Yegana Gezalova - Lord Curzon Ültimatomunun Lozan
Konferansı Sırasında Verilmesi Bir Rastlantı Mıydı?
Lozan Barışı öncesinde İtilaf Devletleri hangi yolla olursa
olsun Yakın ve Orta Doğu’da mevzilerini muhafaza etmek ve Karadeniz problemini
kendi lehlerine çözmek istiyorlardı.
Lozan Konferansı’nda Sovyet Rusyasının da hedefleri vardı:
19 Aralık 1922 yılında Rusya “Boğazlarla ilgili kuralları” takdim etti. Bu
kurallara göre boğazlar tüm ticari gemilerin geçişi için açık, Türkiye
haricinde tüm devletlerin askeri gemileri için ise kapalı kalmaktaydı.
8 Mayıs 1923 yılında İngiltere’nin Moskova’daki temsilcisi
Hodgson, Dışişleri Bakanı Litvinov’a “Curzon Ültimatomu” adlı memorandumu
takdim etti. Ültimatomda İngiliz Hükümeti Rusya’yı Yakın ve Ortadoğu’da İngiliz
karşıtı propaganda yapmakla suçluyor ve buna son vermeyi talep ediyordu.
24 Temmuz 1923 yılında Lozan Konferansı’nın son
toplantısında Lord Curzon’un projesi temelinde boğazlarla ilgili sözleşme
imzalandı.
Bu yıllarda Mustafa Kemal Paşa’nın liderliği ile Türk halkının
hız kazanan Milli Kurtuluş Hareketi, büyük devletlerin planlarını bozmuş oldu
ve aralarındaki çatışma daha da keskinleşti.
Sovyet Rusyası ile “Dostluk Antlaşması” imzalayan Türk
Hükümeti, Fransa, İtalya ve ABD ile de yakınlaşmayı başardı. Söz konusu dönemde,
yalnız İngiltere Türk-Yunan savaşında tarafsızlığını ilan etse de, Yunanistan’ı
desteklemeye devam etti.
Türk halkının bağımsızlık savaşında kazandığı zaferler,
Batılı devletleri Türkiye ile barış görüşmelerine başlamak zorunda bıraktı.
Boğazlar Sorunu’nu kendi projeleri temelinde çözmeye çalışan
İngiltere ve Rusya, bu sırada zaten ağır olan uluslararası durumun
gerginleşmesine neden oldular ve böylece söz konusu sorunun kesin çözümünü
geciktirmiş oldular.
Mondros Mütarekesi’nden sonra İngilizler, Mezopotamya’da
üstünlük sağlamışlardı.
Doğudaki konumunu güçlendirmek için İngiltere Yunanistan’a
güveniyordu. Britanya Başbakanı Lloyd George’a göre, Ege Denizi’nin hem Avrupa,
hem de Asya kıyıları Yunanlıların eline geçerse, İngilizlerin Akdeniz’den Hindistan’a
giden yollarının güvenliği sağlanmış olurdu.
(İngiltere bu amaç için) “Büyük Yunanistan” kurmak arzusunda
olan Venizelos’tan yararlanmayı yeğlemişti.
Müttefiklerince yalnız bırakılan Yunanistan, kesin bir
yenilgiye uğradı. Tam bu dönemde İngiltere ile Türkiye arasında çatışmalar daha
da keskinleşmiş oldu. 15 Eylül 1922 yılında Büyük Britanya dominyonlarına –
Yunanistan, Yugoslavya ve
Romanya’ya başvurarak muhtemel “Türk tecavüzüne karşı” (!?)
Boğazların savunulması için yardım istedi.
İngiltere hükümetinin söz konusu başvurusu ile ilgili Sovyet
Rusya’sının verdiği notada şöyle denilmektedir: “Büyük Britanya ve müttefikleri
tarafından Türklerin başkentini Türk halkına, milli ordusuna ve Türk hükümetine
karşı savunmak, son derece şaşırtıcıdır.”
ABD, İtalya, Yugoslavya ve Romanya’nın da İngiltere’nin
başvurusuna karşı tavırları benzer oldu. Böylece, Çanakkale krizi sırasında
İngiltere müttefiklerinden hiçbir yardım alamadı.
Sonuçta 11 Ekim 1922 yılında Mudanya’da ateşkes imzalandı.
(Lozan’da) Lord Curzon’un asıl amacı – Türkiye ile
Yunanistan arasında barışı tesis etmek, Ankara Hükümetini Rusya, İran ve
Afganistan’dan uzaklaştırmaktı. Sovyet Rusyası ise kendi menfaati için
Türkiye’nin çıkarlarının savunucusu gibi hareket etme taktiğini seçmişti.
İngiltere, Fransa ve İtalya, Barış Konferansı’na Rusya’yı
davet etmemekte ısrarlıydılar.
Rusya’nın itirazı işe yaradı. 27 Ekim 1922 yılında
konferansa davet edilen Sovyet Rusyası temsilcileri 22 Kasım’da Lozan’a
geldiler.
Çiçerin 1 Aralık’ta geldi ve aynı gün İsmet Paşa ile gizlice
görüştü.
Konferansta Rusya Vladimir Lenin tarafından hazırlanmış
programı ileri sürdü. Program 3 maddeden oluşmaktaydı:
1. Türkiye’nin milli çıkarlarının temin edilmesi,
2. Hem barış hem de savaş ortamında boğazların tüm askeri
gemilere kapalı olması,
3. Serbest ticaret gemiciliğinin temin edilmesi.
Sovyet Hükümetinin Lozan Konferansı’na katılması
İngiltere’yi son derece rahatsız etmekteydi. Şöyle ki, Lord Curzon’un
hazırladığı İngiliz projesi, ister barış, isterse de savaş durumunda boğazlarda
askeri gemilerin bulundurulmasını talep etmekteydi. Ayrıca İngiltere boğazların
kıyı şeridi boyunca demilitarizasyonunu talep etmekteydi.
Çiçerin’in beyanatına Curzon bizzat herhangi bir beyanat
veya programla cevap vermedi.
Bunun karşılığında Balkan ülkelerinin temsilcileri fiili
olarak İngiliz projesini dile getirdiler. Önce Romanya, daha sonra Bulgaristan
ve Yunanistan boğazların askeri gemilere kapatılmasını ve denetimin bir devlete
verilmesine karşı çıktılar.
Boğazlarla ilgili komisyonun sonraki toplantıları da Rusya
ile İngiltere’nin karşılıklı suçlamalarına sahne oldu. Özellikle 8 Aralık’ta
İsmet Paşa’nın kısmi değişikliklerle müttefiklerin tekliflerini kabul etmesi.
Rus-İngiliz diplomatik çatışmasını güçlendirmekle birlikte Türkiye-Rusya
ilişkilerinde de gerginliğe neden oldu.
18 Aralık 1922 yılında Boğazlar rejimi ile ilgili
müttefiklerin hazırladığı projeye cevap olarak Rusya tarafı “Çanakkale, Marmara
ve İstanbul Boğazları’ndan Gemilerin Geçiş Kuralları”nı takdim etti.
Bu kurallara göre boğazlardan tüm ticaret gemilerinin
geçişine izin veriliyor, Türkiye dışında tüm devletlerin askeri gemileri için
boğazlar kapalı kalmaktaydı.
Moskova’nın asıl amacı projenin 21. maddesine yansımıştı.
Burada Anlaşmayı imzalayan devletler, şimdiki düzenlemeden
sonraki 3 ay müddetinde uluslararası bir anlaşma metni hazırlama ve imzalama
konusunda anlaşmaya varmaktadırlar. Bu anlaşma metnine göre Karadeniz, kıyısı
bulunan devletler için kapalı deniz gibi kalacaktır.
Rusya’nın (teklifi) sadece Bulgaristan, Romanya ve müttefik
devletlerin değil aynı zamanda Türkiye’nin de itirazına neden oldu.
İngiltere Hükümeti, Sovyet Rusyasında başgösteren terör
olayları ile ilgili birkaç itiraz notaları gönderdi.
Buna cevap olarak 31 Mart tarihinde Rusya Dışişleri Bakanlığı
İngilizlerin notasını “dostluğa ters bir hareket olarak” değerlendiren notayı
verdi.
İngiliz elçisi bu notayı kendi hükümetine sunmayı reddetti.
Sovyet Dışişleri (…) başka yollar arayacağını bildirdi.
Rusların söylediği bu “başka bir yol” – İngiltere ile yürütülen diplomatik
yazışmaların Sovyet basınında yayınlanması oldu.
8 Mayıs 1923 tarihinde Lord Curzon’un Sovyet Hükümetine
gönderdiği memorandumu SSCB Dışişleri Bakanlığına sundu. Memorandum diplomatik
çevrelerde “Curzon Ültimatomu” olarak ünlendi.
Ültimatom’da SSCB’nin İngiltere’nin bu taleplerini 10 gün
içinde yerine yetirmediği takdirde bu ülke ile her türlü ilişkilerin kesileceği
kaydedilmekteydi.
İngiltere bu ültimatomu dünyanın tüm öncü basın yayın
kuruluşlarında yayınlatmayı başardı.
Sovyet karşıtı en büyük kampanya, ilginçtir ki Lozan’da
yaşandı. İsviçre’de yayınlanan neredeyse tüm gazetelerde Sovyet temsilci
grubunun ülkeden çıkarılması talep edildi.
Lozan Konferansı’nın ikinci aşamasında Sovyet temsilcisi V.
Vorovski diplomatik ayrıcalıklarından ve temsilcilik hukukundan mahrum edildi.
10 Mayıs tarihinde ise Vorovski Lozan’da eski çar askeri Konradi tarafından
bilinmeyen bir ortamda katledildi.
Memorandumun verildiği tarihten 15 gün sonra, 23 Mayıs
tarihinde SSCB, İngiltere’nin taleplerini gözden geçirmeye hazır olduğunu
bildirdi.
İngiltere son derece riskli diplomatik hamle ile SSCB’yi
Lozan Konferansı’ndan uzaklaştırmayı başardı.
24 Temmuz 1923 yılında Lord Curzon Projesi temelinde
Boğazlar Konvansiyonu imzalandı. 14 Ağustos 1923 yılında Roma’da Sovyet
temsilcisi tarafından Lozan Konvansiyonu imzalandı. Fakat Rusya (…) onaylamayı
reddetti.
Lozan’da belirlenen Boğazlar rejimi bu sularda ve
Karadeniz’de en büyük deniz devletinin-İngiltere’nin hükümranlığı anlamına
gelmekteydi. (s. 41-53)
…
90. Yılında Lozan ve Türkiye Cumhuriyeti Sempozyumu Bildirileri, 2 Cilt, Yayına Hazırlayanlar: Duygu Türker - Murat Saygın - Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder