24 Ağustos 2019 Cumartesi

Sevr Barış Antlaşması’ndan Lozan Barış Antlaşması’na İstanbul ve Çanakkale Boğazları Meselesine Analitik Bakış

Yüksel Kaştan - Sevr Barış Antlaşması’ndan Lozan Barış Antlaşması’na İstanbul ve Çanakkale Boğazları Meselesine Analitik Bakış
Milli Mücadele esnasında İstanbul Boğazı demek Osmanlı Devleti ve İslam Halifesi’nin merkezi demektir. Boğazlara sahip olmak Osmanlı Devleti’ne sahip olmak olarak düşünülmekteydi.

Çanakkale Boğazı girişinde boğazı kontrol eden adalar (…) Ege Denizi’nde yer alan adaların bazıları da Anadolu kıyılarına çok yakın olması nedeniyle stratejik öneme sahiptir.
İstanbul ve Çanakkale boğazları tarihte Galatlar, Venedikliler ve Cenevizlilerin ticaretinde çok önemli olmuştur.

(Fetih’ten önce) Bizans’a sahip olmak demek Boğazlara sahip olmak ve böylece Doğu ile Batı arasında siyasi, askeri, ekonomi ve ticaret bakımından önemli avantajlara sahip olmak anlamına gelir.

Çanakkale Boğazı’nın güvenliğinin sağlanması, Boğazlardan geliş geçişleri sağlaması, Anadolu kıyılarına yakınlıkları bakımından Ege Adaları stratejik öneme sahiptir.

İtalya 1912’de 12 Adaları ele geçirerek Ege Denizi’ne yerleşebilme imkânı bulur ve bu şekilde Doğu Akdeniz güçler dengesinde yeri ve etkisi olan bir devlet konumuna gelir.

1912’de Yunanistan, Ege Denizi’nde Çanakkale Boğazı’nı tutmak ve bu yolla Rumeli’de yapılacak bir savaşa yapılacak ikmali engellemek üzere, Boğazönü Adaları’nı işgal stratejisi uygulamaya karar verir.

Osmanlı Devleti, Balkan Savaşı sonrasında düzenlenen konferansta, Ege Adaları’nın geleceğini de Avrupalı altı devletin (Almanya, İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan, İtalya, Rusya) kararına bırakır.

Balkan devletleri ile Türkiye arasında 30 Mayıs 1914’te imzalanan Londra Antlaşması’na göre (…) Yunanistan’ın işgal ettiği İmroz ve Bozcaada dışındaki tüm Doğu Ege adalarının askerden arındırılması, silahsızlandırılması ve askeri amaçlarla kullanılmaması şartıyla, Yunanistan’a bırakır. Karar taraflara bildirilir. Meis, Bozcaada ve Gökçeada’nın Osmanlı Devleti egemenliğinde kalacağını öngören bu karar 13 Şubat 1914’te Osmanlı Devleti’ne bildirilir.


İtilaf Devletleri, büyük bir donanma gücü oluşturarak Aralık 1914 tarihlerinde Ege’ye gelirler. Şubat 1915 tarihinde yeterli hazırlıklar yapılır ve 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı’nı geçmek isterler, fakat Osmanlı Devleti’nin aldığı tedbirler ve savaşta gösterdiği başarı nedeniyle hüsrana uğrayarak geri çekilirler. Böylece Boğazların Osmanlı Devleti’nin savunmasında ne kadar önemli olduğu görülür.

1913-1916 yılları arasında Amerika’nın İstanbul Büyükelçisi olan Henry Morgenthau: Boğazların stratejik durumu öne çıkartılarak buralara sahip olmanın dünya yönetiminde kolaylık ve avantaj sağlayacağı vurgulanır.

Wilson İlkeleri
1. ve 12. maddeleri, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından serbest geçiş ile ilgilidir. Böylece Wilson İlkeleri çerçevesinde Boğazların Osmanlı Devleti’nin denetimi altında olamayacağı görülür.

Sykes, 1 Nisan 1915 tarihinde Herbert’e gönderdiği mektupta şunları yazmaktadır: “Türkiye diye bir şey artık var olmamalı. İzmir Yunanların olacaktır. Adana İtalyan, Güney Toroslar ve Kuzey Suriye Fransız, Filistin ve Mezopotamya (Irak) İngiliz, geri kalan İstanbul’da dâhil Ruslara verilecektir. Ayasofya’da ve Ömer Camii’nde Latin ilahileri okuyacağım. Bunu bütün kahraman uluslar şerefine Galce, Lehçe, Keltçe ve Ermenice okuyacağız” demektedir. Sykes’in bu düşünceleri İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasında I. Dünya Savaşı sırasında yapılan Sykes-Picot Antlaşması ile gerçekleşir. Sevr görüşmelerinde bu antlaşma temel alınır.

Lloyd George ve Fransız Başbakanı Clemencau 11 Aralık 1919’da bir araya gelirler. Fransız Dışişleri Bakanlık Genel Sekreteri Berthelot 25 maddelik bir taslak hazırlar.
Türkiye’nin yeni başkenti hakkında bile aralarında anlaşamazlar. Berthelot Konya’yı, Curzon ise Bursa’yı önerir.

Sevr Antlaşması’na eşzamanlı olarak yürürlüğe girmesi kabul edilen ek bir anlaşma imzalanır (Bonin-Venizelos Antlaşması) ve İtalya bu antlaşma ile Rodos ve Meis dışındaki tüm adaları Yunanistan’a verir. İtalya 8 Ekim 1922’de söz konusu antlaşmayı fesih ettiğini açıklar.

Merkezi İslam Cemiyeti, Türklerin hâkimiyetinin Boğazlara bağlı olduğu, bu sebeple Türk hâkimiyetinde kalması gerektiğini savunur.
Hint Müslümanları arasında meydana gelen bu hareketlenmeye karşılık 21 Şubat 1921 tarihinde Londra Konferansı toplanır.
İngiltere kendi sömürgesi olan bölgelerde olumsuz bir etkiyle karşılaşmamak için antlaşma metninde bazı değişiklikler yapar.
Lloyd George bir demecinde, “Biz ne Türk ırkının oturduğu bölgelerde Osmanlı Devleti’nin devamına ne de başkentinin İstanbul olmasına karşıyız; fakat Akdeniz’i Karadeniz’e birleştiren Boğazlarda uluslararası bir yönetim uygulanmalıdır.” açıklamasını yapmaktadır.

Lloyd George Osmanlı Devleti’nin Sevr’i imzalamaya karar verdiği zaman “Turkey is no more” yani “Türkiye artık yoktur” diyerek memnuniyetini göstermektedir.

(Lozan’da) Birinci dönemde Türk tarafı İngiltere ile Boğazlar, İtalya ile ise adalar konularda büyük bir çatışma içine girer.

Müttefiklerin görüşüne göre Boğazlar ticaret ve harp gemilerine mutlak açık olmalı; bu açıklığın teminatı olarak Boğazların iki tarafı askerden arındırılmalı, geçişler milletlerarası yapılanmadan oluşan bir Boğazlar Komisyonu’nun idare ve kontrolünde olmalıdır.

İsmet Paşa ile Rus tarafını temsil eden Çiçerin arasında geçen konuşmalar:
“Lozan’da Boğazlar meselesi konuşuluyor. Çiçerin gelmiş, ha bire beni sıkıştırıyor. Adama teminat vermeye çalışıyorum; bir türlü söz geçiremiyorum... Dedim ki: ‘Bana bak! Ben cepheden geldim. Bizim askerler daha ayakta. Ben buradan dönerim; askerlerin başına geçer, Boğazlar Meselesi yüzünden harbe yeniden başlarım. Ama sen benimle harp edebilecek misin? Eğer, şimdi benimle beraber içeri girince sen harp edebileceğini söylesen bile, senin taleplerini reddedeceğim.’ Çiçerin, ‘Canım, ben burada nasıl böyle şeyler söylerim. Merkeze yazarak, onların muvafakat almam lazım.’ dedi. ‘Öyleyse,’ dedim, ‘Üzerime varma. Sen bu işin sonunu göze alamıyorsun. Musul işinde: ‘İleri gitmeyin, harp çıkarsa biz yokuz’ demiştiniz. Bunda, bu noktaya kadar gelemeyeceksiniz. Biz sizinle dost devletiz. Kıyılar bizde olduktan sonra mesele yok. İçinden gemi geçireceklermiş; bırakmayız onları. Endişe etmeyin.’ Çiçerin razı oldu.” / Necdet Uğur, İsmet İnönü, 2. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1995, s. 49-52

Boğazlar, Türkiye için çok önemlidir. Boğazlar, Türkiye için menfaat değil varlık, egemenlik ve güvenlik meselesidir. Boğazlar, Türk toprakları içindedir ve ülke bunlarla bir birlik olur. / (s. 103-135)


90. Yılında Lozan ve Türkiye Cumhuriyeti Sempozyumu Bildirileri, 2 Cilt, Yayına Hazırlayanlar: Duygu Türker - Murat Saygın - Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder