ve Kırım’a hücum ederek Hacı Giray’ı yaralı olduğu halde kaçırdılar. Hacı Giray yedi sene kadar Kırım haricinde kaldı. Nihayet taraftarlarından Tekne Mirza, Altınordu kuvvetlerini Kırım’dan çıkarıp Hacı Giray’ı tekrar Kırım hanı ilân eyledi.

Hacı Giray 1466’da öldüğü zaman on iki oğlundan sekizi ve akrabaları birbirleriyle mücadeleye haşladılar.

Osmanlı’nın desteğini alan Mengli Giray, 1477’de Kırım hanlığına sahip oldu.
…daha sonra kendisine 1197 H. (1783 M.) tarihine kadar üç asırdan ziyade oğul ve torunları halef olmuştur.

Dokuzuncu Bölüm
FATİH VE V. ALFONS’UN SİYASETLERİ-II. MEHMED’ÎN SON SENELERİ OLAYLARI ve ÖLÜMÜ
Aragon ve Napoli kıralı olan V. Alfons, Balkanları ve Akdeniz’i nüfuzu altına almak amacını takip ederek bu suretle bir imparatorluk kurmak istiyordu.
V. Alfons 1458’de ölümüne kadar, Türklere karşı evvelâ Akdeniz ve Balkanlar’da hâkim olmak siyasetini ve buna muvaffak olamayınca Arnavutluk’a girmiş olan Türklerin Adriyatik kıyılarına inmekten uzak tutma emelini takip eylemişti.

Osmanlı’lar, Arnavutluk ve Mora’yı işgalden ve Iyoniyen adalarını aldıktan sonra İtalya’ya atlamak tasavvurunda bulunmuşlardı.
Venedikle aktedilen sulh muahedesini mütaakip 1479 senesinde İtalya seferine Gedik Ahmed Paşa memur edildi.
1480 senesi Temmuzunda Polya sahillerinde görünen Gedik Ahmed Paşa kumandasındaki donanma 25 Temmuzda Otranto limanına demir atmış ve karaya asker çıkararak Otranto (Taranto)’yu muhasara etmiştir.
Şehir 3 Cemaziyelâhır 885 = 11 Ağustos 1480’de Türklerin eline geçmiştir.
3 Mayıs 1481 ’de Fatih Sultan Mehmed’in ölümü ve yerine hükümdar olan II. Bayezid’in daveti üzerine Ahmed Paşa geri döndü ve yeniden kuvvet sevk edilmediğinden dolayı İtalya istilâsı da durdu.
…on üç ay Türklerin elinde bulunan Otranto 10 Eylül 1481’de düştü ve diğer kalelerde olduğu gibi bütün muhafızları öldürüldü.

1479 senesinde Mesih Paşa kumandasındaki küçük bir gurup gemi Rodos Adasına keşfe gitti. 1480 senesinde içerisinde 60 kadırga olan güçlü bir donanma ile Rodos’a çıkarma yapıldı. Türk askeri şehre girmeye başladıktan sonra ilerleyememiş ve bundan dolayı Rodos zapt edilememiştir.

Osmanlı - Memlûk devletleri ihtilâfı
Fatih, 1481 ilkbaharında Anadolu tarafına sefere çıktı.
1465 senesinde Fatih Sultan Mehmed’in kayınbiraderi olan Melik Arslan Bey, Dulkadir beyi idi. Dulkadirlerin bazısı Memlukların, bazısı Osmanlıların desteğiyle taht mücadelesi içindeydiler. Bu mücadeleler hem Dulakdiroğulları beyliğini hem de ilgili diğer ülkelerin ilişkilerini kötüleştiriyordu.

Fatih, 27 Safer 886 ’da Kapıkulu askerleriyle Üsküdar’a geçti; Karaman valisi Şehzâde Cem, bir miktar kuvvetle Suriye hududuna yollandı.
Gebze’ye yakın Tekirçayırı veya Hünkâr çayırı denilen ordugâha indi; hastalığı arttı ve orada iken 886 Rebiulevvel’inin dördüncü perşembe günü ikindi ile akşam arasında (4 Mayıs 1481) elli bir yaşında vefat etti.

Onuncu Bölüm
Fatih’in ilme karşı alâkası
Fâtih zamanına kadar Osmanlılarda (…) müsbet ilimlere karşı pek alâka görülmemiştir.
Plutarque’ın meşhur adamların hayatı isimli eseri, Fatih’in emriyle Yunancadan Türkçeye çevrilmiştir.
Giovanni Mario Angiolello, Fâtih’in oğlu Şehzâde Mustafa ile beraber Uzun Hasan muharebesinde bulunarak Uzun Hasan’ın hayat ve mukadderatına dair eser yazmıştır.
Bellini 1479-1480’de İstanbul'a gelerek sarayda yaşamış, Fâtih’in resmiyle diğer bazı resimler yapmıştır.
Fâtih’in emriyle Batlemyus’un coğrafyası da tercüme edilmiş…

On Birinci Bölüm
İSTANBUL’UN İMARI VE KALKINMASI İÇİN GÖÇMEN NAKLİ - İLMÎ, İÇTİMAÎ MÜESSESELER VE SARAYLAR İNŞASI
Karaman eyaleti şehirlerinden başka İstanbul’a Edirne, Bursa, Gelibolu ve Filibe'den de Türkler nakledildiler.
Mimarisine dokunulmadan Ayasofya kilisesi tamir edilerek bir minare ilâvesiyle cami yapılmıştır.
Fatih Cami (875 H. = 1470 M.) sona ermiştir. …bunun yerinde harap bir halde Rumların Havariyun kilisesi ve Bizans İmparatorlarının mezarları vardı.
İstanbul’un en işlek yerindeki Kapalıçarşı ile Bedesten de Fatih Sultan Mehmed zamanında yaptırılmıştır.
…peygamberimizin ashabından Halid b. Zeyd Ebıı Eyyüb Ensârî’nin kabrinin yanma bir cami ile bir de medrese yaptırarak az zamanda buranın sür’atle imarını temin etmiş…

Fetihten iki sene sonra kendisi için şehrin ortasında ve şimdi Bayezid'te Üniversite binasının olduğu yerde Eski Saray denilen bir saray yaptırmıştı; Fakat burada oturmakta mahzur gördüğünden daha sonra Saray-ı Cedid-i Âmire adı verilen Yeni Saray’ı inşa ettirdi. Eski saray terkedildikten sonra burası vefat eden hükümdarların aileleriyle kızlarına ikametgâh olarak tahsis edilmiştir.

Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u aldığı zaman Patrik Greguvar’ın İtalya’ya kaçması dolayısıyla Rum patrikliği münhaldi.
Rumların başlarında ruhanî reisleri bulunmadığı için dağılmakta olduklarını öğrendi.

Asıl adı Scolarüs olan Gnadios patrik intihap edilince Papalar gibi adını değiştirerek Gnadiyüs unvanını aldı.
Gennadios bu sırada Edirne'de bir ağanın yanında esir bulunuyordu. Ruhanî derecesi de patrikliğe müsait değildi. Derhal Gennadios İstanbul’a getirilip kilise kanununa göre sür’atle ruhanî rütbesi arttırılarak en son ruhanî rütbe olan Havariyun kilisesi piskoposluğuna intihap edildikten sonra Patrik oldu (1454).

On İkinci Bölüm
SULTAN BAYEZÎD VE CEM SULTAN MÜCADELESİ
Bayezid merkezi Amasya olarak Rum eyaleti ve Cem de merkezi Konya olmak üzere Karaman eyaleti valisi idiler.
Babası öldüğü zaman büyük Şehzâde Bayezid otuz dört yaşında olup 1459’da doğan Cem Sultan da henüz yirmi üç yaşında bulunuyordu.
(Sultan II. Mehmed) evlâdlarından her kime saltanat nasip olursa nizam-ı âlem için kardeşlerini öldürmesi hakkında kanuna açık olarak bir madde koydurmuştu.
Bayezid sefahete meyli sebebiyle babasının ihtarına mâruz kalmıştı.

Her iki şehzâdenin babalarının yanında rehin olarak oğulları vardı. Bayezid’in oğlunun adı Korkud ve Cem’in oğlunun da Oğuz Han idi.
Vezir-i âzam Karamanı Mehmed Paşa ile o sırada İtalya seferinde bulunan eski vezir-i âzam Gedik Ahmed Paşa, Cem taraftarı oldukları gibi yeniçeriler de Bayezid’e meyyal idiler.

Fatih ölür ölmez vezir-i âzam Mehmed Paşa Keklik Mustafa adında bir çavuşu, büyük Şehzâde Bayezid’i davet için Amasya’ya yollarken diğer taraftan da kendi adamlarından birini Cem Sultan’a gönderip yolu uzak olan Bayezid gelmeden evvel onu İstanbul'a davet ile bir emr-i vaki yapmak istemişti. Fakat Cem’e bu gizli mektubu götüren şahsı Anadolu beylerbeğisi Bayezid’in damadı Ayşe Sultanın zevci Sinan Paşa yakalayarak öldürdü. Bayezid’in gelmesini bekleyen yeniçeriler bunu duyunca ayaklanarak vezir-i âzamı öldürdükleri gibi bazı evleri de yağmaladılar. Bu anarşinin önünü almak için Bayezid gelinceye kadar büyük babasının yanında bulunmakta olan Bayezid’in oğullarından Korkud babasına vekâleten tahta geçirildiyse de söz ayağa düştüğünden Bayezid’in gelmesine kadar âsayiş yerine gelmedi

Bayezid İstanbul’a gelerek tahta oturdu (886 Rebiulevvel=20 Mayıs 1481). Şımarmış olan Yeniçeriler afvedildi.
Cem Sultan, biraderine karşı asker çekti; acele Bursa üzerine yürüdü ve iyi karşılandı. …şehre girip adına para kestirip hutbe okuttu ve bu suretle hükümdarlığını ilân eyledi.
…biraderine bir hey’et gönderip Osmanlı memleketlerinin ikiye taksimi ile kendisinin Anadolu’da ve Bayezid’in Rumeli’de hükümdar olmalarını teklif ettiyse de bu teklif reddedildi.

II. Bayezid derhal ordusunun başında olarak Bursa üzerine yürüdü.
Yenişehir ovasında iki taraf arasında vukua gelen muharebede Yakup Bey’in karşı tarafa geçmesiyle Cem Sultan mağlûp olup Eskişehir’e ve oradan da yaralı olarak Konya’ya kaçtı.
…tutunamayacağını anladığı için hemen validesi Çiçek Hatun ile ailesini ve yanında bulunan Murad adındaki oğlunu alıp üç gün sonra 28 Haziranda Suriye’ye iltica ile Kahire’ye Memlûk sultanının yanına gitti.
Osmanlılarla arası iyi olmayan Sultan Kaytbay, Cem Sultan’ı elinde siyasî bir koz olarak kullanmak istedi. Şehzade Cem, Gedik Ahmet Paşa’nın yardımlarıyla Konya/Karaman bölgesine gelip saklandı.
İki kardeş mektuplaştı; Cem, taht hırsından vaz geçmedi. Mücadele devam etti.
Şehzade Cem, 1482’de Rodos’a gitti. Şövalyeler, Osmanlıdan para koparmak içi ellerine geçen kozu olabildiğince kullandılar. Cem’i Fransa’ya gönderdiler. Halbuki Şehzadenin muradı Rumeli’ne geçmekti.
Rodos esareti 7 yıl süren Cem, 1489’da Roma’ya götürüldü.

1495 yılında Sultan Bayezid, Cem’in öldürülmesini istedi. Bu haber Papa’ya ulaştığında Cem, Fransa Kralına teslim edildi. Cem hastalandı (muhtemeldir ki Papa Aleksandr Borjiya tarafından zehirlettirilmiştir). Hastalığı çok hızlı ilerledi. 1495 Şubatında vefat etti.

Biraderi, Cem’in muhafazası için, her nereye sığınmışsa o kimselere senelik kırk bin altın vermiştir. Ölümünü duyunca da gıyabında cenaze namazı kıldırıp üç gün yas ilan etmiştir (s. 174).
Cem’in cesedi epey müddet Napoli’de kaldıktan sonra Bayezid’in talebi üzerine 1499 senesi başlarında Napoli kıralı Frederik tarafından Türkiye’ye gönderilmiştir. Cem’in cesedi Bursa’da Muradiye’de Fatih Sultan Mehmed’in oğlu Şehzâde Mustafa’nın, yani büyük biraderinin yanma gömülmüştür; ölümünde otuz altı yaşında idi.

Gedik Ahmed Paşa devşirmeden veya pençik esirlerindendi. 1474 senesinde Mahmud Paşa’nın ikinci defa vezir-i âzamlıktan azli üzerine o makama tâyin edilmiştir.
Bayezid’in şehzâdeliğindenberi Ahmed Paşa ile arası iyi değildi. Cem’in Suriye’ye kaçmasında Ahmed Paşa’nın dahli olduğunda inandı. 1483 yılında, Edirne’de düzenlenen bir ziyafette Gedik Ahmed Paşa’ya da siyah kaftan giydirilip öldürüldü.
Paşa’nın katli dolayısıyla Edirne’deki yeniçeriler ayaklanıp Edirne subaşısını öldürdülerse de hâdise bastırıldı.
Gedik Ahmed Paşa iyi bir askerdi. Karaman ilinin tamamen işgali, Alâiye beyliğinin alınması, Kuzey - Karadeniz fütuhatı, İtalya seferi ve Taranto’nun zaptı hep onun eseridir.
Tarihî tetkiklere göre mağrur, dik başlı, açık sözlü bir devlet adamı ve mâhir bir kumandandı.

On Üçüncü Bölüm
KİLİ VE AKKİRMANTN ALINARAK BOĞDANIN OSMANLI HÂKİMİYETİNE GİRMESİ VE LEHİSTAN SEFERLERİ
Karadeniz’de mutlak hakimiyeti tesis etmek için Boğdan’a sefer yapılması gerekiyordu.
Osmanlı ordusu evvelâ Tuna’nın sol sahilinde bulunan ve Boğdan’ın Karadeniz’e kapısı olan Kili (Chilia)’yi karadan ve donanma da denizden sardı. Kale teslim alındıktan sonra Akkirman üzerine gidildi. Kili ve Akkirman alındıktan sonra Boğdan Prensliği zorda kaldı. Akkirman kalesini geri alma teşebbüsünde bulunan Boğdan Prensine cevap, krallığının ilhakı oldu. …akıncı kumandanı ve Silistre sancakbeyi meşhur Malkoç oğlu Bâli Bey Boğdan harekâtına memur edildi (1486).
Boğdan Osmanlı nüfuzu altına alındıktan sonra Lehistan, Boğdan’a saldırdı. Bunun üzerine Osmanlılar da Lehistan’ın üzerine yürüdü (1498). Bâli Bey büyük oğlu Ali Bey’i askerine artçı ve küçük oğlu Tur Ali Bey’i de öncü yaparak Leh topraklarında ilerledi. Çarpışmalarda Boğdan Voyvodası Stefan Çel Mare hizmet ve sadakatinden dolayı taltif edildi.

On Dördüncü Bölüm
II. BAYEZİD ZAMANINA KADAR OSMANLI - MEMLÛK DEVLETİ MÜNASEBETLERİ

Memlûklerin Malatya valisi Mintaş’ın isyanı üzerine Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin’e geçen Malatya’nın, Burhaneddin’den sonra Yıldırım Bayezid tarafından alınması neticesinde Memlûklerle Osmanlılar arasındaki dostluk bozulmuştu.
Osmanlılarla Memlûkler arasındaki muharebe 1485’den 1490 senesine kadar (890-895 H.) beş sene sürmüş ve altı seferde bitmiştir. Bu muharebelerde Osmanlı ordusu mağlup olmuştur. Muharebeleri sona erdiren, Dulkadiroğullarının Osmanlılardan yüz çevirip Memlûklere tabi olmasıdır.

On Beşinci Bölüm
XV. YÜZYIL SONLARINDA KOMŞU DEVLETLER İLE ENDÜLÜS İSLÂMLARI VE KEMAL REİS

Beni Ahmer hükümdarı, 891 H. (1486 M.)’de Osmanlı devletine bir elçi yollayarak acıklı durumunu anlatmıştı. Bu elçi îslâmların feci hallerini anlatan ve meşhur şair Ebû’l -Beka Salih b. Şerif’in kaleminden çıkmış olan manzum bir feryadnâmeyi de beraberinde getirmişti.
…istenilen yardım yapılamamış ve daha sonraları yani 911 H. (1505 M.)’de İspanya sahillerini vurmak için Kemal Reis kumandasıyla bir filo gönderilmiş ve bir kısım İslâm ve Yahudi kurtarılarak ilk kafilesi Türkiye’ye getirilmişti.

Beni Ahmer devleti Ocak 1492 (29 Safer 897)’de bir muahede ile teslim oldu ve hâkimiyeti sona erdi. Akdedilen muahede ve teslim şartlarına göre İslâmlara fena muamele edilmeyecek ve onların cemaat hakları tanınacaktı; Fakat bu ahde ancak üç hafta riayet edildi ve bundan sonra gün geçtikçe arttırılmak suretiyle orada kalmış olan Müslümanlara yapılmadık eza ve cefa kalmadı.

Osmanlı donanması, Kemal Reis denilen meşhur Türk korsanının devlet hizmetine alınmasıyla yeni bir devreye girmiş ve bu değerli denizcinin tecrübelerinden çok istifade edilmiştir.
Kemal Reis’in, Hacı Mehmed isminde bir kardeşi olup bu da, Kitâb-ı Bahriye sahibi meşhur Piri Reis’in babası idi.
Rivayete göre kendisinin şöhretini çekemeyen Kaptan Paşa tarafından verilen reis gemisi işe yaramaz bir şeydi. Denize açıldıktan sonra nihayet şiddetli bir fırtınadan Kemal Reis’in gemisi battı ve kendisi de kurtulamayarak boğuldu.

On Altıncı Bölüm
BAYEZİD’İN RUMELİ SEFERİ— VENEDİK VE HAÇLILARLA SAVAŞ
Sultan Bayezid Arnavutluk’ta bulunduğu sırada Macaristan ve Venedik’e akın yapılmasını emreylemişti; bunun üzerine 1492 senesi akını denilen ve Osmanlıların pek ağır muvaffakıyetsizliğiyle neticelenen bu akın bir Haçlı Seferi istidadını göstermiş ise de bir netice basıl olmamıştır.

İnebahtı seferi
II. Bayezid, 20 Şevval 904 (1 Haziran 1499) tarihinde sefere çıktı.
Donanma efradı açlık ve susuzluktan çok sıkıntı çekti…
Venedikliler Antoniyo Grimani kumandasında yüz elli, yüz altmış parça gemi ile İnebahtı limanını kapattılar.
Venedik donanmasının öncü gemisi kumandanı Armeniyo, Türk donanmasının baş tarafında bulunan Burak Reis’in gemisinin üzerine saldırdı. Ağır saldırı altında kalan Burak Reis, etrafındaki düşman gemileri ateşe verdi. Beş yüz mevcutlu Burak Reis’in gemisinden ancak doksan kişi kurtuldu.
Andre Grimani tek başına bir iş göremeyeceğini anladığından İnebahtı yolunu Türk donanmasına açık bırakarak Korfo’ya çekildi.
Ağustos 1499 senesinde İnebahtı alındı.

…donanma 27 Temmuz 1500’de İnebahtı’dan çıkıp Navarin limanı önünde Venedik gemileriyle çarpıştı.
(13/14 Muharrem 906 = 9/10 Ağustos 1500) Mudon kalesi ele geçirildi.
Koron ve Navarin harb edilmeden teslim alındı.

Venedik cumhuriyeti Alman İmparatoru ile Papa’dan ve İngiltere, Fransa, İspanya, Napoli Lehistan ve Macaristan krallarından yardım rica etti.
Papa bu defa da Türkler aleyhine yeni bir Haçlı Seferi açılması için faaliyete geçti. Müttefikler denizde meşgullerken Macarlar da karadan taarruz edeceklerdi.
İlk başta Ege’deki adalara saldırdılar. Saldırılar devam ederken doğuda Akkoyunluları yıkan Şiirler, tehdit halini aldığı için Osmanlılar sulh istedi.
14 Aralık 1502 (908 Receb)’de Osmanlılarla Venedikliler arasında otuz bir madde üzerine bir muahedenâme imzalandı. Bir antlaşma da Macarlarla yapıldı.

On Yedinci Bölüm
SAFEVÎ DEVLETİNİN ZUHURU VE FAALİYETİ
Hazret-i Ali ve ehl-i beytine hürmet ve muhabbetten doğmuş olan şîa mezhebi müteaddit kollara ayrılmıştır. Bu müteaddit fırkalar arasında imamiyye fırkasından isnâ-aşeriyye fırkası zuhur etmiştir.
Safevî ismi, İsnâ-aşeriyye mezhebini devletin resmî mezhebi ilân eden Şah İsmail’in büyük ceddi Şeyh Safiyüddin Erdebilî’nin adından alınmıştır.

Şeyh Safiyyüddin, Halvetiyye tarikatı müessisi İbrahim Zahid Ceylânî’ye intisab ederek yetişmiş ve 735 H. (1334 M.)’de vefat ettiği vakit yerine oğlu Sadrüddin Musa Erdebil şeyhi olmuştu.
Sadreddin Musa’dan sonra oğlu Alâüddin Ali ve onun oğlu Şeyh İbrahim’e kadar siyasî bir emel takip etmeyerek tarikatlerinin neşriyle iktifa eden bu şeyh ailesi, İbrahim’in oğlu Şeyh Cüneyd’ten itibaren o sıradaki karışık vaziyetlerden istifade ile şeyhliğe şahlığı da ilâve etmek üzere çalışmağa başlamışlardır.
Şeyh Cüneyd, daha Karakoyunlular zamanında faaliyete başlamış ancak hudut dışı edilmiştir. Bunun üzerine Osmanlı topraklarına gelmiş ancak sultan II. Murad’dan yüz bulamamıştır. Karaman beyliğinden de yüz bulamayınca Varsak aşiretinin yanına çekilmiş ve sonra epeyi bir kalabalıkla Samsun ve Trabzon taraflarına geçmiştir. Bir ara Trabzon’a hücum edip şehri kuşatmış ancak ele geçirememiştir.
Şeyh Cüneyd bundan sonra Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın yanma gitti. Uzun Hasan bunu Karakoyunlulara karşı kullanmak üzere kız kardeşi Âlemşah Hatun’la nikâhladı. Şirvan hâkimi Sultan Halil ile yaptığı bir müsademede maktul olan Şeyh Cüneyd’in ölümünden sonra oğlu Şeyh Haydar babasının yerine Erdebil sofularına şeyh olmuştur.
Şeyh Haydar, babasından daha haristi. Bu da Uzun Hasan’a damat olmuştur. Şirvan taraflarına hücum ile muvaffak olmuştu. Savaşlarından birinde maktul düşmüştür. Sultan Yakup, Erdebil’i zaptettikten sonra Şeyh Haydar’ın oğullarını Fars’a naklederek İstahr kalesinde hapsetmiştir.
Yakub’un ölümünden sonra Akkoyunlu ailesi arasındaki saltanat mücadelesi esnasında Haydar’ın İsmail haricindeki oğulları öldürüldü. İsmail, Geylan hükümdarının yanına kaçırıldı.
Rüşt em Bey’in katlinden sonra Akkoyunlu hükümdarlığına II. Bayezid’in yeğeni ve damadı Göde Ahmed Bey geçmiş, sonra buna karşı da rakipler çıkıp birbirlerini yerken Şah İsmail meydana atılmıştır.
Azim ve irade kudreti ve büyük bir cesaretle ortaya çıkan Şah İsmail 907 H. (1502 M.)’de Elvend Mirza’yı Nahcıvan'da bozup Diyarbakır'a kaçırdı. Ardından Azerbaycan'ı istilâ etti ve sonra yine Akkoyunlulardan Irak ve Fars hükümdarı Murad Bey’i de 908 H. (1503 M.)’de Hemedan'da bozarak Şiraz'ı ve daha sonra Bağdad'ı elde etti.
Fars ve Irak hükümdarı Murad Bey Dulkadır Türkmen beyi Alâüddevle’nin yanına sığınmış ve ona damat olmuştu. İsmail, gizlice Osmanlı topraklarına girip Tokat’a kadar ilerledi. Elbistan’a saldırdı. Alâüddevle hiç ummadığı bir yerden gelen taarruz karşısında dağıldı. İsmail girdiği yerleri yaktı, yıktı ve Harput ile Diyarbakır'ı aldı (913 H. = 1507 M.).

Şah İsmail İran, Azerbaycan ve Irak'ı aldıktan sonra cür’eti arttı. Şah İsmail, teşkil ettiği askerlerine kırmızı çuhadan taçlar giydirdiğinden dolayı onun taraftarlarına Sürhser yani Kızılbaş denilmiş ve bu isim taammüm etmiştir. Şah İsmail, Anadolu'daki Alevîleri iyiden iyiye kendisine celb etmek için buraya kendi adamlarını gönderip propaganda yaptırıyor ve el altından Osmanlı hükümeti aleyhine geniş bir isyan hazırlıyordu.
Anadolu'ya yolladığı Rûmiyeli Nur Ali Halife Koyluhisar'a geldiği zaman o taraf Alevîlerinden üç, dört bin süvari bunun başına toplandılar, üzerlerine sevk edilen Faik Bey (Paşa) kumandasındaki üç dört bin kişiyi bozup Tokad'ı zapt ile Şah İsmail adına hutbe okuttular.

Şahkulu
Osmanlı tarihlerinde Şeytankulu adı verilen bu Kızılbaş, yine Alevîlerden Şah İsmail’in babası Şeyh Haydar’ın halifelerinden Hasan Halife isminde birinin oğludur ve Korkudili kazasına bağlı Yalımlı köy halkındandır.
Şehzâdeler arasındaki hoşnutsuzluk ve devlet erkânının kayıtsızlığından istifade ederek ayaklandı. Emri altında on bin kişi vardı. O sırada Antalya’dan Manisa’ya dönmekte olan Şehzâde Korkud’un hâzinesini vurup ellerine epeyi para geçirdikten sonra Şah İsmail’in halifesiyim diye etrafa taarruza başladı; Antalya’yı basıp kadıyı öldürdü.
Şahkulu kuvvetleri Karaman beylerbeği Haydar Paşa’yı da öldürdükten sonra kuzeye doğru ilerlediler.
Bu çapulcular Erzincan hududunda iken Tebriz’den Anadolu'ya gelmekte olan beş yüz kişilik bir tüccar kafilesine baskın yapıp katlettiler; bunun üzerine, ticareti ve tüccarı himayeye büyük ehemmiyet veren Şah İsmail de bunların ileri gelenlerini öldürttü.

On Sekizinci Bölüm
II. BAYEZİD’İN SON SENELERİ YE YAVUZ SELİM’İN HÜKÜMDARLIĞI
915 Rebiulâhirin 25 inci salı günü gecesi (1509 Ağustos) Memalik-i Rum denilen Amasya, Tokad, Sivas, Çorum ve havalisinde başlayıp kırk beş gün şiddetle devam eden depremde halk iki ay dışarıda çadır ve örtü altında kaldı.
Ayni şiddetle bu deprem İstanbul ve Edirne’de de oldu. Küçük kıyamet denilen İstanbul depreminde yüz dokuz mescid, bin yetmiş ev harap olduktan başka halktan beş bin kişi telef oldu.
Sultan Bayezid bu zelzele münasebetiyle Edirne’ye gittiyse de aynı sene Recebinin dokuzunda yani İstanbul zelzelesinden on beş gün sonra da İstanbul’dakinin aynı şiddetle orada da bir deprem oldu.
Şaban’ın üçünde Edirne’de yine aynı şiddette deprem oldu ve Tunca taşarak üç gün geçit vermedi ve pek çok nüfus telef oldu.

Sultan II. Bayezid’in Abdullah, Şehinşah, Alemşah, Mahmud, Mehmed, Ahmed,
Korkud, Selim isimlerinde sekiz oğlu olmuş idi. Ahmed, Korkud ve Selim dışındakiler, Babaları hayattayken vefat etmişlerdi.
Şehzâde Korkud Saruhan (Manisa), Şehzade Ahmed Amasya ve Şehzâde Selim de Trabzon valiliklerinde bulunuyorlardı.

Şehzade Korkud, Bayezid’in son zamanlarında devlet idaresinin bozukluğu ve halkın ıztırabı sebebiyle acı acı mektuplarla babasını ikaz etmiş (…) ümidi kestikten sonra sekiz gemi ve sekseni mütecaviz kölesi ve elli nefer maiyyeti ile Hacca gidiyorum diyerek, Mısır'a gitmiştir (915 Muharrem / 1509 Nisan). Oğlunun akıbetinin, kardeşininkine benzemesinden endişe eden Sultan II. Bayezid, Korkud’un Hacca gitmesine izin vermedi. Yaklaşık 1 yıl Mısır’da kalan Korkud, ülkeden ayrılarak Antalya’ya döndü.
Şehzâde Ahmed, mutedil ve müdebbir olduğundan bir kısım devlet ricali de babasının yerine bunun gelmesini istediklerinden devlet erkânı arasında taraftarları çoktu.

Şehzade Selim H. (1470M.)’ de Amasya’da doğmuş ve babasının hükümdarlığı zamanında Trabzon valisi olmuştur.
Şehzâde Ahmed itidali ve hilmiyeti cihetiyle bütün devlet ricalinin hürmetini celbettiği halde onun zıddı olan Selim ise şiddeti ve cevvaliyeti ve amansız hareketi cihetiyle etrafına korku bırakmıştı.
Şehzâde Selim’in bütün arzusu icabında maksadına kavuşabilmek için devlet merkezine yakın bir mahalle nakletmekti; bunun için maksadına uygun olarak Rumeli’de bir sancak istedi ve hemen Kefe’den, Kırım’dan1 Tuna’ya doğru yürüdü.
Şehzâde Selim’in Rumeli’ye geçişi İstanbul'dan duyulunca, vükelâ padişahı Edirne'ye götürmek üzere yola çıkarmışlar ve Selim’in üzerine asker sevk etmek istemişlerdi.
Bayezid, ihtiyar olduğu için araba ile hareket edip Çukurçayır'da Selim’in ordugâhı karşısına gelmişti. Selim, karşı taraftan bir taarruz vâki olmadıkça katîyyen mukabele edilmemesini kendi kuvvetlerine şiddetle emretmişti.
Bayezid, şehzadelerinden hiç birini diğerine tercih ile veliahd yapmayacağına dair bir de ahidnâme yazdırarak bu hâdisenin birinci safhasını böylece kapatmıştır.
Yine bu sırada Şahkulu muharebesi neticelenmiş, muzafferiyet yerine Ali Paşa maktul düşmüş, Şehzâde Ahmed, asileri takip edecek yerde, Amasya’ya çekilmişti. Sultan II. Bayezid, oğullarından Şehinşah’ın vefat haberini alınca tahttan çekilmeye karar verdi. Devlet ricalini toplayıp görüştü; ekseriyet Şehzâde Ahmed’in hükümdar olmasını muvafık gördüler.
…ekseriyet Şehzâde Ahmed’in hükümdarlığa dâvetini istediklerinden kendisine haber gönderildi.
Halbuki Selim’e verilen ahidnâmede hayatta oldukça saltanatta kalacağı ve hiç kimseyi yerine namzed göstermiyeceği yazılmış olduğundan Bayezid ahdine sadık kalmamakta idi.
Filibe’de bulunan Şehzâde Selim bütün bu görüşme ve kararlardan adamları vasıtasıyla haber alıyordu.
Selim, kırk bin kişilik bir kuvvetle birdenbire Çorlu’da babasının kuvvetlerinin bulunduğu Karışdıran ovasına geldi.
917 Cemaziyelevvelinin sekizinci günü iki taraf arasında vukua gelen muharebede Selim kuvvetleri bozuldu, şehzâde takip edenlerin elinden güçlükle kurtuldu.
Şehzâde Ahmed hükümdar olmak üzere davet edildi. İstanbul'a girdiğinin ertesi günü de hükümdar ilân edilmesi tekarrür etmişti.
O gece yeniçeriler, Şehzade Ahmed’in hükümdarlığını tanımadı ve isyan ettiler.
Şehzade Ahmed, Anadolu'ya, döndü ve orada faaliyete geçti.
Selim’in düşmanları bu defa Şehzade Korkud’u saraya çağırdılar.
Yeniçeriler Korkud’a hürmet gösterdiler; fakat Selim’den başkasını istemediklerini de söylediler.
Sultan II. Bayezid, tahtı Selim’e terk etmeye istekli değildi fakat mecburen terk etti (7 Safer 918 = Nisan 1512).

Bayezid saltanatı oğluna terk ettikten sonra arzusu üzerine iki milyon akçe yıllık maaş tayiniyle Dimetoka'ya gönderildi. Dimetoka’ya varmadan Çorlu civarında ansızın vefat etti.
Tenkîhü't-tevarih zehirlenmek suretiyle öldüğünden bahsetmekte ve gösterişte o rivayeti teyid eylemektedir.
Bayezid, sükûn ve rahatı severdi. Şehzâdelik devri Amasya’daki yârânı ile zevk ve safa ve îyş u nûş âlemleriyle geçmişti; bu tarihlerde kendisi uyuşturucu maddelerden afyon macunu da kullanmıştı.
…hükümdar olduktan sonra bir müddet daha içki âlemleri tertip etmiş ve sonra tamamen terk ile ibadetle meşgul olmuştur. Adlî mahlasıyla Türkçe ve Farsça şiirleri vardır.

On Dokuzuncu Bölüm
SULTAN SELİM’İN İÇ DURUMU DÜZELTMESİ, ÇALDIRAN MUHAREBESİ ve DULKADIR BEYLİĞİNİ ALMASI
Şehzâde Ahmed Anadolu’da muvaffak olacağını umarak Selim’e karşı hazırlık yapıyordu.
Anadolu’da hükümdarlığını ilân eden Ahmed’in oğlu Alâüddin bir miktar kuvvetle Bursa üzerine gelip orayı zaptetmiş ve babası adına hutbe okutmuştu. Alâüddin üzerine kuvvet sevk edilerek Bursa'dan kaçırılmış ve bu şehzâde Malatya yoluyla Memlûklere iltica eylemiştir.
Sultan Selim, saltanat kanunu mucibince kendi oğlu Süleyman’dan başkasını hayatta bırakmamağa karar verdi (s. 250).

Şehzâde Ahmed taraftan olup bununla gizli muhaberesi olan vezir-i âzam Koca Mustafa Paşa Bursa’da idam edildi.

Yirminci Bölüm
YAVUZ SULTAN SELİM’İN CÜLÛSUNDA ANADOLU’DA KIZILBAŞ FAALİYETİ
Şah İsmail asırlardan beri Anadolu’da yaşayan Kızılbaşlara Dâî veya Halife isimlerinde propagandacılar göndererek onları da kendi camiası altına sokmağa çalışıyordu.
Nur Halife Orta - Anadolu’da müridleri vasıtasıyla çalışıyor, Sivas, Tokat, Amasya ve Çorum’daki Alevileri Şah adına birliğe dâvet ediyordu. Hasan Halife oğlu Şah Kulu da Antalya ve havalisinden başlayarak Şah adına çalışıyordu.

Trabzon valisi Şehzâde Selim, Şah İsmail’in Anadolu’daki faaliyetini gözden kaçırmıyordu.

Yavuz Sultan Selim, İran seferinde çıkmadan evvel Anadolu’daki Şah İsmail taraftarı mazarratları dokunacak olan kırk bin kişiyi hapis ve idam ettirmiştir.

Sultan Selim, oğlu Süleyman’ı Edirne'ye getirterek Rumeli muhafazasında alıkoydu ve 920 senesi Muharrem ayının 23 üncü Salı günü (19 Mart 1514) Edirne’den İstanbul’a hareket etti.

Şah İsmail’in batı hududu kumandanı Ustaclu oğlu Mehmed Han idi; bu Osmanlı kuvvetlerine mukavemet edemeyeceği için ordunun geçeceği yerleri yakıp yıkarak oraları çöle çevirip Şahın yanına çekilmişti (s. 262).

Sultan Selim’in ordusu doğu Anadolu’da Şah İsmail’i uzun süre aradı, bu arayış uzadıkça askerde huzursuzluk ortaya çıktı.

Çaldıran muharebesi
İki ordu Çaldıran ovasında karşılaştılar (2 Receb 920 = Ağustos 1514). Ertesi gün savaş başlamıştır.
Osmanlıların yaya yani yeniçeri kuvvetleri çok muntazam olup buna mukabil Şah’ın da altmış bin kişilik mükemmel süvari kuvveti vardı.                
Şah’ın sağ cenahı, Osmanlıların sol cenahını bozmuş ve beylerbeği Haşan Paşa maktul düşmüştü.
…fakat sağ cenah Şah’ın sol cenah kumandam Ustaclu oğlu Mehmed Han maktûl olarak kuvvetleri bozup diğer kanada yardım ederek Şah’ın galib gelen sağ cenahı da bozmuştur.
Şah İsmail kurşunla kolundan yaralanarak atından düşmüş ve güçlükle kaçabilmiştir.
Çaldıran mağlûbiyeti üzerine Şah İsmail Tebriz’de tutunamayacağını anlayarak Dergüzin'e kaçmış ve Osmanlı kuvvetleri Tebriz'i işgal etmiştir.
Yavuz, Tebriz'de sekiz dokuz gün kadar kaldı ve Tebriz’deki sanat erbabı, tüccar ve sair işe yarayacaklardan bin haneyi İstanbul'a naklettirdi ve bu meyanda Timur’un ahfadından Bedîüzzaman da vardı. Bedîüzzaman Mirza, Hüseyin Baykara’nın oğludur.
Sultan Selim, İran seferini tamamlamak üzere bölgede kalmak istediyse de bir süre sonra ordusuyla birlikte Amasya’ya çekildi. Bu süre zarfında maiyetindeki bazı kimseler Padişahı seferden vaz geçirmek istemişlerdir. Ordu içindeki bu durumdan mütevellit İran seferi tehir edildi.

Padişah 1515 Nisanında (921 Safer sonu) Amasya’dan çıkarak Kemah’ı aldı.
Haziran 1515’de Dulkadir beyliği ilhak edildi.
Diyarbakır'ın alınması kararlaştırılıp Osmanlılara iltica etmiş olan meşhur âlim ve müverrih İdris-i Bitlisi vasıtasıyla burasının sulhen alınmasına teşebbüs edildi ve filhakika muvaffak olundu.
…bundan sonra İdris-i Bitlisî’nin teşebbüsüyle Mardin de alındı.

Sultan Selim 1515 Temmuz’da seferden döndü. Saraydaki ilk işi İran seferini sabote etmek için askeri tahrik edenleri bulmak oldu. Meşhur münşi Kazasker Tâcizâde Cafer Çelebi’yi, ikinci vezir İskender Paşa’yı ve ocakta Sekbanbaşı Balyemez Osman Ağa’yı buldu. Hepsini idam ettirdi.
Yavuz Sultan Selim bu hâdiseden sonra askeri tahrik edeceklerini göz önüne alarak ocaktan yetişenlerden yeniçeri ağası usulünü kaldırarak saraydan yetişme ve itimada lâyık olanlardan ağa yapma usulünü koymuştur (s. 277).

Yirmi Birinci Bölüm
MEMLÛKLERLE SON MÜNASEBAT YE MISIR SEFERİ

Osmanlı padişahı Memlûklere karşı açacağı seferi hiç sezdirmek istemiyor ve bütün harekâtını İran üzerine tevcih edilmiş gibi gösteriyordu.
Sultan Gavri de tedbirli davranıyordu. Şehzâde Ahmed’in oğlu Kasım, elinin altındaydı ve ordusuyla Haleb'e girerken Şehzadeyi yanına almış, ona mahsus sancaklar açtırmış ve onu Osmanlı tahtına namzed göstermişti.
1516 ilkbaharında (H. 922) vezir-i âzam Hadım Sinan Paşa’yı kırk bin kişilik bir kuvvetle Maraş üzerinden Fırat tarafına şevketti. Bu sefer zâhiren Safevîler üzerine idi.
Sinan Paşa’nın Memlûk hudutlarına gelmesi üzerine Kansu Gavri de elli bin kişilik bir kuvvetle beraberinde Şehzâde Kasım olduğu halde Şam'a geldi.
Memlûklere harp açmak için bu bahaneyi bulan Osmanlı hükümdarı, Kan su Gavri’nin Şah İsmail ile ittifak etmesini vesile yaparak Memlûklerle harbe karar verdi.
…askerin Kayseri’de toplanmasını emretti.

Merc-i Dâbık muharebesi
Memlûk sultanı Kansu Gavri yanında halife de olduğu halde bütün ordusuyla Haleb'ten çıkarak Merc-i Dâbık'a gelmiş ve karargâhını kurmuştu.
24 Ağustos 1516 (26 Receb 922)’da iki taraf karşılaştı.
…beş altı saat içinde Memlûk ordusu târumar oldu.
Osmanlı kuvvetleri vezir Yunus Paşa kumandasiyle sür’atle hareket ederek Haleb'e girdi ve oradan da kaçanlara göz açtırmayarak Hama ve Hums'u, arkasından da sür’atle Şam'ı işgal eyledi.

Ridaniye muharebesi
Ridaniye, Kahire şehrinin kuzey-doğusunda bir köy olup şehre pek yakın bir mesafede bulunuyordu ve iyice tahkim edilmişti.
22 Ocak 1517 ( 29 Zilhicce 922)’de sabah erkenden başlayan taarruz pek şiddetli olarak devam etti.
…harp ertesi günü ikindi vaktine kadar devam etti.
Tomanbay muvaffakiyetten ümidini keserek kaçtı; Ridaniye ordugâhı bütün toplarıyla zapt edildi; Kahire alındı; Memlûk sultanlığı fiilen sona erdi.
Tomanbay bir süre daha mücadele etti, çarpışmalarda çok fazla can kaybı yaşandı ve nihayetinde yakalanıp asıldı.

Memlûk Sultanlığının ortadan kalkması, Osmanlı devletine Asya kıt’asında Suriye, Filistin ve Elcezire ile Hicaz'ı ve Afrika'da ise Mısır gibi mühim ve mamur bir kıt’ayı kazandırdı.

Yavuz Sultan Selim Muhyiddin-i Arabi’ye hürmetkârdı. Şam’da ikameti esnasında şeyhin kabrine türbe ve yanma bir de cami ve imaret yapılmasını emir ve temin etmiştir.

Kızılbaş Celal
Bozok Türkmenlerinden Amasya'nın Turhal kasabası halkından Celâl isminde dirlik sahibi bir Kızılbaş ayaklanarak başına yirmi bin kişi toplayıp Mehdîlik dâvasiyle Tokat'a gelmişti. Şah İsmail’e güvenilerek veya onun teşvikiyle tertip edilen bu hâdise süratle halledildi.

Yavuz Sultan Selim Mısır seferinden döndükten sonra donanmaya ehemmiyet vererek hazırlık yapıyordu. Bu hazırlığın ne tarafa olacağı belli olmamakla beraber birinci derecede Venedikliler telâşa düştüler.
Bu hazırlığa asıl sebep Papa X. Leon’un Osmanlılara karşı bir sefer yapılması için sarf ettiği faaliyetti.

Yavuz Sultan Selim, donanma faaliyetiyle beraber yapacağı işler hakkında katı bir karar vermeden evvel1 pek sevdiği Edirne’ye, gitmek istemiş 1520 Ağustosunda (2 Şaban 926) yola çıkmıştı. Rahatsızdı ve arkasında iki omuzu arasında sağ tarafa mâil olarak çıkan bir çıbandan mustaripti.
Yara büyümüş ve açılmıştı. Padişah hareket edemeyecek kadar takatsiz düşmüştü.
…son demlerini yaşadığından acele gelip yetişmesi için Manisa valisi Şehzâde Süleyman’a haber gönderdi ve oğlu gelmeden evvel 21 Eylül 1520 (8 Şevval 1926) cuma günü akşamı elli bir yaşında Çorlu karargâhının bulunduğu Sırt köyünde vefat etti.

Yavuz şair, filozof ve mutasavvıf bir hükümdardı. Osmanlı hükümdarları arasında ilim itibariyle en yükseği Yavuz’dur.

Yirmi İkinci Bölüm
SULTAN SÜLEYMAN’IN HÜKÜMDARLIĞI YE İLK BEŞ SENESİ
Sultan Selim’in Süleyman adında bir oğluyla altı kızı vardı1. Sultan Süleyman İstanbul'a, gelerek yirmi altı yaşında ve 17 Şevval 926 (30 Eylül 1520)’da hükümdar oldu.

Yavuz Sultan Selim tarafından yarı müstakil olarak Dulkadır Türkmen beyliğine tâyin edilmiş olan Şehsuvar oğlu Ali Bey, rivayete göre gururlanmış ve söz dinlemez olmuştur. Bu halin devamı üzerine oğullarıyla birlikte katledilmiştir (928 H.=1522 M.).

Belgrad’ın zaptı
Sultan Süleyman kumandasında olan asıl ordudan üçüncü vezir Ahmed Paşa kumandasıyla sevk edilen kuvvetler de evvelâ Sava nehri üzerindeki mühim mevkilerden olup birkaç defa Macarlardan Türklere ve Türklerden Macarlara geçmiş olan Böğürdelen (Şabaç) kalesini aldı; Sultan Süleyman gelip burasını gezdi; “İlk fethettiğim kale budur” diye genişletilmesini ve bir de içkale yapılmasını emreyledi (s. 311).

Belgrad muhasarası bir ay sürdü. Sonunda kale teslim oldu (927 Ramazan = 1521 Ağustos).
Sırplı olanlar evlâd, aile ye mallarıyla İstanbul’a naklolunarak Yedikule civarında iskân edilip Belgrad mahallesini kurdular.
Belgrad seferi esnasında Osmanlı ordusunda fil de vardı.
Belgrad bu tarihten itibaren Avrupa seferlerinde Osmanlı ordusunun en mühim üslerinden biri olmuş ve Dârü’l-cihad adını almıştır.

Rodos adasının alınması
Mustafa Paşa donanma ile beraber 928 Recepte denizden hareket etti. Öküz limanı cihetinden karaya asker çıkardı.
Muhasaranın uzun sürmesi Avrupa’daki faaliyeti arttırmıştı; Mesina ve Napoli limanlarında adaya yardım için asker ve gemi hazırlanıyordu.

…gelecek yardımdan ümidini kesen başşövalye bazı şartlar dahilinde teslime muvafakat etti. Başşövalyenin teklifleri kabul edildi.
Rodos hapishanesinden Müslümanlardan üç bin kişi kurtarılmıştır.
Rodos’un işgalinden sonra Cem Sultan’ın Hıristiyan elbisesi giymiş orta yaşlı Murad adındaki oğlu ile zevcesi ve onların da bir oğlu ve iki kızı yakalandı. Murad ile oğlu Cem boğdurulup karısı ile iki kızı İstanbul’a gönderildi.

Ahmed Paşa vezir-i âzamlık umarken padişah onun karıştırıcı mizacına vakıf olduğu için Enderun’da bulunan İbrahim Ağa’yı Rumeli beylerbeyliği ile beraber kaide ve teamül hilâfına vezir-i âzamlığa tayin etti.

Ahmed Paşa b. Uveys Bey, Yavuz Sultan Selim’in çok sevip îtimad ettiği bir devlet adamı olup Selim, Çorlu’da babasına mağlûp olup kaçarken kendisine su-i kasd edenlere karşı şehzâdeyi müdafaa ederek onun hükümdarlığı zamanında imrahor ve beylerbeği ve Belgrad seferini mütaakıp de vezir olmuştu.
Mısır valiliğini isteyip 1523 Ağustosunda İstanbul'dan ayrıldı. Mısır'da, Memlûklar zamanından kalma küskünleri ve isyanlarda medhali olanları ele alarak etrafını kuvvetlendirdi.
…hükümdarlığını ilân edip El-melikü'l-mansur Sultan Ahmed namına hutbe okutup para bastırdı ve eski Memlûk teşkilâtını ihya etti.
…yakalanıp başı kesildi.
…vezir-i âzam İbrahim Paşa’nın Mısır'a kadar gitmesi kararlaştırıldı.
…hem halkı ve hem de hazineyi koruyacak surette âdilâne bir kanun yaptırdı

Yirmi Üçüncü Bölüm
MACARİSTAN SEFERİ VE MOHAÇ MEYDAN MUHAREBESİ
Osmanlı Türkleri Rumeli'ye ayak bastıkları tarihten itibaren bir buçuk asırdan fazla bir devirde karşılarında ya hasma yardımcı veya hasım olarak Macarları görmüşlerdir.
Macaristan üzerine padişahtan evvel vezir-i âzamv e Rumeli beylerbeğisi İbrahim Paşa gönderildi (1526).
Ordu Tuna boyunu takip ediyordu.

Macar süvarileri birbirlerine zincirlerle bağlı ve atları da talimli olduğundan hücum edecekleri cepheleri alt üst edebilirlerdi (bu nedenle) ordu yeni bir harp nizamı aldı. Evvelâ ordunun ağırlıkları geride bırakıldı ve sonra ordunun iki kanadını açarak bu süvari kitlesinin içeri alınıp topların önüne çekilerek geriden ve yandan vurulması kararlaştırıldı.
(Muharebe planlandığı gibi gerçekleşti)
Mohaç muharebesi iki saat sürmüş ve bu kısa savaş müstakil Macar krallığını oraya gömmüştür; Fakat her ihtimale karşı asker, at üstünde ve silâh elde olarak harp meydanında kalmıştı. Bu muharebede Osmanlı ordusunun mevcudu üçyüz bin ve Macarlarınki yüzelli binden fazla idi.
20 Eylülde Budin önüne gelindi. Şehrin Hıristiyan yerli ahalisi kaçmış olup Yahudiler kalmıştı (s. 326).

Jan Zapolya, Osmanlılara intihap ettiği için Macaristan tahtı ona bırakıldı.
Habsburg hanedanından Alman İmparatoru V. Şarl (Şarlken), Jan Zapolya’yı asi, kardeşi olan Avusturya dükü Ferdinand’ı ise asıl kral olarak ilan etti. Macar beyleri de Ferdinand’dan yana taraf oldu. Böylece Macaristan’da iki kral ortaya çıktı.
Bu karışıklığı Osmanlı ordusunun ikinci Macaristan seferi düzeltti.
Budin alındıktan sonra Osmanlı ordusu yol üzerindeki Estergon (Gran)u muhasara edip Ferdinand’ın bulunduğu Viyana üzerine yürüdü.

Osmanlı ordusunun Tuna nehri yoluyla getirilmekte olan top ve mühimmatı bir Alman çetesinin taarruzuna uğrayıp batırılmıştı. Buna karşın Ferdinand, Viyana Kalesinin savunmasını tahkim etmeyi başarmıştı.
Sultan Süleyman, Viyana’nın teslimini istediyse de red cevabı aldı; bu muhasara Avrupa’da dinî galeyanı ve Almanya’da millî hissiyatı heyecana getirdi; hattâ protestan mezhebinin müessisi Luther, bu münasebetle Türkler aleyhindeki meşhur askerî nutkunu neşretti. Muhasara yirmi bir gün sürdü. Kale direndi, Osmanlı ordusu geri çekildi (1529).
Ferdinand’ın Budin/Macaristan üzerindeki hırsı dinmedi; Osmanlı ordusu geri çekilince yeniden Budin üzerine yürüdü. Bu durum üzerine 25 Nisan 1532 (19 Ramazan 938)’de Macaristan’a bir sefer daha düzenlendi.

Padişah, Alman İmparatoru’nu harbe dâvet etmiş olduğundan bu seferki seferi onun tarafına çevirmişse de Şarlken meydana çıkmağa cesaret edemiyordu.
Sultan Süleyman, meydana çıkmamalarından dolayı Şarlken ile kardeşi Ferdinand’a ağır nâmeler yolladı.
Oniki bin Türk akıncısına kumanda eden Kasım Bey, geri dönüş yolunda düşman tarafından çevrilerek kendisi de dahil olmak üzere maiyyetinin çoğu şehit düşmüştür.

İki taraf, epi çekişmeden sonra anlaştılar. Ferdinand elinde bulunan Macaristan toprakları için Osmanlı hazinesine her sene otuz bin altın verecekti.
Ferdinand ile sulh yapıldıktan sonra Osmanlı devleti İran ile harp yapmış ve denizde Şarlken ile çarpışılmıştı (1537).

1540 M. (947 H.)’de Jan Zapolya vefat etti.
Ferdinand ve Şarlken kuvvetleri Budin’i muhasara ettilerse de muvaffak olamadılar; bu vaziyetler üzerine Macaristan’a sefer yapıldı (1541).
Macaristan doğrudan doğruya Osmanlı topraklarına ilhak olunup on iki sancaklık Budin beylerbeğiliği teşkil edilmiştir.
Ordunun İstanbul'a dönmesini müteakip Ferdinand’m Budin ve Peşte'yi muhasarası üzerine bizzat Sultan Süleyman 23 Nisan 1543 (18 Muharrem 950)’de Macaristan’a tekrar sefer yaptı. Ferdinand’ın elindeki bazı kaleler ve kentler alındı.
Osmanlı ordusu İstanbul’a döndüğü anda Ferdinand hemen saldırıya geçiyor; ordu sefere çıkınca ise geri çekiliyordu. Bu durum uzun süre devam etti. Sonunda Ferdinand sulh istedi.
Jan Zapolya’nın zevcesi İzabella Erdel kraliçesi idi ve Erdel, Osmanlıların himayesinde idi. Ferdinand bu defa Erdel’e saldırdı.
Sokullu Mehmed Paşa kumandasıyla Ferdinand’a karşı sevk edilen seksen bin kişilik kuvvet (bazı küçük başarıların ardından hava muhalefetinden dolayı geri çekildi).
…bazı muvaffakiyetsizlikler üzerine bu defa da ikinci vezir Kara Ahmed Paşa, Macaristan serdarı oldu. Temeşvar üzerine yürüdü ve otuz beş gün muhasaradan sonra burasını aldı.
Temeşvar'ın zaptı Erdel'in kuzeye doğru istilâsını kolaylaştırdı.
İki taraf arasındaki harp 970 H. (1562 M.) senesine kadar sürdü.
…bu sırada Ferdinand, Şarlken’in çekilmesi dolayısıyla beş seneden beri Alman İmparatoru bulunuyordu.

Yirmi Dördüncü Bölüm
ALEVÎ İSYANLARI VE İRAN SEFERLERİ
Sünnî ve şiî münafereti, Anadolu’da asırlarca devam etmiştir.
933 Zilkade (1527) Bozok’da başlayan isyanın tarihidir. Osmanlı ordusu, isyan başladığı sırada Mohaç sahasındaydı. Bu isyanda elebaşı, Sülün diye meşhur olan Kadri Hoca Baba ile oğlu Şah Yeli idi; ve yine bura Alevîlerinden Baba Zünnun diye meşhur Alevî ayaklanması oldu. Bu kıyam gösterişe göre arazi tahririnde yapılan haksızlıkdan dolayı idi. Yine ayni sene içinde Adananda Kara İsalı Türkmenlerinden Safevîlerin dâîsi olan Veli Halife ve Domuz oğlan ve Tarsus’ta Yekçe Bey isyanları vukua geldi ve yine aynı sene içinde bunlardan daha müthiş olarak Kalender Şah denilen Kalender Çelebi ayaklanması meydana çıktı. Bu isyanlar İran devleti tarafından müzaharet görüyordu.

Kalender Çelebi b. İskender, rivayete göre Hacı Bektaş’ın evlâdı telâkki edilen çelebilerden yani Balım Sultan evlâdındandı (s. 346).
Etrafında topladığı otuz bin kadar Alevî ile birlikte ayaklanmış, üzerine gönderilen İbrahim Paşa’nın öncü kuvvetlerini mağlup etmiştir. İbrahim Paşa, Kalender Çelebi’ye iltihak eden Dulkadirli Sipahilerini kendi safına çekebilmek için daha evvel onlara yapılan haksızlıkların giderileceği, ellerinden alınan dirliklerinin kendilerine geri verileceğini ilan ederek isyancıların birliğini bozdu. Derhal saldırıya geçerek isyanı bastırıp Kalender Çelebi’nin boynunu vurdurdu (933 H. = 1527 M.).
 
Şah İsmail, 1524 yılında otuz sekiz yaşındayken vefat etti. Yerine geçen oğlu Tahmasb, babasının hasmâne siyasetini takip etmiş, Şarlken ile Ferdinand’a elçiler gönderip Osmanlılar aleyhine ittifak bile teklif eylemiştir.

…hudut hâdiseleri sebebiyle vezir-i âzam İbrahim Paşa İran üzerine serdar tâyin olunarak 1533 Eylül sonlarına doğru İstanbul’dan hareket etti.
İbrahim Paşa İranlılara tâbi kale Beylerini gizlice elde ederek (…) Adilcevaz, Erciş, Van ve Ahlat kaleleri bu suretle kolayca ele geçirdi.
13 Temmuz 1534’de (941 Muharrem) İbrahim Paşa muharebesiz olarak Tebriz’e girdi.
Aynı yılın Eylül ayında Padişah da bölgeye intikal etti. Sefer mevsimi geçirildiği için Tebriz’de kışlamaya karar verildi.
Kasr-ı Şirin yoluyla Tebriz'den yirmi yedi günde Bağdad’a inildi.
…şehir işgal ve Bağdad kalesi mukavemet etmeden elde edildi (1534 Aralık (24 Cemaziyelevvel 941)).
Bağdad’ta dört ay kalındı. Arazi tahriri, zeamet ve tımar teşkilâtı yapıldı. Bayat Türk aşiretinden olan şair Fuzulî meşhur Bağdad kasidesini bu sırada takdim etti.
İran’la hâlâ anlaşma olmamış, 1534’de Tebriz ve 1535’de Bağdad alınmış olup sonradan Tebriz Safevîlere geçmiş ise de Bağdad Osmanlılarda kalmıştı.

Bağdat seferinde Osmanlı ordusu çeşitli müşküllerle karşılaşmıştır. Bunlara sebep olarak sefere katılan defterdar İskender Çelebi gösterilmiş ve başka sebeplerin de ilavesiyle boynu vurulmuştur (Mart 1535).
Haleb'te kışlayan Vezir-i âzam Bağdad üzerine gidecek iken, İskender Çelebi’nin tesiriyle Azerbaycan taraflarına harekete mecbur olmuştu.
İskender Çelebi zenginliğiyle ve kölelerinin çokluğu ile meşhurdu.
İskender Çelebi öldüğü zaman kul defterinde altı bin iki yüz köle satın almış olduğu görülmüştür. Köle ve cariyeleri için her sene Trabzon’dan bir gemi yükü bez gelir ve bununla kölelerine don ve gömlek yapılırmış.

Vezir-i âzam İbrahim Paşa için Rum veya Hırvat diyorlar. Bir rivayete göre de aslen Rum olan Parga gemicilerden birinin oğlu imiş. Manisa civarında bir dul kadın tarafından satın alınmış ve o da bunu yetiştirmekte iken Manisa sancakbeyi olan Şehzade Süleyman tarafından alınmıştır. Tercüme-i hali vezir-i âzam olduğu 1523 yılında başlar.
İbrahim Paşa’ya maaşlara zam yapmak veya in’am ve ihsan etmek (ikramiye vermek) gibi hükümdarın salahiyeti dahilinde olan şeyler müstesna olmak şartıyla bütün devlet işlerine tam bir istiklâl ile hareket etmek üzere 1529 Martında (957 Receb) seraskerlik beratı verilmiştir.
İbrahim Paşa kendisine karşı gösterilen bu geniş salahiyeti su-i istimal etti ve bu suretle aleyhtarlarının eline silâh verdi.
…serasker unvanına bir de Sultan sıfatını ilâve etti.

Sultan Süleyman ölecek olursa kendi çocuklarından Şehzâde Bayezid’in hükümdar olmasını istiyordu. Hâlbuki o tarihte büyük olarak ortada Şehzâde Mustafa vardı. İbrahim Paşa yaş itibariyle bunun hükümdarlığına taraftardı. Bundan dolayı da Hürrem Sultan’ın gazabını üzerinde çekmişti.
Ramazanın yirmi ikinci gecesi (6 Mart 1536) saraya dâvet olundu. Gece saraydaki dairesinde uyurken boğdurularak katledildi.

Osmanlı ordusu yüzünü ne zaman batıya dönse, İran taraflarından saldırıya uğradığı için Padişah bir kez daha İran’a doğru hareket etti (1548 Nisan=955 Safer).
Halep'te kışlayan Padişah, ikiyüzlü hareketleri nedeniyle evvela Gürcüleri ortadan kaldırmaya karar verdi. ikinci vezir Ahmed Paşa Gürcistan taraflarına yollandı. Gürcistan seferinden dönen kuvvetlerle beraber İstanbul'a dönüldü.
Osmanlı ordusunun dönmesinden sonra Tahmasb yeniden saldırıya geçti.
1553 Ağustos sonlarında yine bizzat padişah İran seferine çıktı. Sefer sırasında tahtına göz diktiği söylenen büyük oğlu Mustafa'yı Konya Ereğli’sinde boğdurdu. Şehzâde Mustafa’nın katlinde alâkası olan vezir-i âzam Rüstem Paşa’nın yerine ikinci vezir Kara Ahmed Paşa tâyin edildi.
Pâdişâh Erzurum’da bulunduğu sırada Şah Tahmasb’ın bir elçisi ile nâmesi gelerek mütareke istedi. Böylece otuz yedi seneden beri fasılalı surette devam ederi harbe son verilerek 29 Mayıs 1555 (8 Recep 962) tarihinde Amasya muhedenâmesi imzalandı.

Yirmi Beşinci Bölüm
KANUNÎ DEVRİNDE TÜRK DENİZCİLERİNİN FAALİYETLERİ

Oruç ve Hızır Reisler
Bu iki kardeş Yenice-i Vardar kasabasından idiler. Babaları Yakup bir sipahi idi.
Oruç, bir Rodos şövalyeleri gemisinin taarruzuna uğrayarak mücadele neticesinde kardeşi İlyas şehit ve kendisi yaralanarak esir olup şövalyelerin elindeki Bodrum kalesinde hapsedilmiş ve bir müddet sonra kardeşi Hızır Reis’in gayretiyle esirlikten kurtulmuştur.
Oruç Reis bir süre Memlûk devletinin hizmetine girerek bir kadırgada reislik etmiş bundan sonra da Antalya valisi bulunan Şehzâde Korkud’un iznini alarak Rodos şövalyelerine göz açtırmamıştır.
Şövalyelerin bir baskınında gemisini kaybetmiş, kendisi sahile çıkarak canını kurtarmıştır. Şehzâde Korkud’a başvurarak onun emriyle İzmir’de yirmi dört oturaklı bir kadırga yaptırarak tekrar korsanlığa başlamıştır.
Şehzâde Korkud tahttan uzak tutulup Mısır’a gidince Oruç Reis de Afrika sahillerine yönelmiştir. Burada Hızır Reis’le birleşerek Gabis körfezindeki Cerbe adasını kendine merkez yapmıştır (1510).
1513’de yapmış oldukları ilk müşterek seferleri muvaffakiyetle neticelendi ve bundan sonra da aynı başarı devam etti. Türk korsanlarından meşhur yedi reis, gemileriyle kendilerine iltihak ettiklerinden mükemmel bir korsan filosu meydana gelmişti.
İspanyolların Kuzey Afrika sahillerinde görünmeleri üzerine Oruç Reis, filosuyla birlikte bölgeye hareket etti. 1516 yılında İspanyol baskısı altındaki Cezayir’i işgal etti. İspanyollar Şarlken’den yardım istediler ancak yine de Oruç Reis’i Cezayir’den çıkaramadılar.
Cezayir'i harble Baha Oruç’tan alamayan İspanyollar, ülkenin doğusundaki Telemsan emirini elde ederek Oruç Reis’e karşı ayaklandırdılar. Oruç Reis, İspanyollar ve ayaklananlar tarafından kuşatılan Telemsan’ı yedi ay müdafaa ettikten sonra Cezayir’e dönmek üzere kuşatmayı yardı. Ancak aldığı darbeler neticesinde şehit düştü (924 H. = 1518 M.).
Oruç Reis’in şehadeti üzerine Cezayir hükümdarlığı kardeşi Hızır Reis’e geçmiştir. Frenklerin Baba Oruç isminin muharrefi olarak söyledikleri Barbaros adı Hızır Reis’e de teşmil edildi.
İspanyollar derhal Cezayir’i ablukaya aldılar. Hızır Reis bu saldırıyı püskürttükten sonra Osmanlı devletine müracaat etti (1519).
Yavuz Sultan Selim bu müracaattan memnun olarak Cezayir Sultanı, Hayreddin Hızır Reis’e bir hayli harp ve gemi levazımı gönderdi.
Telemsan hükümdarının kardeşlerinden olup Fas'a kaçmış olan Mes’ud ve Abdullah isimlerinde iki kardeşten Mes'ud, Hızır Reis’in yardımıyla Telemsan hükümdarı oldu. Bir ara İspanyollarla yakınlık kurunca, Hızır Reis bu defa diğer kardeşi Abdullah’ı Telemsan hükümdarı yaptı. Ebû Muhammed Abdullah-ı Sâni diye anılan bu hükümdarı müdafaa etmek üzere yanma yüz elli kadar Türk muhafızı bıraktı.
Cezayir’deki iç karışıklıkları bastıramayan Hızır Reis, tekrar denize indi (1524). Üç sene sonra Cezayir'e tekrar sahip oldu.
1530 yılında şehrin önünde bulunan İspanyollara ait Penon veya Adakale'yi zapt etti. Bunun üzerine Akdeniz’in en meşhur denizcisi Cenevizli Amiral Andrea Dorya, filosuyla birlikte Cezayir’e saldırdı. Hızır Reis bu saldırıyı püskürttüğü gibi 35 gemiyle denize inerek düşman sahillerini vurmuştur.
Barbaros on beş gemi hazırlayarak İspanyol sahillerindeki Müslümanları Afrika yakasına geçirmek üzere gönderdi. Bu gemiler yetmiş bin Endülüs Müslümanını Cezayir taraflarına taşıdılar.

Andrea Dorya Mora sahillerine hücum ederek 1532’de Koron Kalesini ele geçirdi. Daha sonra Patras ile İnebahtı'yı da aldı.
Osmanlı ordusu karada mükemmel surette muvaffak olduğu halde denizde başarılı değildi. Bu nedenle Hızır Reis’e bir ferman gönderilerek İstanbul’a gelmesi istendi.
Hızır Reis’le görüşen Sultan Süleyman, bütün tersane işlerini ona verip ayrıca beylerbeyliği rütbesiyle de taltif etmiştir.
Barbaros Hayreddin Paşa Osmanlı donanmasıyla ilk seferini 1534 senesi Mayısında (940 Zilkade) İtalya sahillerine yaptı. Ardından Cezayir’e döndü. Tunus’ta hükümdar olan ve kırktan fazla kardeşini öldürtmüş olan Mevlây Hasan’ın üzerine kuvvet gönderdi. Bu suretle Tunus ele geçirildi. Durumdan rahatsız olan Şarlken Andrea Dorya’nın emrine verilmek üzere 500 parça donanma hazırlattı. Yirmi beş bin kişilik kuvvetiyle birlikte Tunus’ta karaya çıktı. Barbaros Hayreddin Paşa yerli halktan destek göremeyip Cezayir’e çekildi.
Mevlây Hasan bu suretle 5 yıl daha Tunus hükümdarı olarak kalmış, bu sürenin sonunda maiyeti tarafından hal’ edilmiştir.

Venedik ve müttefikleriyle harp
Venedik cumhuriyeti daimî surette iki taraflı siyaset takip ediyordu. Papa III. Pol, Türklere karşı Hıristiyanları bir araya toplamak isteyerek Şarlken ile Fransa kıralı I. Fransuva’nın arasını bulup on senelik bir mütareke yaptırmış ve bunları Türklere karşı sevkederken 1537 ’de Venedik cumhuriyeti de bu ittifaka girmişti.
1537 Mayısında donanma Adriyatik’e gönderildi. Padişah da iki oğluyla birlikte bölgeye intikal etmiş, iki yüz seksen parça donanma, İtalya’nın doğu sahillerini vurmağa memur edilmişti. Andrea Dorya’nın Korfu adası açıklarında Osmanlı donanmasına ait gemileri zapt etmesi üzerine bu ada derhal muhasara edildi. Mevsim kışa yaklaştığı için muhasaradan müspet bir netice alınamadı.
Barbaros, Venediklilere ait bahri üs olarak kullanılan birçok adayı ele geçirdi.

Preveze muharebesi
Osmanlı’nın bölgedeki faaliyetleri Şarlken imparatorluğu, Venedik, Papa, Portekiz donanmalarını bir araya getirdi. Kuvvetlerini Korfu adasında topladılar. Andrea Dorya da donanmasıyla birlikte buradaydı.
Barbaros sür’atle ilerleyerek yolda Kefalonya adasını vurduktan sonra Preveze'’ye geldi.
Türk donanması kürekli sınıfından toplam yüz yirmi iki parça idi.
Andrea Dorya kumandasındaki müttefik donanması 162 kadırga ve 140 parça olup mecmuu 302 idi.
Türk donanması adet itibariyle düşmana nazaran üçte bir ve top itibariyle on altıda birdi.
Barbaros Hayreddin Paşa, Preveze önünde bulunurken müttefik donanması geldi. Müttefik donanması Akceorn sahiline keşif müfrezleri gönderdiyse de Türklerin tüfenk ateşiyle karşılaştılar ve çatışma bu noktada başladı.
Andrea Dorya çekilmek zorunda kalınca, Barbaros Hayreddin Paşa karaya çıkarılan askerle topları tekrar gemilere aldı ve sonra limandan çıktı.
Andrea Dorya İnebahtı üzerine yürüyüp Barbaros’u harbe mecbur etmeğe karar verdi. Sabah erken saatlerde Türk donanmasının yaklaşmakta olduğunu gördü. Düşman gemilerinin çoğu yelkenliydi ve rüzgâr durduğunda bu gemiler hareket kabiliyetlerini yitiriyorlardı. İşte bu durumu çok iyi değerlendiren Barbaros Hayreddin Paşa’nın emrindeki donanma, savaş boyunca akıllı manevralarla düşman donanmasını bozguna uğrattı. Harbi kaybeden Andrea Dorya müttefiklerinin imdat istemelerine bakmayarak kaçtı. Hiçbir Türk gemisi batmamıştı. Bu muharebe 1538 senesi Eylülünün yirmi sekizinde (945 Cemaziyelevvel) kazanıldı.
Preveze muharebesi,
Akdeniz hâkimi olan Andrea Dorya’yı bu hâkimiyeti rakibi Barbaros Hayreddin Paşa’ya terke mecbur etti. Bu muharebeden sonra Akdeniz’in tek hakimi Osmanlılardır.
Venedikliler, bu harpten çok zararlı çıktılar; Osmanlılarla sulhe mecbur oldular.

Şarlken 1541 sonbaharına doğru büyük bir ordu ile Cezayir’in üzerine yürüdü. Muharebe ve müdafaa dört ay sürdü. Şartken birçok asker telef edip yüz altmış gemi kaybettikten sonra eli boş şekilde geri döndü.
Bu tarihlerde Fransuva, Türklerle anlaşırken Şarlken de Fransa aleyhine İngiltere’yi ittifakına aldı.

950 H. (1543 M.) senesinde Barbaros Hayreddin Paşa donanmasıyla Akdeniz’e çıktı. Donanma, Napoli civarında Reçyo önüne geldiği zaman Reçyo ve diğer bazı yerler işgal edip Roma’nın iskelesi olan Ostiya’ ya geldi.
Sahili takip eden Türk donanması 24 Haziran 1543’de Marsilya’ya ulaştı.
Fransız donanması Türk donanmasını merasimle karşıladı. Fransızların henüz bir muharebe plânı yoktu. Barbaros bu duruma kızdıysa da Nis'in zaptına karar verildi.
Şiddetli tazyik neticesinde 20 Ağustos 1543’de Nis teslim oldu. Nis’in iç kalesi muhasara altına alındıktan sonra Fransızlar Barbaros’a müracaat ederek barutlarının bittiğini söyleyip kendisinden barut istediler. Bunun üzerine Barbaros: “Ne güzel muharipler! Gemilerini şarap fıçılarıyla doldurup baruttan başka bir şey unutmuyorlar” demiş (s. 382).

Türk donanması kışlamak üzere Tulon limanına geldi. Levend kaptanı olan Turgud burada esirdi (Turgut Reis). Hayreddin Paşa, burada bulunduğu sırada bizzat şehir önüne gelip “Turgud’u verin, yoksa bütün köylerinizi yakarım” diye tehdit edince Cenevizliler Turgud’u teslim edip Türk gemilerine kürek ve levazım vermeği kabul ettiler.
Hayreddin Paşa bundan sonra İspanya sahillerini ve Sardunya adasını vurdurdu (s. 1544).

…yaşı ilerlemiş olan Barbaros, Batı-Akdeniz’den döndükten sonra ancak iki sene daha yaşadı ve yaşı sekseni geçmiş olduğu halde şeref ve şan içinde vefat ederek Beşiktaş’taki türbesine defnedildi (2 Cemaziyelevvel 953 = 16 Temmuz 1546).

Barbaros Hayreddin Paşa gibi kudretli bir denizcinin yerine Sokullu Mehmed Paşa kaptan olmuştu; fakat az sonra bunun Rumeli beylerbeyliğine nakli üzerine vezir-i âzam Rüstem Paşa’nın biraderi Sinan Paşa kaptan oldu. Bu durum Barbaros’la beraber çalışan kaptan ve reisleri gücendirdi

Turgut Reis
Muğla'nın Serdaloz nahiyesi köylerinden birinde yaşayan Veli adında bir köylünün oğludur.
Turgut Reis Preveze muharebesinde harbe iştirak eden gönüllü gemileri (Türk levend gemileri) kumandanlığını yapmıştır.
1540’da Korsika adasında gemilerini yağlarken İspanyolların bir baskınına uğrayıp, Türklerin Oğlan Kaptan dedikleri Janetino Dorya’nın adamları tarafından esir edilmiş ve bu kaptan tarafından hediye olarak amcası meşhur Andrea Dorya’ya verilmiştir.
1543’de Barbaros, Fransızlara yardıma gelip Tulon'da kışladığı sırada onun tehdidi ve üç bin altın tazminat vermesi üzerine salıverilmişti.
Hızır Reis’in “Benden yararlıdır” diye methettiği Turgut Reis 1544’te Tunus ile Cezayir arasındaki Mehdiye’yi işgal etti. Avrupalılar derhal o tarafa Andrea Dorya kumandasında mühim bu donanma sevk edip Mehdiye’yi ele geçirdiler.

1551’de Akdeniz’de Hıristiyan korsanlarının merkezi olan Malta adası üzerine bir donanma gönderildi. Malta kuşatıldı ve bir müddet sonra Sinan Paşa ile Turgut Reis arasında ihtilâf çıktı. Sinan Paşa kuşatmaya katılan askerleri alıp Trablusgarp’a geçti ve burayı aldı.
1552 senesinde kaptân-ı derya Sinan Paşa kumandasıyla Batı-Akdeniz seferine çıkıldı. Fransızlara yardım maksadıyla çıkılan bu seferde Turgut Bey Sicilya sahillerini vurmağa memur edildi. Napoli'nin batısındaki Ponza adalarında pusu kuran Turgut Reis, buradan geçen Andrea Dorya’nın donanmasına saldırıp onu mağlup etti. Türk donanması iki aydan fazla Batı-Akdeniz’de dolaştığı halde kendisini yardıma çağıran Fransız donanması ortaya çıkmadı ve bunun üzerine geri dönüldü.

Cerbe muharebesi (1559)
Osmanlı donanmasının Akdeniz’deki faaliyetlerine karşı Avrupalılar yine ittifak ettiler. Andrea Dorya kumandasındaki 200 parçalık donanma Cerbe adasını ele geçirdi. Buna karşı Piyale Paşa kumandasında iki yüz parçadan fazla donanma Cerbe adası önüne geldi. Bu muharebe Avrupalı denizcilerin Preveze’den sonra aldığı en ağır mağlubiyettir. Müttefiklerin altmış büyük gemisi batmış ve yirmi bin kişisi telef olmuş ve ancak on yedi gemi kaçıp kurtulabilmiştir.

Rodos adası 1522’de Osmanlılar tarafından zaptedildiği zaman buradan çıkarılan Sen-Jan şövalyeleri Şarlken himayesinde Malta adasına yerleştiler. Şövalyeler burada kısa zamanda kuvvetlendi ve korsanlık yapmaya başladılar.
1565 senesi Nisanında (H. 972) Osmanlı donanması sefere memur oldu. Piyale Paşa yüz seksen bir parça gemi ile denize çıktı. Osmanlı donanma mevcudu sonradan iltihak eden Turgut ve Salih Paşaların gemileriyle beraber üç yüzü buldu. Ada kuşatma altına alındıktan sonra 18 Haziran tarihinde Turgut Reis ağır yaralandı ve devamında şehit oldu. Turgut gibi büyük bir denizcinin Ölümü Malta adasının zaptına imkân bırakmadığı için boş dönüldü.

Yirmi Altıncı Bölüm
HİNT VE UMMAN SEFERLERİ
Portekizliler 1498’de Vasko do Gama’nın Afrika kıyılarını dolaşarak Hint denizine açıldıktan sonra bölgede hakimiyet kurmaya başladılar. Hint malları bu yeni deniz yolu vasıtasıyla taşınmaya başladı.
Albokerk adındaki Portekizli, Hürmüz Boğazını kontrol altında tutarak doğu mallarının Akdeniz’e ulaştırılmasına engel oluyordu (1515).
Osmanlı devleti Yemen, Hicaz, Mısır ve Habeşistan'ın emniyet içinde bulunması için evvela Aden'i zapt etti.
Portekizliler Kızıldeniz'e girip Cidde limanını tehdit etmeye başladılar. 1543’te Tur-i Sina kasabasını yaktılar.
Aden'i kısa bir zaman için elde ettilerse de Piri Reis'in bizzat donanması ile tazyiki neticesinde Aden kale ve limanı kurtarılmıştır.
Piri Reis, Maskat’a yerleşmiş olan Portekizlileri kuşattı ancak şehir halkının desteğini alan Portekizlileri mağlup edemedi. Bunun üzerine Frenklere yardım eden şehri yağmalattı. Basra'ya gelen Piri Reis vali Kubad Paşa’dan vardım istedi. Kubad Paşa, Piri Reis’i alıkoymak istedi. Portekizliler Basra körfezini kapatmaya başlayınca Piri Reis, üç kadırgayla birlikte Basra’dan ayrıldı. Piri Reis, Hürmüz muhasarasını kaldırması ve Basra’da ayrılması gerekçeleriyle suçlu bulundu ve Mısır’da yargılandıktan sonra başı kesilip malları müsadere edildi (1552). Bundan sonra Süveyş kaptanlığına getirilen Murad Reis, Portekizlilerle olan ilk muharebesinde mağlup olup görevinden alındı. Süveyş kaptanlığına bu defa Hızır Reis’in oğlu Seydi Ali Reis getirildi (1553).
Portekizlilerin bölgedeki faaliyetleri engellenemedi. Portekizliler Hint Denizi’ndeki adaları ele geçiriyorlardı.
Sumatra çevresine hakim olan Sultan Alâüddin Osmanlı devletinden yardım istedi.
Osmanlı devleti bu İslâm devletinin müracaatını kabul etti. Tam bu sırada Yemen'de bir ayaklanma oldu; Zeydi mezhebi imamı Mutahhar isyan ederek San'a ile birlikte Yemen'in mühim bir kısmını ele geçirdi. Dolayısıyla planlanan sefer yapılamadı.

Yirmi Yedinci Bölüm
ŞEHZADELER VAK’ASI
Şehzâde Mustafa hâdisesinde padişah henüz altmış yaşında bulunmakta idi.
Şehzâde Mustafa babasının Manisa sancakbeyliğinde bulunduğu 921 H. (1515 M.)’de doğmuş idi.
Şehzâde Mustafa iyi tahsil görmüş olup ahlâkî selâbeti ve ciddiyeti ve fazl ve kemali cihetiyle hem yeniçeriler ve hem de münevver zümre tarafından seviliyordu; yaşı ve vaziyeti itibariyle hükümdarlığa namzetti; fakat buna Hürrem Sultan karşı çıkmıştı.
Hürrem Sultan, oğullarından Bayezid’i çok sevdiğinden onun hükümdar olması için el altından faaliyete geçmişti.
Şehzâde Mustafa, aleyhine hariçten alınması icabeden tertibatta da henüz kubbe veziri bulunan Damat Rüstem Paşa mühim rol oynuyor Mustafa’nın İran şahıyla muhaberesine dair imzasını taklid ile sahte mektuplar tertip ettiriyordu.
Rüstem Paşa, doğu seferine gönderildiği halde Aksaray yakınlarına vardığında güya yeniçerilerin Şehzâde Mustafa’ya temayülleri olduğuna dair bir mektup yolladı İstanbul’a. Padişah bunu haber alınca Rüstem Paşa’yı geri çağırdı ve 1553 Ağustos sonlarında kendisi İran seferine çıktı.
Padişah, Aktepe konağına geldiği vakit Şehzâde Mustafa orduya iltihak eyliyerek el öpmeye, babasının çadırına vardı. Çadıra girdiği vakit 7 dilsiz celladı karşısında buldu. Bunlardan kurtulup babasının yanına doğru giderken Zal Mahmud Ağa arkasından yetişip Şehzadeyi boğdu (1553).
Yeniçeriler bu hadiseye sebep olanın cezalandırılmasını isteyince Rüstem Paşa görevinden alındı.
Taşlıcalı Yahya Bey bu katil hâdisesi sebebiyle sonradan çok meşhur olacak bir mersiye yazmıştır:
Meded meded ki cihânın yıkıldı bir yanı
Ecel Celâlîleri aldı Mustafa Hânı
(…)
Getirdi arkasını yere Zal-i devr-i zaman
Vücuduna sitem-i, Rüstem ile irdi ziyan

Hürrem Sultanın en küçük oğlu Cihangir, Şehzade Mustafa’nın katline üzülüp bu üzüntüyle vefat etmiştir (1553).
Geriye Selim ve Bayezid kaldı. Bayezid şair ve aynı zamanda mütevazı ve iyi ahlâklı, cevval ve cesur olması sebebiyle maiyeti ve devlet erkânı taraflarından seviliyordu.
Hürrem Sultan’ın vefatı (1558) iki kardeşi saltanat hırsıyla birbirlerine düşürdü.
…pâdişâh geçimsizlikte ısrar ederlerse saltanatı kız kardeşinin oğlu olan (Mora sancak beyi) Osman-Şah Bey’e vereceğini tehdid makamında oğullarına bildirmişti.

Şehzâde Selim’in maiyetinde bulunan Lala Mustafa Paşa, Bayezid’i iğfal yollu mektuplar yazarak ondan aldığı cevapları padişaha göndermek suretiyle Bayezid’i âsi gösterdi.
Selim üzerine gitmek istemesi üzerine Bayezid babasına karşı âsi ilân edilerek Sokollu Mehmed Paşa kumandasıyla İstanbul'dan kuvvet sevkedildi; Bayezid, Selim ile yaptığı Konya muharebesinde evvelâ galip gelmiş ise de sonra bozularak Amasya’ya kaçtı; iş işten geçtikten sonra Lala Mustafa Paşa’nın kendisini iğfal ettiğine vakıf olup babasına affı için arızalar takdim ettiyse de bunlar da yolda Lala Mustafa Paşa’nın eline geçerek imha edildi. Neticede dört oğlunu yanına alıp İran'a gitmek üzere yola çıktı. Bayezid kendisini takip edenlerle Aras nehri civarında bir muharebe yapıp onları bozduktan sonra İran topraklarına girdi ve Revan valisi Şahkulu Sultan’a iltica etti (1560 Ocak=13 Rebiulâhır 967).
Sultan Süleyman İran şahı Tahmasb Han’a Bayezid’in teslimi veya katli için heyet gönderdi. Gönderilen üçüncü heyet şehzâdeyi teslim alıp dört oğluyla beraber boğdular (1561=Muharrem 969).

Yirmi Sekizinci Bölüm
KANUNÎ’NİN SON SEFERİ-ÖLÜMÜ YE ŞAHSİYETİ
1562 M. (H. 970)’de Nemçe elçisi Busbek vasıtasıyla Avusturya ile sekiz senelik bir muahede yapılmış ve bundan iki sene sonra kral vefat etti. Yine bu dönemde Erdel ile Nemçe arasında muharebe oluyordu.
Sokullu Mehmed Paşa’nın harbe taraftar olması üzerine Avusturya’ya karşı harp ilân edildi (1566 Nisan sonu=9 Şevval 973).

Sigetvar seferi
Kanunî’nin bizzat ordusunun başkumandanı olarak yaptığı seferlerin on üçüncüsü ve sonuncusudur. Yaşı 73’tü.
…tarihlerin yazdıklarına göre Osmanlı ordusunun en tantanalı seferi bu idi.
1566 senesi Ağustosunun beşinde Sigetvar muhasara edildi. Otuz dört gün muhasaradan sonra Sigetvar alındı. Sultan Süleyman 6-7 Eylül (20 Safer 974) cuma günü akşamı yani cumartesi gecesi sabaha dört saat kala vefat etti.
Ordusu üzerinde hiçbir Osmanlı hükümdarı Sultan Süleyman kadar sevgi ve saygı uyandırmamıştır.
Sokullu, muayyen ve mahdut bir zümreden başka padişahın ölümünü hiç kimseye haber vermemek üzere tedbirler aldı.

Sultan Selim İstanbul'a gelip tahta cülus ederek ecdadı türbeleriyle Eyüp ziyaretini yaptıktan sonra İstanbul ile Belgrad arasındaki yolu on beş günde alarak Belgrad'a gelmiştir.

Yirmi Dokuzuncu Bölüm
OSMANLILARA TÂBİ İMTİYAZLI HÜKÜMETLER
Kırım Hanlığı
Osmanlı nüfuzu altında bulunan Kırım hanları içişlerinde müstakil olup hutbelerde Osmanlı hükümdarından sonra hanların adları zikredilir ve namlarına para basılırdı. Kendilerinin divanları ve sair teşkilâtları vardı. Hanların merkezi Bahçesaray şehri idi. Hanların başkanlığındaki divana han görünüşü denilirdi. Han intihabı Mirzalara ait olup bu, XVII. asra kadar sürmüş, sonradan bunların tâyin ve azilleri Osmanlı hükümetince yapılmıştır.
Kırım hanları Cengiz’in oğlu Cuci Han evlâdından olup Kiray veya Giray denilen bir aileden idiler.

II. Bayezid zamanında Mengli Giray, 1484’de Boğdan üzerine yapılan seferde ilk defa elli bin kişilik bir kuvvetle Osmanlı Devletinin yanında yer almış ve bundan sonra Osmanlı devletinin bütün Avrupa ve kısmen Asya seferlerinde Kırım hanlarının mühim kuvvetle bulunmaları veya kuvvet yollamaları kanun olmuş ve bu hususta bazı merasim yapılmıştır.

Yavuz Sultan Selim zamanında, Kırım hanı olanların oğul veya kardeşlerinden birini rehin olarak İstanbul’a yollamaları kanun oldu ve ilk defa Mengli Giray’ın oğlu Saâdet Giray rehin olarak İstanbul a gönderildi (s. 423).

Tarihî işaretlere göre Mengli Giray, Yavuz Sultan Selim’in kayın pederi idi.
Mehmed Giray pederinin civar hükümetlerle yaptığı muharebelerde Kırım’da kalarak babasına vekâlet eder, yani kalgaylık yapardı. Bu bir nevi veliahd demekti.

Mekke-i Mükerreme Emirliği
Yavuz Sultan Selim 923 H. (1517 M.)’de Mısır’ı aldıktan sonra Memlûklerin nüfuzu altında bulunan Mekke emîri bu defa da Osmanlı hâkimiyetini kabul etmiştir.
Osmanlı hükümdarının Mısır’ı aldığı sırada Mekke emîri, şeriflerin Katade ailesine mensup olan Şerif Berekât b. Muhammed Haşanı adında biri idi.
…vefat ettiğinden yerine oğlu Şerif Ebû Nümey yirmi beş yaşında iken Mekke emîri oldu (1525).

Eflâk Voyvodalığı
Eflâk voyvodaları mahallî kanun mucibince boyarlar yani Eflâk beyleri ile başpiskopos ve papazlar tarafından intihap olunup asaletinin tasdiki için keyfiyet Osmanlı hükümetine bildirilirdi; bunun üzerine hükümet bu intihabı tasdik etti…

Boğdan voyvodalığı
Moldavya dahi denilen Boğdan kıt’ası Osmanlılarla ilk temas sırasında Besarabya ile Pirut nehrinin sağ ve sol kısımlarını Karpat dağlarının doğusuna kadar olan bölgesini ihtiva ediyordu…

Raguza (Dubrovnik) ve Sakız Cumhuriyetleri
Orhan Gazi zamanından itibaren Dubrovnik cumhuriyeti gerek karada ve gerek denizde Osmanlıların en geniş himayesine nâil olmuştur.

Sakız adası Cenevizlilerin ellerinde bulunup bir cumhuriyet halinde, seçilmiş yedi kişilik bir heyet tarafından idare ediliyordu. Osmanlı kanunnâme ve vesikalarında bunlara Sakız beyleri denilmektedir.

Erdel voyvodalığı
Romanya’nın batı tarafları…

Otuzuncu Bölüm
XV. YÜZYIL ORTALARINDAN XVI. YÜZYIL ORTALARINA KADAR OSMANLI DEVLETİNİN ASYA VE AVRUPA DEVLETLERİYLE MÜNASEBETLERİ
Osmanlı - Akkoyunlu münasebetleri
Kardeşi Cihangir Mirza’yı da bertaraf ederek Akkoyunlu hükümdarı olan Uzun Hasan Bey’in ilk merkezi Diyarbakır’dı.
1469 (874 H.) senesinde Sivas hududundan Horasan'a ve Gürcistan'dan Basra körfezi ve Güney - İran'a kadar sahip olmuş Gürcüleri de vergiye bağlamıştı.

Karaman oğullarıyla Candaroğlu’nu Osmanlılara karşı himaye eden Uzun Hasan, aynı zamanda Osmanlılar aleyhine Frenklerle de ittifak yapmış…
Otlukbeli muharebesinde Fatih Sultan Mehmed taraflarından mağlûp edilmiş olduğundan sesini kesmiş ve 882 H. (1478 M.)’de Tebriz'de vefat etmiştir.

Sultan Yakub’un 896 H. (1490 M.)’de ölümü Akkoyunlu devletinin yıkılmasının başlangıcıdır. Yakup Bey, memleketindeki Kızılbaş hareketlerini bastırmış, Şeyh Haydar’ı öldürerek bu hareketi durdurmuştur; bunun ölümünden sonra yaşları küçük olan hükümdar çocukları, beylerin ellerinde oyuncak olmuşlardır.
II. Bayezid’in damadı Göde Ahmed Beyaz bir müddet hükümdarlığı ele almış ve devlet bütünlüğü parçalanarak muhtelif yerlerde aynı aileden hükümdarlar türemiş ve nihayet Şah İsmail bu parçalanmadan ve tefrikadan istifade ile yer yer bunlara galebe çalıp 907 H. (1502 M.)’de Safevî devletinin temelini atarak sonra da hududunu genişletmiştir.

Osmanlı - Safevî devletleri münasebetleri
…şîalık nihayet Şah İsmail’in yüksek enerjisi sayesinde 907 H. (1502 M.)’de bir devlet halinde meydana çıkmış ve az zaman içinde Azerbaycan'dan başka İrak-ı Acem ve Irak-ı Arab’ı, Fars eyaletini ve doğuda Horasan’ı da içine alarak Herat ve Ceyhun nehrine kadar genişlemiştir. Batıda Osmanlılarla olan hudut Erzurum, Erzincan, Kemah İran’da kalmak üzere şimdiki Suşehri taraflarında başlıyor ve Rize, Hopa Osmanlılarda kalarak Karadeniz sahiline iniyordu (s. 447).

Şah İsmail, propagandacı halifeleriyle Anadolu’da epey faaliyette bulunmuş ve Osmanlı devletini içinden yıkmak istemiş ve bunda epey muvaffak olmuş ise de neticede karşısına çıkan Yavuz Sultan Selim’in şiddetli bir darbesiyle bu gayreti duraklamış ve ölümüne kadar Osmanlıların taarruzundan korkmuş ve sinmiştir.

(Şah İsmail’in oğlu) Şah Tahmasb bu nâmeye mukabele etmeyerek Alman İmparatoru, Macaristan ve Portekiz kurallarına müracaat ile Osmanlılar aleyhine tedafüi ve tecavüzî bir ittifak yapılmasını istemiştir.
Sultan Süleyman Tahmasb’ın müttefik olmak istediği bu devletlerin hakkından geldikten sonra ancak 940 H. (1533M.)’de Irakeyn seferi adı verilen İran seferini yapmıştır. Bu seferde Erciş, Adilcevaz Ahlat, Van kaleleri alınmış ve daha sonra, yani 1535’de Bağdad elde edilmiştir.

Safevîlerin Şia mezhebi üzerine bir devlet kurmaları münasebetiyle Kanunî zamanında da el altından yaptıkları tahrikât üzerine hükümetin Frenklerle muharebe ve mücadele ettiği sırada Anadolu’daki Kızılbaşların müteaddit ayaklanmaları vukua gelmiştir ki Kalender Çelebi, Baba Zünnun, Yeli Halife, Sülün oğlu ve saire bunlardandır.

OSMANLI-AKDENİZ DEVLETLERİ MÜNASEBETLERİ
Papa koltuğuna oturan elemanların her biri Türk fetihlerine karşı ittifak oluşturmak üzere faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Venedik cumhuriyeti 1502 anlaşmasından sonra bazı hallerine göz yumulmak suretiyle 1537 senesine kadar otuz beş sene Osmanlılarla hoş geçinmiş…
Venedik cumhuriyeti deniz muharebelerinde Alman İmparatoru ve İspanya kıralı Şarlken ile birlikte hareket etmekte idi…
…bu hallere karşı sıkıştığı zaman özür dileyen cumhuriyet vezir-i âzam İbrahim Paşa sayesinde sıkışık durumdan kurtulmuştu

İtalya yarımadasında Toskana kıtası’nın merkezi olan Floransa, bilhassa XIV., XV. ve XVI. ve kısmen XVII. Asırlarda Avrupa’nın en mamur ve müreffeh şehirlerindendi…
Karadeniz’de de ticaret yapmalarına müsaade edilmiş…

İstanbul fethinden sonra Osmanlı devleti ile Ceneviz cumhuriyeti arasındaki iyi münasebetleri eski sıcaklığını kaybetmişti…
Ceneviz gemileri Karadeniz’de yakaladıkları bazı Türk gemilerine taarruz ediyorlardı.
Cenevizliler 1475’te Karadeniz’den çıkarılmışlardır.
Ceneviz cumhuriyeti zayıf düşmekle beraber XVI. ve XVII. asırlarda da Osmanlılarla ticarî münasebetleri devam etmiştir

Macarlar, Balkanların kuzeyine doğru yayılmakta olan Osmanlı fütuhatını önlemeğe çalışmışlar fakat bütün çarpışmalarda mağlup olmuşlardır.

Osmanlı - Rus münasebetleri
Asıl vatanları olan yukarı Dinyeper, Divina ve Nolhof havzalarında müteaddid Rus prenslikleri bulunmakta olup bunların dinî ve siyasî merkezleri Kiyev idi.
Ruslar üç asır Altınordu hanlığının idaresi altında kalmışlar ve bu hanlığın parçalanması üzerine genişlemeğe başlamışlardır.

Moskova knez’i Kör Vasil’den (1448 - 1462) sonra knez olan oğlu III. İvan (1462 - 1505) Rusya’daki prens ve derebeylerini etrafına toplayarak Rus devletinin temelini attı.

Mora despotunun küçüğü olan Tomas Paleologos, Osmanlılar Mora'yı aldıktan sonra Napoli’ye kaçmıştı.
Fransa kıralı VIII. Şarl Napoli krallığını eline geçirdiği vakit (1495) Tomas, Bizans imparatorluğu tacını Şarl’a sattı.
Fransa kıralı imparatorluk alâmeti olarak asâ ile küreyi alıp İstanbul imparatoru ve Kudüs kıralı olarak Napoli’de taç giydi, Tomas’ın, Sofya adında bir kızı vardı; Papa IV. Sixte, Osmanlılara karşı kullanmak için bu kızı Rus grandükü (knez’i) III. İvan’a verdi.
III. İvan, bu kızı aldıktan sonra Bizans'ın iki başlı kartalını kendisine arma olarak kabul etti.

IV. İvan Moskova knezi oldu ve 1547’de Çar unvanıyla taç giydi.
Korkunç İvan, kudretli ve teşkilatçı bir hükümdar olduğundan devlet işlerini bilfiil ele almış, yeni teşkilât yapmış, Çar kanunnâmesi denilen bir anayasa tertip ettirmiş, bir ordu vücuda getirmiştir. Bunun zamanında ve 1552’de Kazan hanlığı ve 1556’da Astragan hanlığı elde edilerek bu suretle Ruslar Türk illerine ve Kafkasya’ya doğru yayılmağa başlamışlardır.

Osmanlı - Avusturya münasebetleri
Habsburg hanedanından olan Şarlken ile kardeşi Ferdinand arasında ve 1521’de ellerindeki memleketler taksim edildiği vakit İspanya, Burgonya ve Felemenk Şarlken’e, yani V. Şarl’a ve Avusturya da Arşidük Ferdinand’ın hissesine düşmüştü. Ferdinand sonra Çekya, Macaristan, Moravya ve Silezya’yı ve diğer bazı yerleri de nüfuzu altına almıştı.

Lüter’in faaliyeti ve Papaya karşı muhalefeti sırasında Şarlken, Alman İmparatorluğuna seçilmişti (1520).
Lüter mezhebi taraftarları Papa tarafından kendilerine gösterilen şiddetten dolayı hariçten bir yardımcı aramışlar ve o sırada Şarlken’e karşı cephe alan Kanunî Sultan Süleyman’ı bularak ondan yardım istemişlerdi.

Osmanlı - Fransız münasebetleri
Fransa kıralı VIII. Şarkın 1498’de evlad bırakmadan ölümü üzerine bunun amcasının oğlu Orlean dukası XII. Lui kral olmuş ve bu suretle Fransa’da Kapet sülâlesinden olan Valva hanedanının Orlean kolu teessüs etmiştir.

Osmanlı devletiyle Fransa kıratlığı arasındaki münasebetler I. Fransuva’nın V. Şarl’a esir düşmesiyle başlar.

Macaristan seferleri, Viyana muhasarası, Avrupa’da Türkler aleyhine galeyanı mucip oldu; Papa bir Haçlı Seferinden bahsediyor, Lüter 1529’da (Viyana muhasarası senesinde) Türkler aleyhine askerî nutkunu yayınlıyor ve Erasmus da neşrettiği eserlerle Türkler aleyhine olan heyecanı körüklüyordu; bundan dolayı Fransuva bunun neticesinin kendi aleyhine yapacağı fena tesirden korktu.

Sultan Süleyman 942 H. (1535 M.)’de devleti namına Fransa elçisi Lafore vasıtasıyla Osmanlı - Fransız ticarî muahedesi aktedildi.

Osmanlı - İspanya münasebetleri
Osmanlıların İspanya ile münasebetleri, Kemal Reis’in Endülüs İslâmlarına yapılan mezalimi tahfif için İspanya sahillerini vurmasıyla başlamıştır.

Portekiz yahut Portügal (Osmanlı vesikalarından Portakal) Endülüs’teki İslam devletlerinin yerine yarımadanın batısında meydana çıkmıştır.
Portekiz kral ailesi Burgonyalı Hanri adında bir prense mensup olup bu prens, Kastil (Kaştala) kıralı VI. Alfons’un 1086’da İslâmlarla olan muharebesinde kiralın yardımına gelmiş ve bu hizmetinden dolayı kirala damat olarak Kuzey-İspanya’da Müslümanlardan alınan Porto ve havalisi kendisine verildi.

Keşifler ve inkılâplara kısa bir bakış
1453’den 1566’ya kadar olan bir asırdan fazla bir zaman içinde Avrupa’da mühim inkılâplar olmuş, Rönesans ve Reform hareketleri bu müddet içinde yapılmış, coğrafyadaki yeni keşiflerle Amerika kıt’ası ve Hindistan yolu bulunmuş, matbaanın icadı sayesinde fikir hareketleri yayılmağa başlamıştır.
Avrupa’daki bu Lütercilerle katolikler arasındaki mücadelede Alman İmparatoru Y. Şarl aleyhine olarak Osmanlı hükümeti de Lüteriyenleri teşvik etmişti.

Otuz Birinci Bölüm
XV. YÜZYIL ORTALARINDAN XVI. YÜZYIL ORTALARINA KADAR OSMANLI SARAYI VE OSMANLI HÂNEDANI
Osmanlı Sarayı
İlk Osmanlı sarayı mütevazı olarak Bursa’da bulunup daha sonra Edirne’de mükellef olarak saraylar yapılmıştı; İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından şehrin ortasında (Bayezid’te) yaptırılıp daha sonraları Eski saray adı verilen saray, beğenilmeyerek Marmara ile Haliç arasında bulunan çıkıntılı tepe üzerine yeni bir saray yaptırılmıştır. İşte bundan sonra Osmanlı hükümdarları surla çevrili olan bu sarayda oturup birçok ilâvelerle burasını büyütmüşler ve süslemişlerdir.
İstanbul sarayı padişahın ailesine mahsus dairelerle harem-i hümâyun denilen Enderun ve dış hizmet ile alâkalı olarak Bîrun ismiyle üç kısımdan mürekkepti (s. 519).

Otuz İkinci Bölüm
XV. YÜZYIL ORTALARINDAN XVI, YÜZYIL ORTALARINA KADAR OSMANLI
VEZİR-İ İZAMLARI
Çandarlızade Halil Paşa
II. Murad zamanından beri yirmi beş sene bu makamı muhafaza etmiş ve İstanbul fethini müteakip evvelâ hapis ve kırk gün sonra idam edilmiştir.

İshak Paşa
İstanbul fethi sırasında Anadolu beylerbeğisi bulunuyordu.
Halil Paşa’nın yerine vezir-i âzam oldu.
859 H. (1455 M.)’ de yerini Mahmud Paşa’ya terketti.
İshak Paşa 875 II. (1470 M.)’de Rum Mehmed Paşa’nın yerine ikinci defa ve 886 H. (1481 M.)’ de Karamanı Mehmed Paşa’nın yerine üçüncü defa vezir-i âzamlıkta bulunmuş…

Mahmud Paşa
…aslen Rum
…babası tarafından ceddi olan Flautropinos’un Yunanistan emîri olup Bizans’da imparatordan sonra Kayser…
…babasının Rum ve anasının Sırp olması ihtimali daha kuvvetlidir.
872 H. (1467 M.) senesinde azledilmiş…
877 H. (1472 M.)’de ikinci defa vezir-i âzam olmuş…
Şehzâde Mustafa’nın ölümü üzerine taziyet için İstanbul'a gelerek tekrar vezir-i âzam olmasından korkan hasımlarının gammazlığıyla (zevcesine tecavüzden dolayı araları açık olan Şehzâde Mustafa’yı zehirlettiği rivayeti üzerine) on beş gün kadar Yedikule'de hapsedildikten sonra on altıncı günü idam edilmiştir.
Zağanos Paşa’nın damadı idi.

Rum Mehmed Paşa
Karamanoğulları memleketini tamamen zapta memur edildiyse de halka çok zulüm yapmıştı.
…vezir-i âzamlıktan azl ve katledildi…

Gedik Ahmed Paşa
Sırp’tır. Arnavud devşirmesi olduğunu yazanlarda vardır.
Arnavutluk seferine memur edildiyse de gitmek istemediğinden dolayı azlolunarak Rumelihisarı'nda hapsedilmiş (…) daha sonra affedilmiştir.
1480’de Güney-İtalya fütuhatına başlamış ise de II. Mehmed’in ölümü bu teşebbüsü akim bırakmıştır.
Şehzade Cem tarafları olmakla zan altında bulunmuş (…)18 Aralık 1482’de idam edilmiştir.

Hoca Sinan Paşa
Fatih Sultan Mehmed, vezirlik verdiği Sinan Paşa’yı kendisine hoca tâyin etmiş…
…sebebi bilinmeyen bir olaydan dolayı 882 H.(1477 M.)’de azl ve Sivrihisar kadılığıyla İstanbul’dan çıkarılmıştır.
Sinan Paşa’nın Tazarruat veya Münacat isimli eseri nesrimizin şaheseridir.

Karamanî Mehmed Paşa
Mevlâna Celâlüddin Rumî neslinden olup babasının adı Arif Çelebi’dir…
Bayezid taraftarı olan yeniçerilerin ayaklanmasıyla öldürülmüştür (886 H. = 1481 M.).

Davud Paşa
Arnavut devşirmelerindendir…
…on dört sene bu makamda kaldı.

Hersekzade Ahmed Paşa
Istefan Yorkşiş Kosariç’in oğlu ve Hersek dukası Ulriç (Ulrih)in kardeşidir
II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim zamanlarında beş defa vezir-i âzamlık etmiştir.
…ikinci Bayezid’in kızı Humdi hatunu almıştır.

Çandarlızade İbrahim Faşa
İnebahtı seferinde ordugâhta vefat etti…

Mesih Paşa
…aslen Rum olup Paleolog hanedanına mensup imiş…
Galata’daki barut mahzenine yıldırım isabet etmesiyle vukua gelen yangında yaralanmış birkaç gün sonra da ölmüştür.

Hadım Ali Paşa
…babasının adı Radoşin’dir…
Şahkulu muharebesinde maktul düşmüştür.

Koca Mustafa Paşa
Frenk veya Kum aslındandır.
Selim’in zamanlarında mevkiinde bırakılan Koca Mustafa Paşa’nın Şehzade Ahmed’le gizli muhaberede bulunması nedeniyle mimlenmiş padişahla beraber Bursa’da bulunurken idam olunmuştur…
Cem sultan’ın zehirlenmesinde âmil olduğu için tarihte fena ad bırakmıştır.

Dukakin oğlu Ahmed Paşa
Yavuz Sultan Selim İran üzerine gideceği sırada yeniçeriler Dukakinoğlu’yla Piri Paşa’nm evlerini basmış padişah, Dukakinoğlu’nun da bunda parmağı olduğundan şüphelenerek kendi hançeriyle işini halletmiştir.

Hadım Sinan Paşa
Bosna’da Boroviniç isminde asıl bir aileye mensuptur.
Yavuz Sultan Selim Hadım Sinan Paşa’yı ilkbaharda Dulkadır oğlu Alâüddevle üzerine sevk etmiş, Hadım Sinan Paşa, Alâüddevle’yi mağlûp ettikten sonra başını keserek Yavuz’a göndermiş ve bu hizmetinden dolayı münhal olan vezir-i âzamlık henüz divanda vezir olmayan Hadım Sinan Paşa’ya verilmiştir.
…bu makamda üç ay kadar bir zaman kalmıştır. Azledildikten bir süre sonra tekrar vezir-i azamlığa yükselmiştir.
Hadım Sinan Paşa 3 Muharrem 923 ( 26 Ocak 1917)’de Ridaniye muharebesinde Çerkeslerin asıl ordu merkezine hücumlarında şehit olmuştur.

Yunus Paşa
Milliyeti meçhuldür. Rivayete göre yeniçerilikten yetişmiştir.
Hadım Sinan Paşa’nın şehadetinden sekiz gün sonra vezir-i âzam olmuştur (11 Muharrem 923 = 3 Şubat 1517).
Sultan Selim Mısır’dan avdette Bülbis’’ den geçerken padişahla konuşarak gelen Yunus Paşa’nın düşüncesiz bir söz sarf etmesi üzerine derhal boynunu vurdurdu.

Pir Mehmed Paşa
Cemalüddin Aksarayî torunlarından olup babası ulemâdan Mehmed Celâleddin b. Ahmed Çelebi’dir.
Ocak 1518’de vezir-i âzam tâyin edildi. Yavuz Sultan Selim’in vefatına kadar mevkiini muhafaza ettiği gibi oğlu Sultan Süleyman’a da üç sene vezir-i âzamlık yaptı.
Yaptırdığı mescid dolayısıyla Haliç’te Hasköy’le Halıcıoğlu arasındaki Pir î Paşa mahallesi bunun adınadır.

İbrahim Paşa
Pagalıdır; Spandoni Arnavut ve Hadikatul vüzera Frenk ve aynı zamanda Rum olduğunu, Hammer ile Âlî de Rum aslından bulunduğunu beyan ederler.
13 Şaban 929 (27 Haziran I523)’de Pir Mehmed Paşa’nın tekaüt edilmesi üzerine onun yerine vezir-i âzam olup (…) 21 Ramazan 942 (15 Mart 1536)’de ölümüne kadar on üç sene, bir hükümdar gibi her istediğini yapmıştır.
1524’de Mısır’a kadar giderek oranın bozulmuş olan nizamını yoluna koymuş, Güney ve Orta Anadolu’da isyanları mûcip olan ocak-zâde timarlı sipahi işlerini tanzim ederek muhalefetleri önlemiş ve Orta-Anadolu’daki Kalender Çelebi isyanını bizzat bastırmıştır ki bu hizmetleri hakikaten büyüktür. Macaristan ve Irak seferlerindeki sevk ve idare ve kumanda kudretiyle de değerini göstermiştir.
…zevcesi Muhsine isminde bir hanımdır.

Ayas Paşa
Arnavuttur.
Kadınlara düşkün olup sarayında kırk beşik sallandığını tarihler yazarlar.

Lütfi Paşa
Arnavuttur.
Sultan Süleyman’ın hemşiresi olan zevcesi Şahî Sultan’la geçimsizlik yüzünden azlolunup tekaüt haslarıyla Dimetoka'da oturtuldu.
Lütfi Paşa’nın Tarih-i Al-i Osman ve bozulmuş olan bazı adab ve erkân ve kanunu düzeltmek maksadıyla veya vezir-i âzam olunca Asafnâme isimli eserlerini yazmıştır.

Hadım Süleyman Paşa
948 Muharrem (1541 Nisan sonu ve Mayıs başları)’de vezir-i âzam tâyin edildi. Uç buçuk seneden fazla bu makamda kaldı.

Rüstem Paşa
Hırvat veya Boşnaktır.
Sultan Süleyman’ın kızı Mihr-i mah Sultan’la evlenmiştir.
Şehzâde Bayezid’e saltanatı temin için kayın validesiyle beraber desiseler yaptı. Kısa bir dönem görevinden azledildi ancak koltuğu geri kazanmakta zorlanmadı.
968 H. (1561 Temmuz) tarihine kadar mevkiini muhafaza etmiştir.
Vefatında bin yedi yüz kölesi, iki bin dokuz yüz harp atı, bin yüz altı devesi, yedi yüz bin sikke-i hasene (altın), beş bin dikilmiş kaftan ve elbise, bin yüz adet üsküf, altı yüz gümüş eğer, beş yüz altın eğer, bin beş yüz gümüş at başlığı ve yüz otuz üç çift altın özengi kalıp nakit altın ve gümüş ile altın, gümüş eşya ve mücevherat bunlardan hariçtir.

Kara Ahmed Paşa
Arnavut devşirmelerindendir.
Hürrem Sultan’la kızı Mihri-i mah Sultan Rüstem Paşa’nın tekrar hükümet başkanlığına gelmesini kararlaştırarak Kara Ahmed Paşa aleyhine ihtiyar hükümdarı tahrik edip bir divan içtimaim müteakip Arzodası önünde idam edilmesine sebep olmuşlardır (14 Zilkade 962=28 Eylül 1555).
Kara Ahmed Paşa, Osmanlı tarihinde Temeşvar fatihi olarak tanınmış değerli bir vezirdi; gerek Macaristan ve gerek İran seferlerinde ve Gürcistan istilâsında büyük hizmetleri görülmüştür.
Yavuz Sultan Selim’in kızı Fatma Sultan’ı almıştı. Müverrih Celâl-zâde avâmperestliğinden ve vezir-i âzam olmadan evvel halka karşı müşfik olup o makama geçince tamamen bunun aksini yaptığından bahsetmektedir.

Semiz Ali Paşa
Bosna’da Paraca (Brazzo) kasabasında Braçiç ailesinden Hüseyin adında bir poturun oğludur.
…vezir-i âzamlığı zamanında Avusturya ile sekiz senelik bir mütareke aktedilmiştir. Uzun boylu, çok şişman olduğundan kendisini taşıyabilecek at az bulunurmuş. Lâtifeci1 ve hoş sohbet imiş. Edirne1 deki Ali Paşa çarşısı buna aittir.

Sokullu Mehmed Paşa
Bosna'nın Vişegrad kazasına tâbi Rudo nahiyesinin Sokkuloviçi köyünden devşirme olup Boşnakça adı Bayo idi.
Barbaros Hayreddin Paşa’nın vefatında kaptan paşa olmuştur.
Şehzâde Selim’in kızı Esmihan Sultan’la evlenmiştir.

Otuz Üçüncü Bölüm
XV. YÜZYIL ORTALARINDAN XVI. YÜZYIL ORTALARINA KADAR ASKERÎ TEŞKİLÂT
Acemi ocağının teşkilâtı
İstanbul’un fethinden bir müddet sonra burada da yeni bir acemi ocağı tesis edildi. Bu ocak Vezneciler tarafında bulunup yeniçerilerin Eski odaları yakınında idi.
…bunlara İstanbul ağası denilen büyük bir zâbit bakardı.
İstanbul ağasından sonra kethüda gelirdi; ocağın bütün inzibatından bu mesuldü; kethüdadan sonra gelen büyük zabite çavuş denilirdi.
Acemi ocağı devşirmeleri Hıristiyanlardan alınırken müstesna olarak Bosna’nın zaptından sonra İslamiyet’i kabul etmiş olan Pataren denilen Müslümanların çocuklarından da alındı ki Osmanlı vesikalarında bunlara Potur oğulları denilmektedir; bu, poturoğulları; çiftçilerin hizmetlerine verilmeyerek doğrudan doğruya saray ile bostancı ocağı hizmetlerine verilirlerdi.
Acemi ocağı mevcudu XV. yüzyıl ortalarında üç bin ve XVI. yüzyıl ortalarında ise dört bin kadardı.

Yeniçeri Ocağı
Sultan II. Bayezid’in cülusu esnasındaki itaatsizlikleri ve İran seferine gidilirken yaptıkları hareketler sebebiyle yeniçeri ağalarının ocaktan yetişme olmaları kaldırılmış ve badema ağaların padişaha yakın ve onun itimadını kazanmış emîr-i âlem, mîrahur vesaire gibi sarayın iç ve dış hizmetine bakanlardan olması usulü konmuş ve bu yeni ağanın da ağa bölükleri ismiyle ocakta altmış bir bölükten mürekkep bir ağa bölüğü bulundurması kabul edilmek suretiyle yeni ağaya bir imtiyaz verilmişti; işte bu suretle yeniçeri ocağı yüz bir yaya veya cemâat, otuz dört sekban ve altmış bir ağa bölükleri olmak üzere yüz doksan altı orta yani bölükten teşekkül etmiştir; bundan sonra yeniçeri ocağına başka orta ilâve edilmeyerek bu üç sınıf, ocağın lağvına kadar böyle devam etmiştir.
İstanbul devlet merkezi olduktan sonra yeniçeri ocağı buraya taşındı. Eski ve Yeni odalar ismiyle biri Direklerarası ve Şehzâde camii taraflarında ve diğeri Aksaray semtinde olmak üzere kışlalar yaptırılmıştır
Harp silâhları bir zaman umumiyetle ok, daha sonra tüfenk, kılıç ve kalkan, yatağan tüfenk barut ve bıçağı olup cephelerde de kendilerine Cebeci ocağı tarafından siper kazmak için kazma ve kürek verilirdi.

Yeniçeriler İstanbul'da bulundukları zaman içtima günlerinde nöbetle divan-ı hümâyun muhafızlığı yaparlar, yangın olursa söndürmeğe giderler, yeniçeri ağasıyla kol gezerek inzibatı temin ederler.
Yeniçerilere haftada üç gün ok ve tüfenk atış talimleri yaptırılırdı.
Muharebeye başlayacakları zaman bir ağızdan mensup oldukları Bektaşi tarikatına ait gülbank denilen dualarını okurlardı. Muharebe başlayınca dokuz sıra olan yeniçerilerden ön safta bulunanlar tüfenklerini ayakta olarak düşman üzerine boşaltırlar ve onlar diz çöküp doldururlarken ikinci sıra atış yapardı.
Yavuz Sultan Selim zamanına kadar bekâr olup sonra ihtiyar olmak kaydıyla evlenmelerine müsaade edilmiş.
…kabahatleri dayak derecesini geçip idama müstahik olanlar ise haklarında verilen kati kararından sonra isimleri yeniçeri defterinden silinerek Rumeli hisarına yollanıp orada gece boğdurulup cesedi denize atılırdı.
Çocuk yetişmeden evvel yeniçeri ölürse o çocuğa maaş bağlanırdı; çocuk yetişince babasının ortasına kaydolunurdu. Bu yeniçeri çocuklarına kuloğulları denilirdi.
Yeniçeriler hizmetten sonra ya kapıkulu süvarisi veya tımarlı sipahi olarak ocaktan çıkarlardı.
Yeniçeri ocağında her ortanın bir yardım sandığı ve bundan başka Ağa kapısında yani yeniçeri ağası dairesinde de yeniçeri yetimlerinin paralarını saklamak üzere Kara sandık ismiyle bir sandık vardı.
Yeniçeri ocağında en büyük kumandan yeniçeri ağası olup bundan sonra büyük ağa olarak sırasıyla sekbanbaşı, kul kethüdası, zağarcıbaşı, samsoncubaşı, turnacıbaşı, hasekiler, başçavuş, muhzırbaşı, kethüdayeri vardı.

Cebeci ocağı
…harp levazımatını tedarik etmekle muvazzaf olan cebeci ocağı, muharebe zamanında bunları, yeniçerilere dağıtır ve harpten sonra toplar, bozuklarını tamir ve noksanlarını tedarik ederek yerlerine kordu.
Ocağa iptida şagird ismiyle çırak olarak giren acemiler sonra intisap ettikleri sanatlarda yetişerek usta olurlardı. Cebeci kışlası Ayasofya camii karşısında idi.

Topçu Ocağı
Osmanlılar XIV. yüzyıl sonlarına doğru ordularında top kullanmışlardır.
Osmanlıların ilk defa kullandıkları toplar deve, katır ve beygirlerle naklolunacak kadar küçük ve hafifti.
Osmanlılar, büyük toplar dökerek bunları top arabalarıyla sevkettikleri için ayrıca bir de top arabacıları ocağı ihdas edilmiştir.

Kapıkulu süvarileri
Yeniçeriler arasında hizmet görmüş yoldaşlarla Enderun ve Enderuna mahreç saraylardaki içoğlanları ve yiğitlerden alınan efradla vücuda gelmiştir.
…muharebe zamanında ordu merkezinde ve yeniçerilerin cenahlarında bulunup yandan gelecek taarruzları önlerlerdi.
…bunların oğullarına veledeş denilirdi; bunlardan yetişmişler varsa babalarının hayatında ve vefatlarından sonra askerlik çağına gelince süvari bölüklerine alınırlardı.

EYALET ASKERÎ TEŞKİLÂTI
Tımarlı sipahiler
Bunlara Topraklı sipahi de denilmektedir.
Bir harp vukuunda tımarlı sipahiler cebeli denilen maiyyetleriyle sefere giderlerdi.
Tımarlı sipahilerin iyi atları ve kılıçlarıyla kargı, kalkan, okları ve başlarında miğfer ve üstlerinde zırhları vardı.

Geri hizmet kıt’aları
…her bir ocağın bir yayabeyi vardı. Yayalar altı aydan altı aya nöbetle hizmete gelirlerdi.
Rumeli’de aynı hizmeti görenlere yörük denilmektedir.
Müsellemlerin Anadolu’dakileri Müslüman ve Rumeli’dekilerin bir kısmı Müslüman ve bir kısmı ise sonra Hıristiyan tebaadan terekküp etmişti.
Hudut ahalisinden olarak serhadlerdeki Osmanlı kuvvetlerinin amele ve inşaat efradına cerahur veya serahur denilirdi.

Öncü kuvvetler
Akıncılar
Osmanlı hududu genişledikçe hudut muhafızı bulunan akıncılar da daha ileri gitmişlerdir.
Akıncılar Türkoğlu Türk
…yapılacak harp daha evvelden akıncılara haber verilir ve ona göre hazırlanılırdı. Bunların, ocaklarından düşman hududuna kadar olan iaşeleri mahallince temin edilmek âdetti.
Akıncıların silâhları, bir zırhlı göğüslük ve yaka ile mızrak, kalkan ve atlarının eğerine takılı başı topuzlu bir bozdoğandır.
…her mıntakanın akıncı kumandam ile toyce veya doçe denilen bölük kumandanları vardı; bu toyceler tımarlı olup diğer akıncıların tımarı yoktu.
…akıncı kumandanı Mihal oğlu Mehmed Bey’in kumandasında elli bini mütecaviz akıncı vardı.

Deliler
…ekserisi Türk olarak iri yarı, şecaat ve cesaretleriyle meşhur ve akıncılara benzeyen bir hafif atlı sınıfı daha vardı ki harikulâde cesaretlerinden dolayı bunlara deli adı verilmiştir.
…deliler sancakbeği veya beylerbeğilerin maiyyeti efradından idiler.
Ocaklarını halife Hazret-i Ömerü’l-Faruk’a mensup addeden deliler fevkalâde cesaret ve atılganlıkları ve korkunç kıyafetleriyle basımlarına karşı daimî surette galip gelirlerdi; bunlarda esas akide ve iman, başa yazılanın mutlaka zuhura geleceği kanaati olduğu için hiçbir tehlikeden kaçınmazlardır.

Deli askerî sınıfı, XVI. Yüzyıldan sonra kısmen Türk ve kısmen de Boşnak, Sırp, Hırvat gibi Müslüman olmuş cengâver sınıflardan teşekkül etmişti. Tamamıyla Rumeli halkındandı; akıncıların silâhları tamamen bunlarda da vardı.
Delilerin elli ve altmışı bir bayrak olup, birkaç bayrak birleşince bir delibaşı emrine verilirdi.

Kal’a kuvvetleri
Azaplar
…yeniçerilerin önünde bulunup harbeden azaplar daha sonra genişletilerek kal’a ve deniz azapları diye iki sınıf daha vücuda getirilmiştir.

Huduttaki kalelerin âni bir hücum karşısında muhafazası için buralardaki yerli ahaliden serhadkulu ismiyle hafif süvari kuvvetleri vücuda getirilmiştir.

XVI. YÜZYIL ORTALARINA KADAR OSMANLILARDA DENİZCİLİK
Fatih Sultan Mehmed İstanbul'u aldıktan sonra Donanmaya da ehemmiyet verdi bu suretle Anadolu sahilleri emniyet altına girdi.
Sultan Süleyman müstakil Cezayir beyi olan Barbaros Hayreddin’i devlet hizmetine çağırdı ve gelir gelmez onu donanmaya umum kumandan yaptı.

Otuz Dördüncü Bölüm
XV. YÜZYIL ORTASINDAN XVI. YÜZYIL ORTASINA KADAR EYALETLERİN İDARESİ
XV. yüzyıl ortalarından XVI. yüzyıl ortalarına kadar muhtelif tarihlerde Anadolu’da Manisa, Kütahya, Konya, Kastamonu, Amasya, Trabzon, Antalya, şehzâde sancağı idiler.
Anadolu beylerbeğiliğinin merkezi evvelâ Ankara iken sonra Kütahya’ ya naklolunmuş…
Rumeli beylerbeyiliğinin merkezi ise bir aralık Filibe ve daha sonra Manastır’dı.
Eyalet merkezini havi sancağa Paşa sancağı denilirdi.

Eyaletler salyânesiz ve salyâneli yani yıllıksız ve yıllıklı olarak iki kısımdı.
Yıllıksız eyâletlerin öşür ve resimleri havass-ı hümâyun ismiyle hanzineye ve beğlerbeyi ve sancakbeyi haslarına ve bir de zeamet ve tımara ait olmak üzere üçe taksim edilmişti.
Yıllıklı eyâletlerin mahsulâtı has, zeamet ve tımara ayrılmayarak doğrudan doğruya devlet hâzinesi tarafından mıntaka mıntaka her sene iltizama verilirdi.

Bunlardan başka bir de Doğu-Anadolu’da mülkivetleri Osmanlı hükümeti tarafından sahiplerine ait olarak kabul edilmiş sancaklar olup bunlar Osmanlı devletinin yüksek hâkimiyetini tanıyorlardı.
…bunlara serbest mîr-i mîranlık da denilirdi. Bu serbest mîr-i mîranlıkta tımar ve zeamet teşkilâtı olmayıp sancakları o beylerin mülkü gibi idi.

Sancakbeylerinin birbirlerine nazaran dereceleri, haslarının miktarlariyle ölçülürdü.

Otuz Beşinci Bölüm
XV. YÜZYIL ORTALARINDAN XVI. YÜZYIL ORTALARINA KADAR İLMİYE TEŞKİLÂTI
İstanbul’un fethini müteakip buradaki sekiz kilise derhal medreseye çevrildi.
…bu sekiz medreseden birisinin müderrisliği zamanın yüksek âlimlerinden
Mevlâna Alâüddin Tûsî’ye, İkincisi Bursalı Hoca-zâde Mulihüddin Mustafa’ya ve üçüncüsü Mevlâna Abdülkerim ’e tahsis edildi.
Bundan sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan camiin kuzey ve güney taraflarına dörder büyük, yani sekiz medrese yaptırılmış ve Sahn-ı seman adı verilmiştir; bu medreselerden her birinin on dokuz odası vardı; bu odaların on beşi dânişmend denilen yüksek talebeye, ikisi muîd denilen müzakerecilere ve ikisi dahi medrese kapıcısı ile hademesine mahsustu. Bundan başka her bir medreseye mahreç olmak yani talebe yetiştirmek üzere Mûsıla-ı sahn veya Telinime medreseleri ismiyle lise hükmünde her bir sahn medresesinde birerden sekiz medrese daha vardı; her tetimmede sekiz oda ve her odada üçer talebe bulunacaktı.
…medreseler de bir tasnife tâbi tutuldu (s. 585)
Bunların dereceleri en aşağı derece olan meâniden Şerh-i miftah, ortası kelâmdan Şerh-i mevâkıf ve âlâsı fıkıhtan Hidâye olmak üzere bir esasa bağlandı.
…şehzâde valideleri, hükümdar kızları ve evlâdlarının medreseleri de bir sıraya kondu; bunlarda da derslerin en aşağısı fürûdan Hidaye, ortası usûlden Telvih ve âlâsı tefsirden Keşşaf-ı Zemahşerî ve Kadı Beyzâvî tedrisi idi.

İlk tahsili gören talebe medreseye devam edecekse hariç medreselerinden birine girip ulema tarafından cüz’iyyat (ulûm-ı cüz’iyye) sayılan hisap, heyet (kozmografya), cedel ilimlerini görürlerdi.
Orta tahsil, hariç ve dahil iki kısımdı; mukaddimat-ı ulûm denilen sarf (gramer), nahiv (sentaks) vazı, iştikak, hendese, hisap, münazara ve mantıktan İsagucî ve Şerh-i Fenarî ile yine mantıktan Hüsam-ı Kâtı ile Metâlî şerhi ve kelâmdan Haşiye-i tecrid okutulurdu; bu orta okul medreselerine Haşiye-i tecrid medreseleri denilirdi.
Bundan sonra tetimme medreseleri denilen medreselerin lise tahsili geliyordu; bunlardan aşağı derecesine miftah ve yukarı derecesine de telvih medreseleri derlerdi. Orada mantıktan Şerh-i şemsiye’den başlanarak belâgatten Miftah şerhi ile yine belâgat ilminden Muhtasar-ı maâni ve Mutavvel, usûl-i fıkıhtan Tavzih ve bunun şerhi Telvih ve kelâmdan Tecrid şerhi ile Teftazânî’nin Telhis şerhi ve yine kelâmdan Kadı Beyzâvî’nin Tavâli’ne Isfahanî’nin yazdığı Tavâli şerhi okutturulurdu.
Sahn-ı seman medreselerinde tefsirden keşşaf, kelâmdan Seyyid Şerif Cürcanî’nin Mevakıf şerhi ve usûl-i fıkıhtan Muhtasar-ı münteha isimli şerh ve fıkıhtan Hidaye ile bunun şerhi olan Bayburtlu Ekmelüddin’in şerhi gösteriliyordu.

Kanunî Sultan Süleyman zamanında riyaziye, tabiîyye ve tababet derslerine olan ihtiyaç sebebiyle bu sınıflara mahsus adam yetiştirmek üzere yeni fakülteler yaptırılması tekarrür etti. Süleymaniye camiinin etrafında dört medrese yapıldı.

Sahn-ı Seman veya Sahn-ı Süleymaniye’yi bitiren bir talebe icazet aldıktan sonra mülâzım adını alıp kazasker defterine kaydolunup sırasını bekler ve buna nevbet denirdi.

Kadılık, nahiye, kaza, sancak, eyalet ve taht kadılıkları olmak üzere beş kısımdı.

I. Murad zamanından ihdas edilmiş olan kazaskerlik Fatih Sultan Mehmed’in son senelerinde Rumeli ve Anadolu kazaskerliği olarak ikiye ayrılmıştır.
Kazaskerler bu tarihlerde ilmiye sınıfının yani müderris ve kadıların en büyük makamı idi.

Fatih Sultan Mehmed zamanındaki kanunnâmeye göre şeyhul-islâm diye isim verilen müftü ulemânın reisi yani müderrislerin arasında en yüksek derecede idi.
…müftüler XIX. asra kadar kabineye dahil olmayıp sonradan buraya alınmışlardır; müftülere şeyhülislâm da denilmiş olup bu tâbir XVII. asır sonlarından itibaren taammüm etmiştir.

Otuz Altıncı Bölüm
XV. YÜZYIL ORTALARINDAN XVI. YÜZYIL ORTALARINA KADAR İLİM VE FİKİR HAREKETLERİNE YE GÜZEL SANATLARA DAİR
Birçok İslâm memleketlerindeki ilim müesseseleri Şeyhü’l-ulema İmam Fahreddin Râzî’ye mensuptur (vefatı 606 H. = 1209 M.).
Osmanlıların medrese teşkilâtında da bu mektep esas olmuş ve bunu ibtida Molla Fenarî diye meşhur olan Şemseddin Mehmed kurmuştur. Bunun talebelerinden Molla Yeğen diye şöhret bulan Mehmed b. Armağan, Türkiye’de asırlarca devam eden Fahr-i Râzî mektebinin başında gelmektedir.

Sinan Paşa, asrının en kuvvetli mütefekkirlerindendi. 893 H. (1486 M.)’de vefat etmiş olan bu büyük mütefekkir, İstanbul kadısı meşhur Hızır Bey’in oğludur.

Veliyyüddin oğlu Ahmed Paşa (vefatı 902 H.=1597 M.) büyük bir Türk şairidir. Bilhassa kaside vâdisinde çok muvaffak olmuştur.

Necati (vefatı 914 H. =1508 M.) gazel ve mersiyeleriyle şöhret bulmuştu; Ahmed Paşa’dan sonra gelen en kıymetli üstad şairlerdendi.

Kadı İshak Çelebi zevcesi Amasyalı Zeyneb Hanım ile (vefatı 879 H. = 1474 M.) Mihrî Hanım’ı da (vefatı 912 H. =1506 M.) zikretmek lâzımdır.

Vezir-i âzam Mahmud Paşa (vefatı 879 H. = 1574 M.) Adnî mahlasiyle yazdığı nazımları arasında çok kuvvetli olanları görülüyor.

Akşemseddin’in oğlu Hamdullah’ın (vefatı 914 H. 1508 = M.) mesnevi tarzı pek lâtif ve selis olup diğer eserleri arasından bilhassa Leylâ ve Mecnun’a ile Yusuf ve Züleyha’sı en güzel nazımlarındandır.

Şair Âhî’nin Husrev ve Şirin manzumesi nişancı ve kazasker Tâci-zâde Cafer Çelebi’nin Hevesnâme’si de, XVI. yüzyılın ilk seneleri içinde yazılmış edebî, güzel eserlerdendir.

Vardar Yeniceli Hayalî (vefatı 985 H. = 1577 M.) Zâtî’den sonra kendisini göstermiş…
Bursalı Lâmiî (vefatı 938 H. = 1531 M.) ve yine Bursalı Rahmi (vefatı 975 H.=1567 M.)

Balıkesirli Zâtî (vefatı 953 H.= 1546 M.) bilhassa kaside ve gazelleriyle şöhret bulmuştur.

Hayalî’den sonra Osmanlı payitahtında en mümtaz mevkii Bâkî işgal eylemiştir. Gazel ve kaside söylemekte XVI. Yüzyılın en büyük simaları sır asiyle Zâtî, Hayalî, Fuzulî ve Bâkî’dir.

Fuzulî (vefatı 963 H.= 1555 M. veya 970 H. = 1562 M.) Oğuzların Bayat kolundandır; Divânı, Leylâ ve Mecnun’u, Beng u badesi kendisinin kudretine delildir.

XVI. yüzyılın en muhteşem ve lirik şairi Bâkî’dir (vefatı 1008 H. = 1599 M.).
…şiirlerindeki ahenk gayr-i kabil-i taklid olduğu için kendisinden üç asır sonraya kadar üstad olarak kuvvetini muhafaza etmiştir.

Bergamalı Kadri’nin kaleme aldığı Müyessiretü’l-ulûm ismindeki eser Türk lisanî kavaidi cihetinden pek mühimdir.

Şimdiki halde Osmanlı tarihinden bahseden en eski eser şair Ahmedî’nin İskendernâme adlı eserine müstakil bir kısım olarak ilâve ettiği Dastân-ı tevârih-i mülûk-i âl-i Osman isimli manzum parçadır.
Âşık Paşa-zâdenin Tevârih-i Âl-i Osman isimli eseri bundan sonra gelen mühim bir tarihtir.

Germiyanlı olan Neşri Mehmed Efendi’nin Cihannüma ismini verdiği tarih, Âşık Paşa-zâde’den sonra en iyi yazılmış Osmanlı tarihidir.

XV. yüzyıldan itibaren yazılmış Osmanlı tarihleri içinde İbn Kemal’in meşhur Osmanlı tarihiyle İdris-i Bitlisî’nin Heşt Bihişt isimli tarihi pek mühimdir.

Lütfi Paşa’nın tarihleri kayda değer eserlerdendir.

XVI. yüzyıl ortalarında Meşhur Piri Reis, Kitab-ı bahriyelini ve Şeydi Ali Reis Muhit isimli büyük ve kıymetli eserlerini yazmışlardır.

XIV. — XVI. yüzyıllarda ney, kanun, ut, tanbur, çöğür, kemençe, kopuz, zurna, nekkare, daire (tef), zil, bulgari veya bağlama, nefir (boynuzdan boru) ve envâı, davul, kös gibi mûsikî âletleri olduğunu muhtelif eserlerin tetkikinden anlıyoruz.

Osmanlılarda ilk mektebi açan kendisinden sonra gelecek yazı sanatkârlarına üstad olan ve hattatlar arasında Şeyh diye tanınan Amasyalı Hamdullah (vefatı 926 H. =1520 M.) ismindeki zattır.

882 H. (1477 M.)’ de vefat eden Yahya, Edirneli Kazasker Muhyiddin ile Ahmed Karahisarî’nin hocalarıdır.

Hamdullah’ın Aklâm-ı sitte veya Şeş kalem ismi verilen sülüs, muhakkak, nesih, rih’a, tevkiî ve reyhânî adında altı türlü yazı nümunesini gösteren bir meşk mecmuası vardır.

1 Kûfî
1.1  Sülüs
1.2  Muhakkak
1.1.1     Tevki
1.1.2     Nesih
1.2.1     Reyhani

Yazı ile beraber yürüyen tezhib kitapların baş kısımlarını, fasıl aralarını, etraf ve sayfalarını ve levhaların etrafını süslemek sanatıdır; bu tezyinat renkli olmayıp yaldızlı olursa ona halkârî denilirdi.
Fatih Sultan Mehmed için istinsah edilmiş olan bazı kitapların tezhibleri XV. yüzyıl ortalarında Osmanlı Türklerinde müzehhibliğin mevcudiyetini göstermektedir.

Ağaç ve tahta üzerine yapılan oymacılığa kaatı’cılık ve taş üzerine yapılan oymaya senk-tıraşi veya naht, madenî eşya üzerindeki kabartmalara da nakr denilirdi.

Hakkâklar iki kısımdı; bir kısmı akik, firuze, yeşim, necef gibi taşları işleyen sanatkârlar olup bir kısmı da mühür kazanlardı.

Türk kumaşlarının dokuma merkez-i sikleti Bursa olmakla beraber, İstanbul hükümet merkezi olduktan sonra en nefis ve nadir kumaşlar İstanbul'da da dokunmuştur. Denizli, Ankara, Tosya, Musul, Mardin, Şam, Haleb, Bağdad, Bilecik ve Sakız’da da çeşitli kumaşlar dokunduğu yapılan tetkikler neticesinde anlaşılmıştır.
Türk halılarının bâriz hususiyetleri renklerinin güzelliği, desenlerinin diğer şark halılarına nazaran sadeliğidir.
Tanınmış başlıca halı merkezlerimiz Konya, Zile, Sivas, Kırşehir, Isparta, Lâdik, İzmir, Uşak, Bergama, Menemen ve İstanbul'dur.

Otuz Yedinci Bölüm
XV. YÜZYIL ORTALARINDAN XVI. YÜZYIL ORTALARINA KADAR OSMANLILARDA İLİM HAREKETLERİ VE İLMÎ ESERLERE DAİR
Bayezid ve Cem Sultan ile Bayezid’in oğulları itinalı bir surette tahsil görerek bulundukları vilâyetlerde ilim hareketlerinin başında bulunmuşlar ve namlarına eserler yazdırmışlardır.

Otuz Sekizinci Bölüm
XV. YÜZYIL ORTALARINDAN XVI. YÜZYIL ORTALARINA KADAR OSMANLILARDAKİ BAZI SOSYAL KURULLAR
…camiler hem ibadet yeri ve hem de cemaatin toplu bulunması sebebiyle memleket ve muhitlerine ait işleri görüşme mahalli olduğu için ehemmiyeti haizdi.
İmaretler, medrese talebeleriyle gelip geçen misafirlere, fakir halka her gün akşam ve sabah yemek vermek üzere tesis edilmişlerdir.

XV. yüzyıl ortalarına kadar Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid’in Bursa’da yaptırmış olduğu hastahaneden başka hastahane görülmüyordu.
Fatih Sultan Melımed İstanbul’da 875 H. (1470 M.)’de hastahane vücuda getirmiştir.

XVI. yüzyılda yani 920 H. (1514 M.)’de Üsküdar'da Karaca Ahmed'te hâlâ Miskinler tekkesi diye meşhur olan ve bundan yirmi sene evveline kadar hastaları bulunan cüzzamlılara mahsus bir tecrithane yaptırılmıştır.

Fatih Sultan Mehmed, sahn ve tetimme medreselerini yaptırdığı zaman orada talebelerin istifadeleri için bir de kütüphane yaptırmıştır.

…yükseliş devrinde ilk büyük üstad olarak mimar Murad oğlu Mimar Hayreddin’i görüyoruz. Bayezid camiini yapmış olan bu üstad, Osmanlı mimarisinde klâsik devri açmıştır; bu camiin inşası dört buçuk sene devam edip 911 H. (1506 M.)’de bitmiştir.

Mimar Hayreddin mektebini en yüksek derecesine çıkararak yeni bir mektep kurmuş olan Kayserili mimar Sinan’dır; mimar Sinan’ı yetiştiren devir imparatorluğunun en azametli devridir. Kendisini vezirlerden Lütfi Paşa himaye ile meydana çıkarmış, Sultan Süleyman da takdir ederek yetişmesine himmet etmiştir.
Yavuz Sultan Selim zamanında Kayseri köylerinden, devşirme olarak acemi ocağına alınmış olan Sinan, sonra Yeniçeri ocağına girmiş, atlı sekban bölüklerinde yetişmiş, Mohaç seferine gitmiş, avdette Yeniçeri ocağında yayabaşı yani cemaat ortalarından birinin kumandanı ve daha sonra yine ocakta endaht aletlerinden zenberekçilerin kumandanı olarak zenberekçibaşı olmuş, Alman ve Irak seferlerinde bulunmuştur.
Irak seferinde Lütfi Paşa’nın delâletiyle Van gölünde yapılacak gemilerin inşası buna havale olunarak üç kadırga yapmış ve seferden avdette yine ocakta terfi ile Haseki olmuştur. Kanunî’nin Karaboğdan seferinde Pirut nehri üzerine yapılan köprüler, oraların bataklık olmasına mebni tutmadığından Lütfi Paşa’nın tavsiyesiyle köprü yapması buna havale olunarak on üç günde metin bir köprü kurmuştur.
Bu seferden avdetten sonra hassa mimarı olan Acem Alisi vefat etmiş olduğundan o sırada vezir-i âzam bulunan Lütfi Paşa’nın tavsiyesiyle Haseki Sinan Ağa mimarbaşı tâyin edilmiştir.

Otuz Dokuzuncu Bölüm
KURULUŞUNDAN XVI. YÜZYIL ORTALARINA KADAR OSMANLILARDAKİ BAZI ŞÖHRETLİ İLİM ADAMLARI

Davud-ı Kayseri, Muhyiddin Arabi’nin Fusûsü’l-hikem isimli büyük eserine mükemmel bir şerh yazarak zekâ ve ihatasını göstermiştir.

Molla Fenarî’nin adı Şemseddin Mehmed babasının adı da Hamza’dır; 751 H. (1350 M.)’de doğmuş olup babası Hamza b. Mehmed bilvasıta Sadreddin Konevî’nin halifesidir. Muhyiddin Arabi felsefesini neşretmiştir.
Molla Fenarî, Çelebi Sultan Mehmed zamanında padişaha gücenip Karamanoğlu Mehmed Bey’in yanma gitmiştir. Çelebi Mehmed, Karamanoğlu’na galebe çalınca Molla Fenarî’yi alıp Bursa’ya götürdü ve ona yine Bursa kadılığını verdi. 834 Receb (1431 Mart)’te Bursa’da vefat etti.
Molla Fenarî’nin yüzü mütecaviz eseri vardır.

Şeyh Bedreddin’in eserlerinden en meşhuru tasavvuf vâdisinde olan Varidat ve fıkıhtan Câmiu l-fusûlîn ile, Letâifü’l-işârât ve bunun şerhi olan Teshildir

Hızır Bey, rivayete göre Anadolu Selçukluları vezirlerinden olup Nasreddin Hoca diye şöhret bulan Hâce Nâsırüddin Müstevfî (maliye bakanı) ahfadından imiş; Babası Kadı Celâl Sivrihisar kadılığında bulunurken Hızır Bey orada doğmuştur.
Hızır Bey İstanbul fethini müteakip ilk İstanbul kadısı oldu. Eserlerinden biri de Tazarruat sahibi Sinan Paşa’dır.

Ali Kuşçu Maverunnehir’de doğmuş, Uluğ Bey’in şehadetinden sonra Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Bey’in yanma gitmiş ve onun tarafından Fatih Sultan Mehmed’e elçilikle gönderilmiştir. Sefaret vazifesini yaptıktan sonra Osmanlı devleti hizmetine girip Sahn-ı Seman medreselerinden birisine müderris olmuştur. Ali Kuşçu’nun belâgat, kavaid, mantık, tefsirdeki eserlerinden başka asıl şöhreti astronom ve matematiktedir.

Hocanın bir mânası da zengin ve tüccar demektir. Hoca-zade Muslihuddin Mustafa babası çok zengin olmasından dolayı bu adla anılmıştır.
…babası kendisine para vermediği için okuduğu kitaplardan alacağı notları helvacı kâğıtlarına yazarak çok sıkıntı içinde okumasına devam etti.
Hızır Bey’den icazet alıp kendisine muîd (müzakereci) oldu. Hızır Bey talebeleri arasında en çok onu sever ve kendisine sorulan bazı suallere verilecek cevap için akl-ı selime müracaat ediniz diye Hoca-zâde’ye havale ederdi.

Fatih Sultan Mehmed Tehafüt ismindeki felsefe kitabını tetkik ile buna da’ir birer eser yazmalarını Hoca-zâde ile Alâüddin Tûsî’ye emretmişti. Hoca-zâde dört ayda ve Tûsî altı ayda mütalâalarını yazmışlardı. Pâdişâh bunlardan Hoca-zâde’ye, Tûsî’ye verdiği on bin akçenin iki mislini vermiş ve buna gücenen Alâüddin Tûsî günde yüz akçesi olan müderrisliğini terk ile memleketine dönmüştür.

Molla Hüsrev hakkında Fatih Sultan Mehmed “zamanımızın Ebû Hanifesidir’’ diye takdir ve iftihar ederdi.
…fıkıhtan Dürer ve Gurer isimli metin ve şerhi havi kıymetli eserleriyle şöhret bulmuştur.

Hayalî Şemseddin Âhmed, Hızır Bey’den icazet almış ve ona muîd olmuştu. Otuz üç yaşında vefat etmiş.

Sinan Paşa, Hızır Bey’in oğlu olup ilmî görüşü itibariyle babasından yüksektir. Gedik Ahmed Paşa yerine vezir-i âzam oldu. Bir seneye yakın bu hizmette kaldı, sonra bilmediğimiz bir sebeble padişahla arası açıldı.
Tazarruat'ındaki ifade tarzının taklidi hemen imkânsızdır. Buna nazire olarak kaleme alınanların hiç birisi bunun gibi muvaffak olamamıştı.

Tokatlı Molla Lütfi, …hoş-meşrepliği ve bilgisi sayesinde Sultan Mehmed’in musahipleri arasına girmiş.
Molla Lütfi ayarında olmayan ve onun tenkid ve târizlerinden usanan Hatip-zâde, Molla Îzârî, Efdal-zâde Ahaveyn ve diğer bazı dar görüşlü âlimler, Molla Lütfi’yi ve bir vesile bularak itikatsızlıkla itham ile idam ettirmek istediler.
Hatip-zâde ile Molla İzârî’nin ısrarları üzerine zavallı Molla Lütfi idam edildi (900 Rebiulâhır= 1495 Ocak).
İbn Kemal, Molla Lütfi’nin talebelerindendir.

Mueyyed-zade Abdurrahman Efendi, Müeyyed-zâde diye şöhret bulmuştur.
Abdurrahman Efendi gençliğinde Amasya sancakbeyi olan Şehzâde Bayezid’in meclisine devam ederek onunla sohbet edip içki âlemlerinde bulunurdu.
Bayezid hükümdar olduktan sonra İstanbul’da Kalenderhâne medresesi müderrisliğine tâyin edildi (888 H.= 1483 M.). Daha sonra Sahn-ı seman medreselerinden birinde müderris olup sekiz sene burada kaldı ve buradan Edirne kadılığına geçti ve 907 H. (1501 M.)’de Anadolu ve 911 H. (1505 M.)’de Rumeli kazaskeri oldu. Bayezid’in son günlerinde İstanbul'da, vukua gelen yeniçeri kıyamında evi yağmalandığı gibi kazaskerlikten de azlolundu.
Sultan Selim’in cülusundan sonra ikinci defa Rumeli Kazaskeri oldu. 922 H. (1516M.)’de altmış bir yaşında vefat etti.
İbn Kemal’in Osmanlı tarihini yazması Abdurrahman Efendi’nin teşvikiyledir.
Hatemî mahlasıyla üç lisanda şiirleri vardır.

Ali Cemali Efendi, halk arasında Zenbilli Ali Efendi diye anılırdı. Molla Fenarî’nin hocası Cemaleddin Aksarayî neslinden olduğu için Cemali mahlasını almıştır.
…müftü (Şeyhü’l-islâm) bulunan E fdal-zâde Hamidüddin’in vefatı üzerine Sultan Bayezid, onun yerine Ali Cemalî’yi tâyin etti.
…üç padişah zamanında (Bayezid, Selim, Süleyman) ölümüne kadar yirmi dört sene dürüstlük ve ciddiyetle bu makamı muhafaza etti.
Kendisinden fetva almak üzere gelenleri bekletmemek için penceresinden sarkıttığı bir zenbille istenilen fetvaları alıp cevaplarını yine zenbile koyup verdiği için halk tarafından Zenbilli Ali Efendi diye şöhret bulmuştur.
Ali Cemali Efendi’nin fıkıhtan ve fetva kitaplarından Muhtarâtul-fetâvâ'sı meşhur olup bundan başka fıkhın fürunundan Âdabü’l-evsıyâ isminde bir risalesi vardır.

İbn Kemal, şer’î meselelerle hukuk, tarih ve edebiyattaki yüksek vukufiyle tanınmıştır. İhatası, muhakeme ve münazaradaki kuvvet ve kudreti çok yüksekti; bu gibi vasıflarından dolayı kendisine Müfti’s-sakaleyn denilmiştir.
İbn Kemal’in adı Ahmed, mahlası Şemseddin olup kendisi Tokat veya Amasya’da doğmuş ye Edirne’de yetişmiştir. Defterdar iken vezir olmuştur.
932 H. (1525 M.)’de Ali Cemali Efendi’nin vefatı üzerine müftülüğe tâyin edilip vefatına kadar bu vazifede kalmıştır.
İbn Kemal zamanını eser yazmak ve fetva vermekle geçirdi; tefsir, fıkıh, usûl-ı fıkıh, hadîs, tarih, lügat, bedî, şiir vesaire olarak çok kıymetli eserler yazdı.
698 H. (1299 M.)’den başlayarak bir kısım Kanunî Süleyman zamanı vekayiini de gösteren mühim bir Al-i Osman tarihi vardır.
942 Şevval (1536 Mayıs)’de vefat etti.

Celâl zâde Mustafa Bey, Yavuz Sultan Selim zamanında Divan-ı Hümâyun kâtipliğine tâyin edilmiştir.
931 H. (1525 M.)’de Reisü’l-küttaplığa, 941 H. (1535 M.)’de ve Bağdad seferi esnasında Nişancı Şeydi Bey’in vefatı üzerine onun yerine tâyin edilmiştir.

Taşköprülüzade, Ahmed künyesi İsamüddin’dir. Bursa’da doğmuştur. En mühim ve meşhur eseri Arabça olarak kaleme aldığı Şakayık-ı nu'maniyye olup XIV., XV. ve kısmen XIV. asırlara ait altı yüze yakın âlim ve şeyh’in terceme-i hallerini havidir. Miftahu's-saâde ve Misbahu's-seyâde ismiyle beş yüz ilim ve fennin mevzuuna dair yine Arapça olarak kaleme aldığı bir eseri daha vardır.

Kınalızade Ali Efendi, Isparta'lıdır. Bir aralık Fatih Sultan Mehmed’e hoca olmuş ve Kazaskerliğe kadar çıkmıştır.
En meşhur eseri Ahlâk-ı Alâî

Ebussuud Efendi, Ceddi İskilib'in Direklibel köyünden olduğu için zamanın modasına uygun olarak İmadî denilmiştir.
Müeyyed-zâde Abdurrahman E fendi’den ders gördükten sonra ona damat oldu ve sonra İbn Kemal’den tahsilini ikmal ile icazet aldı.
934 H. (1527 M.)’de Sahn müderrisi ve daha sonra İstanbul kadısı ve 944 H. (1537 M.)’de Rumeli kazaskeri olup 952 H. (1545 M.)’de Şeyhü’l-islâm tâyin edildi ve yirmi sekiz sene bu makamda kaldı. 932 H. (1574 M.)’de seksen yaşını geçtiği halde vefat etmiştir.
Ebussuud Efendi’nin Arapça şiirleri pek yüksektir. Kanunî’nin vefatına söylediği mersiyesi Arapçada söylenen en güzel şiirlerindendir.
Şâir ve kazasker meşhur Bâkî Efendi, Ebussuud’un oğlu Mehmed Efendi’nin talebelerindendir.

Kırkıncı Bölüm
XIV. XV. VE XVI. YÜZYILLARDA OSMANLILARDAKİ İKTİSADÎ DURUMA BİR BAKIŞ
Sultan Murad Hüdevendigâr başına Germiyan bezi denilen ve ince beyaz renkli olan bu tülbendi sarardı; bundan başka Germiyanili'nin ak alemli dokuması hil’at yani üst elbisesi olarak giyilirdi; Alaşehir'le Balıkesir'in ipekleri hem iç ve hem dış piyasada sarfedilen metalardandı.
Bilecik'te kadife ve ibrişim işlenirdi.
Karaman (Konya) vilâyeti dahilinde ve Konya Aksaray’ında ve Diyarbakır'da dokunan ipekli kumaşlar, Malatya sofu denilen beyaz sof ve Hasankeyf (Hısn-ı keyfa) sofu abâyî ve Mardin’in muhayyer ve sofları XIV. - XVI. yüzyıllarda hem dahilde ve hem de hariçte istihlâk edilmekte idi. Nefs-i Halep ile Şam ve oralara bağlı kazalarda kutnî, mukaddem ve buna benzer dokumalar yapdırdı. Konya mıntakasında boğası ve aster denilen dokumaları yapan külliyetli tezgâhlar vardı. Gönen’de dokunan boğası dokumasının topu büyük arşınla (çarşı arşını) on iki arşın olurdu.
Pamuk, Bursa ile Konya arasındaki mıntakalarda, Kilikya, Suriye ve Mısır'da bol miktarda yetiştirilirdi.
XVI. yüzyılda Trabzon bezleri çok meşhurdu.
Foça, Ulubat ve Kütahya (Şaphane) ve Şarkî-Karahisar'da çıkan şap madenlerini Cenevizlilerle Foransa cumhuriyetleri alırlardı. Foça şaplarının muayyen bir vergi ile Cenevizliler işletirler ve Kütahya şapları da Büyük Menderes nehri vasıtasıyla Ege denizine sevkedilirdi.
Bilecik’teki demir madeni Osmanlı ordusunun kurşun ve gülle ihtiyacım kısmen temin etmesi itibariyle birkaç asır faaliyetini devam ettirmiştir. Amasya’da Gümüş Hacıköyü gömüş madeni ile Kastamonu’daki Küre bakır madeni meşhurdu.
Kiğı demir madenleriyle Rumeli’de Rudnik (Baç) Bosna eyâleti dahilinde Banaluka sancağındaki Kamengrad madenleri devletin harp levâzımını tedarik etmek için durmadan çalışırlardı.
İznik’de çini ve Kütahya’da fincan ve çini imalâthaneleri mevcuttu.

Osmanlı devleti ile ilk ticarî münasebetler kuran devletler Ceneviz, Venedik, Dubrovnik, Floransa olup bunlarla beraber Milano, Napoli, İspanya (Katalan) da vardı.
…ecnebi memleketlere ipek, ipekli kumaşlar, yün ve yünlü kumaşlar pamuk ve pamuklu dokumalar, yapağı, tiftik yünü, mazı, halı ve şap ihraç edilirdi.
Bütün eşya hükümetçe tâyin edilen narh üzerinden alınıp satılırdı.

Osmanlı devleti kumaş ve dokuma gibi yaptığı eşyanın dayanıklı ve renklerinin solmaz olması ve kumaş toplarının muayyen arşında yapılması için birtakım usul ve kaideler koymuştu; bunların iyi ve sağlam ve tam top olmasından esnaf şeyh ve kethüdaları yani esnaf heyetleri mes’uldü.

Venedikliler Türkiye’ye çuha, sülyen, zeybak, bakır tel, sarı teneke, üstübec, kâğıt, cam, sırça, boya, iğne, boncuk, makas, ayna gibi eşya getirirlerdi. Rusya ve Lehistandan envai kürk, balık dişi, Floransa’dan, filordin denilen çuha, Lehistan ve Fransa’dan da çeşitli eşya ve masnuat idhal olundu.

Sulh zamanlarında memleket dışına çıkarılmasına müsaade edilmeyen eşya: her nevi zahire ve bakliyat, at, silâh, barut, kurşun, bakır, kükürt, sahtiyan ve göndü. Bilhassa ilk beşinin her ne zaman olursa olsun çıkmasına müsaade edilmez (s. 686).

Osmanlı devleti XIV. XV. ve XVI yüzyıllarda ordu ve donanmasının birinci derecede ihtiyacı olan eşyayı memleket dışına muhtaç olmadan içerden tedarik etmek için bütün tedbirleri almış ve lüzumu halinde bunları sür’atle tatbik ederek hiçbir sıkıntıya uğramadan fevkalâde zamanlar geçirmiştir.

Sultan Süleyman’ın son zamanlarıyla II. Selim devrinde bazı ticarî muameleler sebebiyle saraya çatarak siyasî işlerde de kullanılan meşhur Portekizli Yasef Nasi ismindeki Yahudi, Osmanlı memleketleri arasındaki balmumu ticareti Girit adasından Lehistan’la alınarak Eflâk ve Boğdan'a satılan şarabı inhisarı altına alıp hiçbir resim vermeden bu şarapları boğazlardan geçirip Eflâk ve Boğdan’a sevketmeğe mezun olmuştu.
Yasef Nasi hem balası ve hem kayın validesi olan Dona Grasia Mendes ile beraber banka benzeri bir kredi müessesesi açarak Batı-Avrupa devletleriyle ticaret yapan ecnebilere kolaylık göstermişlerdi.
…bu bankanın sermayesiyle birçok devlet mukataa ve iltizamları bu Yahudi kumpanyası eline geçmiş ve bazı Müslümanlar da buraya girerek o sermaye sayesinde mukataacılık yapmışlardır.

Osmanlı paralarında esas vahid-i kıyasî dördü bir dirhem olan akçe ismindeki gümüş para idi. Kıymeti akçeden de az olmak üzere Halep, Diyarbakır ve Erzurum da XVI. yüzyılın ikinci yarısında (989 H. = 1581 M.) Iran muharebeleri dolayısiyle sekizi bir akçe olmak üzere pul kesilmesine müsaade edilmişti. Akçe’nin ayarı bozuldukça altunlar ona göre ayarlanırdı.

---
Türk Tarih Kurumu
7. Baskı, Ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder