Emel
Oruç Olgun - Ali Şükrü Bey Olayı
Mondros Mütarekesinden hemen sonra İstanbul’da düşmana karşı
silahlı mücadele hareketini teşkilatlandırmak için kurulan ilk cemiyet Karakol
Teşkilatı idi.
İstanbul’un işgalinden sonra Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin
İstanbul kolunu oluşturdu.
İngilizlerin kontrolü altındaki pek çok ambar ve depodan
geceleri silah kaçırıp Anadolu’ya gönderilmesini sağladı.
Bir diğer cemiyet ise Milli Kongre idi.
...şubeler açarak kültürel ve siyasal yayın çalışmaları
yaptı.
Felah Grubu Kurmay Binbaşı Ekrem Bey tarafından kuruldu. Bu
cemiyet de Karakol Cemiyeti gibi Anadolu’ya adam kaçırma, mühimmat nakliyesi
konularında çalıştı.
30 Ekim 1918’den 1920 senesi başlangıcına kadar Türkiye’de
otuz üç siyasi parti ve dernek kuruldu.
…tüm bu gruplar 1919 seçimleri ile ilgileniyorlardı.
Hürriyet ve İtilaf Fırkası, seçime katılıp katılmama
konusunda tereddütteydi. Fakat Anadolu’da Müdafaa-i Hukuk Derneklerinin
yoğunluğu ve ağırlığı anlaşılınca seçimlere girmekten vazgeçti.
…gayri siyasi cemiyetler de seçimlere de etkili olmaya
çalışacaklardı.
Milli Kongre (bunlardan biri) idi.
Milli Kongre seçimlerin tarafsız bir biçimde yapılması ve
ehliyetli kişilerin mebus seçilmesi konusunda Heyet-i Temsiliye’ye başvurdu.
Mustafa Kemal Paşa da 8 Kasım 1919’da Milli Kongreye cevaben (…) bir telgraf
çekti.
Hazırlayanların arasında Ali Şükrü Bey’in de bulunduğu Milli
Kongre, 11 Kasım 1919’da Heyet-i Temsiliye’ye cevaben bir beyanname yayınladı.
Mustafa Kemal 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geçti. Burada
Heyet-i Temsiliye ile Misak-ı Milli’nin ilk müsveddesini hazırladı.
7 Ekim 1919’da seçimler resmen başlatılan seçimler, 15
vilayet, 35 mülhak liva ve 16 müstakil livada yapıldı. Ali Şükrü Bey ise 234 oy
ile Trabzon mebusu olarak seçimi kazandı.
Ali Şükrü Beyin Yaşamı
Ali Şükrü Bey, 1884 yılında Trabzon’un Vakfıkebir ilçesinin
Şarlı nahiyesinde (şimdiki Beşikdüzü ilçesi) doğdu. Babası emekli kıdemli
yüzbaşı Reis zade Hafız Ahmet Efendidir.
1898’de Heybeliada Bahriye mektebine girdi.
1904 tarihinde de Mekteb-i Fünun-ı Bahriye’nin güverte
bölümünden Bahriye Erkan-ı Harbiye Mülazımı (Bahriye Kurmay Teğmeni) olarak
sınıf üçüncülüğü ile mezun oldu.
3 Eylül 1907’de Mesudiye zırhlısı seyir subayı
yardımcılığına atandı.
Hareket Ordusu İstanbul kapılarına dayandığında donanmanın
orduya yardımı hayati bir önem taşıyordu. Bu yardımı örgütleyenlerin başında
birkaç Bahriyeli arkadaşı ile grup oluşturan Ali Şükrü Bey de vardı.
19 Temmuz 1909’da ‘Donanma-yı Osmani Muavenet-i Milliye
Cemiyeti’nin kuruldu.
Ali Şükrü Bey 28 kişilik cemiyetin idare heyetinin içinde
yer aldı.
Cemiyetin, 1910 yılında sadece İstanbul’da 98 şubesi vardı.
Cemiyet, açık artırmalardan ve mahsulden elde edilen
gelirleri kullanarak ayrıca yardım ve kurban derilerini toplayarak elde ettiği
para ile bir donanma oluşturmaya çalıştı. Almanya’dan dört adet torpido, iki
adet zırhlı; İngiltere’den de beş adet nakliye gemisi satın alındı.
…ordunun İttihatçıların eline geçtiği düşüncesiyle
askerlikten 13 Haziran 1914 tarihinde istifa etti.
Damat Ferit Paşa Hükümetinin 1 Şubat 1919 tarihli Meclis- i
Vükela toplantısında Donanma Cemiyetinin kapatılması kararı alındı.
Ali Şükrü Bey, Milli Kongreye katılarak bu grubun en aktif
üyelerinden biri oldu.
İstanbul’dan Anadolu’ya yoğun şekilde silah ve cephane
sevkiyatı faaliyetlerinin içinde yer aldı.
İlyas Sami Bey ve Binbaşı Osman Bey ile birlikte Trabzon’a
gitti ve buradaki örgütlenme faaliyetlerine katıldı. Son Osmanlı Mebusan
Meclisine Trabzon mebusu olarak girdi.
Parlamento tarihinin en kısa ömürlü meclisi olan Son Osmanlı
Mebusan Meclisi, ilk toplantısını 12 Ocak 1919’da Fındıklı Sarayında yaptı.12
Ocak 1920 Pazartesi günü açıldı ve 16 Mart 1920 Salı günü kapanarak sadece 64
gün açık kalabildi.
“Bugün ortada bir Misak-ı Milli meselesi vardır. Bendeniz
Osmanlı Mebusan Meclisinde vaziyetin ıztırarı karşısında kabul mecburiyetinde
kaldığım bir vesikadır. Yoksa ben bu milli vesikayı kabul taraftarı değilim. Bu
benim kabul edebileceğim asgari metalibtir. Fakat ne yapalım ki vaziyet-i
umumiye-i cihan arzumun hilafına o vesikayı kabule mecbur etti.” / TBMM Zabıt
Ceridesi, C.2 Devre I. İçtima I, TBMM Matbaası., Ankara, 1959. s.351
Mebusan Meclisine seçilen İttihatçı mebuslardan ve Misak-ı
Millinin kabulünden rahatsız olan İngilizlerin İstanbul’u işgal etmesiyle
Meclisin havası değişti.
İngiliz polisinin Meclise gelerek Rauf Bey ve Kara Vasıf
Beyi istemesi üzerine Meclis hemen toplandı.
“Trabzon Mebusu Şükrü Bey kürsüye çıkmış asabiyet ve
teessüründen sarsıla sarsıla bir nutuk söyleyerek sonunda:
‘Burada tek bir şahıs kalmayıncaya kadar ölmeyi göze
almalıyız Bir tek arkadaşımızı feda etmeyiz’ demişti. Köşelerin birinden cılız
bir ses yükselmişti:
Fakat İngiliz Donanması karşımızda duruyor’
Titrek bir ses bu sözleri takip etmişti:
‘Memleket altüst olur.’
Ali Şükrü Bey her kafadan bir ses çıkan bu karmakarışık
münakaşayı bastıracak gür bir sesle şöyle bağırmıştı:
Korkuyordunuz da niye buraya geldiniz?” / Osman Ergun,
Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun, İstanbul, 1942, s.114
Son Osmanlı Mebusan Meclisinin kapatılması üzerine Heyet-i
Temsiliye, 19 Mart 1920 tarihinde “İntihab Hakkındaki Tebliğ”ini yayınladı.
“Kolordu Kumandanlarına, Vilayetlere ve Müstakil Livalara” hitap eden bu
vesika, Ankara’da “salahiyet-i fevkaladeyi haiz bir Meclis”in toplanacağını
ilan ediyor, yeni bir genel seçim yapılmasını istiyor ve İstanbul’daki Mebusan
üyelerini bu Mecliste yer almaya çağırıyordu (s. 28).
16 Mart 1920’den sonra bu Meclise katılabilecek
milletvekillerinden bir kısmı tutuklanarak Malta’ya gönderilmiş, bir kısmı
Anadolu’ya geçerek TBMM’ye katılmış bir kısmı da olayların gelişimini beklemeyi
tercih etmişti.
Ankara’ya ulaşmış olan milletvekilleriyle yetinerek 23 Nisan
1920 Cuma günü Büyük Millet Meclisi açıldı (s. 30).
Ali Şükrü Bey 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışında hazır
bulunmuş…
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Birinci Meclis’te bizzat bulunarak
katiplik yapmış…
Milletvekillerinin konaklamaları için Darülmuallimin Mektebi
ayrılmıştı.
100 Lira maaş alıyorlar…
Birinci Meclis, köy köy, kasaba kasaba dolaşarak Meclisin
amaçlarını halka anlatmış…
Birinci Meclis kendisinden önceki ve sonraki Meclislerde
görülemeyecek kadar demokrat bir görünüm sergilemişti.
13 Eylül 1920’de Mustafa Kemal Paşa’nın imzasıyla Meclis
başkanlığına sunulan halkçılık programının “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” olarak
benimsenmesinden sonra düşünce ayrılığının boyutları daha da büyümüştü.
…bu hükümet programı niteliğindeki beyannamede, bazı
muhafazakâr mebuslar
Bolşeviklik eğilimi seziyor… / s. 34
Müdafaa-i Hukuk Grubunun kurulmasıyla Meclis bir yanda
liberaller, öte yanda muhafazakârlar olmak üzere ikiye ayrıldı.
İkinci Grup bir muhalefet grubu olarak ortaya çıktığı için
yelpazeyi geniş tutarak farklı amaç ve düşüncedeki milletvekillerini bir araya
getirdi.
Tek ortak programları Misak-ı Milli idi.
“Taassubu hocalardan geri değildi. Öyle ki, kadının
serbestisi şöyle dursun, yüzlerinin açılmasına dahi tahammülü yoktu.” / Damar
Arıkoğlu, Hatıralarım, Tan Matbaası, İstanbul, 1961,s.271-272
Falih Rıfkı Atay, Ali Şükrü Bey’in Meclisteki muhafazakar
grup içinde “en azılı” olanlardan biri olduğunu söyler.
Samet Ağaoğlu: Atatürk’ün Meclisin ilk açıldığı günlerdeki
konuşmalarından devletin gelecekteki halini sezerek ‘Fakat bu cumhuriyettir
diye bağırdığını zaferden sonra Mudanya Mütarekesini tenkit ettiği sırada
Atatürk’ün yakasından tutarak sarsması üzerine ‘Ne yapayım, ne yapayım ki
karşımda bir kahraman var!’ diyerek geri çekildiğini belirtir. / Samet Ağaoğlu,
Kuvay-ı Milliye Ruhu, İstanbul, 1964, s.221
“Tabb’en itiraza, muhalefete ve haksızlığa karşı cidale
meyal etti. Hatta bu mizacından dolayı idi ki, vaktiyle İttihat ve Terakkiye
mensup olmasına rağmen harb-i umuminin son senelerinde İttihat ve Terakkinin
su-i idaresine karşı çok şiddetli itirazatta bulunurdu.” / Velid Ebuziyya, Tevhid-i
Efkar, 30 Mart 1923
İkinci Grubun en aktif mebuslarından olan Ali Şükrü Bey,
Mecliste 146 konuşma yapmış, 4 kanun teklifi ve 9 takrir vermiştir.
Meclisin açılışından iki gün sonra verdiği takrir ile
mebusların birbirini yeteri kadar tanımaması sebebiyle seçilecek İcra
Vekillerinin geçici olmasını istiyordu. Ali Şükrü Bey’in bu teklifi oy
çoğunluğu ile kabul edildi.
Meclisin güvenliğini sağlamanın en doğru yolunun özel bir
birlik oluşturmak olduğunu düşünen Ali Şükrü Bey, bu konuyu 29 Nisan 1920’de
Meclis gündemine bir takrir vererek getirdi. Bu öneri Mecliste ittifakla kabul
edildi.
Ali Şükrü Bey, 5 Şubat1923 tarihli Meclis oturumunda
İzmir’de toplanacak İktisat Kongresi hakkında bir soru önergesi vererek İktisat
Vekili Mahmut Esat Bey’den cevap istedi.
“Bugün İktisat Vekaletinin elinde en mühim menabii servetimiz
vardır. Bunların en birincisi en basit vesaitle, asgari tedabirle memlekete
menfaat temin edecek olan ormanlardır. Fakat hayrettir Efendiler! Evler
yıkılmıştır, ormanlardan kereste çıkaramıyoruz, maden ocakları için Romanya’dan
direk getirtiyoruz. İktisat Vekili Bey, şu vekalette bulunduğu beş altı ay
zarfında yalnız Romanya’dan direk almaktan bizi kurtarsalardı namına bir heykel
dikilmesine razı olurdum. Efendiler, bu acil ihtiyaçlar, bu vazifeler
düşünülmemiş, siyaset-i iktisadiye diye birtakım lüks mesail peşinde
koşulmuştur. Ben bunu tayibetmiyorum. Fakat bugün evvela elimizde mevcut olan
işe bakalım ve bunlardan sonra diğer muazzam mesaili iktisadiye geçelim.” / TBMM
Zabıt Ceridesi, c 27,s.172,05.02.1923
12 Şubat 1919’da Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti
kuruldu. Cemiyetin kurucuları, Trabzon’un güçlü İttihatçı eşrafıydı.
Trabzon’da olaylar devam ederken Enver Paşa’nın amcası Halil
Paşa’nın Trabzon’a gelmesi ve kendisinin Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
tarafından ağırlanması rahatsızlık yarattı.
Trabzon’daki olayların iyice büyümesi üzerine İçişleri
Bakanı Trabzon’a gelerek incelemelerde bulundu ve bir rapor hazırladı. Rapora
göre, cemiyet başkanı Barutçuzade Ahmet Efendinin 800 ve Heyet-i merkeziye
Danışma üyesi Yahya Kahyanın da 26000 lira zimmetleri vardı.
“Bugün suçlanmak istenen bu insanlar, Aralık 1918’de
İzmir’in işgalinden daha aylarca önce, Trabzon Kongresini yapmıştır. Paris
Konferansında İtilaf Devletlerinin delegeleri, Trabzon’u Pontusçulara ya da
Ermenilere vermek isterken ‘canımızla, kanımızla koruruz da vermeyiz’ diye
ortaya atılanlar bunlardı. Milli Mücadelede bu derece öncelikleri olan bu
insanlar, varlıklarını, servetlerini hiçbir şeyi önemsemeden sadece vatan
duygusu, memleket aşkı ile harcayarak tedbirler almışlardır. Bugün, resmi
raporlara göre hırsız ve namussuz denenler, işte bu vatanperverlerdir.” / TBMM
Zabıt Ceridesi, c.20, s.261-288
3 Temmuz 1922’de Yahya Kahya, arkadaşlarıyla beraber kendi
otomobilinde giderken, birkaç kişinin saldırısına uğradı ve öldürüldü.
Rauf Bey, Trabzon meselesi için bir Meclis soruşturma kurulu
oluşturdu.
Kurul, kahyanın öldürülmesi olayı ile ilgilenen memurların
işini iyi yapmadığı, katiller hakkında yeterli soruşturma yapılmadığından
bulunmalarının imkansız hale geldiğine dair bir rapor yayınladı (s. 57).
Meclisin açılışını beşinci gününde 28 Nisan 1920’deki Meclis
oturumunda Ali Şükrü Bey, içkinin yasaklanmasına dair bir kanun teklifi
sunmuştu.
Men’i Müskirat Kanun Teklifi
14 Eylül 1920’de 145 milletvekilinin katıldığı oylamada 71
kabul, 71 red, 3 çekimser oy vardı. Konya Milletvekili Vehbi Efendinin başkan
olmasına rağmen oyu kabul edilerek kanun teklifi kabul edildi. / TBMM Zabıt
Ceridesi, c.4,s.100-117
Rıza Nur ve arkadaşlarının hazırladığı bir takrirle
saltanatın kaldırılması teklifi Meclise sunuldu ve 1 Kasım 1922’de kanun
teklifi Meclisteki oy çokluğu ile kabul edildi.
25 Kasım 1922’de Mecliste yaptığı bir konuşmada ‘Din kuvveti
ve İslamiyet’e dayanan teşkilat-ı esasiyemiz tek sarsılmaz gücümüzdür.
Müslüman’ız, halifeye her surette bağlıyız, merbutuz’ diyerek saltanatın
kaldırılmış olmasına rağmen bir kere daha düşüncelerini Mecliste açıkladı.
23 Nisan’ın bayram ilan edilmesi ile ilgili bir Meclis
tartışmasında da Meclisin bu konularla ilgilenmesinin vakit kaybı olduğunu
zafer kazanıldıktan sonra bu işlerle ilgilenilmesini gerektiğini söyledi. / TBMM
Zabıt Ceridesi, c.10, s.72
26 Kasım 1922’de Yenigün gazetesinde Yunus Nadi Bey bir yazı
yazarak saltanat ve hilafet makamına ağır tenkitlerde bulunmuştu (Yunus Nadi, ‘Yeni
Bir Cidal Devri’, Yenigün Gazetesi, 26 Kasım 1922).
Ali Şükrü Bey Barış Konferansına çağrıldığımız bir dönemde
kan dökülecek memleket kana boğulacak, yeni bir cidal devri açılacak tarzında
üstelik Meclisi tehdit edecek şekilde yazı yazmanın barışa ulaşmayı önleyecek
kasıtlı bir davranış olarak görülebileceğini ileri sürdü.
28 Ocak tarihli ’Fazilete Doğru’ başlıklı yazısında Falih
Rıfkı Atay’ın İkinci Gruba yönelik olarak irtica tehlikesinden bahsettiği
yazısına cevaben isim vermeden Falih Rıfkı Atay’ı eleştiriyordu. Abdülhamit
Devrinde padişaha dualar okuyan bir zümrenin 10 Temmuz’dan sonra istibdada
küfürler etmeye başladığını ve inkılapçılara sadakat gösterdiğini söylüyor ve
’şayan-ı ibrettir ki bu adamlar büyük bir cüret ve hareket göstererek hassas
bir ibre-i mıknatısi gibi mevki-i iktidarın temayüllerine ayaklarını ve
dimağlarını uydurarak her gün bir şekil ve surette fikir meydanında raks etmeye
muktedir olmuşlardır’ diyerek Falih Rıfkı Atay’ ı eleştiriyordu (s. 71).
Ali Şükrü Bey’in dış politika konusunda hükümete yönelik en
ağır eleştirisi Lozan Konferansı konusunda oldu.
Hükümetin Lozan Görüşmelerinde gizli işler çevirdiğini
düşünüyor, (…) Hükümetin, Meclisi ya harp ya sulh ikilemine getirmesinin Türk
Delegasyonunun beceriksizliği olduğunu, inisiyatifin Lord Curzon’a
bırakıldığını ve yeni bir delegasyonla işe tekrar başlanması gerektiğini
belirtiyordu.
Mehmetçiğin süngüsüyle kazanılan muazzam zaferin, Lozan’da
heba edildiğini belirterek şöyle diyordu:
“Efendiler, Meclisimiz icrai ve teşrii salahiyeti haiz bir
meclistir. Fakat hükümetimiz adeta kabine usulü veçhile siyaset tedvir etmek
istiyor, yani yaptığı projeyi bizden saklıyor. Bu da bir siyasettir. (…)
Hükümet bizi nasıl tehdit eder efendiler? Ya harp, ya sulh. (…) Efendiler,
soruyorum, düşmanların altı ay sonra iade etmiş olduğu bir toprak var mıdır?
Yoktur efendiler. Hangi toprak bir daha iade edilmiştir? Musul’u bir sene
sonraya bırakmak, bir Mısır yapmak demektir; neticede kaybetmek demektir. (…)
Balkanlarla yaptığımız Londra muahedesi mucibince bize bırakılan Meyis Adası
bile bize bırakıldığı halde bunlar bile bilmeyerekten düşünmeyerekten gaflet
ile terk edilmiştir. İşte Heyet-i Murahhasa’nın ne kadar kati bir şekilde işe
sarıldığının alameti işte budur. (…) Görülüyor ki efendiler memlekette
hükümdarı Cemiyet-i akvam olan diğer bir hükümet teşekkül etmektedir.” / TBMM
Gizli Celse Zabıtları, c.4, s.36-137
“Yapılacak mesele efendiler (…) Heyet-i Murahhasımız hariç
olmak şartıyla yeni bir Heyet-i murahhasa ile bu işi asgari fedakârlıkla
bitirmektir. (…) Bu işi temizlemekten evvel, gönlü bir takım ıslahat yapmak
için şunu yapacağım bunu yapacağım demek İngiltere’nin eline müthiş bir silah
vermek demektir.”
Gazi Mustafa Kemal Paşa: “…heyet-i alinize derim ki heyet-i
murahhasımız kendisine tevdi edilen vazifeyi tamamen ve pek mükemmel bir
surette ifa etmiştir.” / TBMM Gizli Celse Zabıtları, c.4, s.139-176
Bu tartışma ile Meclis bir anda birbirine girmiş, Mustafa
Kemal Paşa Ali Şükrü Bey’in üzerine yürümüştü.
…
Ali Şükrü Bey, düzenli orduya karşı milis-çete teşkilatını
savunanların içinde yer alıyordu. Askerin elindeki silahları iyi
kullanamadığını, askerin olmadığı yerde komutanın olmasının bir anlamı
olmayacağını söylüyordu (TBMM Zabıt Ceridesi, c.2, s.269).
Ali Şükrü Bey, bununla kalmayıp Başkomutanlığa da karşı
çıkmıştı (TBMM Gizli Celse Zabıtları, c.3, s.311).
“Avrupa’dan kullanılmış giyilmiş olan elbiseleri alıyorsunuz
(…) Koçhisar’da (…) halk işe başlamış ve bugün 1500 metre kumaş verecek
durumdadır. Fakat maatteessüf yapılan kumaşların bir kısmı Müdafaa-i Milliye
Vekaleti tarafından alınmamış. Amele dağılmaya mecbur olmuş. (…) Onu almayan
Müdafaa-i Milliye Vekaleti bu defa eskimiş elbiseleri alıyor. Böyle lafla kanun
olmaz.” / TBMM Zabıt Ceridesi, c.10,
1921, s.433-434
Meclisteki Lozan görüşmelerinden üç hafta sonra 27 Mart 1923
Salı gecesi Ali Şükrü Bey, ortadan kayboldu. Kardeşi Şevket Doruker, olaydan
iki gün sonra Rauf Bey’e gelerek abisinin ortadan kaybolduğunu haber verdi. En
son Karaoğlan Çarşısında kahvede otururken görüldüğünü, daha sonra Giresunlu
Osman Ağanın Muhafız Bölüğü kumandanı Mustafa Kaptan ile beraber kalkıp
gittiklerini ve ondan sonra da gören olmadığını anlattı (s. 98).
Ali Şükrü Bey’in cesedi bulundu. Üzerine beyaz keten bir
torba geçirilmiş olan cesedin, sol eli kırılmıştı. Elinde hasır ip parçaları ve
kırık bir sandalye ayağı vardı.
Topal Osman’ın evinde yapılan incelemede evde bulunan kırık
sandalye ayağının Ali Şükrü Bey’in elinde bulunan kırık parça ile uyum
sağlaması üzerine Osman Ağa’yı yakalamak üzere takibat başlatıldı.
İsmail Hakkı Tekçe Topal Osman’ın yakalanması için Mustafa
Kemal tarafından görevlendirildi.
Ali Şükrü Bey’in cenazesinin Ankara’dan Trabzon’a nakledilip
orada defnedilmesi için Meclisi temsilen Trabzon Milletvekili Nemlizade Hamdi
Bey ile Ziya Hurşit Bey görevlendirildi.
Belediye önünde cenaze namazı kılındı ardından Faik Ahmet
Barutçu ve Lazistan Mebusu Abidin Bey birer konuşma yaptılar ve ardından naaşı
toprağa verdiler.
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, anılarında, Hüseyin Avni Ulaş
Bey’in Meclis kürsüsünden; ‘Ali Şükrü’ ye kıyan bilekleri keseceğiz. O bilekler
isterse sırmalı paşa bilekleri olsun’ dediğini ve bu sözlerin hala kulağında
çınladığını anlatır (Velidedeoğlu, İlk Meclis, s.101).
Ziya Hurşit Bey bir önerge verdi. Bu önergede silahlı
çatışmada tutuklananların Mustafa Kemal Paşa tarafından şahsen rütbe sahibi
yapıldığı ve bu sebeple tutuklananların-başta Mustafa Kaptan olmak üzere-
askeri mahkemede yargılanmasının mantıksızlığı belirtiliyor ve sivil mahkemeye
gönderilmeleri isteniyordu (TBMM Zabıt Ceridesi, c.28,s.308-310).
…
Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi
Enstitüsü, 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder