Orta Asya'daki Eski Türk Evleri
Bekir Deniz
Makalede Aral Gölü çevresi ve Sırderya üzerinde bulunan İlk
ve Ortaçağ’daki eski Türk evleri konu edilecektir.
Türkiye’de bugüne kadar ev ile ilgili yapılan araştırmalara
göre, Anadolu-Türk evinin Orta asya-Türk ev mimarisi ve çadırdan geliştiği
kabul gören bir görüş olmakla birlikte; kaynaklarda, tarihi bilgiler dışında
günümüzde örneği bulunmayan Bizans evlerinden geliştiği kabul edilmekte, bu
nedenle de pek çok araştırmacının ifade ettiği “Türk evi” kavramı yerine,
Anadolu’da geliştiği ileri sürülen “Osmanlı evi” adının daha doğru olduğu bir
görüş olarak savunulmakta, bunun kökeni de megaron geleneğinde aranmaktaydı
Tarihçilerin ifadesine göre, X-XI. yy. Tarda Oğuzların
yurdu, Hazar Denizi ile Aral Gölü arasındaki sahayı kaplamaktaydı
Aral Gölü ve çevresi İlkçağlarda Kanglı Boylar, Hunlular ve
Eftalitler’in yurduydu
Aynı bölge Ortaçağda Batı Göktürkler, Peçenekler, Türgişler
ve Oğuzların ülkesiydi.
Tarihçiler, H. 349 (M. 960) yılında 200.000 çadırlık bir
Türk halkının Müslüman olduğunu bildirmektedir. Bu Türk halkı, Karahanlıların
hâkim olduğu yerlerdeki
Yağına, Karluk, Çiğil, Tuhsı gibi Türk kavimlerinin yaşadığı
yerlerdi ki günümüzde bu topraklar, Güney Kazakistan’da, Şimkent (Çimkent)
Oblusu’na bağlı Sozak Avdanı’nda (ilçe), Sozak, Bedbahtdala Çölü ile Jambıl
(Taraz) Oblusu sınırlarındaki Çıı ve Talaş Nehri yatağı (Çıı Havzası) ile,
Balkaş Gölü ’ne dökülen ili Nehri ve Tepsi Çayı arasında kalan alanları (Yedi
Su) kaplamaktaydı.
Oğuz veya Türkmenler, Selçuklular’ın idaresinde ve
sonrasında, dalgalar halinde, İran, Irak ve Anadolu’ya göç ettiler.
Günümüzde Ortaasya’da ev’e üy denilmektedir; Kazaklarda,
kerpiç vb. malzemeyle yapılan daimi (kalıcı), yerleşik evlere durgun üy,
konar-göçerlerin kullandığı keçe’den (kiyiz) yapılan çadırlara da kiyiz üy
(keçe ev) denilmektedir.
Keçe evler günümüzde de kullanılmaktadır; keçenin rengine
göre de ak üy, boz üy gibi isimler almaktadır
Bugün Türkistan’da esen rüzgârlara Arıştandı (Aslanlı)
denilmektedir.
Bahar ve yaz mevsiminde pek önemli sayılmayan bu rüzgârlar
sonbahar ve kış aylarında çok güçlü esmektedir. Kurak havalarda estiğinde ise
fırtına ve toz savurmaktadır.
Otrar Bölgesi’ne egemen olan Arıştandı rüzgârları
kuzeydoğu’dan güneybatıya doğru esiyordu. Yani, binaların kuzeydoğu yönünden
esiyordu. Bu nedenle ana girişin yönü toz getiren bu rüzgârların tersi istikametine
(güneydoğu) yerleştiriliyordu.
Evlerin su ihtiyacı kale içinde kuyu ve sarnıçlardan (kuduk)
sağlanmaktaydı. Şehir dışında rabad’da yer alan evlerde kuyu ya da bulak’lardan
(temiz akar su) temin edilmekteydi: Savran gibi, suyun az bulunduğu yerlerde
ise kariz adı verilen, yer altından, tünelle birbirine bağlanan su kuyuları
vasıtasıyla uzak yerlerden getirilmekteydi: Birbirlerine zincir gibi bağlıydı.
Türkistan’da İlk ve Ortaçağ’da yapılan Türk evlerinin
malzemesi, bugün olduğu gibi kerpiç ve tuğlaydı. Kerpiç İlkçağ yapılarındaki
gibi günümüzde da çevrede yetişen saksavul ağacı dallarının çamur içine
karıştırılmasıyla yapılmaktadır.
Özbekistan ve Tacikistan’da görülen eski evlerde de, her
odada mutlaka sufa vardır; Sufa adeta evin vazgeçilmez bir öğesi gibidir.
Sedir (sofa) yapma geleneği Anadolu’da da görülür.
Ocak Sirderya boyundaki eski Türk evlerinin vazgeçilmez bir
bölümüydü.
Anadolu Türk evi ile Orta Asya’daki çadır ve ev geleneği
arasındaki yakın ilişki Türk Sanat Tarihçileri ve Mimarlık Tarihçileri
tarafından değil ama yabancı mimarlık tarihçileri tarafından ileri sürülen ve
şiddetle savunulan bir tezdir: Yuvarlak plânlı çadır ile tek odalı ev
arasındaki ilişki neredeyse aynı plâna dayandırılmakta
…
Deniz, Bekir (), Orta Asya'daki Eski Türk Evleri, s. 17-
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder