Bruce
Clark - İki Kere Yabancı
Kitlesel İnsan İhracı Modern Türkiye ve Yunanistan’ı
Nasıl Biçimlendirdi?
Çeviren: Müfide Pekin
Avrupa' da ya da Avrupalıdan etkilenen yerlerde
yaşayanlarımız Lozan'ın çocukları olmaya devam ediyorlar…
Lozan şartı / Mübadele
1937 yılında İngiltere, Filistin üzerindeki mandasının sona
ermesinden sonra (…) Araplar ile Yahudiler arasında Lozan tipi bir mübadeleyi
hararetle savunuyordu.
Avrupa'nın ve dünya tarihinin kaderini belirleyen en önemli
dönüm noktalarından biri o1an Lozan mirasının yakında yok olacağına dair
belirgin ve kesin işaretler var.
Korumacılara göre Yunanistan' da estetik ya da tarihsel
açıdan korunmaya muhtaç en azından 2.300 Osmanlı anıtı mevcut.
…
Dünyadaki sanayileşmeye paralel olarak imparatorluk dış dünyaya
buharlı gemiler ve demiryolları aracılığıyla açılmış ve padişahın mülküyle
hevesli dış partnerleri arasındaki aracılık işini Hıristiyanlar ve Yahudiler
üstlenmişti. 18. yüzyılın sonundan itibaren özellikle Rum azınlık hızla
zenginleşmenin tadını çıkarmaya başlamış, bu cemaatin ileri gelen bazı üyeleri
sarayın bankerleri konumunda servetlerine servet katmışlardı.
Osmanlı'nın Avrupa'dan çekilme harekatı, 1804 Sırp isyanı ve
(…) Yunan devletinin 1829'da kurulmasıyla başlamıştı.
Bu toprakların üzerinde yaşayan Müslümanlar ya katledildi,
ya sürüldü…
...birçok Yunanlı (…) Yunan çıkarlarının, Osmanlıdan toprak
kapmakta değil, Osmanlı dünyasını içeriden Hellenleştirmekte yattığını
söylüyorlardı… / s. 8
1922'de Orta Anadolu'dan denize doğru kaçan Yunan ordusu
orta büyüklükteki birçok şehri ve kasabayı ateşe verdi, buralarda hayatta
kalmayı başaranlar aç, evsiz kaldılar.
Osmanlı'nın son on yılında Anadolu nüfusunun yaklaşık yüzde
20'sinin feci bir biçimde can vermiş olduğu saptanmıştır: 2,5 milyon kadar Müslüman,
800.000 civarı Ermeni ve 300.000 Rum.
Milliyetçilik çağı öncesinde "Yunanlı" ya da
"Türk" gibi kelimelerin bir anlam taşımadığını söylemek biraz fazla
abartılı olur. Bazı bağlamlarda Türk, rafine Osmanlı Müslümanına karşı basit
Anadolu köylüsü anlamında kullanılıyordu. Milliyetçilik ruhuyla yeniden hayat
bulmadan asırlar önce Yunanca El/in ya da Hellen sözcüğü hafif aşağılayıcı bir
ima taşırdı; klasik Yunanistan'ın eski tanrılarına inanmaya devam eden pagan
kişiler için kullanılırdı bu sözcük (s. 19).
(Eylül 1922) Şehrin Ermeni mahallelerinde başlayıp hızla
yayılan yangın (…) ilk dört gün içinde şehrin dörtte üçünü yakmış…
Ayvalık ve ona artık bir karayoluyla bağlı Cunda adası…
Kasabanın büyük bölümü 1923-24'te Yunanistan'ın değişik
yerlerinden buraya getirilen Müslüman aileler tarafından iskan edilmiştir.
Girit
Hıristiyan ve Müslümanların arasındaki bağ hiçbir zaman
tamamen kopmadı. 1834'te Girit'i anlatan bir kitap yazan İngiliz Robert
Pashley, en azından isyanlardan önce Müslümanların, Hıristiyan komşularının
çocuklarına vaftiz babası olmalarının yaygın bir davranış olduğunu kaydediyor.
…bir Giritli Müslüman'ın şarabını herhangi bir Hıristiyan
kadar töresiz, kuralsız içebiliyordu…
Yine de Yunan milliyetçi söyleminin her zaman dile getirdiği
gibi, Hıristiyanların siyasi statüsü iyileştikçe adadaki Müslüman nüfusun hızla
azaldığı inkar edilemez. 1821 ayaklanması patlak verdiğinde adadaki iki din
arasındaki nüfus dağılımı her iki tarafta yaklaşık 100.000'er kişiydi. 1880'de
206.000 Hıristiyan, 72.000 Müslüman vardı. 1900 yılında Hıristiyan nüfus
270.000'e tırmanmış, Müslümanların sayısı ise 33.SOO'e düşmüştü. 1898'de Girit
henüz hukuken Osmanlı egemenliği altındayken buraya vali olarak atanan Prens
George'un adada fiilen Yunan idaresi tesis etmesini izleyen iki yıl boyunca
binlerce Müslüman İstanbul'a ya da Anadolu'ya göç ettiler (s. 33-34).
Hıristiyan çiftçiler, Müslüman komşularını topraklarından
kovup mallarını yağmalamışlardı.
1922'de Anadolu'dan gelen (…) Rum Ortodokslar Yunanistan'da
Turkospori (Türk tohumu) diye aşağılanıyorlardı. Türkiye' de ise bunun
karşılığı yeni gelen Müslümanlara "yarı gavur" diye hakaret etmekti.
Savaşın Çocukları'nda Ahmet Yorulmaz (romancı) mübadeleden
önce Girit'teki yaşamı betimler.
Venizelos kimi zaman cazip,
kimi zaman içine kapalı, çoğu kez de kafasının içinden geçenleri başkasının
anlaması zor bir kişiliktir. Ama bugüne kadar modem Yunan siyasi panteonunda
merkez-sağdan sosyalist sola kadar herkes tarafından takdir edilen en tepedeki
şahıs olarak kalmayı başarmıştır.
İsmet Paşa
…zorunlu nüfus mübadelesi fikrini ilk ortaya atanların Yunan
diplomatları olduğunu söylemişti. Venizelos ise, (…) bu işi esas başlatan
şahsın, Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında ortaya çıkan büyük mülteci
dalgasıyla uğraşmak üzere büyük dünya devletleri tarafından görevlendirilen
Norveçli Fridtjof Nansen olduğu konusunda ısrarlıydı (Nansen’e bu
başarılarından dolayı Nobel Barış Ödülü verildi).
Nansen de (…) görevinin sadece kendisine verilen emirleri
uygulamak olduğunu söyleyecekti. Bu emir (…) İngiltere, Fransa, İtalya ve
Japonya'nın yüksek komiserliklerinden gelmişti.
Gerek Venizelos gerekse Nansen Versailles konferansında yer
almışlardı…
…
Samsun ve Drama…
…
Burası ilk Hıristiyanlarca binlerce yıl ibadet mekânları,
keşiş manastırları olarak kullanılmış kolaylıkla ufalanan volkanik tüften dev
konik kaya oluşumların tuhaf bir güzelliği gözler önüne serdiği Kapadokya.
Lozan Konferans (…) Osmanlı'nın geleceğinin belirleneceği
yerdi.
Konferans, Yunanistan'ın yeni cumhuriyetçi liderlerinin,
varolmayı başardığı ilk yüzyıl boyunca küçük Yunan devletinin dış politikasına
egemen kıldığı Bizans İmparatorluğu'nun yeniden kurulmasını hedefleyen çılgın
Megali İdea hayallerine de bir son veriyordu.
Mustafa Kemal Lozan Barış Konferansı'na kendisini temsilen
en güvendiği askeri komutanını yolladı…
Lord Curzon için öncelikli konulardan biri, Karadeniz ile
Akdeniz arasındaki deniz yolunun, yani yeni Türkiye devletinin denetiminde
kalacak olan Boğazların, serbest geçişlere açılması, bir diğeri ise bugünkü
Irak sınırları içindeki Musul'un geleceğiydi.
Mübadele hakkında New York Times’ın 2 Aralık 1922 tarihli
haberi:
“Bu Anadolu'nun Hıristiyan azınlıklarının sonu mu olacak -
bu topraklar ki, Türklerin ayak basmasından bin üç yüz yıldan fazla bir zaman
öncesinde Aziz Paul'un boydan boya gezerek misyonerlik çalışmalarını yürüttüğü,
Asya'daki 'ilk yedi kilisenin' kurulduğu, Kitabı Mukaddes'te sözü edilen
vahiylerin yollandığı topraklardır...” / s. 110
…geleneksel Osmanlı toplumu Hıristiyanlarla Müslümanların
bir arada yaşamasına izin verirken Osmanlı dünyasının içinden doğan modern
devletler artık buna izin vermeyeceklerdi.
…
Yunanlılar Trabzon ve çevresine "Doğu Pontus",
Samsun, Giresun ve Sinop limanları ve bunların arkasındaki bölgeye "Batı
Pontus" derler.
Batı Pontus'taki Rum ve Ermenileri yıldırmış olan çete reisi
Topal Osman'ın gönderdiği bir katiller çetesiydi (Trabzon’a geldi). Fakat
limanı da elinde tutan bir Türk olan Yahya, bu davetsiz misafirleri gönderdi;
onun bölgesinde izinsiz bulunuyorlardı.
Trabzon'un huzursuz Müslüman sakinlerinin Mustafa Kemal'e
yaşattığı zorluklar, Mart 1923'te uç noktaya ulaşan bir dizi korkunç olayla
bertaraf edildi. Önce Yahya, bölgedeki kışlaların yakınlarında gizemli bir
şekilde öldürüldü.
İki hayatı birden idare etmiş on binlerce kişi de vardır:
Dışarıdan Müslüman gibi görünen, fakat gizliden gizliye Hıristiyan ibadetlerini
uygulayan gizli Hıristiyanlar.
George Andreadis
Andreadis, Hıristiyan bir kız çocuğu olarak 1920'lerde Türk
bir aileye evlatlık verilmiş…
…büyük dedesi Molla Süleyman'ın hikâyesi:
1767 yılında dünyaya gelmişti.
16 yaşında gittiği İstanbul'da Osmanlı mahalli idarecilerini
etkileyip kadı yapılmasına yetecek kadar Arapça, Kuran ve İslam eğitimi
aldıktan sonra 22 yaşında memleketine döndü.
Bodrumunda ikona ve mumlarla dolu küçük bir kilisesi olan
bir evde yaşayan bir Hıristiyan rahipti aynı zamanda.
Molla Süleyman 1843'te 83 yaşında ölmüş ve Müslüman
adetlerine uygun biçimde Trabzon’daki Müslüman mezarlığına gömülmüş (s.
135-137).
…
Mübadele döneminde Selanik…
…
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanının yedinci yıldönümünde
Ankara'da devletin kurucusu Mustafa Kemal'in merhametli, babacan bakışları
altında seçkin bir yabancı konuğun da katılımıyla bir askeri geçit töreni
düzenlendi.
Şeref konuğu Eleftherios Venizelos idi (s. 233 vd.).
…
Türkiye Cumhuriyeti dahilinde Türk-Kürt ilişkilerinin tarihi
kanlı ve trajik bir tarihtir ve bu trajedi, Lozan rejiminin ve bu rejimin
dinsel yetki kullanma biçimlerini laik ve milli olanlarla değiştirme niyetinin
doğrudan sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Kürt aşiret liderleri Osmanlı-Türk
otoritesini, lideri hem halife hem padişah olan Müslüman dünyanın parçası
olduğu sürece kabul etmişlerdir; ama Anadolu'nun yeni önderleri kendilerini
laik ve etnik temelde Türk olarak tanımladıkları zaman mutabakat geri
çekilmiştir. Bunun sonucunda 1925 baharında güneydoğuda Kürt isyanı patlak
vermiştir (s. 273).
…
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Kasım 2008
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder