Lozan Barış Konferansı sürecinde iç ve dış kamuoyu oluşturmaya yönelik faaliyetler
Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk
Yolu Dergisi, S. 49, Bahar 2012, s. 127-178
Sezai Kürşat Ökte
Konferans, Türkiye açısından “Misak-ı Milli”nin
gerçekleştirilmesi amacıyla, “Milli Mücadele”nin diplomasi alanında
sürdürüldüğü; Müttefik devletler açısından Türkiye üzerinde uzun yıllardır
devam eden çıkar ve menfaatlerinin sağlanması amacıyla her türlü diplomasi
yollarının denendiği uluslararası bir platform olarak kullanılmıştır.
Konferansa taraf olarak katılan devletlerin kamuoylarının
beklentileri, uzun yıllardır süren savaş ortamının bir an evvel sona ermesi,
ülkelerinde huzur ve refahın sağlanmasıdır
“Şark Meselesi”
Osmanlı Devleti topraklarının tamamen paylaşılmasına yönelik
olan bu safhanın temelleri ise İtilaf devletlerinin, 1915-1917 yılları arasında
kendi aralarında yapmış oldukları gizli anlaşmalarla atılmıştır.
Lozan Barış Konferansı I. Dünya
Harbi sonunda yapılmış olan en gerçekçi uluslararası barış
konferansıdır. Daha önce Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan’la barış
akdi için yapılmış olan konferanslara yalnız galip devletler iştirak etmiştir.
Lozan Barış Konferansı ise, galip-mağlup
devlet farkı gözetmeksizin toplanan ilk barış konferansıdır.
T.B.M.M. Hükümeti ile Fransa Cumhuriyeti arasında, 20 Ekim
1921 tarihinde Ankara Anlaşması yapılmıştır. Böylece; T.B.M.M. Hükümeti, Fransa
tarafından hukuksal açıdan tanınmış ve Misak-ı Milli metni İtilaf
devletlerinden birine kabul ettirilmiştir.
Dış Kamuoyunun Beklentileri
Lloyd George Kabinesi 19 Ekim 1922’de istifa etmiş, Bonar
Law Kabinesi 23 Ekim 1922’de kurulmuştur.
İngiliz siyasal tarihinin en istikrarsız dönemi olan
1920-1922 yılları arasında İngiltere üç genel
seçim yaşamıştır. İrlanda sorunu İngiliz siyasetine hâkim olmuş, ülkede sürekli
bir buhran ve kitlesel işsizlik tehdidi iktisadi yapıyı bozmuştur.
İngiliz Genelkurmayı da Türk-Yunan savaşı esnasında Hint
Müslümanlarının olayları çok yakından izlediğini ve İngiliz politikasından
duydukları kaygıyı gündeme getirerek, “İngiltere’nin karşısındaki Müslüman
tehdidine” dikkat çekmektedir. Bu büyük İslam silahını kullanarak İngiltere’ye
saldırmaya kalkışmayan Mustafa Kemal’e karşı daha ılımlı bir yaklaşım
gösterilmesini önermektedir (Sevtap Demirci; Belgelerle Lozan 1922-1923, Alfa
Yayınları, 2011, s.47-49.).
Fransız kamuoyu, Ağustos-Eylül 1922’deki Türk zaferini adeta
Fransa’nın ve adaletin zaferi olarak
değerlendirmiştir. 1922 Kasım ayından itibaren ani bir değişme ile tamamen
Türklere karşı bir tutum takınmıştır (Yahya Akyüz; Türk Kurtuluş Savaşı ve
Fransız Kamuoyu 1919-1922, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1988, s.325.).
İtalyan kamuoyu Türklerle silahlı bir çatışmaya girmeden sorunların
barışçı yollardan çözümlenmesinin gerektiği kanaatindedir (Fabio L.Grassi, İtalya ve Türk Sorunu 1919-1923 Kamuoyu ve Dış
Politika, Yapı Kredi Yayınları, 2010, s. 178-179.).
Eylül 1922’de yaşanan Türkiye hezimeti, Yunanlılar
bakımından Küçük Asya felaketi olarak değerlendirilmektedir. Bu dönemde ülkede
ihtilal oldu ve ordu yönetime el koydu. Küçük Asya felaketine sebep olan
generaller ve subaylar, vatana ihanet suçundan yargılanmaya başlandı.
Eylül 1922’den itibaren, Anadolu’dan, Yunan adalarına ve
Yunanistan’a doğru büyük bir Hıristiyan göçü başlamıştır (Michael Llewellyn
Smith, Yunan Düşü, Ayraç Yayınları, 2002, s. 448-449).
Ermeni Cumhuriyeti Heyeti Reis Vekili Hadisyan tarafından
Fransa, İngiltere, İtalya hükümetlerine 18 Kasım 1922 tarihinde bir mektupla
müracaat edilmiştir.
Mektupta Sevr Antlaşması’nda kendilerine verilen taahhütler
çerçevesinde “Büyük Ermenistan” beklentisi dile getirilmektedir (Esat Uras,
Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, 1987, s. 892-997.).
T.B.M.M.’nin 3 Kasım 1922 tarihli toplantısında hükümet,
Lozan Barış Konferansı’na seçilmiş murahhas ve müşavir heyetini meclise takdim etmiştir
(T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Cilt 24, 3.11.1338, s.326-334.).
Bursa gezisi sırasında Amerikan haber ajansı “United Press”
muhabiri Dr. Edward King’in yaptığı mülakatta Mustafa Kemal Paşa Türk tarafının
öncelikli beklentisinin Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmek olduğunu ve
kapitülasyonların kesinlikle kabul edilmeyeceğini açık olarak belirtilmektedir
(Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s.69.).
Mustafa Kemal Paşa, 2 Kasım 1922 tarihinde Fransa’nın önemli
gazetelerinden olan “Le Petit Parisien” muhabirine verdiği beyanatta;
Kapitülasyonların devamına asla izin verilemeyeceğini, ancak Fransızlarla
mevcut iyi ilişkilere barıştan sonra devam edileceğini belirtmektedir (Atatürk’ün
Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s.69.).
Türkler aleyhinde kamuoyu oluşturulması amacıyla, İngiliz
gazeteleri ve haber ajansları Türkiye’ye ilişkin çok sayıda düzmece haber
üretmişlerdir.
İsmet Paşa da, 3 Kasım 1922 tarihinde T.B.M.M.’deki
beyanatında: Misak-ı Milli ve Yüksek Heyetimizin siyasetimize esas olarak kabul
ettiği anlaşmalar bizim hareket tarzımızı teşkil eder. Misak-ı Milli ile
imzalanmış anlaşmalar çerçevesinde hukukumuzu savunacağız (T.B.M.M. Zabıt
Ceridesi, Cilt 24, 3.11.1338, s.340).
Konferans esnasında Türklerin aşırı isteklerde bulunacağı,
bu isteklerin karşılanması durumunda, İngiltere, Fransa, İtalya devletleri
başta olmak üzere Orta Doğu’da çıkarları olan diğer devletlerin menfaatlerinin
sarsılacağı teması, Türkler hakkında yapılan propagandanın esasını teşkil
etmektedir.
İsmet Paşa ve heyeti, 11 Kasım akşamı İsviçre’nin Lozan
kentine varmıştır.
Avrupa’da önemli bir randevuya davet edilen Türklerin
yeterli bir açıklama yapılmadan yalnız bırakılmaları nazik bir politik davranış
değildir.
Yunanistan, 1913 Mart ayından itibaren Avrupa’nın çeşitli
kentlerinde kendi propaganda teşkilatlarını oluşturmuş ve bu sayede “Büyük
Yunanistan” iddiasını basın, yayın, kişisel temaslar vasıtasıyla desteklemeye
başlamıştır (Dimitri Kıtsıkıs, Yunan Propagandası, Meydan Neşriyat, 1963, s.85.).
İngiltere, 1914 yılında “Savaş Propaganda Bürosu” kurmuş,
bunu geliştirmiş ve 1918 yılında Enformasyon Bakanlığı seviyesine çıkarmıştır.
…propaganda faaliyetlerinin teşkilatlandırılarak
sürdürülmesi amacıyla, 6 Nisan 1920 tarihinde Anadolu Ajansı, 7 Haziran 1920
tarihinde Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü kurulmuştur.
Lozan ve çevresi incelendiğinde büyük ağırlığın Türkiye
aleyhine tezahür ettiği göze çarpmaktadır.
(Lozan’daki heyet ile Ankara arasındaki görüşmeler) telgraf
raporlarıyla sürdürülebilmiştir.
O günün koşullarında Lozan’dan Ankara’ya iki kanaldan
telgraf çekilebilmektedir. İngilizlerin kontrolünde olan Akdeniz üzerinden
Doğu’ya, Asya’ya uzanan “Eastern” telgraf hattı, diğeri Fransızların
kontrolünde olan, Romanya üzerinden ve Köstence şehrinden İstanbul’a gelen
“Köstence” hattıdır. Bu hatlar üzerinden çekilen telgraflar süratle İngiliz ve
Fransız istihbarat servisleri tarafından deşifre (şifresi çözülmekte) edilmekte
ve her sabah kendi Dışişleri mensuplarına aktarılmaktadır (Rauf Orbay, Siyasi
Hatıralar, Örgün Yayınevi, 2009, s.545.).
İsmet Paşa’nın program dışı nutku, (için) Fransız
müşahitler, bu hitabenin Türkler aleyhine bir hava yaratmış olduğunu açıkça
beyan etmişlerdir.
4 Aralık’ta Boğazlar konusunun tartışmasına geçilmiştir.
İsmet Paşa, Türk görüşünü, Misak-ı Milli’de belirtilen esaslar dâhilinde tekrar
gündeme getirmiştir. Daha sonra Çiçerin’in görüşü dinlenmiş ve sonuçta
müttefikler adına Curzon da görüşlerini belirtmiştir. İsmet Paşa’nın,
başlangıçta aynı gibi görünen Rus görüşüne tezat durumu kabul etmesi Rusları
hayal kırıklığına uğratmıştır.
İsmet Paşa’nın 23 Aralık 1922 tarihinde çektiği telgraf:
“…Md.4. Müttefikler, barış için, eskisinin yalnız şeklini değiştirip özünü
muhafaza etmeye çalışıyorlar. Ya bizi yıkacaklar, eski usule muaddel bir Sevr
yapacaklar, ya da biz onları yıkacağız, her medeni ve müstakil millet gibi bir
sulh yapacağız. Konferansın kesilmesi beklenmektedir.” Bu telgrafa 24 Aralık’ta
Rauf Bey, “Konferansın kesilmesine karşı ordu hazır durumdadır” cevabını
yollamıştır (Bilal N.Şimşir, Lozan Telgrafları I, Türk Tarih Kurumu Basımevi,
s.268-271.)
Fevzi Paşa’nın emriyle, 24 Aralık 1922’den itibaren Batı
Cephesi birlikleri Boğazlara doğru yapılacak bir harekât için hazır duruma
getirilmiştir.
İsmet Paşa da, Fransız gazetelerinden “Le Matin”in tanınmış
yazarlarından Jül Suservayn ile konferanstaki gelişmeler hakkında 7 Ocak 1923
tarihinde bir mülakat yapmıştır. Bu mülakatta ağırlıklı olarak Musul meselesi
üzerinde durulmuştur. İsmet Paşa; İngiliz görüşleri karşısında, Musul
vilayetinin Anadolu’nun ayrılmaz bir parçası olduğunu kanıtladıklarını, ancak
İngilizlerin sabit bir fikirle Musul’un Türkiye’ye bırakılmaması amacıyla her
türlü dolambaçlı diplomasi yollarını denediklerini söylemiştir.
İngiliz gazetelerinden, “Times” Aralık ayı sonunda özet
olarak şöyle bir haber yayınlamıştır:
“…Lozan Konferansının iflas etmesi ihtimali olduğu için,
lazım gelen ihtiyati tedbirlerin alınması doğrudur. Malta’dan İstanbul’a
İngiliz savaş gemilerinin sevki bu duruma göre basiretli bir tedbirdir. Bütün
müttefikler tarafından pek metin bir vaziyet gösterilmesi, Türkleri yumuşamaya
sevk edebilir. …Türklerin iki seçenekleri vardır; …ya kendilerine yapılan
cömert teklifleri kabul ederek memleketlerini ihya edecekler, ya da ülkelerini
Asya’nın çöllerinde erişilmesi imkânsız bir memleket haline sokarlar”
Türk makamlarının İzmir Limanını yabancı savaş gemilerine
kapatmaları üzerine, 7-10 Şubat günleri çok gergin geçmiştir.
Müttefikler bir yandan Türk hükümetine nota verirken, öte
yandan da kasıtlı olarak İzmir’e savaş gemileri göndermişlerdir. Silahlı bir
çatışmaya ramak kalmıştır.
21 Şubat 1923 tarihinde Lozan Barış Konferansı hakkında,
T.B.M.M.’nde kendi değerlendirmelerine göre detaylı açıklamalarda bulunmuştur.
Milletvekillerinin önemli bir bölümü, Misak-ı Milli’den
taviz verildiğini savunmuşlardır (T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, Devre I, Cilt
3, s.1295-1301.).
Barış Konferansının ikinci bölümü başladıktan sonra, 25
Nisan ile 3 Mayıs 1923 tarihleri arasında, Musul sorunu ile bağlantılı olarak
İngilizlerin, bugün “Kuzey Irak” olarak adlandırılan bölgede
(Süleymaniye-Revandiz-Şemdinli Bölgesi) gerçekleştirdiği, propaganda ve silahlı
propaganda faaliyetleri dikkat çekmiştir.
Fevzi Paşa, 25 Nisan 1923 tarihinde Vekiller Heyetine
Başkanlığına gönderdiği telgrafta: “İngilizlerin Süleymaniye bölgesinde,
aleyhlerine Şeyh Mahmut tarafından geliştirilen isyanı bastırmak amacıyla
uçaklarla bombardıman yaptıklarını, Revandiz’i işgale hazırlandıklarını; bölge
halkını Türkiye aleyhine kışkırtmak amacıyla Türklerin Musul’a saldırarak
katliam yapacakları yönünde propaganda yaptıklarını” bildirilmektedir. Kendi
durum değerlendirmesi ise: “İngilizlerin bu girişimlerinin Kürdistan’ın
istiklali harekâtına memleketimiz içerisinde geniş bir etkinlik alanı
sağlayacağı, Revandiz bölgesinin İngilizler tarafından işgalinin, Lozan’da
geliştirilen görüşlere aykırı olduğu” şeklindedir (Şimşir, Lozan Telgrafları
II, s.224-225.).
Fevzi Paşa’nın görüşü: “Revandiz üzerine geniş ölçüde
yapılan İngiliz askeri harekâtı, İngilizlerin öteden beri bölgeye ilişkin
izledikleri siyasetin esaslarını açık bir şekilde ortaya konmasıdır. Bize bağlı
ve bizden ümit bekleyen Kürtleri, zorunlu olarak izlenen bir şey yapılmaması
siyaseti karşısında, en müthiş zulümlerle hurdahaş ederek, uçak
bombardımanlarıyla köylünün mal ve varlığını yok eyleyerek, İngiliz kuvvet ve
azameti karşısında Kürtleri tamamen boyun eğen, bağımlı bir duruma soktuktan sonra,
bol para, mal, hayvan vererek ve iyilik göstererek Kürtleri düştükleri
felaketten arzu ettikleri hayat ve istiklale ancak İngilizlerin eliyle
kavuşabileceklerine inandırmak ve bu suretle kurulacak
Kürdistan’ın kanlı deneyimlerden sonra bize dargın ve düşman
bir yüz göstermesini sağlamaktır. Bu nedenlerle Kürdistan sorununun başlamış
olduğunu ve bu sorunun ciddiyetle ve dikkatle göz önüne alınması gerektiğini
arz ederim!” / Şimşir, Lozan Telgrafları II, s.261-262.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder