23 Ocak 2021 Cumartesi

Falih Rıfkı Atay – Çankaya

Falih Rıfkı Atay – Çankaya

 

…babam şiddetli bir romatizmaya tutulmuştu. …doktor çağırmağa karar verdiler.

İçeri girince şapkasını çıkardı, kapının yarımdaki alçak rafın üstüne bıraktı, yukarı çıktı. Usulca avluya indim, rafa doğru yanaştım. Katı, kara bir şapka... Şu bildiğimiz melon şapka... Parmağımın ucunu dokundurdum ve hemen, ateş yalamış gibi, geri çektim. Parmağımı üstüme süremiyordum. Simsiyah bir şey... Gözü, kulağı ve sesi varmış gibi bir şey... Sanki bir cin başı! / s. 429

 

Pek Müslüman beslememiz, o gittikten, sonra, şapkanın bulunduğu yeri kim bilir kaç defa kaynar su ile şartlamıştır! Müslümanlar Hıristiyanın iyisine mâkul kefere, kötüsüne gâvur, beterine şapkalı gâvur derlerdi.

Şark milletlerini garplılaştırmakla, eski kıyafet ve başlıkları değiştirmek bir arada gitmiş, bu pek sathîlere göre bir benzeme ve şekilce farksızlaşma, devrimcilere göre kafanın dışını değil, içini değiştirme sayılmıştır. Büyük Petro Ortodoks Ruslara kalpak yerine şapka giydirebilmek için Moskova şehrinin etrafını topçu bataryaları ile çevirmişti.

Vakanüvis Lütfi Efendi, 1828 vakaları arasına şu hikâyeyi sıkıştırır: Padişah, setre-pantolonun halk üzerinde nasıl bir tesir bırakacağını anlamak için, saray adamlarından Hüsnü Bey'le Avni Bey’i yeni kıyafete sokar ve çarşı içine salıverir. Bir Ramazan günü imiş: Halkın bu iki zamane züppesini bir parçalamadığı kalmış. Padişah kabahati Hüsnü ve Avni Beylere yüklemek için, oruç yediklerini bahane ederek, ikisini de sürmüş (s. 430).

 

Sultan Hamit, 1903 de, süvari ve topçu askerlerine kalpak giydirdiği sırada, ulema ve softalar «fesin din ve iman alâmeti olduğunu» ileri sürerek buna da itiraz etmişler.

Enver (Paşa), bilhassa sıcak memleketlere giden kıtaları düşünerek, Kabalak adlı ve güneş - siperli başlığı icat etmişti. Bunun adına Enveriye de denirdi.

Kuvay-i Milliye kalpaklı idi: Ordunun İzmir’e girdiğinin haftasında bütün iç sokaklar, Anadolu’ya geçen Rum esirlerin başlarından attıkları şapkalarla kaldırım gibi döşeli iken, halkın Anadolu’dan gelen kalpağa selâm verdiğini görmüştüm.

İkinci Mahmut devrinde ulema ve softalarca «giyilmesi caiz olmayan» fes, İkinci Hamit devrinde yine ulema ve softalarca «din ve iman alâmeti» idi (s. 431).

 

(Mustafa Kemal’i kastederek) Fes ve şapka demek, medeniyet demek olmadığını pek iyi bildiğine şüphe yoktu. Fakat başlık değiştirmenin din ve iman değiştirme olduğu gibi batıl inanışlara saplanan ve mıhlanan bir kafaya, hiçbir ileri tefekkür ışığı vurmıyacağını da bilirdi. Asıl mesele kafanın içindeki batıl inanışları söküp atmakta idi, Bu başlık değil, baş dâvası idi (s. 432).

 

(Kastamonu ziyareti) Mustafa Kemal o yolculuktan Ankara’ya şapkalı döndü.

İlk havadisi duyar duymaz başına şapka giyerek İstiklâl Mahkemesine geldiği için «Vakit» muhabirini huzurundan kovan ve hapsettirmeğe kalkışan rahmetli Afyon milletvekili Ali Bey de, şapkası ile, karşılayıcılar arasında idi (s. 434).

 

Şapkanın benimsenmesi, giyilmesinden çok uzun sürdü. Pek iyi hatırlıyorum: Ekim ayı sonlam a kadar fötr ve melon biçimlerine alışan iç sokaklar halkı, bizi ilk defa silindir şapka ile gördükleri vakit peşimize takılmışlardı. Bazı pencerelerin arkasından «— Gâvurlar!» iltifatını da işitmiştik.

Şapka, Kemalizm’i Osmanlı ıslahat hareketlerinden tavizci ve muvazaacı olmamak karakteri ile ayırır. Mustafa Kemal Deniz kızı masalına inanmıyordu. Ya balık, ya insan vardır. Mustafa Kemal geri bir memlekette medeniyet meselesi halledilmedikçe hiçbir meselenin halledilemiyeceğini biliyordu. Şarklı - garpliye inanmıyordu. Ya şark, ya garp vardır. Garp medeniyetinin temeli, hür tefekkürdür. Şapka bir başlık taklidi değil, tefekkür inkılâbının bir sembolü idi (s. 435).

 

İzmir zaferi sıralarında gericilik alabildiğine itibarda idi. İzmir’e giren ordunun, tesadüf eseri başında bulunan komutan vizita kartına hemen «İzmir fatihi» sözünü yazdırdıktan sonra müfti ile, Meclisteki gerici takımı ile elbirliğine kalktı idi. İstenen şey gâvurdan temizlenen memlekette Tanzimat tan da geri bir taassup rejimi kurmaktı.

Mustafa Kemal’e o zamanlar her şey teklif edilmişti: Padişahlık da halifelik de! Fani ömür değil midir hu? Umumi temayüllere uyarsa belki de başına taç giyecek, ve taht üzerine o utacaktı. Enderunları ile, haremleri ile bir şark padişahının bütün zevklerine kavuşacaktı (s. 533).

 

Bateş Yayınları, İstanbul, 1980


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder