Lozan Antlaşması Perspektifinden Türk Boğazları Meselesine Bakış
Kastamonu Eğitim Dergisi, Ekim 2006, Cilt:14 No: 2, s.
617-628
Şarika Gedikli Berber
İstanbul ve Çanakkale boğazları için kısaca “Boğazlar”
tabiri kullanılır. Boğazların tek adla çağırılmasının sebebi ise; Marmara denizi,
Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının her üçünün birden bütünlük arz etmesinden
dolayıdır.
Boğazlar, kesin olarak Türk hakimiyeti altına girmesinden
sonra “Türk Boğazları” adıyla anıla gelmişlerdir.
Boğazlar, Osmanlı Devletinin bölgesel otoriteyi elinde tuttuğu
dönemlerde uluslararası sahada herhangi bir problem doğurmamış, Osmanlı deniz
ve kara ticaretini istediği gibi yönlendirebilmiştir.
1453-1774 arası periyot Osmanlı Devleti’nin Boğazlar
üzerinde mutlak hakim olduğu ve ‘devletçe kapalı tutma dönemi’ adlı dönemdir.
Devletçe kapalılık dönemi Çarlık Rusya’sının sıcak denizlere
inme politikasının hedefe koyduğu dönemle birlikte sona ermiştir. 1774 Küçük
Kaynarca antlaşması’nın ardından Rusya Karadeniz’e yerleşmiştir.
Boğazlar, yüzyıllar boyu Osmanlı Devleti, Rusya ve İngiltere
arasında güç mücadelesinin sahnelendiği bir mesele halini almıştır.
18. yüzyılın son çeyreğinde imzalanan İstanbul Antlaşmasıyla
boğazlar üzerindeki ikinci bir otoritenin varlığını resmen kabul etmiştir.
Eylül 1908’de Rus Dışişleri Bakanı ile Avusturya Macaristan
devletini Dışişleri Bakanlarının Buchlau’da yaptıkları görüşme:
Burada varılan anlaşmaya göre, Avusturya Macaristan’ın Bosna
Hersek’i kendi topraklarına katmasına Rusya karşı çıkmayacak, buna mukabil,
Avusturya-Macaristan devleti, Rusların istediği, 1878 Berlin Antlaşmasının
değişmesine razı olurken, Boğazların Rusya lehine açılması durumunu bu
antlaşmayı imzalayan diğer devletlerle beraber kabul edeceklerdir. Ne var ki
Avrupa devletleri Boğazların açılmasını onaylamadan ilhak işi olmuştu.
Bosna-Hersek bunalımı süresince, Avrupa’da büyük gerginlik
olmuştur.
Mudanya’da toplanan Konferans, Trakya’yı Anavatan’a geri
veren Mütarekenin imzası ile son buldu. Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda,
İngilizlerin tüm Anadolu’dan çekilmeleri, ancak nihaî anlaşma imzalanana kadar
Boğazların kontrolünü sürdürmeleri karara bağlanmıştır.
İsmet Paşa, barışın İngilizlerin elinde olduğu kanısında
idi.
…boğazlar meselesi üzerinde Türk-İngiliz çatışmasından daha
çok Rus-İngiliz münakaşası ortaya çıkmıştır.
Lozan’dan önce İngilizler Ege kıyılarında Yunanlıları,
İstanbul’da da İngiltere’ye bağlı bir sultan görmeyi umuyordu. Lozan’da tüm bu
coğrafyada Türklerin hakimiyeti söz konusuydu. Bu nedenle Boğazlar konusu
görüşmelerde İngilizlerin tavizden en çok çekindikleri konu olmuştur. İngiltere
kendileri açısından Boğazların emniyette olacağı bir formülün peşindeydi. Küçük
Asya’nın Ege’ye bakan kıyılarında Yunanlılar yoksa da en azından bütün Ege
adalarında Yunanlıların olması Boğazların emniyeti bakımından önemliydi
(İngilizler için). Boğazlardan geçişlerin özel bir komisyonun denetiminde
olması, yetkinin Türklerde olmaması, İngilizleri rahatlatan bir ortamı temin
etmeye yetiyordu.
Boğazlar konusunun görüşüldüğü 1922 yılının Aralık ayında:
İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold’un önerisi üzerine İsmet Paşa’yı
Sovyet Rusya’nın etkisinden uzaklaştırarak, Türkiye ile Sovyet Rusya’nın
arasına girmeye çalışmış, böylece Boğazların üzerindeki muhtemel Rus egemenlik
ihtimalini ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Bu doğrultuda 27 Kasım 1922’de
İsmet Paşa ile yaptığı özel bir görüşme sırasında, Boğazlar sorununda Türklerin
Sovyet görüşlerine kapılmamaları yolunda uyarıda bulunmuş, ileride ekonomik
yardım için Batı’ya başvurmaları olasılığından söz etmiştir.
İsmet Paşa, Boğazlar konusunda İngiltere’yi tatmin etmekle,
bu ülkenin Fransa ve İtalya’ya iktisadî, malî ve adlî konularda göstereceği
desteğin frenleneceğini de beklemektedir.
Sovyet Rusya’yı temsil eden M. Chicherin, Boğazların bütün
devletlerin harp gemilerine kapalı olmasını teklif etmişti. Türk delegeleri
müttefiklerin yanında olmuş, birkaç değişiklikle Lord Curzon’un teklifini kabul
etmişlerdir. Bu gelişme karşısında ise M. Chicherin protesto için masayı terk
etmiş, ardından İsmet Paşa’ya savaşı yeniden başlatmak için müracaat etmişse de
İsmet Paşa bunu kabul etmemiştir (P. Philip Graves, İngilizler ve Türkler,
Osmanlı’dan Günümüze Türk-İngiliz İlişkileri (1789-1939), (çev. Yılmaz Tezkan),
21. Yüzyıl Yayınları, Ankara 1999, s.143.).
Amerika, Konferansa “gözlemci” olarak katıldığı halde, bütün
Konferans boyunca hemen her sorunda tartışmalara aktif olarak katılmıştır. Bu
ise özellikle Lord Curzon’a, Türk delegasyonu ile çatıştığı konularda,
Amerika’yı da işim içine sokma fırsatını vermiştir.
Lozan görüşmeleri devam ederken Boğazlarla ilgili olarak üç
farklı görüş çarpışmıştır. Birbirinden tamamen ayrı olan bu üç tez şöyledir:
1. İngiltere başta olmak üzere Müttefiklerin görüşü:
Boğazların, hem ticaret hem de harp gemileri için mutlak olarak açık olması; bu
açıklığın teminatı olarak Boğazların iki tarafını askerden arındırılmalı,
geçişler milletlerarası yapılanmadan müteşekkil bir Boğazlar Komisyonunun bu
işi idare ve kontrol etmesi ve geçiş tamamen serbest olması ilkesine
dayanıyordu.
2. Rusya’nın görüşü: Boğazların sadece ticaret gemilerine
açık olması, bütün savaş gemilerine ve hava sahası savaş uçaklarına kapalı
tutulmalıydı ve bölgede Türk egemenliği sağlanmalıydı.
3. Üçüncü görüş ya da Türk görüşü: İstanbul ve Marmara’nın
emniyeti için denizden ve karadan gelebilecek her türlü saldırıya karşı bir
güvence verilmesi, savaş gemilerinin geçişlerine sınırlama getirilmesi, savaş
durumlarında ticaret gemilerine sınırlama getirilmesi, barış ve savaş
durumlarında ticaret gemilerine geçiş serbestliği. Görüldüğü gibi Türkiye
boğazların ne tam açık ne de tam kapalı olmasına yanaşmamış, sınırlandırılmış
bir geçiş serbestliği ve bölgede Türk hakimiyetinin sağlanması yönünde çaba
göstermiştir.
24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Boğazlar Sözleşmesi; Türkiye
Cumhuriyeti, Bulgaristan, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Romanya, Rusya,
Yunanistan ve Sırp-Sloven (Yugoslavya) Devleti arasında imzalanmıştır.
Sözleşmeye göre, taraflar Boğazlar bölgesinde savaş ve barış
zamanlarında, ticaret gemisi ve uçakları ile savaş gemisi ve uçakları için
geçiş serbestliği ilkesini kabul etmişlerdir (Mad. 1-2.). Bu geçiş güvenliğinin
sağlanması için Boğazların her iki kıyısı 20 kilometre uzaklıktan geçen çizgiye
kadar ve Marmara Denizindeki adalar askersiz hale getirilmiş, bu bölgelerde
tahkimat yapmak ve asker bulundurmak yasaklanmıştır. Buna karşılık, bu bölgenin
güvenliği Milletler Cemiyeti’nin garantisi altına konulmuştur. Ayrıca bu
statünün yürütülmesinin kontrolü için, bir Türk temsilci başkanlığında,
sözleşmede imzası bulunan devletlerin temsilcilerinden oluşan bir “Boğazlar
Komisyonu” kurulmuştur.
Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı neticesinde
yıkılmasının ardından topraklarının paylaşımı gündeme gelmiş, yüzyıllardır üç
kıtada hüküm süren devleti tamamen ortadan kaldırmak ve Anadolu coğrafyasından
silmek için yıllar öncesinden yapılan planlar yürürlüğe konmuştu. İstanbul
ve Boğazlar bu amaç doğrultusunda mutlaka ele geçirilmeliydi.
Lozan Barış Antlaşması’nın önemli bir özelliği de I. Dünya
Savaşı sonunda imzalanıp da günümüze kadar hâlâ geçerliliğini yitirmeyen tek
antlaşma olmasıdır.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder