2 Ağustos 2019 Cuma

Lozan Barış Antlaşması ve Türk Kamuoyu


Lozan Barış Antlaşması ve Türk Kamuoyu

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi Cilt: XXII, Sayı: 65, s. 215-243
Yard. Doç. Dr. Tahir Kodal

İstanbul Hükûmeti’nin Lozan Konferansı’na davet edilmesi Türk basınında ve kamuoyunda sert tepkilerle karşılanmıştır (Anadolu’da Yeni Gün, 2 Ekim 1922, s. 1; 22 Şubat 1922, s. 1.; 1 Mayıs 1922, s. 1; 5 Mart 1923,).

İsmet (İnönü), 2 Kasım 1922’de Lozan Temsilciler Heyeti Başkanı seçilmiştir ve meclis kürsüsünden milletvekillerine bir teşekkür konuşması yaparak, Lozan Konferansı’nda hareket noktalarının Misâk-ı Millî olduğunu açıkça ifade etmiştir (T. B. M. M. Zabıt. Ceridesi., Devre: I, İctima Senesi: 3, Ankara, 1960, Cilt: 24, s. 340.).

…konferansta görüşülecek olan bütün meselelerin incelenmesi üç ana komisyona bırakılmıştır. Bu komisyonlar; 1- Arazi ve Askerlik Komisyonu, 2- Yabancılar ve Azınlıklar Komisyonu, 3- Maliye ve İktisat Komisyonu şeklinde belirlenmiştir. Komisyon başkanlıklarına da davet eden ülkelerin temsilcileri getirilmiştir. Türkiye bu komisyonlardan en az birine başkanlık etmek istediyse de, Lord Curzon’un engellemesiyle bunda başarılı olamamıştır.

31 Ocak 1923’te müttefikler tarafından Türk delegelerine sunulan anlaşma tasarısı, Türkiye’nin adlî, malî ve ekonomik bağımsızlığına aykırı olduğu için kesinlikle reddedilmiştir.

Lord Curzon, Londra’ya vardıktan sonra konferansın başarısızlığa uğramasının sebebi olarak, kendi uzlaşmaz tavrını ve Musul meselesini değil de, Türkiye’yi ve “yalnız Fransızlarla İtalyanların alâkadar göründükleri meselelerde ihtilaf kalmıştır.( Tevhid-i Efkâr, 7 Şubat 1923, s. 1.)” diyerek, “Kapitülasyonlar” meselesini göstermiştir (Vakit, 3 Ocak 1923, s. 2.). Bu nedenle, Türk basınında Fransa aleyhine sert yazılar kaleme alınmış, hatta Fransa “kan emici” olarak nitelendirilmiştir (Akşâm, 2 Şubat 1923, s. 1.).

İngiltere’yi, Lord Curzon’un yerine, Türkiye Büyükelçisi Sir Horace Rumbold temsil etmişlerdir.
Bu değişiklikte, Lord Curzon’un konferansta kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiği, İngiltere’yi savaşa sürüklemeye çalıştığı ve Orta Doğu konusunda uzman olmadığı! şeklinde, İngiliz basınında çıkan yazıların da etkisi olmuştur (Hâkimiyet-i Milliye, 8 Mart 1923, s. 2.).

Türk basını 1920’nin Temmuz’u ile 1923’ün Temmuz’unu karşılaştırmıştır. Bu karşılaştırma sonrasında “…Kapitülasyonlardan kurtulduk. İktisâdî inkişafımıza asırlardan beri mâni olan engellerden sıyrıldık. 1920 Temmuz’unda
Sevr Mu’ahedesini bilâ kayd u şart imza etmemizi söyleyen devletler, şimdi bizi karşılarına alarak müsavi, şerâit ile müzakerede bulunmaktadırlar.” denilerek, Millî Mücadele sonrasında emperyalist devletlerin politikasındaki temel dönüşüm ve onların bunu yapmak zorunda kalışları Türk kamuoyunun takdirine sunulmuştur (İleri, 12 Temmuz 1923, s. 1.).

Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanacak olması üzerine, Türk basını 24 Temmuz 1923’ü Sulh (Barış) Bayramı olarak ilan etmiştir.

23 Temmuz 1923’te İsmet Paşa “Türkiye müttefikler ile daima müsavât dairesinde mütekâbil bir mu’amele görecektir.” diyerek, hem ekonomik, hem de siyasî tam bağımsızlığa vurgu yapmış, bundan sonra I. Dünya Savaşı’nın galipleri ile Türkiye’nin eşit olacağını, müttefiklerin de bu anlayışla Türkiye’ye muamele edeceklerini ifade etmiştir (Vakit, 23 Temmuz 1923, s.3.).

Millî Mücadele’nin önde gelen isimlerinden olan ve o anda TBMM 2. Başkanı olan Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Kâzım Karabekir Paşa, Dahiliye (İçişleri) Bakanı Fethi (Okyar) Bey gibi kimseler 23 Temmuz 1923’te yapmış oldukları açıklama sonrasında görüşlerini kamuoyu ile paylaşmışlardır.
Onların ortak görüşü “sulh her şey demek değildir. Onun tam bir sâ’det olabilmesi içün halk inkılâbımızın esaslarına tamamen ri’ayet etmemiz lâzımdır. Aksi hâlde sulh bir zümrenin istifadesine arz olunan bir ganimet olur (Vakit, 24 Temmuz 1923, s.2.)” şeklindedir.

Haham Başı Becerânu barış hakkında yapmış olduğu açıklamada; “Nasıl şems ortaya çıktığı vakit etrafına parlak ziyâlar serperse, sulh da şualarını etrafa dağıddıkça ve tabiki güneş gibi sıhhat, ‘afiyet, sa’adet saçacaktır (Vakit, 24 Temmuz 1923, s. 3.).” dedikten sonra, barışı istemeyen hiç kimsenin olmadığını, bundan sonra herkesin memlekette kardeşçe yaşaması ve çalışması gerektiğini söyler…

Sensinod Meclisi’nce Patrik vekilliğine getirilmiş olan Nikolaus yapmıştır. Nikolaus yapmış olduğu açıklamada; uzun zamandan beri süren savaş sonrasında bir antlaşmanın imzalanmasının hükümetin bir başarısı olduğunu, Rum Patrikhanesi’nin de böyle bir durumdan mutluluk duyduğunu dile getirmiştir (Vakit, 24 Temmuz 1923, s. 3.).

Ermeniler adına da Katolik Ermeni Patrikhanesi ruhanî lideri ve Kapu Çuhadarı Asadoryan barıştan dolayı Hükûmete müteşekkir olduklarını beyan ederek, barıştan sonra memlekette birlik ve beraberlik sağlanırsa daha verimli sonuçların alınabileceğini belirterek, “mazinin elim hatıraları silinmelidir. Şimdiye kadar ceryan etmiş olan ahvâl-i mü’essif bertaraf edilerek ba’dema sulhdan te’min-i istifade edilmelidir (Vakit, 24 Temmuz 1923, s. 3.).” demişlerdir.

Süryani Kadim Patriği Elyas “Mübarek vatanımız ve necip milletimiz haris düşmanlarımızın amâl-ı istilâ coyânesi karşısında eğilirken zât-ı samilerinin rehberliğiyle cihâdın semerei mes’udesi olarak temin edilen bu şanlı sulh dolayısıyla başta da’yîleri olmak üzere umum Süryani-i Kadim Cema’ati efrâdının kalb ü vicdanından kopan tebrigâtı arz ve bir azim ve metanetle müşebbu’mesai-i hüdâpüsnedanelerini kemâl-i taziyeyle selamlıyoruz…” denilerek, Kadim Süryaniler ya da Nasturiler olarak, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanacak olmasından duyulan mutluluk dile getirilmiş, Türkiye’nin daha güzel günlere ulaşmasını için isteyenlerin kiliselerde dua edebileceği ifade edilmiştir (Hakimiyet-i Milliye, 29 Temmuz 1923, s. 2.).

Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması haberi İstanbul’a saat 17:40’da ulaşmıştır. Haber önce İstanbul’daki Ayrandük zırhlısına, oradan da İstanbul’daki Deniz Kuvvetleri’ne tebliğ edilmiştir. Bunun üzerine toplar ateşlenmiş ve antlaşmanın imzalandığı İstanbul halkına duyurulmuştur.

Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması üzerine Mustafa Kemal; Türk milletinin silahının ve siyasetinin gücü ile Türk İnkılabı’nın ilk dönemini başarıyla tamamladığını, bunda sonra yapılacak olan asıl işin ise, Türk milletinin medenî milletlerin seviyesine çıkartılması için çalışılması olduğunu söylemiştir (Vakit, 25 Temmuz 1923, s.1.).

Trakya gençlerini temsilen Haşim Bey (…) Konuşmasında yarım saat ötedeki Batı Trakya’nın da Türk bayrağının altına girmesi için çok beklemeyeceklerini sözlerine eklemiştir (Hakimiyet-i Milliye, 29 Temmuz 1923, s. 2.).

Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanması ülkenin her tarafında sevinçle karşılanmıştır.

Ahmed Refik’in yazısında; Lozan Barış Antlaşması’na “Şark Meselesi” bağlamında yaklaşılmış olduğu için, aslında bu yaklaşım çok gerçekçidir, ilk olarak Türklerin asırlardan beri yaşamış olduğu doğu-batı çatışmasından söz edilmiştir. Bu düşüncenin daha sağlam bir zemine oturması için, Albert Sorel’in kitabının önsözündeki “Türk ne zaman Avrupa’ya ayakbastı, Şark meselesi o zaman başladı” ifadesine yer verilmiştir (“Sulh”, İkdam, 4 Ağustos 1923, s.2.).

Mecliste yapılan uzun süren görüşmede, Özellikle sınır bölgelerinden gelen milletvekilleri çeşitli itirazlarda bulunmuşlardır. Musul, Batı Trakya ve Karaağaç’ın sınırların dışında kalmasını şiddetle eleştirmişlerdir. Ancak, milletvekillerinin Misâk-ı Milli’ye tam olarak uyulmadığı yolundaki itirazlarına rağmen, Lozan Barış Antlaşması 14 olumsuz 213 olumlu oy ile 23 Ağustos 1923’te kabul edilmiştir.

Mustafa Kemal Nutuk’ta “Bu antlaşma Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın, sonunda neticesiz bırakıldığını ifade eder bir vesikadır.” diyerek, değerlendirmesini Şark meselesi çerçevesinde yapmıştır (Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, s. 510.).

Türk kamuoyu, on üç yıldan bu yana yapmış olduğu savaşlardan sonra gerçekleşen Lozan Barış Antlaşması’nı büyük bir sevinç ile karşılamış, Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığı 24 Temmuz 1923’ün o yılki Kurban Bayramı ile aynı tarihe denk gelmesi nedeniyle, Türk basınının ifadesiyle “bayram içerisinde bayram yaşamıştır.”

Lozan Barış Antlaşması hakkındaki değerlendirmelere bakıldığında, üzerinde durulan ve vurgu yapılan en önemli konunun “Türkiye’nin bağımsızlığı” olduğu görülmektedir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder