12 Ağustos 2019 Pazartesi

Ankara ve Lozan Arasında – Avrupa Yolundaki Türkiye Üzerine Bir Derleme


Ankara ve Lozan Arasında – Avrupa Yolundaki Türkiye Üzerine Bir Derleme
Max Schweizer - Phoenix Yayınevi, 2005
Çeviren: Ayşegül Türkdoğan ve Ayalp Talun ince

Max Schweizer Zürih'te doğmuştur. I980'den beri diplomat olarak vazife yapmaktadır. 2003 yılından beri Ankara'da İsviçre Bûyükelçiliği'nde Orta Elçi olarak görevlidir.


Ellili yıllardan beri namaza çağrı, her yerde yeniden Arapça yükselirken Türkiye'deki alfabe, Avrupa'daki yazı biçimini almıştır.

Bu derlemede ele alınan Türkiye-İsviçre ilişkileri, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde başlamaktadır.

Genç Osmanlılar'ın ve Jön Türkler'in çoğunluğa Cenevre'de ikamet eden öncülerini, Türki ye'yle Lozan'da yapılan uluslararası barış görüşmeleri izlemektedir (1922-1923).

Lozan 'da, lâik bir Cumhuriyet yaratmanın hedeflenmiş olması, 1923 sonrasında İsviçre Medenî Kanunu'nun alınmasında da belirleyici olmuştur.

Gelecek Batıda

Avrupa ile Türkiye Arasındaki İlinti (2003)
Hans-Lukas Kieser / Çeviren: Ahmet Dalgıçoğlu
Türkiye, öncelikle askerî değil, siyasî olan bağlayıcı bir bütüne aittir. Ancak bu sayede başlatılan iç reformlar sağlam bir demokrasiyle sonuçlanacaktır.

…Mesut Yılmaz'ın doğru söylediği gibi, Avrupa'nın yolu Diyarbakır'dan geçmektedir…

Türkiye Cumhuriyeti, 1926 senesinde şeriatı radikal bir şekilde reddederek 'Türk Devrimi"nin vazgeçilmez parçası olarak İsviçre'nin medenî kanununu uygulamaya koymuştur.
Yeni medenî kanununun yürürlüğe sokulmasından sorumlu Adalet Bakanı uzun yıllar Batı İsviçre'de okuyan Şarklı öğrencilerinden biriydi.
Sünnî âdetler devlet tarafından kabul görmüş, diğer islâmî inanışlar susturulmuştur; Kuran, yapıcı ve tarihî bir yaklaşımla ele alınmamıştır bile.

Türkiye'nin AB Adaylık Süreci (2003)
Willy Zeller / Çeviren: Oktay Beyoğlu



Bu perspektif Türkiye'ye, henüz altı kurucu üyeden ibaret bir topluluk olan, zamanın Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) tarafından, 1963 yılında sunulmuştu.

Ankara'da imzalanan ortaklık anlaşması, anlaşmanın ilgili maddesi gereğince 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

1973 yılında yürürlüğe giren 1970 tarihli ek protokole göre, en fazla 22 yıl sürecek bir geçiş aşaması öngörülüyordu…

Türk hükümeti, üyelik başvurusunda bulunacağını açıklayarak bu talebini 1987 yılında Avrupa Birliği'ne resmen iletmiş, AB ise bu başvurunun kabul edilebilir, yani "receivable" olduğunu, ancak 1999 yılında açıklamıştır.

Türkiye için öngörülen Gümrük Birliği, ticaret politikaları bakımından bir istisna arz etmekle beraber, ancak 1996 yılında şekillendirildi…

Avrupa Birliğinin Tâbi Tuttuğu "Kültür Politik" Sınav Karşısında Türkiye (2002)
Ayşen Alder-Berkem
Sünnî Hanefi Mezhebi; Cumhuriyet Devleti'nin ideolojik bir aracı halini almış, dolayısıyla…

Batı ve Hıristiyan kültürünün bir ürünü olan bireyciliğin, halk kitlelerinin geleneklerine yabancı düştüğünü de özellikle vurgulamalıyız.

Ordu-Türk Devletinin Omurgası (1990)
Arnold Hottinger / Çeviren: Ayşegül Türkdoğan
Henüz Türklere ait bir ülke yokken (…) Türk ordusu vardı.
Bugünkü Türk ordusu (…) O, âdeta devlet içinde devlettir, devletin iskeletidir.

Ordu, 1962'den itibaren çok sayıda Türk sanayi koluna, kısmen de yabancı sermayeye ortak olan ticarî bir holding kurmuştur (OYAK).

Diyarbakır ve Adana'da hava üsleri (…) İran'daki gözetleme mevzii ve üslerin yitirilmesinden sonra doğuya bu denli uzanan Türkiye, NATO için daha da önem arz eder hâle gelmiştir.

Davos: Ege Uzlaşmazlığında Yumuşama mı? (1990)
Hans Jürgen Axt ve Heinz Kramer / Çevirenler: Ayşegül Türkdoğan ve Ayalp Talun İnce
30 Ocak Cumartesi günü, Papandreou ve Özal, ilk kez birbirleriyle konuştular; konuşma, önce baş başa, daha sonra da heyetlerin katılımıyla gerçekleşti.

Bürgenstock'ta Dünya Politikası (2004)
Konrad Mrusek / Çevirenler: Ayşegül Türkdoğan ve Ayalp Talun ince
(Kıbrıs görüşmeleri)

Karmaşık Barış Planı (2004)
Cyrill Stieger / Çevirenler: Ayşegül Türkdoğan ve Ayalp Talun ince
Kıbrıs'ın yeniden birleşmesine temel oluşturması öngörülen ve defa larca değiştirilen BM Planı…

Cenevre, Lozan, Montrö
Kızıl ve Ekşi Elmalar (2003)
Hans-Lukas Kieser / Çeviren: Ayşegül Türkdoğan

Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından seksen yıl sonra Lozan'daki Waadtland Kanton Parlamentosunun (…) Eylül-Ekim aylarında Ermeni soykırımını kabul kararı, Türk makamlarının "midesini ekşitti"

Lozan, Türk milliyetçiliğinin Avrupa ajitasyon merkeziydi.                   
Türk milliyetçiliğinin babaları Birinci Dünya Savaşı'nın arifesinde Lozan'dan başlayarak Kızıl Elma ülküsüne yaklaşmayı umuyorlardı. Kızıl Elma, Türkiye'deki kültür devrimine öncülük etmesi düşünülen, Cenevre Gölü kıyısındaki bir eğitim yeri için anlam ağırlığı yüksek olan bir addır. İsviçre, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, Türk seçkinlerinin ayrıcalıklı bir eğitim yeri olmuştur.

Türk eğitim gençliğinin Türk ulusunun varlığını sürdürmesine ilişkin sosyal Darvinci inancı, kendilerine Küçük Asya'da bir ulus devlet kurma perspektifini kazandırdı.

Türk Yurtçularının (Foyer) ideolojik ilkesi (…) çağdaş ve özgün bir Türk ulusunun uyanışına duyulan seküler-dinsel bir inançtı.

…bazıları (…)bir federalizmi savunuyorlardı. Yetkin laik düşünür Abdullah Cevdet ve daha sonraki "piyetist islâm"ın [Nurculuğun, ç.n.] kurucusu Said Nursî bu doğrultudaydı. Her ikisi de belli bir süre İsviçre'de yaşayan bu iki Kürt, etnik kimlik oluşturma konusunda eşit haklılık savı için savaşım verdi…

Lozan'daki Türk Ocağı'nın Başkanı Mahmud Esat Bozkurt, Cenevre Ocağı'nın Başkam Şükrü Saraçoğlu ile birlikte (…) Haziran 19I9'da İzmir'e gittiler.

(Lozan görüşmelerindeki Türk heyetinde) belli bir süre Cenevre Gölü kıyısındaki diyasporaya ait olmuş olan Rıza Nur vardı; genel sekreter ise daha önce adı anılan Reşit Saffet Atabinen idi (Atabinen için, köktenci bir Türkçü ve Anadolu'daki cinayetin üretken bir savunucusudur, diyor yazıyı yazan).

Komplo Merkezi-Cenevre (2003)
Mustafa Albayrak
Cenevre'ye gelen bir başka kişi Jön Türkler'in en radikal üyelerinden Mehmet Bey Hüseyin Vasfi Paşa ile birlikte İnkılâp gazetesini çıkarmaya başladı.
Mehmet Bey, 1870'teki Fransa-Prusya savaşında, Fransız Cumhuriyet Ordusu'nda ve Commun'de gönüllü olarak çarpışmalara katılmış ve bu nedenle de gazetesini kapatmak zorunda kalmıştı.

Genç Osmanlılar ve Jön Türkler'in İsviçre'de çıkardıkları gazete ve dergilerin toplam sayısı yirmi ikiyi bulmuştur…

15 Nisan 1911 tarihinde kumlan Cenevre Osmanlı Kütüphanesi de, 21 Ekim 19irde, Cenevre Türk Yurdu adıyla "mini mini bir Türk Ocağı" olarak faaliyete geçmişti.
Bu yurtların açılışlarına dönemin tanınmış Türkçülerinden Hamdullah Suphi ve M. Nermi gibi İstanbul grubunun seçkinleri katılmışlardır.
Saraçoğlu Şükrü Bey, Cenevre Türk Yurdu'nun "hem reisi hem ruhu" olarak tanınmıştı.

Huguenin ve Diplomasi (1911)
Montagnes Gazetesi
Anadolu İstanbul Demiryolları Müdürü M. Ed. Huguenin…
Bağdat Demiryollarını yaptı. Sultan II. Abdülhamid'den Paşa unvanını aldı.

Lozan-Açılış Konuşması (1922)
Robert Haab

Heyet Başkanı İsmet İnönü (1997)
Faruk Loğoğlu / Çeviren: Aytaç Ünal
İnönü, açılış oturumuna damgasını vurdu.
Bilâl Şimşir, Lozan'da Kemalistlerin ilk hedefinin, öncelikle, yeni Türk Devleti'nin sınırlarım çizmek, daha sonra da gerçekten bağımsız, modern bir toplumunun temelini oluşturmak olduğunu söyler.

Kapanış Konuşması (1923)
Karl Scheurer
Antlaşmanın ne gibi sonuçlar doğuracağı sorusuna… İngiliz temsilci Rumbold ve Fransız general Bellon, Türklerin Batıya muhtaç olduklarını ve mecburen iyi davranacaklarını söylüyorlar.

Yakındoğu halkına, medeniyetin başlangıç ve ilerleyişi yolunda büyük nispette yardımlarından dolayı nasıl bir minnet borcu ile bağlı bulunduğumuzu tarih bize öğretir.

Köprü Olarak Lozan (1994)
Selim Deringil
Cumhuriyet'in ilk dönem yöneticileri tamamen Osmanlı'dırlar…

İstanbul henüz işgal altındayken Musul üzerine ısrar etmek, bir hayli abes gibi gözükmektedir.

…temeldeki en önemli husus, egemenlik hakkının tanınmasıdır. Bu arada, ilerisi için önemli kazanımlar da elde edilmiştir: Boğazlar'ın Türk denetimine geçmesinin zemini hazırlanmıştır.

Çağdaş Türkiye'nin Doğuşu (1994)
Bilâl N. Şimşir
Lozan Konferansı'na giderken İsmet Paşa'nın elindeki ana talimat (…) yarısı Türkiye'nin sınırlarıyla ilgilidir…
…beş maddesi, yeni Türkiye'nin düzeniyle ilgilidir…

Bu talimata bakarak denebilir ki; Türkiye'nin, Lozan Konferansı'nda esas amaçlarından biri, yeni Türk devletinin ulusal sınırlarını çizmek ve sınırlan öteki devletlere onaylatmaktı. Türkiye'nin bir diğer temel amacı, çizilecek yeni sınırlar içinde gerçekten bağımsız, çağdaş bir millî devlet kurulmasının şartlarını yaratmaktı.

Sınırlar çizilirken Türkiye'nin asla gerilemeyeceği bir tek nokta vardı: O da Anadolu'nun toprak bütünlüğü idi.

Müttefiklerin Anadolu üzerinde "Ermeni Yurdu" yaratma girişimleri…

İtilâf Devletleri, 15 Aralık 1922 günü, konferansa, azınlıklarla ilgili bir tasarı sundular. Bu tasarının 8. maddesi şöyle kaleme alınmıştı: Madde 8: Türk Hükümeti, Türkiye'deki soy, din, dil azınlıklarının her biri için (...) din, hayır ve öğrenim işlerinde özerklik [autonomie] tanımayı ve bu özerkliğe dokunmamayı kabul eder.
Hemen her ülkede soy, din, dil bakımlarından farklı unsurlar bulunur; ama, bunlara uluslararası anlaşmalarla "azınlık" statüsü ve özerklik tanınmaz.
Böyle olduğu halde, İtilâf Devletleri, Türkiye'ye karşı tamamen farklı bir uygulamaya kalkışıyorlardı.

Türk heyeti, Lozan'da, kapitülasyonları ve özellikle adlî kapitülasyonları kaldırtmak için uğraşırken Türk ve Avrupa hukuk sistemleri arasında artık pek fark bulunmadığını, Türkiye'nin de lâikleşmekte olduğunu savunmuştur. Böylece, lâiklik ve Türkiye'nin lâikleşmesi konusu konferans masasına gelmiştir.

…Kapitülasyonlar kaldırıldı. Buna karşılık Türkiye, yabancılara güvence vermek için adliye teşkilâtına "danışman" adıyla yabancı hukukçular almayı kabul etti ve bunu barış antlaşmasına eklenen bir bildiriyle açıkladı.

Batılılar ve Balkanlılar, Türkiye'nin lâikleşebileceğine inanamıyor, inanmak istemiyorlar. Hem Müslüman'a hem Hıristiyan'a uygulanabilecek bir Medenî Kanun olamazmış. İngiliz, bunu "yararsız" görüyor, İtalyan, "imkânsız" sanıyor; Yunanlı, böyle bir şey "düşünmenin bile imkânsız olduğunu" ileri sürüyor; Sırp, "çok isabetsiz" hattâ "tehlikeli" sayıyor. Japon'un ağzı var dili yok. Yalnız Fransız, Türkiye'nin lâikleşme amacını anlayışla karşılıyor. Türk temsilci heyeti ise Türkiye'nin lâikleşmesinin imkânsız olmadığını ısrarla savunuyor.

Lozan'da, Türk hukuk sistemini toptan lâikleştirme gereği iyice ortaya çıktı. Bu, adlî kapitülasyonları kaldırmak için gerekliydi. Yabancıların ve Müslüman-olmayan azınlıkların ayrıcalıklarına son vermek için gerekliydi.

Lozan Antlaşması'ndan hemen sonraki yıllarda Türkiye'nin inanılmaz bir hızla lâikleştiği görülmüştür.
2 Ocak 1924: Hafta tatili hakkındaki kanun kabul edildi ve hafta tatilleri cumadan pazara kaydırıldı.
3 Mart 1924: Halifelik kaldırıldı ve son halife Abdülmecid Efendi yurtdışına sürüldü.
3 Mart 1924: Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarıldı ve eğitim birliği sağlandı.
3 Mart 1924: Şeriye ve Evkaf Vekâleti kaldırıldı.
8 Nisan 1924: Şeriye mahkemeleri kaldırıldı ve mahkemelerin birleştirilmesi sağlandı.
20 Nisan 1924: Teşkilât-ı Esasiye Kanunu kabul edildi.
1925: 5 Kasımda, Ankara Hukuk Mektebi açıldı; 25 Kasımda, Şûra-yı Devlet (Danıştay) yeniden kuruldu ve aynı gün Şapka Kanunu çıkarıldı; 30 Kasımda tekke ve zaviyeler kapatıldı ve 26 Aralık'ta da uluslararası takvim ve saat kabul edildi.
1926: 17 Şubat'ta İsviçre Medenî Kanunu, 1 Mart’ta İtalyan Ceza Kanunu ve 22 Nisan'da İsviçre Borçlar Kanunu alındı.
1928: 9 Nisan 1928'de Türkiye Cumhuriyeti'nin dininin İslâm dini olduğu yolundaki madde Anayasa'dan çıkarıldı. 24 Mayıs'ta uluslararası rakamlar kabul edildi. 1 Eylül’de liselerde Arapça ve Farsça dersleri kaldırıldı. 1 Kasım 1928'de de yeni Türk harfleri kabul edildi.

Böylece; Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından sonraki ilk beş yıl içinde, Türkiye'nin lâikleşmesi tamamlanmış oldu.
Lozan, ülkesi ve milletiyle bölünmez, lâik ve tam bağımsız bir Türkiye yaratmıştır…

Azınlıklar Sorunu (2002)
Eyüp Kaptan

İzmir Kamuoyu (1994)
Zeki Arıkan
İzmir, Sevr'le Yunanistan'ın bir vilâyeti durumuna getirilmek istenmişti.

24 Ocak tarihli Şark gazetesinde yer alan bir yorumda, herkesin [...] sorunun yine silâhla çözülebileceği üzerinde duruluyor…

İzmir gazeteleri, tam görüşmelerin yapıldığı sırada, Trakya'daki Türklere yapılan yoğun baskılan gündeme getirmişti.

Trakya'da yoğun baskılar yüzünden birçok Türk, Anadolu'ya göç etmeye başladı. İzmir'e gelenlerin anlattığına göre, Yunanlıların saldırıları sonucunda köyler yakılıp yıkılmış, Türkler sefillik içinde sokaklara dökülmüş ve bulundukları yerleri terk etmek zorunda kalmışlardır.

Mahmud Esat (Çınar), antlaşmadan sonra, yeni Türkiye'nin her alanda kendisini yenilemesinin zorunlu olduğunu belirterek şöyle diyordu: "Sulh, mesut bir bayram sabahının üstünden zafer çelenkleri içinde döndü... Gözlerimizin önünde kurtulmuş bir vatan var... Unutmayalım ki milletlerin hayatında saadet ve ıstırapların kıymeti günlerle yıllarla ölçülmez. Dün bizi silâh başına çağıran boru seslerinin akislerini daima kulaklarımızda duyalım. Yeni Türkiye yeni bir ruh ve yeni bir insan ile doğuyor. Bu ufkun arkasında mücadele ile geçecek ne uzun seneler var...” / s. 99

Cumhuriyetin Doğum Günü (1933)
Annemarie Schwarzenbach / Çeviren: Mustafa Kınsız

Montrö: Çanakkale Boğazı Sorunu (1936/1977)
Jürg Morf / Çeviren: Oktay Beyoğlu

Müzede Devrim (2003)
Klaus Kreiser / Çeviren: Tevfik Ekiz
29 Ekim 1933'te Ankara, İstanbul ve tüm il ve ilçelerde yeni devletin kuruluşunun onuncu yılı kutlandı.

Zeki Faik'in Delacroix uyarlaması…

Deneyimler ve Atılımlar
İsviçre Misali (1958)
Ahmed Emin Yalman / Çeviren: Ayşegül Türkdoğan
Sadece biz Türkler değil bütün halklar hür dünyanın hakikî ülkülerinin savunulması bakımından İsviçre'den çok şey öğrenebilir.

Cenevre Yılları 1979-1982 (2002)
Kâmran İnan
Hükümet beni Cenevre'ye daimî delege-büyükelçi olarak tayin etmişti.
Ankara ya ilk telgrafım, "19 Temmuz 1979 tarihinde göreve başladığımı teşekkür ve saygılarımla arz ederim," oldu.

Cenevre'deki büyükelçi evi bir harika; on dönüm bahçesi, yüzme havuzu bulunan, iki katlı bir villa; zengin ve zevkle döşenmiş. Evde, puro nemlendirme kutusu dahi var. Türkiye'nin genel şartları, seçim bölgemdeki insanların hayat seviyesi karşısında bu lüks rahatsız edici…

25 Ocak 1980 tarihinde Türk Lirası % 50 devalüe edilerek dolar 70 liraya yükselmiş; siyasî bir intihar gibi idi.

Çalışma Bakanı, genel kurulda konuşmasını -dil bilmeden- Fransızca yapmakta ısrar ediyor; telaffuzu Fransızca olan Türkçe yazılmış bir metin istiyor. Bu haliyle 45 milyon Türk'ün imajını verecek. Arkasından, 17 Haziran'da Karamanlis aynı heyete hitap ederek Yunan imajını verecek ve ikisi mukayese edilecek, Türkiye bunu hak etmiyor.

Çalışma Konferansı nihayet 25 Haziran 1980 günü sona erdi. Türk-İş temsilcileri Mercedes arabalar, hanımları ve avuç dolusu paralarla geldiler.

Gençlik Rüyası Cenevre (1955)
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Cenevre'de yaşamak, Cenevre'de tahsil etmek ilk gençlik çağımın en büyük amacı olmuştu.

Bir Büyükelçinin Düşünceleri (2004)
Kurt O. Wyss-Labasque / Çeviren: Ayşegül Türkdoğan ve Ayalp Talun İnce
Karım Françoise ve ben Mayıs 2000'de Ankara'ya ulaştığımızda, bunun emeklilikten önce son büyükelçilik görevim olacağı biliniyordu.
…yatak odamla çalışma masam arasındaki mesafe tahminen 10 metreydi. Dar ve aynı zamanda da daraltıcı iş ve konut koşulları, iyi bir konumda olan ve birkaç bin metrekareyi kaplayan mükemmel bir alanla dengeleniyordu.

Türkiye, büyük karşıtlıklar ve çelişkiler ülkesidir ve öyle kalmaktadır.

Türkiye, Batılı bir ülke midir?

Türk toplumu ise modernleşmeyi henüz kapsamlı bir biçimde gerçekleştiremedi; daha çok, sürekli bir modernleşme bunalımı içerisinde bulunmaktadır.

Avrupa Birliği'ne girme konusundaki dürtünün nedeni (…) ekonomik atılım olasılığıdır.

Türk-İsviçreli Büyükbabam ve Büyükannem (1879/1991)
Şefik Okday / Çeviren: Kasım Eğit
Osmanlı İmparatorluğu'nun son sadrazamı olarak tarihe geçecek olan Tevfik Paşa, 11 Şubat 1843 tarihinde İstanbul'da doğmuştur.

1865 yılında 22 yaşındaki Tevfik, "Bab-ı Âli"ye girdi.
Dışişleri Bakanlığı'nda yazı işleri şefi olan Davud Efendi'nin enirine verilmişti. Davud Efendi bir Osmanlı Yahudisiydi ve Dışişleri Bakanlığı'nda önde gelen bir şahsiyetti.
1875 yılında diplomat olarak Petersburg'a (o zamanki Rus başkenti) atandı.

Rusya savaşa karar vermiş (…) Büyük babam, İngiliz sefiri yardımıyla ve 2300 altın para ödeyerek Rusların hareket planlarını gizlice İstanbul'a ulaştırmayı başardı. Ne yazık ki bunlar pek işe yaramadı.

1879 yılında "hayatının en önemli olayı"nın kendisini beklediği Atina'ya tayin oldu.

24 Haziran 1859 yılında Bern Kantonu'na bağlı Wolfısberg'de zaptiye olarak görev yapan Jakob Tschumi'nin kızı Elisabeth, ailenin dokuzuncu çocuğu olarak dünyaya geldi.

Atina'daki İngiliz elçisi bir mürebbiye aramaktaydı.

1879 yılının sonunda Tevfik ona ilk kez ciddî niyetlerinden bahsetti. On yedi yıllık yaş farkını Elisabeth çoktan kabullenmişti…

Düğünleri Atina'da ve küçük bir dost çevresinde gerçekleşti.

Atina'ya döndükten sonra Elisabeth ilk oğlunu doğurur; ancak çocuk doğumdan hemen sonra ölür. 2 Ekim 1881 yılında İsmail Hakkı ve 28 Mart 1883'te de babam Ali Nuri dünyaya gelir.
Çocuklar iki ve üç yaşına gelince, Elisabeth, kocasına onların ne zaman vaftiz edileceklerini sordu. Tevfik, gülümseyerek Müslümanların vaftiz edilmediğini, bunun yerine erkek çocukların sünnet edildiğini söyledi.

Vaftiz, Yunan-Ortodoks kilisesi usullerine göre yapılmıştı.

1884 yılında İnciline gizlice şunları kaydetti: "İsidor (=lsmail) ve Alexander (=Ali) bugün vaftiz edildiler". Zira papaz çocuklan Müslüman adlarıyla vaftiz etmeyi reddetmişti.

1885 yılında Berlin'e atandı.

Urfa: İngilizlerin Varışı (1921)
Jakob Künzler / Çevirenler: Ayşegül Türkdoğan ve Ayalp Talun İnce
Türklerin hastanesi hemen birliklerim tarafından işgal edilecektir, ivedi teslimini talep ediyorum.
Kentteki diğer Hıristiyanlar için de İngilizlerin gelişleri büyük bir sevinç oluşturdu.
Bunlar, 24 Mart 1919 günü oluyordu.

Gümligen'den Ankara'ya, Ankara'dan Bern'e (1922/2002)
Sinan Kuneralp
İstanbul'da Mekteb-i Mülkiye-i Şahane'nin birinci sınıfında öğrenci olan Ali Kemal (…) Marsilya'ya hareket eden bir gemiye binmiş ve kendisini Paris'te bulmuştur.
Neuchatel'li, Girit'te özerk yönetimin genel valisi olarak adı geçen hukukçu Edouard Droz ile uzaktan akraba olan bir genç kızla nişanlanmıştır.
…nişan bozulur.
İsviçre'yi terk ederek Mısır'a gider.

Lucerne'li bir baba ile İngiliz bir annenin kızı olan Winifred Brun adlı genç bir kızla karşılaşır.
Londra'daki düğünden sonra- kocasıyla Mısır'a gider. Kızı Selma, Kahire'de 1906'da doğacaktır; ancak, ondan önce ilk çocuklan, Lancelot Baybars, birkaç aylıkken 1905'te ölür. Birkaç yıl sonra da Winifred Kemal, Winifred Osman isimli bir erkek çocuk doğururken ölür ve Ali Kemal bir daha açılmamak üzere İsviçre defterini kapatır.

Ali Kemal, 1908 İhtilâli'nden sonra kendisine Zeki adında bir erkek evlât verecek olan Sabiha ile evlenecektir.

Zeki önce Bern'deki Gümligen İlkokulu’na gider.
Bern Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1938'de en yüksek not ile bitirerek doktorasını tamamlar.
1934'te Bern lehçesi seslerine uygun Kuneralp soyadını seçmişti.

1938'de ülkesine dönmeyi yeğledi. Türk Hariciyesine girdi.

1960 Ağustosu'nda Türkiye'nin Bern Büyükelçisi oldu.
1964'te Bern'den ayrılarak Londra'ya gider. Fransız okuluna kaydolan iki oğlu, öğrendiklerini yeterli buldukları ve Bern lehçesini küçük gördükleri için bu lehçeyi öğrenmek istememişlerdir.

İstanbul’a At Yolculuğu (1940)
Hans Schwarz / Çeviren: Oktay Beyoğlu

Hakkâri'de Devlet Kapısını Çalmak (1987)
Ferit Edgü

Ren Üzerinden ''Küçük Pazarcık'la (1993)
Ruedi Suter / Çeviren: Ayşegül Türkdoğan
Kadın erkek hiçbir Kürt yoktur ki özgür bir vatan umudunu yüreğinde taşımasın.
1985 yılında Basel'de Kürt örgütü PKK yandaşlar ile başka Kürt örgütleri birbirleriyle silahlı çatışmaya girdiler. O günden sonra bütün İsviçre'de, restoranlar ve derneklerde yapılan kutlamalarda sürekli olarak Kürtler arasında şiddet eylemleri yaşandı.

Soba Borusundan Gelen Konuk (2002)
Yusuf Yeşilöz / Çeviren: Oktay Beyoğlu

Beyaz Ülke (2003)
Willy Bürgi / Çeviren: Kasım Eğit

Türk Gibi Güçlü (2003)
Hanna Rutishauser / Çeviren: Ayşegül Türkdoğan

Evvelki Günün, Dünün ve Bugünün Türkleri (1965)
Iris von Roten / Çevirenler: Ayşegül Türkdoğan ve Ayalp Talun ince
Türk Batılılaşmasının kısmen durması, ekonomik gelişmelerdeki duraksamalara dayanmaktadır.

İktisadın Temel Soruları (1950)
Hans E. Tütsch / Çeviren: Seyhan Önal

Malî Münasebetler (1949)
Abdullah Türkoğlu / Çeviren: Oktay Beyoğlu
Türk-İsviçre malî münasebetlerinin başlangıcı, Osmanlı İmparatorluğu'nun prim tahvillerinin, İsviçre bankalarında satılmak üzere piyasada dolaşıma sunulduğu 1869 yılına rastlar.

Türkiye'de bu borçlan alması gereken en uygun yer neresidir?
Burada, kredi veren ve kredi alan konumundaki iki ekonominin yapısal organizasyonlarının birbirlerini tamamlaması zorunludur.

Barajlar ve Millî Gurur (2003)
Andres Wysling / Çeviren: Gülsen Saray
Türkiye, Fırat ve Dicle üzerinde muazzam su rezervlerine sahiptir.

Bir İsviçre Projesi Daha-Ilısu (2004)
Willy Schenk / Çeviren: Ayşegül Türkdoğan
Ilısu Barajı da bir İsviçre projesidir.
Ilısu'ya yönelik protestoların ana gerekçesi, tatsız Kürt sorununa bağlı göç meselesidir.

Rize Çayı (1956)
Hans E. Tütsch / Çeviren: Oktay Beyoğlu
Yörede, kelimenin tam anlamıyla, güney iklimi hüküm sürüyor. Kıyı şeridi boyunca zeytin ağaçlan ve narenciye korulukları yer alıyor.
…yöresel bir kıyafet giyiniyorlar: Dikey çizgili bir peştamal ve baş ile yüzü örten geniş bir şal. Kıyafetlerde kullanılan renklerden -mavi ve kırmızı, mavi ve turuncu, kırmızı ile ince siyah-mavi çizgili, gri ile siyah- bu kadınların hangi köyden olduklarını anlamak mümkün olabiliyor.
Atatürk'ün yenilikleri, ülkenin bu doğu köşesine yeterince nüfuz edememiş.
Atatürk'ün zamanında, yeniliklere bu denli açık bir şekilde direnen kimseler acımasızca idam edilirdi.
Bölgede, 1938 yılından bu yana çay yetiştiriliyor.

Evleri daha dayanıklı ve ferah olan Karadeniz çiftçilerinin kılık kıyafetleri de bariz bir şekilde daha düzgündür.
Karadeniz sahilinde bulunan tüm köylerde dükkânlar ve el sanatlarıyla uğraşan işletmelerin bulunduğu görülür.

Latin alfabesine geçilmiş olması da bizim açımızdan (turist) müthiş bir kolaylık.

Mebus Duttweiler'in Ziyareti (1954)
Die Tat Gazetesi / Çeviren: Ayşegül Türkdoğan
Alış-veriş, Pazar ortamlarına dair gözlemler…

Migros Türk-Sadece Kısa Bir Epizot (2004)
WilIy Schenk / Çeviren: Ayşegül Türkdoğan

Geziler ve Düşünceler
İzlenimler (1953)
Carlo Laurenzi / Çeviren: Ayşegül Türkdoğan
İstanbul kötü bir film gibiydi…
Atatürk'ün, İstanbul'a lanetli şehir demesine şaşmamak lazım! Burası, Türklerin ana şehri değil, Levantenlerin Akdeniz'deki metropolüdür.

Adana (1923)
Cari Jacob Burckhardt

Burckhardt'ın Küçük Asya Gezisi Üzerine (1991)
Paul Stauffer
İlk Kızıl Haç görevi -Türkiye'de tutulan Yunan savaş tutsaklarını ziyaret amacıyla yapılan bir yolculuk-

Ankara'ya İlk Uçuş (1959)
Christian Kind
Ankara, bir memur ve asker kentidir.

Ankara: Yalnızca Mermer, Beton ve Asfalt mı? (2003)
Monika Carbe
Sait Faik, Kayıp Aranıyor isimli romanında, genç gazeteci Nevin'i, bakanlıkların var olduğu; ancak kentin henüz yeni gelişmeye başladığı, kırklı yılların sonlarındaki Ankara'yı keşfe yollar.

Nâzım Hikmet, Memleketimden İnsan Manzaraları isimli eserinin ikinci cildinde, bozkırdaki bu yeni kentten söz eder…

Bursa-Osmanlı'nın İlk Başkenti (1976)
Hugo Fölimi
Ulucami, Yeşil Cami, Kaplıcalar ve Karagöz…

Doğancılı (2001)
Hanna Rutishauser
Şile yolunda…

Göreme (1965)
Iris von Roten
Bizler, Hıristiyan dinine ait yapılan yer üstünde, diğer dinlerin yapılarını ise yeraltında görmeye alışığız. Ancak Türkiye'de ve özellikle de burada Kayseri civarında, katmanlar yer değiştirmiş: Doğu dünyası. Batı dünyasını örtmüş bulunuyor.

İstanbul (1970)
Arnold Hottinger
Her şeyden önce burada iki şehirden söz etmek gerekir. Batılı bir konuk İstanbul'a geldiğinde, herhalde, en iyi otellerin bulunduğu Beyoğlu'na inecektir. Beyoğlu'nun eski adı Pera idi (…) Trabzon'daki Komnenos hanedanının oğullarından biri İslâm dinine geçip buraya yerleştiği için Türkler Pera'ya, beyin oğlu anlamına gelen 'Beyoğlu' adını verdiler.

Candide de Boğaz'daydı (2003)
Martin Meyer

Kars (1951)
St Galler Tagblatt Gazetesi

Kültürlerin İzlerini Süren Bir Albay (2003)
Bruno Capelli
2003 yılı sonbaharı… Kars Film Festivali

Kayseri (1933)
Annemarie Schvvarzenbach

Kilikya (1993)
Lorenz Stager

Sarp (1992)
Amalia van Gent
1921 yılında Mehmet amca bir anda Sovyet vatandaşı olurken yeğeni Ali ise Türk vatandaşı oluyordu.
Türk-Sovyet münasebetleri, ilk kez, 1936 yılındaki Montrö Antlaşmasıyla bozuldu. Bu antlaşmayla, Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan boğazların kontrolü Türkiye'ye veriliyordu. Moskova, Türkiye sınırına dikenli teller çekti.
Ankara, 1950'li yıllarda Batı ile ittik yaparak NATO'ya girdi ve ülkesinde Amerikalıların askeri üs kurmasına izin verdi. Bu defa Türk ve Sovyet askerleri, akrabaların tel örgü üzerinden konuşmalarını bile yasakladı.

Sarp köylüleri… Gürcü ya da Türk değil Laz olduklarını söylüyorlar.

Hopa'da Lazca, yukarılardaki dağlık bölgede ise bir çeşit Ermeni lehçesi olan Hemşin konuşulmaktadır. Artvin il genelinde en çok rastlanılan dil Gürcüce iken Artvin'in il merkezinde Türkçe konuşulmaktadır.

Akademik Temaslar
Üniversite Reformu-Profesör Malche'nin Tavsiyeleri (1933/1973)
Horst Widmann
Genç Türkiye Cumhuriyeti, yüksekokul sektöründe reformları kuruluşundan ancak on yıl sonra yürürlüğe koyabildi.

Malche özellikle aşağıdaki eleştirel gözlemleri ortaya koymaktadır
1. Her şeyden önce Türkçe bilimsel yayınlar eksiktir.
2. Profesörlere düşük ücret ödenmesi, onları yan görevler almaya zorunlu bırakmaktadır.
3. Üniversitenin otonomisi, Darülfünun'u toplumdan ve hükümetten yalıtma eğilimindedir.
4. Ders metodu, hiçbir şey vaat etmeyecek şekilde eskimiştir. Malche bu hususu, eleştirinin en ağır maddesi olarak kabul ediyordu.
5. Türk öğrencilerin yabancı dil bilgisi yetersizdir.
6. Çeşitli dersler hiçbir fayda sağlamayacak şekilde paralel olarak yürütülmektedir

Zürih Üzerinden Gelen Mülteci Profesörler (1933/1973)
Horst Widmann

Ernst Hirsch (1996)
Klaus Kreiser
Yeni Türkiye'nin kurucusu, okullu bir hukukçu değil, aydın bir subaydı. Buna rağmen, geriye dönüp bakıldığında Atatürk tarafından gerçekleştirilen, Avrupa hukukunun tamamıyla alınması, devrim süre cini geri dönülmez kılan en önemli etken olmuştur. Medenî hukukun (İsviçre Medeni Kanunu biçiminde) alınmasıyla birlikte Islâmî ve Avrupai kodifikasyon ve uygulamalar arasına sıkışmış bulunan Osmanlı uygulamalarına geri dönüş olanaksız kılınmıştır.

Ernst Hirsch (1902-1985)'in yaşamı ve çalışmaları, Türk hukukunda ideal bir sisteme geçişe olanak tanımaktadır. Hirsch, on sekiz yıl boyunca üniversite hocası olarak Türkiye'de çalışmıştır.

İsviçre Kanunu-Türk Hukuku (1926/1976)
Ernst E. Hirsch

Türklerin Doktora Tezleri (2004)
Max Schweizer
(Avrupa’daki Türklerin doktora tezleri)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder