2 Ağustos 2019 Cuma

Lozan Barış Konferansı sürecinde iç ve dış kamuoyu oluşturmaya yönelik faaliyetler


Lozan Barış Konferansı sürecinde iç ve dış kamuoyu oluşturmaya yönelik faaliyetler

Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S. 49, Bahar 2012, s. 127-178
Sezai Kürşat Ökte

Konferans, Türkiye açısından “Misak-ı Milli”nin gerçekleştirilmesi amacıyla, “Milli Mücadele”nin diplomasi alanında sürdürüldüğü; Müttefik devletler açısından Türkiye üzerinde uzun yıllardır devam eden çıkar ve menfaatlerinin sağlanması amacıyla her türlü diplomasi yollarının denendiği uluslararası bir platform olarak kullanılmıştır.

Konferansa taraf olarak katılan devletlerin kamuoylarının beklentileri, uzun yıllardır süren savaş ortamının bir an evvel sona ermesi, ülkelerinde huzur ve refahın sağlanmasıdır

“Şark Meselesi”
Osmanlı Devleti topraklarının tamamen paylaşılmasına yönelik olan bu safhanın temelleri ise İtilaf devletlerinin, 1915-1917 yılları arasında kendi aralarında yapmış oldukları gizli anlaşmalarla atılmıştır.

Lozan Barış Konferansı I. Dünya Harbi sonunda yapılmış olan en gerçekçi uluslararası barış konferansıdır. Daha önce Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan’la barış akdi için yapılmış olan konferanslara yalnız galip devletler iştirak etmiştir.
Lozan Barış Konferansı ise, galip-mağlup devlet farkı gözetmeksizin toplanan ilk barış konferansıdır.

T.B.M.M. Hükümeti ile Fransa Cumhuriyeti arasında, 20 Ekim 1921 tarihinde Ankara Anlaşması yapılmıştır. Böylece; T.B.M.M. Hükümeti, Fransa tarafından hukuksal açıdan tanınmış ve Misak-ı Milli metni İtilaf devletlerinden birine kabul ettirilmiştir.

Dış Kamuoyunun Beklentileri
Lloyd George Kabinesi 19 Ekim 1922’de istifa etmiş, Bonar Law Kabinesi 23 Ekim 1922’de kurulmuştur.
İngiliz siyasal tarihinin en istikrarsız dönemi olan 1920-1922 yılları arasında İngiltere üç genel seçim yaşamıştır. İrlanda sorunu İngiliz siyasetine hâkim olmuş, ülkede sürekli bir buhran ve kitlesel işsizlik tehdidi iktisadi yapıyı bozmuştur.
İngiliz Genelkurmayı da Türk-Yunan savaşı esnasında Hint Müslümanlarının olayları çok yakından izlediğini ve İngiliz politikasından duydukları kaygıyı gündeme getirerek, “İngiltere’nin karşısındaki Müslüman tehdidine” dikkat çekmektedir. Bu büyük İslam silahını kullanarak İngiltere’ye saldırmaya kalkışmayan Mustafa Kemal’e karşı daha ılımlı bir yaklaşım gösterilmesini önermektedir (Sevtap Demirci; Belgelerle Lozan 1922-1923, Alfa Yayınları, 2011, s.47-49.).

Fransız kamuoyu, Ağustos-Eylül 1922’deki Türk zaferini adeta Fransa’nın ve adaletin zaferi olarak değerlendirmiştir. 1922 Kasım ayından itibaren ani bir değişme ile tamamen Türklere karşı bir tutum takınmıştır (Yahya Akyüz; Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu 1919-1922, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1988, s.325.).

İtalyan kamuoyu Türklerle silahlı bir çatışmaya girmeden sorunların barışçı yollardan çözümlenmesinin gerektiği kanaatindedir (Fabio L.Grassi, İtalya ve Türk Sorunu 1919-1923 Kamuoyu ve Dış Politika, Yapı Kredi Yayınları, 2010, s. 178-179.).

Eylül 1922’de yaşanan Türkiye hezimeti, Yunanlılar bakımından Küçük Asya felaketi olarak değerlendirilmektedir. Bu dönemde ülkede ihtilal oldu ve ordu yönetime el koydu. Küçük Asya felaketine sebep olan generaller ve subaylar, vatana ihanet suçundan yargılanmaya başlandı.
Eylül 1922’den itibaren, Anadolu’dan, Yunan adalarına ve Yunanistan’a doğru büyük bir Hıristiyan göçü başlamıştır (Michael Llewellyn Smith, Yunan Düşü, Ayraç Yayınları, 2002, s. 448-449).

Ermeni Cumhuriyeti Heyeti Reis Vekili Hadisyan tarafından Fransa, İngiltere, İtalya hükümetlerine 18 Kasım 1922 tarihinde bir mektupla müracaat edilmiştir.
Mektupta Sevr Antlaşması’nda kendilerine verilen taahhütler çerçevesinde “Büyük Ermenistan” beklentisi dile getirilmektedir (Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, 1987, s. 892-997.).

T.B.M.M.’nin 3 Kasım 1922 tarihli toplantısında hükümet, Lozan Barış Konferansı’na seçilmiş murahhas ve müşavir heyetini meclise takdim etmiştir (T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Cilt 24, 3.11.1338, s.326-334.).

Bursa gezisi sırasında Amerikan haber ajansı “United Press” muhabiri Dr. Edward King’in yaptığı mülakatta Mustafa Kemal Paşa Türk tarafının öncelikli beklentisinin Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmek olduğunu ve kapitülasyonların kesinlikle kabul edilmeyeceğini açık olarak belirtilmektedir (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s.69.).

Mustafa Kemal Paşa, 2 Kasım 1922 tarihinde Fransa’nın önemli gazetelerinden olan “Le Petit Parisien” muhabirine verdiği beyanatta; Kapitülasyonların devamına asla izin verilemeyeceğini, ancak Fransızlarla mevcut iyi ilişkilere barıştan sonra devam edileceğini belirtmektedir (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Cilt III, s.69.).

Türkler aleyhinde kamuoyu oluşturulması amacıyla, İngiliz gazeteleri ve haber ajansları Türkiye’ye ilişkin çok sayıda düzmece haber üretmişlerdir.

İsmet Paşa da, 3 Kasım 1922 tarihinde T.B.M.M.’deki beyanatında: Misak-ı Milli ve Yüksek Heyetimizin siyasetimize esas olarak kabul ettiği anlaşmalar bizim hareket tarzımızı teşkil eder. Misak-ı Milli ile imzalanmış anlaşmalar çerçevesinde hukukumuzu savunacağız (T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Cilt 24, 3.11.1338, s.340).

Konferans esnasında Türklerin aşırı isteklerde bulunacağı, bu isteklerin karşılanması durumunda, İngiltere, Fransa, İtalya devletleri başta olmak üzere Orta Doğu’da çıkarları olan diğer devletlerin menfaatlerinin sarsılacağı teması, Türkler hakkında yapılan propagandanın esasını teşkil etmektedir.

İsmet Paşa ve heyeti, 11 Kasım akşamı İsviçre’nin Lozan kentine varmıştır.
Avrupa’da önemli bir randevuya davet edilen Türklerin yeterli bir açıklama yapılmadan yalnız bırakılmaları nazik bir politik davranış değildir.

Yunanistan, 1913 Mart ayından itibaren Avrupa’nın çeşitli kentlerinde kendi propaganda teşkilatlarını oluşturmuş ve bu sayede “Büyük Yunanistan” iddiasını basın, yayın, kişisel temaslar vasıtasıyla desteklemeye başlamıştır (Dimitri Kıtsıkıs, Yunan Propagandası, Meydan Neşriyat, 1963, s.85.).
İngiltere, 1914 yılında “Savaş Propaganda Bürosu” kurmuş, bunu geliştirmiş ve 1918 yılında Enformasyon Bakanlığı seviyesine çıkarmıştır.

…propaganda faaliyetlerinin teşkilatlandırılarak sürdürülmesi amacıyla, 6 Nisan 1920 tarihinde Anadolu Ajansı, 7 Haziran 1920 tarihinde Matbuat ve İstihbarat Umum Müdürlüğü kurulmuştur.

Lozan ve çevresi incelendiğinde büyük ağırlığın Türkiye aleyhine tezahür ettiği göze çarpmaktadır.

(Lozan’daki heyet ile Ankara arasındaki görüşmeler) telgraf raporlarıyla sürdürülebilmiştir.
O günün koşullarında Lozan’dan Ankara’ya iki kanaldan telgraf çekilebilmektedir. İngilizlerin kontrolünde olan Akdeniz üzerinden Doğu’ya, Asya’ya uzanan “Eastern” telgraf hattı, diğeri Fransızların kontrolünde olan, Romanya üzerinden ve Köstence şehrinden İstanbul’a gelen “Köstence” hattıdır. Bu hatlar üzerinden çekilen telgraflar süratle İngiliz ve Fransız istihbarat servisleri tarafından deşifre (şifresi çözülmekte) edilmekte ve her sabah kendi Dışişleri mensuplarına aktarılmaktadır (Rauf Orbay, Siyasi Hatıralar, Örgün Yayınevi, 2009, s.545.).

İsmet Paşa’nın program dışı nutku, (için) Fransız müşahitler, bu hitabenin Türkler aleyhine bir hava yaratmış olduğunu açıkça beyan etmişlerdir.

4 Aralık’ta Boğazlar konusunun tartışmasına geçilmiştir. İsmet Paşa, Türk görüşünü, Misak-ı Milli’de belirtilen esaslar dâhilinde tekrar gündeme getirmiştir. Daha sonra Çiçerin’in görüşü dinlenmiş ve sonuçta müttefikler adına Curzon da görüşlerini belirtmiştir. İsmet Paşa’nın, başlangıçta aynı gibi görünen Rus görüşüne tezat durumu kabul etmesi Rusları hayal kırıklığına uğratmıştır.

İsmet Paşa’nın 23 Aralık 1922 tarihinde çektiği telgraf: “…Md.4. Müttefikler, barış için, eskisinin yalnız şeklini değiştirip özünü muhafaza etmeye çalışıyorlar. Ya bizi yıkacaklar, eski usule muaddel bir Sevr yapacaklar, ya da biz onları yıkacağız, her medeni ve müstakil millet gibi bir sulh yapacağız. Konferansın kesilmesi beklenmektedir.” Bu telgrafa 24 Aralık’ta Rauf Bey, “Konferansın kesilmesine karşı ordu hazır durumdadır” cevabını yollamıştır (Bilal N.Şimşir, Lozan Telgrafları I, Türk Tarih Kurumu Basımevi, s.268-271.)
Fevzi Paşa’nın emriyle, 24 Aralık 1922’den itibaren Batı Cephesi birlikleri Boğazlara doğru yapılacak bir harekât için hazır duruma getirilmiştir.

İsmet Paşa da, Fransız gazetelerinden “Le Matin”in tanınmış yazarlarından Jül Suservayn ile konferanstaki gelişmeler hakkında 7 Ocak 1923 tarihinde bir mülakat yapmıştır. Bu mülakatta ağırlıklı olarak Musul meselesi üzerinde durulmuştur. İsmet Paşa; İngiliz görüşleri karşısında, Musul vilayetinin Anadolu’nun ayrılmaz bir parçası olduğunu kanıtladıklarını, ancak İngilizlerin sabit bir fikirle Musul’un Türkiye’ye bırakılmaması amacıyla her türlü dolambaçlı diplomasi yollarını denediklerini söylemiştir.

İngiliz gazetelerinden, “Times” Aralık ayı sonunda özet olarak şöyle bir haber yayınlamıştır:
“…Lozan Konferansının iflas etmesi ihtimali olduğu için, lazım gelen ihtiyati tedbirlerin alınması doğrudur. Malta’dan İstanbul’a İngiliz savaş gemilerinin sevki bu duruma göre basiretli bir tedbirdir. Bütün müttefikler tarafından pek metin bir vaziyet gösterilmesi, Türkleri yumuşamaya sevk edebilir. …Türklerin iki seçenekleri vardır; …ya kendilerine yapılan cömert teklifleri kabul ederek memleketlerini ihya edecekler, ya da ülkelerini Asya’nın çöllerinde erişilmesi imkânsız bir memleket haline sokarlar”

Türk makamlarının İzmir Limanını yabancı savaş gemilerine kapatmaları üzerine, 7-10 Şubat günleri çok gergin geçmiştir.
Müttefikler bir yandan Türk hükümetine nota verirken, öte yandan da kasıtlı olarak İzmir’e savaş gemileri göndermişlerdir. Silahlı bir çatışmaya ramak kalmıştır.

21 Şubat 1923 tarihinde Lozan Barış Konferansı hakkında, T.B.M.M.’nde kendi değerlendirmelerine göre detaylı açıklamalarda bulunmuştur.
Milletvekillerinin önemli bir bölümü, Misak-ı Milli’den taviz verildiğini savunmuşlardır (T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, Devre I, Cilt 3, s.1295-1301.).

Barış Konferansının ikinci bölümü başladıktan sonra, 25 Nisan ile 3 Mayıs 1923 tarihleri arasında, Musul sorunu ile bağlantılı olarak İngilizlerin, bugün “Kuzey Irak” olarak adlandırılan bölgede (Süleymaniye-Revandiz-Şemdinli Bölgesi) gerçekleştirdiği, propaganda ve silahlı propaganda faaliyetleri dikkat çekmiştir.

Fevzi Paşa, 25 Nisan 1923 tarihinde Vekiller Heyetine Başkanlığına gönderdiği telgrafta: “İngilizlerin Süleymaniye bölgesinde, aleyhlerine Şeyh Mahmut tarafından geliştirilen isyanı bastırmak amacıyla uçaklarla bombardıman yaptıklarını, Revandiz’i işgale hazırlandıklarını; bölge halkını Türkiye aleyhine kışkırtmak amacıyla Türklerin Musul’a saldırarak katliam yapacakları yönünde propaganda yaptıklarını” bildirilmektedir. Kendi durum değerlendirmesi ise: “İngilizlerin bu girişimlerinin Kürdistan’ın istiklali harekâtına memleketimiz içerisinde geniş bir etkinlik alanı sağlayacağı, Revandiz bölgesinin İngilizler tarafından işgalinin, Lozan’da geliştirilen görüşlere aykırı olduğu” şeklindedir (Şimşir, Lozan Telgrafları II, s.224-225.).

Fevzi Paşa’nın görüşü: “Revandiz üzerine geniş ölçüde yapılan İngiliz askeri harekâtı, İngilizlerin öteden beri bölgeye ilişkin izledikleri siyasetin esaslarını açık bir şekilde ortaya konmasıdır. Bize bağlı ve bizden ümit bekleyen Kürtleri, zorunlu olarak izlenen bir şey yapılmaması siyaseti karşısında, en müthiş zulümlerle hurdahaş ederek, uçak bombardımanlarıyla köylünün mal ve varlığını yok eyleyerek, İngiliz kuvvet ve azameti karşısında Kürtleri tamamen boyun eğen, bağımlı bir duruma soktuktan sonra, bol para, mal, hayvan vererek ve iyilik göstererek Kürtleri düştükleri felaketten arzu ettikleri hayat ve istiklale ancak İngilizlerin eliyle kavuşabileceklerine inandırmak ve bu suretle kurulacak
Kürdistan’ın kanlı deneyimlerden sonra bize dargın ve düşman bir yüz göstermesini sağlamaktır. Bu nedenlerle Kürdistan sorununun başlamış olduğunu ve bu sorunun ciddiyetle ve dikkatle göz önüne alınması gerektiğini arz ederim!” / Şimşir, Lozan Telgrafları II, s.261-262.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder