23 Ocak 2021 Cumartesi

Orhan Naci Ak – Güneysu Tarihi

Orhan Naci Ak – Güneysu Tarihi

Şapka Kanunu 25 Kasım 1925 tarihinde yürürlüğe girmişti. Şapka isyanı dediğimiz olaylar da Aralık ayının başından itibaren yurdun muhtelif bölgelerinde baş gösterdi. Güneysu’da ise şapka kanunu aleyhinde olanlar Ulucami önünde toplandılar ve Şapka Kanunu aleyhinde nümayişe başladılar. Bu toplantıya engel olmak isteyen karakol komutanı etkisiz hale getirildi ve karakol işgal edildi. Bu hareketi bastırmak ve müsebbiplerini yakalamak üzere Rize’den bir müfreze gönderildi. Müfreze, yanlarında getirdikleri topları ve silahları şimdiki kemer köprünün beri yakasına mevzilendirdiler. Hareketin içinde olanlar dağlara çekildi. Hükümet kuvvetleri isyancıların teslim olmalarını istiyor, onlar ise Batum’a kaçmak veya teslim olmak şıklarını aralarında müzakere ederek bir karara varmaya çalışıyorlardı. Neticede yörenin ileri gelenleri araya girdi. “Az bir ceza ile kurtulursunuz” denilerek isyancılar teslim olmaya ikna edildiler. Hareketin içinde olanlar teslim oldular.

Yargılama üç gün sürdü. 14 Aralık günü mahkeme kararını verdi ve karardan iki saat sonra idam hükümlüleri infaz edildi. İdamların günümüzdeki elektrik kurumunun bulunduğu bölgede, deniz kenarında bir yerde yerine getirildiğine dair rivayetler vardır (s. 70).

 

Atatürk 1924 yılında Rize’ye geldiğinde Tevhid-i Tedrisat Kanunu yürürlüğe konmuş ve medreseler kapatılmıştı. Medreselerin kapanmasına karşı olanlar medreselerin açılması için Atatürk’e bir dilekçe sundular. Atatürk bu dilekçeyi hükümet konağının merdivenlerinde okumuş, kabul etmeyerek tepki göstermişti. İşte medreselerin açılması ile ilgili dilekçeyi kaleme alan Rize Asliye Mahkemesi Başkâtibi Hafız Osman Efendi ile kardeşi Avukat Hulusi Bey ve bu arada Merkez Camii imamı Hafız Kamil de yargılananlar arasında yer aldılar (s. 71).

 

Bu olayla ilgili söylenmesi gereken en önemli eleştiri şudur: Mahkeme heyeti şahit dinlemeden, avukat savunması almadan, adeta önceden kararlaştırılmış kararları mahkeme salonunda okumuştur, temyiz hakkı da tanımamıştır.

11 Aralıkta Rize'ye gelen heyet 143 kişiyi yargıladı ve üç gün sonra 14 Aralıkta kararını verdi. Bu sürede heyet ancak kimlik tespiti yapabilir diye düşünüyorum. Diğer yanda bir olayı protesto etmeye idam cezası vermek şüphesiz ki adil ve hukuki değildir. Yapılmak istenen şey, gazete haberinde de belirtildiği gibi birkaç kişiyi kurban ederek yeni devletin gücünü göstermek, halkı korkutmayı ve sindirmeyi amaçlamaktır. (s. 73)

 

30 Aralık 1925 tarihli Cumhuriyet Gazetesi (s. 72-73),

“Rize’den matbaamıza yazılıyor: Köy imamlarının ve bazı mürtecilerin teşviki ile25-26Teşrinisinde başlayan isyan, Cumhuriyetin azim ve satveti neticesinde süratle bastırıldı. Bu hareket-i musalahanın seri bir surette itfasında gayur ve fedakar Vali Hurşit Bey ile Jandarma Kumandanı Binbaşı Yusuf Bey, büyük himmet ve gayretleri sebkat etmiştir (bir başka deyişle ileri gitmiştir.)

Hamidiye Kravözörü’nün der-akab (hemen) Rize’ye gelmesinin de isyanın tenkilinde (cezalandırılıp sindirilmesinde) büyük tesiri görülmüştür. Hulasa, Rize vilayetinde başlayan bu irticai hareket pek kısa bir zaman zarfında tamamen imha edilmiş, halk cumhuriyet idaresinin satvet ve azametini anlamış, her tarafta sükûnet avdet etmiştir.

İsyan mıntıkasındaki halk, ellerindeki binlerce silahı hükümete teslim sureti ile iğfal edildiklerini kemal-i teessürle arz etmişler ve müşevvikleri lanetle yâd etmişlerdir Şimdi vilayetin her tarafında fevkalade bir sükûnet mevcut olup herkes işiyle ve gücüyle meşgul olmaktadır.”

REVAK, 2019


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder