Türk Boğazları - Ruhi Duman
(Kaynak): http://www.vda.org.tr/aylik-yazilar
Denizler ticaretin de başladığı yerlerdir. Denizlerin bu
özelliklerini bilen ve onu akıllıca değerlendiren devletler, dünya devletleri
olma yolunda önemli avantaj sağlar.
Bir veya birden fazla hudutları denizlerle çevrili olan bir
devletin varlığı, varlığının korunup geliştirilmesi de denizle olan ilgisine ve
denizden sağlayacağı çıkarlara bağlıdır.
Türk Boğazları veya Türk Boğazlar Bölgesi; İstanbul Boğazı,
Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı'nda bütünleşen, uluslararası deniz trafiğine
açık bir suyoludur.
Türk Boğazları’nın konumu, Marmara Denizi'nin yapısı
itibarıyla hiçbir uluslararası boğaza benzememektedir. Kıyılarının tamamı Türk
toprakları ile çevrili ve tarihî olarak iç sular rejimine tâbi Marmara
Denizi'nden geçen ve tamamen milli boğaz özelliğine sahip İstanbul ve Çanakkale
Boğazları, Montrö Sözleşmesi doğrultusunda milletlerarası ulaşımda
kullanılmaktadır.
Türk Boğazları Rejiminin Gelişim Süreci
- Türk Egemenliği Dönemi (1453-1809),
- İkili Anlaşmalarla Düzenleme Dönemi (1809-1841),
- Çok Taraflı Antlaşmalar Dönemi (1841-1936).
Mondros Mütarekesi’nden sonra Boğazların egemenliği fiilen
Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmış ve bütünüyle İtilaf Devletleri’nin eline
geçmişti. Boğazlar askerden arındırılırken, savaş gemilerine geçiş serbestliği
tanındı.
Lozan Antlaşması'nın 23. maddesi gereğince 24 Temmuz 1923
tarihli "Lozan Boğazlar Sözleşmesi" imzalandı. Bu sözleşmede,
gemilerin Türk Boğazları’ndan geçiş rejimi, 1871’de imzalanan "Londra
Boğazlar Sözleşmesi" hükümlerine uygun olarak düzenlenmiştir.
Türkiye, Lozan Barış Antlaşmasıyla toprak bütünlüğünü
korudu, Montrö Antlaşmasıyla kendi çıkarları doğrultusunda Boğazlar Rejimi’ni
gerçekleştirdi.
Türk Boğazları’ndan geçen ticari gemilerin geçişlerinde
Montrö Sözleşmesi ile belirlenen “Gemi Sağlık Rüsumu” ile “Fener ve Tahlisiye
Ücreti”nde “Altın Frank” üzerinden ödeme yükümlülüğü getirilmiştir. Türk
Boğazları, dünya ticaretinin en önemli suyollarından bir olmasından dolayı,
dünyada meydana gelen para arzı, kambiyo rejimi, para birliği vb. uluslararası
anlaşmalar, Boğazlardan geçen ticari araçları önemli ölçüde etkisi altına alır.
…
Osmanlı, denize ve denizciliğe verdiği önem ölçüsünde
büyüdü.
XV. Yüzyılın sonlarından itibaren bir deniz imparatorluğunu
kurdu.
Osmanlı Devleti denize ve denizciliğe verdiği önemini
azaltması sonucu küçüldü ve yüzlerce yıl sonra Anadolu kıyılarına geri döndü.
Türk Boğazları iki işlek deniz arasında tek (geçit)
suyoludur. Asya ile Avrupa’yı birleştiren bu geçit, aynı devletin toprakları
içinde ve savunmaya gayet elverişli bir geçittir. Egemenliği altında bulunan
ülkeden izin almadan bu suyolundan geçmek mümkün değildir.
İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Türk topraklarıyla çevrili
olmasından dolayı, Türk Boğazları olarak anılır.
Azak’ın Ruslar tarafından alınması, Rusya’nın bir donanma
gücüne dönüşmesinde çok önemli bir etken oldu ve Rusya, Azak’ta deniz üssü
kurdu.
Karadeniz’e indikten sonra Karadeniz’de seyir ve Boğazlardan
geçiş aradı.
Küçük Kaynarca Antlaşması (21 Temmuz 1774) ile Karadeniz,
bir Türk gölü olmaktan çıkmış oldu.
Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı Devleti:
i. Dünyanın sayılı devletlerinden biri olma özelliğini
yitirdi,
ii. Uluslararası saygınlığını kaybetti,
iii. Karadeniz’de yüzlerce yıldır devam eden egemenliğini
kaybetti.
Osmanlı devleti, 5 Ocak 1809 tarihinde Çanakkale’de
İngiltere ile Kale-i Sultaniye Antlaşması adını taşıyan bir antlaşma imzaladı.
Bu antlaşmanın bir önemi de, Osmanlı Devleti ile Rusya
arasında sorun olan Boğazlar konusuna, ilk defa Boğazlarla ilgisi olmayan bir
üçüncü devlet olarak İngiltere resmen yer almış olmasıdır.
Hünkâr İskelesi Antlaşması / 8 Temmuz 1833
i. Hünkâr İskelesi Antlaşması, Rusya’nın Karadeniz’deki
güvenini artırdı,
ii. Osmanlı Devleti, Mehmet Ali Paşa’nın yeniden isyanına
karşı kendini güvenceye aldı,
iii. Boğazların kapatılması, İngiltere ve Fransa’nın
çıkarlarını tehlikeye düşürdü,
iv. Hünkâr iskelesi Antlaşmasıyla Boğazlar sorunu ortaya
çıktı,
v. Osmanlı Devleti, Boğazlar üzerindeki egemenlik hakkını
son defa tek başına kullandı.
Rusların Hünkâr İskelesi Antlaşmasından yararlanarak
İstanbul Boğazı’na girebileceğini düşünen İngiltere ve Fransa, Mısır sorununu
Avrupa sorunu haline getirmeye karar verdiler. İngiltere ile çatışmayı göze
alamayan Rusya da bu durumu kabul etti. Sonunda İngiltere, Avusturya, Prusya,
Rusya ve Osmanlı Devleti’nin delegeleri Londra’da toplandılar. Mısır sorunu
görüşülerek 15 Temmuz 1840 tarihinde Londra Antlaşması imzalandı.
i. Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerindeki hükümranlık
hakları sınırlanarak, Boğazların koruyuculuğu beş devlete bırakıldı,
ii. Boğazlar ilk defa uluslararası bir statüye bağlandı,
iii. Osmanlı Devleti’nin Boğazlar üzerindeki mutlak
egemenliği sona erdi.
Kırım Savaşı’nı kazanan Osmanlı Devleti, İngiltere ve Fransa
arasında 30 Mart 1856 tarihinde Paris’te 1856 Paris Antlaşması adını taşıyan
barış antlaşması imzalandı.
i. Osmanlı Devleti, savaşı kazanmasına rağmen Karadeniz’de
donanma ve tersane bulundurmamayı kabul etmekle yenik devlet muamelesi gördü,
13 Mart 1971 tarihinde Londra Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.
i. Karadeniz’in tarafsızlığı kaldırıldı,
ii. Rusya, bu antlaşmadan kazançlı çıkan ülke oldu,
Türk Boğazları, Birinci Dünya Savaşı’nın başlıca
amaçlarından da biri oldu.
Devletler Hukukunda, Türk Boğazları’nın durumuna temas eden
veya bunlar üzerinde etüt yazan bilginlerin bir kısmı “Çanakkale ve İstanbul
Boğazları” bir kısmı ise “Türk Boğazları” adını kullandılar.
Lozan Boğazlar Sözleşmesi üç ilkeye dayanıyordu.
1. Boğazların askersiz hale getirilmesi
2. Boğazlarda gemilerin geçişi kontrol etmek ve bu geçişleri
Milletler Cemiyeti’ne bilgi vermekle yetkili bir Boğazlar Komisyonu’nun
kurulması,
3. Askeri bakımdan Türkiye için tehlike teşkil edecek bir
duruma engel olmak üzere, Milletler Cemiyeti’nin, özellikle İngiltere, Fransa,
İtalya ve Japonya’nın garantisi sağlanması,
Bu üç ilke, Türkiye için çok önemliydi. Kendi topraklarıyla
çevrili Boğazlar bölgesine hâkim olamamak, gelecek tehlikelere anında müdahale
edememek, müdahale edebilmesi için garantör ülkelerden izin almak, Türkiye için
büyük endişe kaynağı oldu.
20 Temmuz 1936 tarihinde Montreux’de imza edilmiş bulunan
yeni mukavelenamenin tasdikine dair kanun” 31.VII.1936 tarihinde 3056 sayılı
kanunla kabul edildi ve 5.8.1936 günlü 3374 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak
yürürlüğe girdi.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi, uğraksız geçen ticaret
gemilerinin beher net tonilatosu üzerinden Sağlık Rüsumu, Fener ve Tahlisiye
ücretlerini, Altın Frank para biriminden peşin olarak alma hakkını getirmiştir.
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü beher net tonilato
üzerinden 0,0604 US $. Karşılığı sağlık rüsumu hesap edilerek gemi
acentelerinden tahsil edilmektedir.
- TDİ, şimdi de Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, Türk
Boğazları’ndan uğraksız geçen (gidiş-dönüş) gemilerin acentelerinden Beher net
tonilato üzerinden:
Fener ücreti 800 tonilatoya kadar 0,338646 US $.
800 ton üzeri için 0,169323 US $. Tahlisiye ücreti beher net
tonilato üzerinden 0,08063 US $. fener ve tahlisiye ücretleri tahsil
edilmektedir.
20 Temmuz 1936 tarihinde imza edilen Montrö Boğazlar
Sözleşmesi hükümlerine göre, Türk Boğazları’ndan uğraksız geçen ticaret
gemilerinin gidiş-dönüş olarak ödemekle yükümlü oldukları Sağlık Resmi, Fener
ve Tahlisiye Ücretleri sözleşmede, “Altın Frank” “Francs Gold” üzerinden
ödemeleri karara bağlanmıştır. Bu sözleşmede adı geçen Altın Frank, içinde
0,29032258 gr. Has altının bulunduğu altın para birimidir.
Deniz taşımacılığı uluslararası ölçekte alınıp-satılan
malların sevkiyatında en çok kullanılan yoldur. Bir ülkedeki denizcilik
sektörünün gelişimi, o ülkenin nüfus yoğunluğuna, iktisadi gelişimine, liman
yükleme/boşaltma kapasiteleri gibi daha pek çok birbiriyle ilişkili olan
koşullara bağlanır.
Cumhuriyet döneminin ilk gelir kaynaklarından biri de
gemilerden alınan “Sağlık Rüsumu”dur. 21 Nisan 1340 (1924) tarih ve 500 sayılı
“Rüsumu Sıhhiye Kanunu” çıkarılarak, gemilerin net tonilatosu üzerinden sağlık
rüsumunun alınacağı hükümleri getirilmiştir. Türk limanlarına gelen-giden ve
Türk Boğazları’ndan geçen her geminin, net tonilato başına “2 ila 4 kuruş”
üzerinden sağlık rüsumu ödeyeceği hükme bağlanmıştır.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi ek I de; Türk Boğazlarından
uğraksız geçecek her ticaret gemisi için:
- 800 net tona kadar olan gemilerden 0,42 altın frank,
- 800 net tonun üzerindeki olan gemilerden 0,21 altın frank,
- Tahlisiye ücreti beher net tonilato üzerinde 0,10 altın
frank tutarında fener ve tahlisiye ücreti ödeme yükümlülüğü getirilmiştir.
1983 yılından itibaren Türk Boğazları’ndan uğraksız geçen
gemiler, sağlık rüsumunda olduğu gibi, fener ve tahlisiye ücretlerinde de altın
frankının yerine bugün için halen geçerli olan ABD Doları esasına bağlanmıştır.
Türk Boğazlarında artan deniz trafiği ve kazalara karşı
Türkiye 1994’de “Boğazlar ve Marmara Bölgesi Deniz Trafik Düzeni Hakkında
Tüzük”ü kabul etti. 1998’de bazı değişiklikler yaparak yeni bir tüzük daha
kabul etti.
1994 Tüzüğü ile birlikte COLREG Kural 10’a göre düzenlenmiş
olan trafik ayırım şeridi uygulaması, yeni bir uygulama olarak yürürlüğe
konuldu. 1994 Tüzüğü’nün kabulünden bir yıl önce Türkiye, öngörülen yeni Trafik
Ayırım Düzeni’ni (TAD) Türkiye’nin de üyesi olduğu Uluslararası Denizcilik
Örgütü’ne (IMO’ya) sundu.
…konu, Türk Boğazları’nda yeni bir Trafik Ayırım Düzeni
oluşumunu prensipte kabul ederek incelenmesi için alt komiteye gönderdi. Adı
NAV olarak kısaltılan bu alt komite (Sub-committee on Navigation), TSS’leri
(TAD’leri) kabul ederken bunlara bir de kuralları belirten bir tüzük (Rules and
Regulations) eklenmesini kabul etti.
Başta Rusya Federasyonu olmak üzere, Yunanistan ve
Bulgaristan’ın da içinde bulunduğu bir grup devlet, Türkiye’nin getirdiği yeni
trafik kurallarına Montrö Sözleşmesi’ni gerekçe göstererek itiraz etti.
30 Aralık 2003 tarihinde Türkiye, Türk Boğazları’nda Gemi
Trafik Hizmetleri sistemini faaliyete geçirdi.
Montrö Sözleşmesi’ndeki hükümlere ters düşmemek,
uluslararası ilkelere bağlı kalmak ve Boğazlardan geçiş hakkının özüne
dokunmamak şartıyla; deniz kirlenmesinin önlenmesi, deniz trafiğinin serbestlik
ilkesine zarar vermeden düzenlenmesi gibi Sözleşmede düzenlenmeyen konularda,
Türkiye’nin zabıta ve yargı yetkisi ile geçişin zararsız olmasını isteme ve
geçişi düzenleme yetkileri saklıdır. Bu kapsamda 1994 yılında uygulamaya
konulan ve 1998 yılında revize edilen Türk Boğazları Tüzüğü ve 30.12.2003
yılında tesis edilen Gemi Trafik Sistemi (VTS) özellikle İstanbul Boğazı’ndaki
kaza riskini önemli ölçüde azaltmıştır.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder