Yüksel Kaştan - Sevr Barış Antlaşması’ndan Lozan Barış
Antlaşması’na İstanbul ve Çanakkale Boğazları Meselesine Analitik Bakış
Milli Mücadele esnasında İstanbul Boğazı demek Osmanlı
Devleti ve İslam Halifesi’nin merkezi demektir. Boğazlara sahip olmak Osmanlı
Devleti’ne sahip olmak olarak düşünülmekteydi.
Çanakkale Boğazı girişinde boğazı kontrol eden adalar (…)
Ege Denizi’nde yer alan adaların bazıları da Anadolu kıyılarına çok yakın
olması nedeniyle stratejik öneme sahiptir.
İstanbul ve Çanakkale boğazları tarihte Galatlar,
Venedikliler ve Cenevizlilerin ticaretinde çok önemli olmuştur.
(Fetih’ten önce) Bizans’a sahip olmak demek Boğazlara sahip
olmak ve böylece Doğu ile Batı arasında siyasi, askeri, ekonomi ve ticaret
bakımından önemli avantajlara sahip olmak anlamına gelir.
Çanakkale Boğazı’nın güvenliğinin sağlanması, Boğazlardan
geliş geçişleri sağlaması, Anadolu kıyılarına yakınlıkları bakımından Ege
Adaları stratejik öneme sahiptir.
İtalya 1912’de 12 Adaları ele geçirerek Ege Denizi’ne
yerleşebilme imkânı bulur ve bu şekilde Doğu Akdeniz güçler dengesinde yeri ve
etkisi olan bir devlet konumuna gelir.
1912’de Yunanistan, Ege Denizi’nde Çanakkale Boğazı’nı tutmak
ve bu yolla Rumeli’de yapılacak bir savaşa yapılacak ikmali engellemek üzere,
Boğazönü Adaları’nı işgal stratejisi uygulamaya karar verir.
Osmanlı Devleti, Balkan Savaşı sonrasında düzenlenen
konferansta, Ege Adaları’nın geleceğini de Avrupalı altı devletin (Almanya,
İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan, İtalya, Rusya) kararına bırakır.
Balkan devletleri ile Türkiye arasında 30 Mayıs 1914’te
imzalanan Londra Antlaşması’na göre (…) Yunanistan’ın işgal ettiği İmroz ve
Bozcaada dışındaki tüm Doğu Ege adalarının askerden arındırılması,
silahsızlandırılması ve askeri amaçlarla kullanılmaması şartıyla, Yunanistan’a
bırakır. Karar taraflara bildirilir. Meis, Bozcaada ve Gökçeada’nın Osmanlı
Devleti egemenliğinde kalacağını öngören bu karar 13 Şubat 1914’te Osmanlı
Devleti’ne bildirilir.
İtilaf Devletleri, büyük bir donanma gücü oluşturarak Aralık
1914 tarihlerinde Ege’ye gelirler. Şubat 1915 tarihinde yeterli hazırlıklar
yapılır ve 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı’nı geçmek isterler, fakat
Osmanlı Devleti’nin aldığı tedbirler ve savaşta gösterdiği başarı nedeniyle
hüsrana uğrayarak geri çekilirler. Böylece Boğazların Osmanlı Devleti’nin
savunmasında ne kadar önemli olduğu görülür.
1913-1916 yılları arasında Amerika’nın İstanbul Büyükelçisi
olan Henry Morgenthau: Boğazların stratejik durumu öne çıkartılarak buralara
sahip olmanın dünya yönetiminde kolaylık ve avantaj sağlayacağı vurgulanır.
Wilson İlkeleri
1. ve 12. maddeleri, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından
serbest geçiş ile ilgilidir. Böylece Wilson İlkeleri çerçevesinde Boğazların
Osmanlı Devleti’nin denetimi altında olamayacağı görülür.
Sykes, 1 Nisan 1915 tarihinde Herbert’e gönderdiği mektupta
şunları yazmaktadır: “Türkiye diye bir şey artık var olmamalı. İzmir Yunanların
olacaktır. Adana İtalyan, Güney Toroslar ve Kuzey Suriye Fransız, Filistin ve
Mezopotamya (Irak) İngiliz, geri kalan İstanbul’da dâhil Ruslara verilecektir.
Ayasofya’da ve Ömer Camii’nde Latin ilahileri okuyacağım. Bunu bütün kahraman
uluslar şerefine Galce, Lehçe, Keltçe ve Ermenice okuyacağız” demektedir.
Sykes’in bu düşünceleri İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasında I. Dünya
Savaşı sırasında yapılan Sykes-Picot Antlaşması ile gerçekleşir. Sevr görüşmelerinde
bu antlaşma temel alınır.
Lloyd George ve Fransız Başbakanı Clemencau 11 Aralık
1919’da bir araya gelirler. Fransız Dışişleri Bakanlık Genel Sekreteri
Berthelot 25 maddelik bir taslak hazırlar.
Türkiye’nin yeni başkenti hakkında bile aralarında
anlaşamazlar. Berthelot Konya’yı, Curzon ise Bursa’yı önerir.
Sevr Antlaşması’na eşzamanlı olarak yürürlüğe girmesi kabul
edilen ek bir anlaşma imzalanır (Bonin-Venizelos Antlaşması) ve İtalya bu
antlaşma ile Rodos ve Meis dışındaki tüm adaları Yunanistan’a verir. İtalya 8
Ekim 1922’de söz konusu antlaşmayı fesih ettiğini açıklar.
Merkezi İslam Cemiyeti, Türklerin hâkimiyetinin Boğazlara
bağlı olduğu, bu sebeple Türk hâkimiyetinde kalması gerektiğini savunur.
Hint Müslümanları arasında meydana gelen bu hareketlenmeye
karşılık 21 Şubat 1921 tarihinde Londra Konferansı toplanır.
İngiltere kendi sömürgesi olan bölgelerde olumsuz bir
etkiyle karşılaşmamak için antlaşma metninde bazı değişiklikler yapar.
Lloyd George bir demecinde, “Biz ne Türk ırkının oturduğu
bölgelerde Osmanlı Devleti’nin devamına ne de başkentinin İstanbul olmasına
karşıyız; fakat Akdeniz’i Karadeniz’e birleştiren Boğazlarda uluslararası bir
yönetim uygulanmalıdır.” açıklamasını yapmaktadır.
Lloyd George Osmanlı Devleti’nin Sevr’i imzalamaya karar
verdiği zaman “Turkey is no more” yani “Türkiye artık yoktur” diyerek
memnuniyetini göstermektedir.
(Lozan’da) Birinci dönemde Türk tarafı İngiltere ile
Boğazlar, İtalya ile ise adalar konularda büyük bir çatışma içine girer.
Müttefiklerin görüşüne göre Boğazlar ticaret ve harp
gemilerine mutlak açık olmalı; bu açıklığın teminatı olarak Boğazların iki
tarafı askerden arındırılmalı, geçişler milletlerarası yapılanmadan oluşan bir
Boğazlar Komisyonu’nun idare ve kontrolünde olmalıdır.
İsmet Paşa ile Rus tarafını temsil eden Çiçerin arasında
geçen konuşmalar:
“Lozan’da Boğazlar meselesi konuşuluyor. Çiçerin gelmiş, ha
bire beni sıkıştırıyor. Adama teminat vermeye çalışıyorum; bir türlü söz
geçiremiyorum... Dedim ki: ‘Bana bak! Ben cepheden geldim. Bizim askerler daha
ayakta. Ben buradan dönerim; askerlerin başına geçer, Boğazlar Meselesi
yüzünden harbe yeniden başlarım. Ama sen benimle harp edebilecek misin? Eğer,
şimdi benimle beraber içeri girince sen harp edebileceğini söylesen bile, senin
taleplerini reddedeceğim.’ Çiçerin, ‘Canım, ben burada nasıl böyle şeyler söylerim.
Merkeze yazarak, onların muvafakat almam lazım.’ dedi. ‘Öyleyse,’ dedim,
‘Üzerime varma. Sen bu işin sonunu göze alamıyorsun. Musul işinde: ‘İleri
gitmeyin, harp çıkarsa biz yokuz’ demiştiniz. Bunda, bu noktaya kadar
gelemeyeceksiniz. Biz sizinle dost devletiz. Kıyılar bizde olduktan sonra
mesele yok. İçinden gemi geçireceklermiş; bırakmayız onları. Endişe etmeyin.’
Çiçerin razı oldu.” / Necdet Uğur, İsmet İnönü, 2. Baskı, Yapı Kredi Yayınları,
İstanbul 1995, s. 49-52
Boğazlar, Türkiye için çok önemlidir. Boğazlar, Türkiye için
menfaat değil varlık, egemenlik ve güvenlik meselesidir. Boğazlar, Türk
toprakları içindedir ve ülke bunlarla bir birlik olur. / (s. 103-135)
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder