24 Ağustos 2019 Cumartesi

Lord Curzon Ültimatomunun Lozan Konferansı Sırasında Verilmesi Bir Rastlantı Mıydı?

Yegana Gezalova - Lord Curzon Ültimatomunun Lozan Konferansı Sırasında Verilmesi Bir Rastlantı Mıydı?
Lozan Barışı öncesinde İtilaf Devletleri hangi yolla olursa olsun Yakın ve Orta Doğu’da mevzilerini muhafaza etmek ve Karadeniz problemini kendi lehlerine çözmek istiyorlardı.
Lozan Konferansı’nda Sovyet Rusyasının da hedefleri vardı: 19 Aralık 1922 yılında Rusya “Boğazlarla ilgili kuralları” takdim etti. Bu kurallara göre boğazlar tüm ticari gemilerin geçişi için açık, Türkiye haricinde tüm devletlerin askeri gemileri için ise kapalı kalmaktaydı.
8 Mayıs 1923 yılında İngiltere’nin Moskova’daki temsilcisi Hodgson, Dışişleri Bakanı Litvinov’a “Curzon Ültimatomu” adlı memorandumu takdim etti. Ültimatomda İngiliz Hükümeti Rusya’yı Yakın ve Ortadoğu’da İngiliz karşıtı propaganda yapmakla suçluyor ve buna son vermeyi talep ediyordu.
24 Temmuz 1923 yılında Lozan Konferansı’nın son toplantısında Lord Curzon’un projesi temelinde boğazlarla ilgili sözleşme imzalandı.

Bu yıllarda Mustafa Kemal Paşa’nın liderliği ile Türk halkının hız kazanan Milli Kurtuluş Hareketi, büyük devletlerin planlarını bozmuş oldu ve aralarındaki çatışma daha da keskinleşti.
Sovyet Rusyası ile “Dostluk Antlaşması” imzalayan Türk Hükümeti, Fransa, İtalya ve ABD ile de yakınlaşmayı başardı. Söz konusu dönemde, yalnız İngiltere Türk-Yunan savaşında tarafsızlığını ilan etse de, Yunanistan’ı desteklemeye devam etti.

Türk halkının bağımsızlık savaşında kazandığı zaferler, Batılı devletleri Türkiye ile barış görüşmelerine başlamak zorunda bıraktı.

Boğazlar Sorunu’nu kendi projeleri temelinde çözmeye çalışan İngiltere ve Rusya, bu sırada zaten ağır olan uluslararası durumun gerginleşmesine neden oldular ve böylece söz konusu sorunun kesin çözümünü geciktirmiş oldular.

Mondros Mütarekesi’nden sonra İngilizler, Mezopotamya’da üstünlük sağlamışlardı.
Doğudaki konumunu güçlendirmek için İngiltere Yunanistan’a güveniyordu. Britanya Başbakanı Lloyd George’a göre, Ege Denizi’nin hem Avrupa, hem de Asya kıyıları Yunanlıların eline geçerse, İngilizlerin Akdeniz’den Hindistan’a giden yollarının güvenliği sağlanmış olurdu.
(İngiltere bu amaç için) “Büyük Yunanistan” kurmak arzusunda olan Venizelos’tan yararlanmayı yeğlemişti.

Müttefiklerince yalnız bırakılan Yunanistan, kesin bir yenilgiye uğradı. Tam bu dönemde İngiltere ile Türkiye arasında çatışmalar daha da keskinleşmiş oldu. 15 Eylül 1922 yılında Büyük Britanya dominyonlarına – Yunanistan, Yugoslavya ve
Romanya’ya başvurarak muhtemel “Türk tecavüzüne karşı” (!?) Boğazların savunulması için yardım istedi.

İngiltere hükümetinin söz konusu başvurusu ile ilgili Sovyet Rusya’sının verdiği notada şöyle denilmektedir: “Büyük Britanya ve müttefikleri tarafından Türklerin başkentini Türk halkına, milli ordusuna ve Türk hükümetine karşı savunmak, son derece şaşırtıcıdır.”

ABD, İtalya, Yugoslavya ve Romanya’nın da İngiltere’nin başvurusuna karşı tavırları benzer oldu. Böylece, Çanakkale krizi sırasında İngiltere müttefiklerinden hiçbir yardım alamadı.
Sonuçta 11 Ekim 1922 yılında Mudanya’da ateşkes imzalandı.

(Lozan’da) Lord Curzon’un asıl amacı – Türkiye ile Yunanistan arasında barışı tesis etmek, Ankara Hükümetini Rusya, İran ve Afganistan’dan uzaklaştırmaktı. Sovyet Rusyası ise kendi menfaati için Türkiye’nin çıkarlarının savunucusu gibi hareket etme taktiğini seçmişti.

İngiltere, Fransa ve İtalya, Barış Konferansı’na Rusya’yı davet etmemekte ısrarlıydılar.
Rusya’nın itirazı işe yaradı. 27 Ekim 1922 yılında konferansa davet edilen Sovyet Rusyası temsilcileri 22 Kasım’da Lozan’a geldiler.
Çiçerin 1 Aralık’ta geldi ve aynı gün İsmet Paşa ile gizlice görüştü.
Konferansta Rusya Vladimir Lenin tarafından hazırlanmış programı ileri sürdü. Program 3 maddeden oluşmaktaydı:
1. Türkiye’nin milli çıkarlarının temin edilmesi,
2. Hem barış hem de savaş ortamında boğazların tüm askeri gemilere kapalı olması,
3. Serbest ticaret gemiciliğinin temin edilmesi.

Sovyet Hükümetinin Lozan Konferansı’na katılması İngiltere’yi son derece rahatsız etmekteydi. Şöyle ki, Lord Curzon’un hazırladığı İngiliz projesi, ister barış, isterse de savaş durumunda boğazlarda askeri gemilerin bulundurulmasını talep etmekteydi. Ayrıca İngiltere boğazların kıyı şeridi boyunca demilitarizasyonunu talep etmekteydi.
Çiçerin’in beyanatına Curzon bizzat herhangi bir beyanat veya programla cevap vermedi.
Bunun karşılığında Balkan ülkelerinin temsilcileri fiili olarak İngiliz projesini dile getirdiler. Önce Romanya, daha sonra Bulgaristan ve Yunanistan boğazların askeri gemilere kapatılmasını ve denetimin bir devlete verilmesine karşı çıktılar.

Boğazlarla ilgili komisyonun sonraki toplantıları da Rusya ile İngiltere’nin karşılıklı suçlamalarına sahne oldu. Özellikle 8 Aralık’ta İsmet Paşa’nın kısmi değişikliklerle müttefiklerin tekliflerini kabul etmesi. Rus-İngiliz diplomatik çatışmasını güçlendirmekle birlikte Türkiye-Rusya ilişkilerinde de gerginliğe neden oldu.

18 Aralık 1922 yılında Boğazlar rejimi ile ilgili müttefiklerin hazırladığı projeye cevap olarak Rusya tarafı “Çanakkale, Marmara ve İstanbul Boğazları’ndan Gemilerin Geçiş Kuralları”nı takdim etti.
Bu kurallara göre boğazlardan tüm ticaret gemilerinin geçişine izin veriliyor, Türkiye dışında tüm devletlerin askeri gemileri için boğazlar kapalı kalmaktaydı.
Moskova’nın asıl amacı projenin 21. maddesine yansımıştı.
Burada Anlaşmayı imzalayan devletler, şimdiki düzenlemeden sonraki 3 ay müddetinde uluslararası bir anlaşma metni hazırlama ve imzalama konusunda anlaşmaya varmaktadırlar. Bu anlaşma metnine göre Karadeniz, kıyısı bulunan devletler için kapalı deniz gibi kalacaktır.
Rusya’nın (teklifi) sadece Bulgaristan, Romanya ve müttefik devletlerin değil aynı zamanda Türkiye’nin de itirazına neden oldu.

İngiltere Hükümeti, Sovyet Rusyasında başgösteren terör olayları ile ilgili birkaç itiraz notaları gönderdi.
Buna cevap olarak 31 Mart tarihinde Rusya Dışişleri Bakanlığı İngilizlerin notasını “dostluğa ters bir hareket olarak” değerlendiren notayı verdi.
İngiliz elçisi bu notayı kendi hükümetine sunmayı reddetti.
Sovyet Dışişleri (…) başka yollar arayacağını bildirdi. Rusların söylediği bu “başka bir yol” – İngiltere ile yürütülen diplomatik yazışmaların Sovyet basınında yayınlanması oldu.
8 Mayıs 1923 tarihinde Lord Curzon’un Sovyet Hükümetine gönderdiği memorandumu SSCB Dışişleri Bakanlığına sundu. Memorandum diplomatik çevrelerde “Curzon Ültimatomu” olarak ünlendi.
Ültimatom’da SSCB’nin İngiltere’nin bu taleplerini 10 gün içinde yerine yetirmediği takdirde bu ülke ile her türlü ilişkilerin kesileceği kaydedilmekteydi.
İngiltere bu ültimatomu dünyanın tüm öncü basın yayın kuruluşlarında yayınlatmayı başardı.
Sovyet karşıtı en büyük kampanya, ilginçtir ki Lozan’da yaşandı. İsviçre’de yayınlanan neredeyse tüm gazetelerde Sovyet temsilci grubunun ülkeden çıkarılması talep edildi.

Lozan Konferansı’nın ikinci aşamasında Sovyet temsilcisi V. Vorovski diplomatik ayrıcalıklarından ve temsilcilik hukukundan mahrum edildi. 10 Mayıs tarihinde ise Vorovski Lozan’da eski çar askeri Konradi tarafından bilinmeyen bir ortamda katledildi.

Memorandumun verildiği tarihten 15 gün sonra, 23 Mayıs tarihinde SSCB, İngiltere’nin taleplerini gözden geçirmeye hazır olduğunu bildirdi.
İngiltere son derece riskli diplomatik hamle ile SSCB’yi Lozan Konferansı’ndan uzaklaştırmayı başardı.

24 Temmuz 1923 yılında Lord Curzon Projesi temelinde Boğazlar Konvansiyonu imzalandı. 14 Ağustos 1923 yılında Roma’da Sovyet temsilcisi tarafından Lozan Konvansiyonu imzalandı. Fakat Rusya (…) onaylamayı reddetti.
Lozan’da belirlenen Boğazlar rejimi bu sularda ve Karadeniz’de en büyük deniz devletinin-İngiltere’nin hükümranlığı anlamına gelmekteydi. (s. 41-53)
90. Yılında Lozan ve Türkiye Cumhuriyeti Sempozyumu Bildirileri, 2 Cilt, Yayına Hazırlayanlar: Duygu Türker - Murat Saygın - Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder