Türk Boğazları
ODTÜ Gelişme Dergisi, 34 (Aralık), 2007, s. 217-250
Şule Anlar Güneş
Türk Boğazları’ndan geçiş rejimine ilişkin olarak, Türkiye
Cumhuriyeti döneminde, kısa aralarla birbirini takip eden iki ayrı sözleşme
uygulanmıştır. Lozan Boğazlar Sözleşmesi ve nihayet bugün hala yürürlükte olan
1936 Montreux Boğazlar Sözleşmesi.
Türkiye boğazlarda can, mal ve çevre güvenliğini sağlamak
üzere, 1994 yılında yürürlüğe giren “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik
Düzeni Hakkında Tüzük” çerçevesinde önlemler almaya başlamış, söz konusu bu
düzenleme, 1998 yılında yapılan “Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü” ne
yerini bırakmıştır.
Türk Boğazları, 1453-1809 yılları arasında Osmanlı
İmparatorluğu’nun, Fransa, İngiltere, Hollanda ve Rusya gibi devletlere çeşitli
tarihlerde tek taraflı tasarruflarla tanıdığı ayrıcalıklar dışında,
“İmparatorluğun Kadim Kaidesi” gereği, yabancı ticaret ve savaş gemilerine
kapalı tutulmuştur.
Türk Boğazları’nın hukuksal statüsü 1809-1841 döneminde iki
taraflı andlaşmalarla, 1841 sonrasında ise çok taraflı andlaşmalarla
düzenlenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti döneminde, Türk Boğazları’ndan geçiş
rejimi çok taraflı andlaşmalarla düzenlenme geleneği çerçevesinde, ilk olarak
1923 tarihli Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile belirlenmiştir.
1936 yılında Montreux’da toplanan konferans sonucu,
geçerliğini günümüzde de koruyan Montreux Boğazlar Sözleşmesi kabul edilmiştir.
Liman Kanunu ve liman tüzükleri yoluyla ötedenberi alınan
önlemlere, 1994 yılında kabul edilen “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik
Düzeni Hakkında Tüzük” yoluyla, yenileri eklenmiştir.
…bu düzenlemelere yönelik, çeşitli itirazlar söz konusu
olmuş ve bunun üzerine Türkiye, 1994 Tüzüğünü gözden geçirerek 1998 yılında
“Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü” başlıklı yeni bir tüzük kabul etme
yoluna gitmiştir.
Ulusal boğazlar, her iki kıyısı da aynı devlete ait olan (…)
bu tür boğazların her bakımdan, kıyı devletinin tam egemenliği altında olduğu
kabul edilmektedir.
Uluslararası ulaşımda kullanılan boğazlar konusunda, UAD’nin
(Uluslararası Adalet Divanı) Korfu Boğazı Kararı önem taşımaktadır.
(UAD’ın aldığı) Kararda, yabancı savaş gemilerinin barış
zamanında, kıyı devletinden herhangi bir ön izin alınmasına gerek olmaksızın,
uluslararası ulaşımda kullanılan boğazlardan serbest geçiş imkânına sahip
olduğu belirtilmektedir.
1958 yılında yapılan Birinci Deniz Hukuku Konferansı
sırasında uluslararası ulaşımda kullanılan boğazlar konusu, zararsız geçiş
kavramı çerçevesinde ele alınmış ve bu türden boğazlardan yapılan geçişlerin
askıya alınamayacağı yönünde bir düzenleme yapılmıştır.
Uluslararası Hukuk Komisyonu tarafından hazırlanmış olan
KBBS (Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi) tasarısının, 17. maddesinin 4.
paragrafında yer alan “Açık denizin bir kısmı ile diğer kısmını birleştirip
mutâden milletlerarası seyrüseferde kullanılan boğazlardan yabancı gemilerin
zararsız geçişi tatil edilemez” şeklindeki düzenleme, UAD’nin Korfu Boğazı Davası
kararından esinlenilerek kaleme alınmıştır.
Transit geçiş rejimi: Bu rejim, kıyı devleti bakımından
zararsız geçiş koşullarında söz konusu olan bazı yetkilerin kullanılamaması
anlamını taşır.
…açık denizin bir parçasından veya münhasır ekonomik bölgeden,
açık denizin veya münhasır ekonomik bölgenin diğer bir parçasına yapılacak olan
geçişlerde, transit geçiş rejimi uygulanacaktır. Zararsız geçiş rejimi ise bir
devletin karasularını açık denizin bir kısmına veya diğer bir devletin münhasır
ekonomik bölgesine bağlayan boğazlara uygulanacaktır.
Türk Boğazları, uluslararası ulaşımda kullanılan bir boğaz
olmakla birlikte, BMDHS hükümlerine tabi tutulmamıştır.
Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkeler, Karadeniz’in açık deniz
statüsünde olduğunu ileri sürmekte, Karadeniz devletleri ise kapalı deniz
olduğunu düşündükleri Karadeniz’e özel bir hukuksal statü atfetme eğilimi
içinde politika üretmektedirler.
Lozan Barış Konferansı’nda Türk Boğazları konusunda kabul
edilen sözleşme, Türkiye’nin beklentilerini tam olarak karşılayamamıştır.
…kendi tezinin kabul edilmeyeceğini anlayan Türkiye, batılı
devletlerin tezini destekleme yolunu seçmiş, boğazlar sorununun çözümünü daha
sonraki bir zaman dilime bırakarak, taktiksel ricat uygulamıştır.
Lozan’dan sonra siyasi koşullar esaslı şekilde değişmiştir. Almanya,
Japonya ve İtalya gibi devletlerin silahlanma yarışı Boğazlar Sözleşmesi’nin
18. maddesi gereği, Milletler Cemiyeti’nin gözetiminde çalıştırılması öngörülen
garanti sisteminin işletilmesi, imkansız hale gelmiştir.
Türkiye boğazlar konusunda yeni bir konferans toplanmasının
kaçınılmaz hale geldiğini ortaya koyan bir dizi diplomatik girişim
başlatmıştır.
Türkiye’nin tüm bu diplomatik çabalarının dayanağı, ‘rebus
sic stantibus ilkesi’dir. Bu ilkeye göre, uluslararası bir andlaşmanın
yapıldığı sırada mevcut olan ve andlaşmaya taraf olan devletlerin andlaşma
yapma yönündeki iradeleri üzerinde belirleyici olan koşullar, andlaşma
yapıldıktan sonra köklü biçimde değişmiş ise, andlaşmaya taraf olan devletlerin
andlaşmadan doğan yükümlülüklerini yerine getirmeme ve yeni bir andlaşma
akdedilmesi için girişim başlatma konusunda hukuksal olanak vardır.
Türkiye yeni bir konferans toplanmasına yönelik nihai
diplomatik girişimini, isabetli bir zamanlama ile 11 Nisan 1936 tarihinde, Lozan
Boğazlar Sözleşmesi’ne taraf olan tüm devletlere birer nota göndererek
sonuçlandırma yoluna gitmiştir.
Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile birlikte Türkiye, dünyanın
en stratejik su yollarından biri üzerinde yeniden egemen duruma gelmiş ve
bölgesel bir güç olmasına rağmen, bu hakimiyeti sebebiyle, küresel gelişmeleri
etkileyebilecek ve aynı zamanda da olumsuz gelişmelerden etkilenebilecek hassas
bir konum içine girmiştir.
Başta Sovyetler Birliği olmak üzere, ABD ve İngiltere
tarafından Sözleşme’nin değiştirilmesine yönelik talepler, II. Dünya Savaşı’nın
ardından yapılan Yalta ve Postdam konferanslarının önemli gündem maddeleri
olmuştur.
…ilgili devletlere 18 Ekim 1946 tarihli bir nota gönderen
Türkiye, Türk boğazlar rejiminin değişmesine yönelik süreci sonlandırma
başarısını göstermiştir.
Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nde kurulmuş ve yetkileri
belirlenmiş olan ‘Uluslararası Komisyon’, Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin 24.
madde hükmü ile ortadan kaldırılmış ve Komisyon’un tüm yetkileri Türkiye’ye
devredilmiştir.
Savaş gemileri yanında, ticaret gemileri ve uçaklar
bakımından da, Türkiye, yapılan geçişleri izlemek ve yıllık raporlar
hazırlayarak, Milletler Cemiyeti’ne vermekle yükümlü tutulmuştur.
Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile öngörülen bir başka önemli
değişiklik, boğazların yeniden askerleştirilmesi ve silahlandırılmasına yönelik
düzenlemedir.
Protokol’ün 1. madde hükmüne göre; “Türkiye, anılan
Sözleşmenin giriş kesiminde tanımlanan Boğazlar Bölgesini hemen yeniden
askerleştirebilecektir.”
Yunanistan, Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin
askerleştirmeyle ilgili düzenlemelerinin, sadece boğazları değil, Limni ve
Semadirek gibi boğazönü adalarını da kapsadığını, 1980’li yıllardan itibaren
çeşitli vesilelerle, hatta NATO organları önünde de ileri sürmektedir.
Lozan Konferansı sırasında adaların askersizleştirilmesinin
başlıca nedeni, Türkiye’nin güvenliğidir ve Türkiye Ege Denizi’ndeki adaların
Yunanistan’a devredilmesini, askersizleştirme koşuluna bağlı olarak kabul
etmiştir.
Boğazların askersizleştirilmesinin esas gerekçesi ise,
boğazlardan geçiş güvenliğinin sağlanmasıdır.
Sözleşme’nin 2. madde hükmüne göre ticaret gemileri barış
zamanında boğazlardan tam geçiş serbestisine sahiptir ancak bu geçiş rejimi,
BMDHS anlamında transit değil, kendine özgü (sui generis) bir geçiş rejimidir.
Savaş uçaklarının boğazlar üzerinden uçmasına izin verme
yetkisi tamamıyla Türkiye’ye aittir.
Türk Boğazlarından geçiş yapan gemi sayısının 50.000in
üstünde olduğu kaydedilmektedir. Bu sayı 1936 yılındaki verilerin neredeyse 11
katıdır. Boğazlardan geçiş yapan gemilerin tonilatosu bakımından da, Montreux
Sözleşmesi’nin akdedildiği dönemden bugüne, 19 kat gibi bir artış olduğu
görülmektedir.
Montreux Boğazlar Sözleşmesi
“geçiş serbestisi” ilkesi, ticaret gemilerinin, Türk
makamlarına herhangi bir bildirim yapma zorunluluğu olmadan, kılavuz kaptan
almaksızın, gündüz veya gece, boğazlardan serbestçe geçebileceklerini
öngörmektedir.
…boğazların bütününü kapsayan uygulamalar, 1994-1998
Tüzükleri ile başlamıştır.
1994 Yılında kabul edilen “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz
Trafik Düzeni Hakkında Tüzük” Türk Boğazları’nın tümü için, ‘Trafik Ayrım
Düzeni’ getirmekte boğazlardan geçiş yapan gemileri büyüklükleri ve taşıdıkları
yüklerin cinsine göre çeşitli kısıtlamalara tabi tutmaktadır.
Söz konusu düzenleme özellikle Karadeniz’e kıyısı olan
devletler ve Yunanistan tarafından şiddetli itirazlara konu olmuştur.
Türkiye bu itirazları dikkate alarak 1998 yılında “Türk
Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü” başlığı altında, yeni bir tüzük
hazırlamış ve uygulamaya koymuştur.
Türkiye’nin 1994 ve 1998 Tüzüklerini uygulamaya koyma
gerekçesi, uluslararası hukukun en temel ilkesi olan, egemenlik haklarının
boğazlar bölgesinde kullanımından ibarettir.
Günümüzde, Türk Boğazlarına yönelik askeri, stratejik ve
ekonomik kaygılara, bir de çevresel boyut eklenmiştir.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder