16 Ağustos 2019 Cuma

Fahir Armaoğlu - 20'inci Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914-1995 / Boğazlar meselesi


Fahir Armaoğlu  - 20'inci Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1914-1995

Boğazlar Üzerindeki Mücadele
Almanya 1879 ittifakı ile Avusturya'yı kendisine bağlamıştı.
1887 Rus-Alman anlaşması ile Bismarck Rusya'yı Almanya'nın yanına çekebilmek için Osmanlı İmparatorluğunu feda etmiş ve Rusya'nın Boğazları ele geçirmesini kabul etmiştir (s. 24)

İngiltere ile Rusya'nın bütün 19'uncu yüzyıl boyunca süren geleneksel çatışma alanı Boğazlar bölgesi olmuştur (s. 28).

Japonya önündeki yenilgi, İngiliz-Rus münasebetlerinde de büyük bir değişiklik yaptı. Rusya gördü ki, Japonya'yı üzerine saldırtan İngiltere’dir.
Rusya'nın yine Balkanlar ve Boğazlarda kendisi için olumlu faaliyette bulunabilmesi için de İngiltere ile münasebetlerine yeni bir biçim vermesi ve bu münasebetleri yumuşatması gerekliydi. İşte bu sebepler 1907 İngiliz-Rus anlaşmasının ortaya çıkmasını sağlamıştır.

1907 İngiliz-Rus anlaşmasına göre; İran üç bölgeye ayrılıyor, Kuzey İran Rus nüfuz bölgesi, Hindistan'a bitişik olan güney İran İngiliz nüfuz bölgesi oluyor ve orta kısımda bir tampon bölge (s. 29).
Bu anlaşma ile İngiltere, Hindistan’ı güvene almış oldu.

1787-92 arasında bir yanda Osmanlı İmparatorluğu ve bir yanda da Avusturya ve Rusya arasındaki savaşa gelinceye kadar, İngiltere bu İmparatorluk Yolunda herhangi bir tehdit ve tehlike ile karşılaşmadı.
Avusturya ve Rusya'nın Osmanlı İmaparatorluğunu yıkmak ve onun yerine eski
Bizans'ı kurmak suretiyle Rusya'nın Boğazlara yerleşmek istemesi, İngiltere'yi ciddi bir tehlike ile karşı karşıya bıraktı.

1791 yılından itibaren İngiltere, Rusya'nın Akdeniz'e sarkmasını engellemek için, Osmanlı İmparatorluğunun bağımsızlık ve toprak bütünlüğünü koruma politikasını benimsedi (s. 31-32).

Boğazlar Üzerindeki İngiliz-Rus Mücadelesi (s. 35 vd.)
Rusya'nın Türk Boğazlarını ele geçirerek Akdeniz'e inmek istemesini İngiltere, Hindistan’la bağlantısını sağlayan İmparatorluk Yolu'nun güvenliği bakımından endişe ile karşılamış ve bunu her vasıta ile önlemeye çalışmıştır.

1792 Yaş anlaşması ile bütün kuzey Karadeniz kıyılarını ele geçiren Rusya'nın 19'uncu yüzyıl içindeki çabaları İstanbul ve Çanakkale boğazlarının ele geçirilmesine, hiç değilse, bu Boğazların kendisine devamlı olarak açık olması amacına yönelmiştir.

Boğazlar Osmanlı Devletinin egemenliği altındaydı ve egemen bir devlet olarak da Osmanlı Devleti Boğazları istediği devletin savaş gemilerine açmaya ve kapamaya yetkili idi. Osmanlı Devletinin bu yetkisi, İngiltere için zaman zaman hoşlanmadığı durumlar ortaya çıkarmıştır.

Mehmet Ali isyanı sırasında Osmanlı Devletinin sıkışık durumundan istifade ederek Rusya’nın Osmanlı Devleti ile imzaladığı 1833 Hünkar İskelesi Antlaşması ise, gerçekte bir ittifak antlaşması olmakla beraber, aynı zamanda Rusya’ya yönelecek bir saldırıya karşı Osmanlı Devletinin Boğazları kapamasını da öngörmekteydi.

İngiltere, barış zamanında başka devletlerin savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi meselesini Osmanlı Devletinin yetkisinden çıkarıp, bunu milletlerarası bir statüye bağlamak istemiştir. İngiltere buna 1841 Boğazlar Sözleşmesi ile muvaffak olmuştur. Bütün Avrupa devletlerinin imzaladığı bu sözleşmeye göre; barış zamanında, hiç bir yabancı devletin savaş gemileri Boğazlardan geçmeyecekti. Yani, Boğazların Kapalılığı ilkesi kabul ediliyordu.
Osmanlı devletinin kendisi savaşa girerse, Boğazları istediğine açar, istediğine kapardı. Bu suretle, İngiltere 1841 Boğazlar Sözleşmesi ile Rus savaş gemilerinin Boğazlardan geçerek Akdeniz'e çıkmasını önlemiş olmaktaydı. Boğazların bu statüsü 1923 Lozan Boğazlar sözleşmesine kadar devam edecektir.

1907 İngiliz-Rus anlaşması bu iki devletin (…) Boğazlar üzerindeki mücadelesini de sona erdirmiştir.
1915 yılında İngiltere ve Fransa, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını Rusya'ya vermeyi kabul ettiler. Lakin ne var ki 1917 yılında Çarlık Rejiminin yıkılması, 1915 anlaşmasının fiiliyat alanında gerçekleşmesine imkan vermedi.

Rus-Japon savaşının (…) mühim neticesi ise, Rus politikasının cephe değiştirerek, Asya ve Uzak Doğu'dan tekrar Avrupa’ya dönmesidir.
…Japonya’nın arkasında da yine İngiltere yer almıştı. Eğer İngiltere Japonya’yı desteklememiş olsa idi, Japonya Rusya ile bir savaşı göze alamazdı.
İşte bunun içindir ki, Japon yenilgisinin hemen arkasından Rusya 1907de İngiltere ile bir anlaşma yapıp, Üçlü İtilaf'ın üçüncü halkasını meydana getirdi.
Bundan dolayıdır ki, 1907den sonra Rusya’nın ağırlığı Osmanlı Devleti üzerine çökecektir. Bir başka deyişle, Japonya’nın Rusya’yı yenmesi, Osmanlı Devletinin aleyhine bir durum ortaya çıkarıyordu.

Büyük Savaş
Osmanlı Devletinin Almanlarla birlikte yaptığı savaş planının esasları şöyleydi: 1) Doğu Anadolu ve Kafkasya üzerinden Rusya’ya bir darbe vurmak. Cihad-ı Mukaddes sebebiyle, bu cephede Kafkasya ve Orta Asya Türklerinin ayaklanmasına güvenilmişti.
2) İngiltere'nin ana imparatorluk yolunu kesmek için Süveyş Kanalına ve Mısır'a karşı harekete geçmek. Bu cephede de Trablusgarp ve Sudan Müslümanlarına güvenilmekteydi.
3) Ege ve Akdeniz'de İngiliz ve Fransız donanmaları egemen olduğundan, Çanakkale’yi korumak için Trakya’da önemli bir kuvvet bırakılması.

Rusya, 1915 Şubatından itibaren iki müttefikini Boğazlar konusunda bir anlaşmaya zorlamaya başladı. 4 Mart 1915 de İngiltere ve Fransa’ya verdiği notalarda şu istekleri ileri sürdü:
İstanbul şehri, İstanbul ve Çanakkale Boğazları ile Marmara denizinin batı kıyıları ve Midye-Enez çizgisine kadar güney Trakya ile, İstanbul Boğazının doğu kıyısı ile Sakarya nehri ve İzmit körfezinin sonradan tesbit edilecek bir noktası arasında kalan topraklar, Marmara denizindeki adalar Rusya’ya ilhak edilecektir. İmroz ve Bozcaada'nın kaderi de Rusya’ya danışılmadan tayin edilmeyecektir.
İngiltere 12 Mart 1915 de ve Fransa da 10 Nisan 1915 de Rusya’ya verdikleri notalarla, Rusya'nın isteklerini kabul ettiklerini bildirdiler (s. 63).

Rusya'nın İstanbul ve Boğazları almış olması, kendi hissesini elde etme bakımından Fransa’yı da harekete geçirdi…
Fransa 1915 yılının ilkbahar ve yaz aylarında Rusya ile görüşmelerde bulundu ve Rusya, Suriye ile Adana bölgesinin Fransa’ya verilmesini prensip olarak kabul etti.

Orta Doğu'nun Paylaşılması
İngiltere Arap alemini Osmanlı Devletine karşı ayaklandırmak için Mekke Şerifi
Hüseyin ile temasa geçmişti.
Hüseyin, bütün Arap yarımadası ile bütün Suriye’yi ve Irak'ı içine alacak bağımsız bir devlet kurulmasını ve başına da kendisinin geçirilmesini istedi.
Lübnan hariç, İngiltere Hüseyin'in isteklerini kabul etti.
İngiltere Hüseyin ile yaptığı bu müzakerelerden Fransa’yı ancak 1915 Kasımında haberdar etti.
İngiltere ile Fransa arasında yapılan anlaşmanın müzakerelerini Fransa adına Georges Picot ve İngiltere adına da Sir Mark Sykes yürüttüğü için, bu anlaşmaya Sykes-Picot Anlaşması da denir.
Suriye'nin Akka'dan itibaren kuzeye doğru bütün kıyı bölgesi (Beyrut dahil), Adana ve Mersin bölgeleri Fransa'nın olacaktı. Bağdat-Basra arasındaki Dicle ve Fırat bölgesi de İngiltere'nin olacaktı. Geri kalan topraklarda bir Arap devleti veya Arap devletleri federasyonu kurulacaktı.
İngiltere Necd Emiri İbni Suud ile de görüşmeler yaptı, Bu görüşmeler sonunda İngiltere, Necd toprakları ve Basra körfezinin güney kıyılarında (Kuveyt hariç) İbni Suud'un bağımsızlık ve egemenliğini tanıdı.

İtalya özellikle, Anadolu’da Antalya ve Mersin ile İzmir'in kendisine kesin olarak bırakılmasını istedi.
İngiltere, Fransa ve İtalya, 19-21 Nisan 1917 de Si. Jean de Maurienne'de görüşmeler yapıldı. İtalya 1916 da İngiltere, Fransa ve Rusya arasında yapılmış olan anlaşmaları kabul ediyordu. Buna karşılık Mersin hariç, Antalya, Konya, Aydın ve İzmir bölgeleri İtalya’ya veriliyordu.

Montreux Boğazlar Sözleşmesi / s. 176 vd.
Sözleşme 20 yıl için imzalanmakla beraber, şimdiye kadar hiç bir imzacı devlet tarafından feshedilmemiş olduğundan, yürürlükte devam etmektedir.
İstanbul Milletvekili General Kazım Karabekir, 20 Aralık 1945 de Meclis'de yaptığı konuşmada, "Boğazlar milletimizin hakikaten boğazıdır. Ortaya el saldırtmayız.”

Sovyetler Boğazlar hakkındaki görüşlerini, Türk Hükümetine 7 Ağustos 1946da verdikleri bir nota ile açıkladılar. Notada, Türkiye'nin İkinci Dünya Savaşı sırasında Boğazlardaki yetkilerini kötüye kullandığı ve Mihver'in savaş gemilerine geçiş verdiği belirtildikten sonra, yeni Boğazlar rejiminin alması gereken şeklin esasları olarak şunlar belirtiliyordu:
1) Ticaret gemilerinin barışta ve savaşta tam geçiş serbestisine sahip olması.
2) Karadeniz'e kıyısı olan devletlerin savaş gemilerine her zaman geçiş serbestisi tanınması.
3) Karadeniz'e kıyısı olmayan devletin savaş gemileri için, -istisnai bazı haller dışında barışta ve savaşta geçiş yasağı konması.
4) Yeni Boğazlar rejiminin yalnız Karadeniz'e kıyısı olan devletler tarafından düzenlenmesi.
5) Ticaret ve geliş-geçiş serbestliği ile Boğazların güvenliğinin, en ziyade ilgili ve bu işe en liyakatli devletler olan Sovyet Rusya ile Türkiye tarafından ortak vasıtalarıyla sağlanması.

Türk Hükümeti 22 Ağustos 1946 tarihli bir nota ile cevap verdi. (…) "Tarih Türkiye'nin dahil olup Türk Milletinin memlekete karşı vazifesini yapmadığı hiçbir savaş misali kaydetmemiştir".
Sovyetler 24 Eylül 1946'da bir cevap verdiler. Birinci notadaki ithamlar tekrar ediliyordu. Türk Hükümeti 18 Ekimde verdiği ikinci cevapta, 22 Ağustos notasındaki görüş ve azmini tekrar belirtti.

Türkiye NATO’ya üye olduktan ve Stalin'in 5 Mart 1953 de ölümünden sonra yeni Sovyet liderliği, 30 Mayıs 1953 de yaptığı bir açıklamada, Türkiye'den toprak talebinde bulunmaktan ve Boğazların ortak savunması hakkındaki görüşlerinden vazgeçtiklerini ifade etmişlerdir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder