12 Ağustos 2019 Pazartesi

Bruce Clark - İki Kere Yabancı


Bruce Clark - İki Kere Yabancı
Kitlesel İnsan İhracı Modern Türkiye ve Yunanistan’ı Nasıl Biçimlendirdi?
Çeviren: Müfide Pekin

Avrupa' da ya da Avrupalıdan etkilenen yerlerde yaşayanlarımız Lozan'ın çocukları olmaya devam ediyorlar…

Lozan şartı / Mübadele

1937 yılında İngiltere, Filistin üzerindeki mandasının sona ermesinden sonra (…) Araplar ile Yahudiler arasında Lozan tipi bir mübadeleyi hararetle savunuyordu.

Avrupa'nın ve dünya tarihinin kaderini belirleyen en önemli dönüm noktalarından biri o1an Lozan mirasının yakında yok olacağına dair belirgin ve kesin işaretler var.

Korumacılara göre Yunanistan' da estetik ya da tarihsel açıdan korunmaya muhtaç en azından 2.300 Osmanlı anıtı mevcut.

Dünyadaki sanayileşmeye paralel olarak imparatorluk dış dünyaya buharlı gemiler ve demiryolları aracılığıyla açılmış ve padişahın mülküyle hevesli dış partnerleri arasındaki aracılık işini Hıristiyanlar ve Yahudiler üstlenmişti. 18. yüzyılın sonundan itibaren özellikle Rum azınlık hızla zenginleşmenin tadını çıkarmaya başlamış, bu cemaatin ileri gelen bazı üyeleri sarayın bankerleri konumunda servetlerine servet katmışlardı.

Osmanlı'nın Avrupa'dan çekilme harekatı, 1804 Sırp isyanı ve (…) Yunan devletinin 1829'da kurulmasıyla başlamıştı.
Bu toprakların üzerinde yaşayan Müslümanlar ya katledildi, ya sürüldü…

...birçok Yunanlı (…) Yunan çıkarlarının, Osmanlıdan toprak kapmakta değil, Osmanlı dünyasını içeriden Hellenleştirmekte yattığını söylüyorlardı… / s. 8

1922'de Orta Anadolu'dan denize doğru kaçan Yunan ordusu orta büyüklükteki birçok şehri ve kasabayı ateşe verdi, buralarda hayatta kalmayı başaranlar aç, evsiz kaldılar.

Osmanlı'nın son on yılında Anadolu nüfusunun yaklaşık yüzde 20'sinin feci bir biçimde can vermiş olduğu saptanmıştır: 2,5 milyon kadar Müslüman, 800.000 civarı Ermeni ve 300.000 Rum.

Milliyetçilik çağı öncesinde "Yunanlı" ya da "Türk" gibi kelimelerin bir anlam taşımadığını söylemek biraz fazla abartılı olur. Bazı bağlamlarda Türk, rafine Osmanlı Müslümanına karşı basit Anadolu köylüsü anlamında kullanılıyordu. Milliyetçilik ruhuyla yeniden hayat bulmadan asırlar önce Yunanca El/in ya da Hellen sözcüğü hafif aşağılayıcı bir ima taşırdı; klasik Yunanistan'ın eski tanrılarına inanmaya devam eden pagan kişiler için kullanılırdı bu sözcük (s. 19).

(Eylül 1922) Şehrin Ermeni mahallelerinde başlayıp hızla yayılan yangın (…) ilk dört gün içinde şehrin dörtte üçünü yakmış…

Ayvalık ve ona artık bir karayoluyla bağlı Cunda adası…
Kasabanın büyük bölümü 1923-24'te Yunanistan'ın değişik yerlerinden buraya getirilen Müslüman aileler tarafından iskan edilmiştir.

Girit
Hıristiyan ve Müslümanların arasındaki bağ hiçbir zaman tamamen kopmadı. 1834'te Girit'i anlatan bir kitap yazan İngiliz Robert Pashley, en azından isyanlardan önce Müslümanların, Hıristiyan komşularının çocuklarına vaftiz babası olmalarının yaygın bir davranış olduğunu kaydediyor.
…bir Giritli Müslüman'ın şarabını herhangi bir Hıristiyan kadar töresiz, kuralsız içebiliyordu…

Yine de Yunan milliyetçi söyleminin her zaman dile getirdiği gibi, Hıristiyanların siyasi statüsü iyileştikçe adadaki Müslüman nüfusun hızla azaldığı inkar edilemez. 1821 ayaklanması patlak verdiğinde adadaki iki din arasındaki nüfus dağılımı her iki tarafta yaklaşık 100.000'er kişiydi. 1880'de 206.000 Hıristiyan, 72.000 Müslüman vardı. 1900 yılında Hıristiyan nüfus 270.000'e tırmanmış, Müslümanların sayısı ise 33.SOO'e düşmüştü. 1898'de Girit henüz hukuken Osmanlı egemenliği altındayken buraya vali olarak atanan Prens George'un adada fiilen Yunan idaresi tesis etmesini izleyen iki yıl boyunca binlerce Müslüman İstanbul'a ya da Anadolu'ya göç ettiler (s. 33-34).
Hıristiyan çiftçiler, Müslüman komşularını topraklarından kovup mallarını yağmalamışlardı.

1922'de Anadolu'dan gelen (…) Rum Ortodokslar Yunanistan'da Turkospori (Türk tohumu) diye aşağılanıyorlardı. Türkiye' de ise bunun karşılığı yeni gelen Müslümanlara "yarı gavur" diye hakaret etmekti.

Savaşın Çocukları'nda Ahmet Yorulmaz (romancı) mübadeleden önce Girit'teki yaşamı betimler.

Venizelos kimi zaman cazip, kimi zaman içine kapalı, çoğu kez de kafasının içinden geçenleri başkasının anlaması zor bir kişiliktir. Ama bugüne kadar modem Yunan siyasi panteonunda merkez-sağdan sosyalist sola kadar herkes tarafından takdir edilen en tepedeki şahıs olarak kalmayı başarmıştır.

İsmet Paşa
…zorunlu nüfus mübadelesi fikrini ilk ortaya atanların Yunan diplomatları olduğunu söylemişti. Venizelos ise, (…) bu işi esas başlatan şahsın, Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında ortaya çıkan büyük mülteci dalgasıyla uğraşmak üzere büyük dünya devletleri tarafından görevlendirilen Norveçli Fridtjof Nansen olduğu konusunda ısrarlıydı (Nansen’e bu başarılarından dolayı Nobel Barış Ödülü verildi).
Nansen de (…) görevinin sadece kendisine verilen emirleri uygulamak olduğunu söyleyecekti. Bu emir (…) İngiltere, Fransa, İtalya ve Japonya'nın yüksek komiserliklerinden gelmişti.

Gerek Venizelos gerekse Nansen Versailles konferansında yer almışlardı…

Samsun ve Drama…

Burası ilk Hıristiyanlarca binlerce yıl ibadet mekânları, keşiş manastırları olarak kullanılmış kolaylıkla ufalanan volkanik tüften dev konik kaya oluşumların tuhaf bir güzelliği gözler önüne serdiği Kapadokya.

Lozan Konferans (…) Osmanlı'nın geleceğinin belirleneceği yerdi.

Konferans, Yunanistan'ın yeni cumhuriyetçi liderlerinin, varolmayı başardığı ilk yüzyıl boyunca küçük Yunan devletinin dış politikasına egemen kıldığı Bizans İmparatorluğu'nun yeniden kurulmasını hedefleyen çılgın Megali İdea hayallerine de bir son veriyordu.

Mustafa Kemal Lozan Barış Konferansı'na kendisini temsilen en güvendiği askeri komutanını yolladı…

Lord Curzon için öncelikli konulardan biri, Karadeniz ile Akdeniz arasındaki deniz yolunun, yani yeni Türkiye devletinin denetiminde kalacak olan Boğazların, serbest geçişlere açılması, bir diğeri ise bugünkü Irak sınırları içindeki Musul'un geleceğiydi.

Mübadele hakkında New York Times’ın 2 Aralık 1922 tarihli haberi:
“Bu Anadolu'nun Hıristiyan azınlıklarının sonu mu olacak - bu topraklar ki, Türklerin ayak basmasından bin üç yüz yıldan fazla bir zaman öncesinde Aziz Paul'un boydan boya gezerek misyonerlik çalışmalarını yürüttüğü, Asya'daki 'ilk yedi kilisenin' kurulduğu, Kitabı Mukaddes'te sözü edilen vahiylerin yollandığı topraklardır...” / s. 110

…geleneksel Osmanlı toplumu Hıristiyanlarla Müslümanların bir arada yaşamasına izin verirken Osmanlı dünyasının içinden doğan modern devletler artık buna izin vermeyeceklerdi.

Yunanlılar Trabzon ve çevresine "Doğu Pontus", Samsun, Giresun ve Sinop limanları ve bunların arkasındaki bölgeye "Batı Pontus" derler.

Batı Pontus'taki Rum ve Ermenileri yıldırmış olan çete reisi Topal Osman'ın gönderdiği bir katiller çetesiydi (Trabzon’a geldi). Fakat limanı da elinde tutan bir Türk olan Yahya, bu davetsiz misafirleri gönderdi; onun bölgesinde izinsiz bulunuyorlardı.
Trabzon'un huzursuz Müslüman sakinlerinin Mustafa Kemal'e yaşattığı zorluklar, Mart 1923'te uç noktaya ulaşan bir dizi korkunç olayla bertaraf edildi. Önce Yahya, bölgedeki kışlaların yakınlarında gizemli bir şekilde öldürüldü.

İki hayatı birden idare etmiş on binlerce kişi de vardır: Dışarıdan Müslüman gibi görünen, fakat gizliden gizliye Hıristiyan ibadetlerini uygulayan gizli Hıristiyanlar.

George Andreadis
Andreadis, Hıristiyan bir kız çocuğu olarak 1920'lerde Türk bir aileye evlatlık verilmiş…
…büyük dedesi Molla Süleyman'ın hikâyesi:
1767 yılında dünyaya gelmişti.
16 yaşında gittiği İstanbul'da Osmanlı mahalli idarecilerini etkileyip kadı yapılmasına yetecek kadar Arapça, Kuran ve İslam eğitimi aldıktan sonra 22 yaşında memleketine döndü.
Bodrumunda ikona ve mumlarla dolu küçük bir kilisesi olan bir evde yaşayan bir Hıristiyan rahipti aynı zamanda.
Molla Süleyman 1843'te 83 yaşında ölmüş ve Müslüman adetlerine uygun biçimde Trabzon’daki Müslüman mezarlığına gömülmüş (s. 135-137).

Mübadele döneminde Selanik…

Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanının yedinci yıldönümünde Ankara'da devletin kurucusu Mustafa Kemal'in merhametli, babacan bakışları altında seçkin bir yabancı konuğun da katılımıyla bir askeri geçit töreni düzenlendi.
Şeref konuğu Eleftherios Venizelos idi (s. 233 vd.).

Türkiye Cumhuriyeti dahilinde Türk-Kürt ilişkilerinin tarihi kanlı ve trajik bir tarihtir ve bu trajedi, Lozan rejiminin ve bu rejimin dinsel yetki kullanma biçimlerini laik ve milli olanlarla değiştirme niyetinin doğrudan sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kürt aşiret liderleri Osmanlı-Türk otoritesini, lideri hem halife hem padişah olan Müslüman dünyanın parçası olduğu sürece kabul etmişlerdir; ama Anadolu'nun yeni önderleri kendilerini laik ve etnik temelde Türk olarak tanımladıkları zaman mutabakat geri çekilmiştir. Bunun sonucunda 1925 baharında güneydoğuda Kürt isyanı patlak vermiştir (s. 273).

İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Kasım 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder