2 Ağustos 2019 Cuma

Türk Boğazları


Türk Boğazları

ODTÜ Gelişme Dergisi, 34 (Aralık), 2007, s. 217-250
Şule Anlar Güneş

Türk Boğazları’ndan geçiş rejimine ilişkin olarak, Türkiye Cumhuriyeti döneminde, kısa aralarla birbirini takip eden iki ayrı sözleşme uygulanmıştır. Lozan Boğazlar Sözleşmesi ve nihayet bugün hala yürürlükte olan 1936 Montreux Boğazlar Sözleşmesi.
Türkiye boğazlarda can, mal ve çevre güvenliğini sağlamak üzere, 1994 yılında yürürlüğe giren “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük” çerçevesinde önlemler almaya başlamış, söz konusu bu düzenleme, 1998 yılında yapılan “Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü” ne yerini bırakmıştır.

Türk Boğazları, 1453-1809 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun, Fransa, İngiltere, Hollanda ve Rusya gibi devletlere çeşitli tarihlerde tek taraflı tasarruflarla tanıdığı ayrıcalıklar dışında, “İmparatorluğun Kadim Kaidesi” gereği, yabancı ticaret ve savaş gemilerine kapalı tutulmuştur.

Türk Boğazları’nın hukuksal statüsü 1809-1841 döneminde iki taraflı andlaşmalarla, 1841 sonrasında ise çok taraflı andlaşmalarla düzenlenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti döneminde, Türk Boğazları’ndan geçiş rejimi çok taraflı andlaşmalarla düzenlenme geleneği çerçevesinde, ilk olarak 1923 tarihli Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile belirlenmiştir.

1936 yılında Montreux’da toplanan konferans sonucu, geçerliğini günümüzde de koruyan Montreux Boğazlar Sözleşmesi kabul edilmiştir.
Liman Kanunu ve liman tüzükleri yoluyla ötedenberi alınan önlemlere, 1994 yılında kabul edilen “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük” yoluyla, yenileri eklenmiştir.
…bu düzenlemelere yönelik, çeşitli itirazlar söz konusu olmuş ve bunun üzerine Türkiye, 1994 Tüzüğünü gözden geçirerek 1998 yılında “Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü” başlıklı yeni bir tüzük kabul etme yoluna gitmiştir.

Ulusal boğazlar, her iki kıyısı da aynı devlete ait olan (…) bu tür boğazların her bakımdan, kıyı devletinin tam egemenliği altında olduğu kabul edilmektedir.

Uluslararası ulaşımda kullanılan boğazlar konusunda, UAD’nin (Uluslararası Adalet Divanı) Korfu Boğazı Kararı önem taşımaktadır.

(UAD’ın aldığı) Kararda, yabancı savaş gemilerinin barış zamanında, kıyı devletinden herhangi bir ön izin alınmasına gerek olmaksızın, uluslararası ulaşımda kullanılan boğazlardan serbest geçiş imkânına sahip olduğu belirtilmektedir.

1958 yılında yapılan Birinci Deniz Hukuku Konferansı sırasında uluslararası ulaşımda kullanılan boğazlar konusu, zararsız geçiş kavramı çerçevesinde ele alınmış ve bu türden boğazlardan yapılan geçişlerin askıya alınamayacağı yönünde bir düzenleme yapılmıştır.

Uluslararası Hukuk Komisyonu tarafından hazırlanmış olan KBBS (Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi) tasarısının, 17. maddesinin 4. paragrafında yer alan “Açık denizin bir kısmı ile diğer kısmını birleştirip mutâden milletlerarası seyrüseferde kullanılan boğazlardan yabancı gemilerin zararsız geçişi tatil edilemez” şeklindeki düzenleme, UAD’nin Korfu Boğazı Davası kararından esinlenilerek kaleme alınmıştır.

Transit geçiş rejimi: Bu rejim, kıyı devleti bakımından zararsız geçiş koşullarında söz konusu olan bazı yetkilerin kullanılamaması anlamını taşır.
…açık denizin bir parçasından veya münhasır ekonomik bölgeden, açık denizin veya münhasır ekonomik bölgenin diğer bir parçasına yapılacak olan geçişlerde, transit geçiş rejimi uygulanacaktır. Zararsız geçiş rejimi ise bir devletin karasularını açık denizin bir kısmına veya diğer bir devletin münhasır ekonomik bölgesine bağlayan boğazlara uygulanacaktır.

Türk Boğazları, uluslararası ulaşımda kullanılan bir boğaz olmakla birlikte, BMDHS hükümlerine tabi tutulmamıştır.

Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkeler, Karadeniz’in açık deniz statüsünde olduğunu ileri sürmekte, Karadeniz devletleri ise kapalı deniz olduğunu düşündükleri Karadeniz’e özel bir hukuksal statü atfetme eğilimi içinde politika üretmektedirler.

Lozan Barış Konferansı’nda Türk Boğazları konusunda kabul edilen sözleşme, Türkiye’nin beklentilerini tam olarak karşılayamamıştır.
…kendi tezinin kabul edilmeyeceğini anlayan Türkiye, batılı devletlerin tezini destekleme yolunu seçmiş, boğazlar sorununun çözümünü daha sonraki bir zaman dilime bırakarak, taktiksel ricat uygulamıştır.

Lozan’dan sonra siyasi koşullar esaslı şekilde değişmiştir. Almanya, Japonya ve İtalya gibi devletlerin silahlanma yarışı Boğazlar Sözleşmesi’nin 18. maddesi gereği, Milletler Cemiyeti’nin gözetiminde çalıştırılması öngörülen garanti sisteminin işletilmesi, imkansız hale gelmiştir.
Türkiye boğazlar konusunda yeni bir konferans toplanmasının kaçınılmaz hale geldiğini ortaya koyan bir dizi diplomatik girişim başlatmıştır.
Türkiye’nin tüm bu diplomatik çabalarının dayanağı, ‘rebus sic stantibus ilkesi’dir. Bu ilkeye göre, uluslararası bir andlaşmanın yapıldığı sırada mevcut olan ve andlaşmaya taraf olan devletlerin andlaşma yapma yönündeki iradeleri üzerinde belirleyici olan koşullar, andlaşma yapıldıktan sonra köklü biçimde değişmiş ise, andlaşmaya taraf olan devletlerin andlaşmadan doğan yükümlülüklerini yerine getirmeme ve yeni bir andlaşma akdedilmesi için girişim başlatma konusunda hukuksal olanak vardır.
Türkiye yeni bir konferans toplanmasına yönelik nihai diplomatik girişimini, isabetli bir zamanlama ile 11 Nisan 1936 tarihinde, Lozan Boğazlar Sözleşmesi’ne taraf olan tüm devletlere birer nota göndererek sonuçlandırma yoluna gitmiştir.
Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile birlikte Türkiye, dünyanın en stratejik su yollarından biri üzerinde yeniden egemen duruma gelmiş ve bölgesel bir güç olmasına rağmen, bu hakimiyeti sebebiyle, küresel gelişmeleri etkileyebilecek ve aynı zamanda da olumsuz gelişmelerden etkilenebilecek hassas bir konum içine girmiştir.
 
Başta Sovyetler Birliği olmak üzere, ABD ve İngiltere tarafından Sözleşme’nin değiştirilmesine yönelik talepler, II. Dünya Savaşı’nın ardından yapılan Yalta ve Postdam konferanslarının önemli gündem maddeleri olmuştur.
…ilgili devletlere 18 Ekim 1946 tarihli bir nota gönderen Türkiye, Türk boğazlar rejiminin değişmesine yönelik süreci sonlandırma başarısını göstermiştir.

Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nde kurulmuş ve yetkileri belirlenmiş olan ‘Uluslararası Komisyon’, Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin 24. madde hükmü ile ortadan kaldırılmış ve Komisyon’un tüm yetkileri Türkiye’ye devredilmiştir.
Savaş gemileri yanında, ticaret gemileri ve uçaklar bakımından da, Türkiye, yapılan geçişleri izlemek ve yıllık raporlar hazırlayarak, Milletler Cemiyeti’ne vermekle yükümlü tutulmuştur.

Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile öngörülen bir başka önemli değişiklik, boğazların yeniden askerleştirilmesi ve silahlandırılmasına yönelik düzenlemedir.
Protokol’ün 1. madde hükmüne göre; “Türkiye, anılan Sözleşmenin giriş kesiminde tanımlanan Boğazlar Bölgesini hemen yeniden askerleştirebilecektir.”
Yunanistan, Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin askerleştirmeyle ilgili düzenlemelerinin, sadece boğazları değil, Limni ve Semadirek gibi boğazönü adalarını da kapsadığını, 1980’li yıllardan itibaren çeşitli vesilelerle, hatta NATO organları önünde de ileri sürmektedir.
Lozan Konferansı sırasında adaların askersizleştirilmesinin başlıca nedeni, Türkiye’nin güvenliğidir ve Türkiye Ege Denizi’ndeki adaların Yunanistan’a devredilmesini, askersizleştirme koşuluna bağlı olarak kabul etmiştir.
Boğazların askersizleştirilmesinin esas gerekçesi ise, boğazlardan geçiş güvenliğinin sağlanmasıdır.

Sözleşme’nin 2. madde hükmüne göre ticaret gemileri barış zamanında boğazlardan tam geçiş serbestisine sahiptir ancak bu geçiş rejimi, BMDHS anlamında transit değil, kendine özgü (sui generis) bir geçiş rejimidir.

Savaş uçaklarının boğazlar üzerinden uçmasına izin verme yetkisi tamamıyla Türkiye’ye aittir.

Türk Boğazlarından geçiş yapan gemi sayısının 50.000in üstünde olduğu kaydedilmektedir. Bu sayı 1936 yılındaki verilerin neredeyse 11 katıdır. Boğazlardan geçiş yapan gemilerin tonilatosu bakımından da, Montreux Sözleşmesi’nin akdedildiği dönemden bugüne, 19 kat gibi bir artış olduğu görülmektedir.

Montreux Boğazlar Sözleşmesi
“geçiş serbestisi” ilkesi, ticaret gemilerinin, Türk makamlarına herhangi bir bildirim yapma zorunluluğu olmadan, kılavuz kaptan almaksızın, gündüz veya gece, boğazlardan serbestçe geçebileceklerini öngörmektedir.
…boğazların bütününü kapsayan uygulamalar, 1994-1998 Tüzükleri ile başlamıştır.
1994 Yılında kabul edilen “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında Tüzük” Türk Boğazları’nın tümü için, ‘Trafik Ayrım Düzeni’ getirmekte boğazlardan geçiş yapan gemileri büyüklükleri ve taşıdıkları yüklerin cinsine göre çeşitli kısıtlamalara tabi tutmaktadır.
Söz konusu düzenleme özellikle Karadeniz’e kıyısı olan devletler ve Yunanistan tarafından şiddetli itirazlara konu olmuştur.
Türkiye bu itirazları dikkate alarak 1998 yılında “Türk Boğazları Deniz Trafik Düzeni Tüzüğü” başlığı altında, yeni bir tüzük hazırlamış ve uygulamaya koymuştur.

Türkiye’nin 1994 ve 1998 Tüzüklerini uygulamaya koyma gerekçesi, uluslararası hukukun en temel ilkesi olan, egemenlik haklarının boğazlar bölgesinde kullanımından ibarettir.

Günümüzde, Türk Boğazlarına yönelik askeri, stratejik ve ekonomik kaygılara, bir de çevresel boyut eklenmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder