2 Ağustos 2019 Cuma

Lozan Antlaşması Perspektifinden Türk Boğazları Meselesine Bakış


Lozan Antlaşması Perspektifinden Türk Boğazları Meselesine Bakış

Kastamonu Eğitim Dergisi, Ekim 2006, Cilt:14 No: 2, s. 617-628
Şarika Gedikli Berber

İstanbul ve Çanakkale boğazları için kısaca “Boğazlar” tabiri kullanılır. Boğazların tek adla çağırılmasının sebebi ise; Marmara denizi, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının her üçünün birden bütünlük arz etmesinden dolayıdır.

Boğazlar, kesin olarak Türk hakimiyeti altına girmesinden sonra “Türk Boğazları” adıyla anıla gelmişlerdir.
Boğazlar, Osmanlı Devletinin bölgesel otoriteyi elinde tuttuğu dönemlerde uluslararası sahada herhangi bir problem doğurmamış, Osmanlı deniz ve kara ticaretini istediği gibi yönlendirebilmiştir.

1453-1774 arası periyot Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerinde mutlak hakim olduğu ve ‘devletçe kapalı tutma dönemi’ adlı dönemdir.
Devletçe kapalılık dönemi Çarlık Rusya’sının sıcak denizlere inme politikasının hedefe koyduğu dönemle birlikte sona ermiştir. 1774 Küçük Kaynarca antlaşması’nın ardından Rusya Karadeniz’e yerleşmiştir.
Boğazlar, yüzyıllar boyu Osmanlı Devleti, Rusya ve İngiltere arasında güç mücadelesinin sahnelendiği bir mesele halini almıştır.
18. yüzyılın son çeyreğinde imzalanan İstanbul Antlaşmasıyla boğazlar üzerindeki ikinci bir otoritenin varlığını resmen kabul etmiştir.
Eylül 1908’de Rus Dışişleri Bakanı ile Avusturya Macaristan devletini Dışişleri Bakanlarının Buchlau’da yaptıkları görüşme:
Burada varılan anlaşmaya göre, Avusturya Macaristan’ın Bosna Hersek’i kendi topraklarına katmasına Rusya karşı çıkmayacak, buna mukabil, Avusturya-Macaristan devleti, Rusların istediği, 1878 Berlin Antlaşmasının değişmesine razı olurken, Boğazların Rusya lehine açılması durumunu bu antlaşmayı imzalayan diğer devletlerle beraber kabul edeceklerdir. Ne var ki Avrupa devletleri Boğazların açılmasını onaylamadan ilhak işi olmuştu.
Bosna-Hersek bunalımı süresince, Avrupa’da büyük gerginlik olmuştur.

Mudanya’da toplanan Konferans, Trakya’yı Anavatan’a geri veren Mütarekenin imzası ile son buldu. Mudanya Ateşkes Antlaşması’nda, İngilizlerin tüm Anadolu’dan çekilmeleri, ancak nihaî anlaşma imzalanana kadar Boğazların kontrolünü sürdürmeleri karara bağlanmıştır.
İsmet Paşa, barışın İngilizlerin elinde olduğu kanısında idi.
…boğazlar meselesi üzerinde Türk-İngiliz çatışmasından daha çok Rus-İngiliz münakaşası ortaya çıkmıştır.

Lozan’dan önce İngilizler Ege kıyılarında Yunanlıları, İstanbul’da da İngiltere’ye bağlı bir sultan görmeyi umuyordu. Lozan’da tüm bu coğrafyada Türklerin hakimiyeti söz konusuydu. Bu nedenle Boğazlar konusu görüşmelerde İngilizlerin tavizden en çok çekindikleri konu olmuştur. İngiltere kendileri açısından Boğazların emniyette olacağı bir formülün peşindeydi. Küçük Asya’nın Ege’ye bakan kıyılarında Yunanlılar yoksa da en azından bütün Ege adalarında Yunanlıların olması Boğazların emniyeti bakımından önemliydi (İngilizler için). Boğazlardan geçişlerin özel bir komisyonun denetiminde olması, yetkinin Türklerde olmaması, İngilizleri rahatlatan bir ortamı temin etmeye yetiyordu.

Boğazlar konusunun görüşüldüğü 1922 yılının Aralık ayında: İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold’un önerisi üzerine İsmet Paşa’yı Sovyet Rusya’nın etkisinden uzaklaştırarak, Türkiye ile Sovyet Rusya’nın arasına girmeye çalışmış, böylece Boğazların üzerindeki muhtemel Rus egemenlik ihtimalini ortadan kaldırmayı hedeflemiştir. Bu doğrultuda 27 Kasım 1922’de İsmet Paşa ile yaptığı özel bir görüşme sırasında, Boğazlar sorununda Türklerin Sovyet görüşlerine kapılmamaları yolunda uyarıda bulunmuş, ileride ekonomik yardım için Batı’ya başvurmaları olasılığından söz etmiştir.
İsmet Paşa, Boğazlar konusunda İngiltere’yi tatmin etmekle, bu ülkenin Fransa ve İtalya’ya iktisadî, malî ve adlî konularda göstereceği desteğin frenleneceğini de beklemektedir.

Sovyet Rusya’yı temsil eden M. Chicherin, Boğazların bütün devletlerin harp gemilerine kapalı olmasını teklif etmişti. Türk delegeleri müttefiklerin yanında olmuş, birkaç değişiklikle Lord Curzon’un teklifini kabul etmişlerdir. Bu gelişme karşısında ise M. Chicherin protesto için masayı terk etmiş, ardından İsmet Paşa’ya savaşı yeniden başlatmak için müracaat etmişse de İsmet Paşa bunu kabul etmemiştir (P. Philip Graves, İngilizler ve Türkler, Osmanlı’dan Günümüze Türk-İngiliz İlişkileri (1789-1939), (çev. Yılmaz Tezkan), 21. Yüzyıl Yayınları, Ankara 1999, s.143.).

Amerika, Konferansa “gözlemci” olarak katıldığı halde, bütün Konferans boyunca hemen her sorunda tartışmalara aktif olarak katılmıştır. Bu ise özellikle Lord Curzon’a, Türk delegasyonu ile çatıştığı konularda, Amerika’yı da işim içine sokma fırsatını vermiştir.

Lozan görüşmeleri devam ederken Boğazlarla ilgili olarak üç farklı görüş çarpışmıştır. Birbirinden tamamen ayrı olan bu üç tez şöyledir:
1. İngiltere başta olmak üzere Müttefiklerin görüşü: Boğazların, hem ticaret hem de harp gemileri için mutlak olarak açık olması; bu açıklığın teminatı olarak Boğazların iki tarafını askerden arındırılmalı, geçişler milletlerarası yapılanmadan müteşekkil bir Boğazlar Komisyonunun bu işi idare ve kontrol etmesi ve geçiş tamamen serbest olması ilkesine dayanıyordu.
2. Rusya’nın görüşü: Boğazların sadece ticaret gemilerine açık olması, bütün savaş gemilerine ve hava sahası savaş uçaklarına kapalı tutulmalıydı ve bölgede Türk egemenliği sağlanmalıydı.
3. Üçüncü görüş ya da Türk görüşü: İstanbul ve Marmara’nın emniyeti için denizden ve karadan gelebilecek her türlü saldırıya karşı bir güvence verilmesi, savaş gemilerinin geçişlerine sınırlama getirilmesi, savaş durumlarında ticaret gemilerine sınırlama getirilmesi, barış ve savaş durumlarında ticaret gemilerine geçiş serbestliği. Görüldüğü gibi Türkiye boğazların ne tam açık ne de tam kapalı olmasına yanaşmamış, sınırlandırılmış bir geçiş serbestliği ve bölgede Türk hakimiyetinin sağlanması yönünde çaba göstermiştir.

24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Boğazlar Sözleşmesi; Türkiye Cumhuriyeti, Bulgaristan, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Romanya, Rusya, Yunanistan ve Sırp-Sloven (Yugoslavya) Devleti arasında imzalanmıştır.
Sözleşmeye göre, taraflar Boğazlar bölgesinde savaş ve barış zamanlarında, ticaret gemisi ve uçakları ile savaş gemisi ve uçakları için geçiş serbestliği ilkesini kabul etmişlerdir (Mad. 1-2.). Bu geçiş güvenliğinin sağlanması için Boğazların her iki kıyısı 20 kilometre uzaklıktan geçen çizgiye kadar ve Marmara Denizindeki adalar askersiz hale getirilmiş, bu bölgelerde tahkimat yapmak ve asker bulundurmak yasaklanmıştır. Buna karşılık, bu bölgenin güvenliği Milletler Cemiyeti’nin garantisi altına konulmuştur. Ayrıca bu statünün yürütülmesinin kontrolü için, bir Türk temsilci başkanlığında, sözleşmede imzası bulunan devletlerin temsilcilerinden oluşan bir “Boğazlar Komisyonu” kurulmuştur.

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı neticesinde yıkılmasının ardından topraklarının paylaşımı gündeme gelmiş, yüzyıllardır üç kıtada hüküm süren devleti tamamen ortadan kaldırmak ve Anadolu coğrafyasından silmek için yıllar öncesinden yapılan planlar yürürlüğe konmuştu. İstanbul ve Boğazlar bu amaç doğrultusunda mutlaka ele geçirilmeliydi.

Lozan Barış Antlaşması’nın önemli bir özelliği de I. Dünya Savaşı sonunda imzalanıp da günümüze kadar hâlâ geçerliliğini yitirmeyen tek antlaşma olmasıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder