İhsan
Güneş - Birinci TBMM’nin Düşünce Yapısı - 1920-1923
…
Kasım 1918’de Marsilya'da toplanan Pont-Euxin Kongresi,
1.500.000 Ortodoks Pontuslu Rum'un korunmasını İtilaf Devletleri'nden
istemiştir (Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile İlgili İngiliz Belgeleri,
(Çev. Cemal Köprülü), Ankara, 1971, s. 57.).
Yunanistan’ın bağımsızlık günü olan 7 Nisan 1919’da
Karadeniz bölgesinin çeşitli yerlerinde, özellikle Samsun’da büyük gösteriler
yapılmıştır.
Rumların bu eylemlerine İtilaf Devletleri “göçmen yardımı” (mucahir
iaşesi) adı altında araç ve gereç sağlayarak destek olduğu gibi, “Kızılhaç”
heyetleri biçiminde gönderdikleri askerlerle de isyancı güçlerin askeri
bakımdan eğitimlerine yardımcı olmuşlardır (s. 29-30).
2 Ocak 1919 tarihinde. Molla Said, Mustafa Paşa, Emir
Bedirhanzade, Emin Ali ve diğer bazı kişilerce imzalanıp İngiliz Yüksek
Komiserliği’ne verilen bir andırada Sivas, Ankara, Konya, Halep ve Adana
illerindeki nüfusun bir kısmının, Erzurum, Van, Bitlis, Harput, Diyarbakır ve
Musul’daki nüfusun ezici çoğunluğunun Kürt olduğu ileri sürülmüştür. Bunlar,
sınırları tespit edilmiş bir ülkede, özerk bir biçimde yaşamak istediklerini,
özerkliğin de İngiliz Mandası altında olmasını tercih ettiklerini
belirtmişlerdir (s. 31).
5 Mayıs 1919’da İngiliz Dışişleri Bakanlığı, Kürtlere rahat
oturmalarını ve her türlü kışkırtma hareketlerinden kaçınarak, Paris Barış
Konferansı’nın kararlarını beklemelerini önermiş ve onlara Kürt çıkarlarının
barış konferansında savsaklanmayacağına ilişkin güvence vermiştir.
Paris Barış Konferansı’ndan sonra 12 Şubat 1920’de Londra’da
yeni bir konferans toplandı.
Türk topraklan üzerinde önemli ekonomik kazanca sahip olan
Fransa, çıkarlarını korumak için Fransız okulları ve hayır derneklerinden
yararlanmak istiyordu.
İngiltere, Türklerin Avrupa’dan uzaklaştırılması düşüncesini
savunuyordu.
Londra Konferansı’nda ortaya atılan padişahın İstanbul’dan
çıkarılması görüşü, Fransa ve İtalya’ca da benimsenmemişti.
Bununla beraber Boğazlar’ın uluslararası denetimi şarttır”
diyerek Fransa’nın görüşlerini net bir şekilde ortaya koyuyordu.
İtilaf Devletleri, Paris Barış Konferansı’nda tespit edilen
ilkeler çerçevesinde Anadolu sorununu çözmek istiyorlardı. Fakat Anadolu’da başlayan
ulusal hareket bu isteğin gerçekleşmesine izin vermiyordu.
Nisan 1920'de Damat Ferit Paşa, tüm karşı koymalara rağmen
yeniden sadrazamlığa atanmıştır. Yunan ordusunun başarısı için dua edilmesini
isteyenler, okul kitaplarından “Türk” sözcüğünün çıkarılarak yerine “Osmanlı”
sözcüğünün konmasını önerenler bu hükümette yer almıştır (s. 38).
İç isyanların en yoğun olduğu bölgelerde yerleşik halkın
büyük çoğunluğunu Çerkezler oluşturuyordu.
…halkı milli harekete karşı koymaya yöneltici propaganda
yapıyorlardı. Hatta saraydan kendilerine dağıtılan güven belgeleri ile bilinçsiz
köylüyü kandırıyor, çıkarcı kentliyi elde etmeye çalışıyorlardı.
İtilaf Devletleri, Osmanlı toprakları üzerindeki emellerini
gerçekleştirmek için, kendi güçlerini kullanmak yerine, Anadolu halkını
birbiriyle savaştırmayı deniyor ve başarılı da oluyordu.
Türk halkının varlığını, özgürlüğünü ve kutsal değerlerini
ortadan kaldırmaya yönelik emperyalist devletlerin saldırıları karşısında
imparatorluk merkezinin teslimiyetçi tavrı; Anadolu halkını ulusal eylemcilerin
yanında yer almaya zorladı.
Mustafa Kemal Paşa, 13 Eylül 1919’da Müdafaa-i Hukuk
Cemiyetlerine, komutanlıklara ve belediye başkanlıklarına bir genelge
göndererek seçim hazırlıklarının kısa sürede bitirilmesini (…) bildirdi.
12 Ocak 1920’de Meclis-i Mebusan açıldı.
Erzurum ve Sivas Kongresi kararlan çerçevesinde
olgunlaştırılan ve 22 Ocak 1920’de Meclis-i Mebusan’ın gizli oturumunda okunan,
28 Ocak 1920’de Meclis-i Mebusan’ın açık toplantısında kabul edilen Anadolu ulusal
hareketlerinin eylemsel planını oluşturan Ahd-ı Milli’nin 17 Şubat 1920’de yayınlanmasını
sağlamıştır.
İstanbul'un işgali ile Osmanlı Devleti, olağanüstü bir
döneme girmişti.
Ankara’da bulunan milletvekilleri meclisin 23 Nisan 1920
Cuma günü açılmasına karar verdiler…
…bu karar, kolordulara, 61. Fırka Komutanlığı’na, tüm vilayetlere,
müstakil livalara, müdafaa-i hukuk heyet-i merkeziyelerine ve belediye
riyasetlerine “gayet ivedidir” kaydıyla 21 Nisan 1920’de şu telgrafla
bildirilmiştir:
1- Tanrı’nın yardımı ile Nisan’ın 23 Cuma günü, cuma
namazından sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
Vatanın bağımsızlığı, yüce halifelik ve padişahlık kurumunun
kurtarılması gibi en önemli ve ölüm dirimle ilgili görevleri yapacak olan Büyük
Millet Meclisi…
Hacı Bayram Camii’nde cuma namazı kılınarak Kuran’ın ve
namazın nurlarından ışık alınacak ve güç kazanılacaktır (s. 66).
…meclis, 23 Nisan 1920’de saat 13.45’te (…) en yaşlı gözüken
Sinop Milletvekili Maarif Müdürlüğü’nden emekli Şerif Bey’in konuşmasıyla
açıldı.
Şerif Bey, konuşması içerisinde “…Büyük Millet Meclisi’ni
açıyorum” ifadesine yer vermiştir.
Meclisin 18 Ağustos 1336 tarihli toplantısında okunan
“Hukuku Esasiye Encümeni Mazbatasında” milletvekili sayısı 365 olarak
gösterilir (Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, c. 3. s. 281.).
Meclis Albümü üzerinde yaptığımız incelemede ise 1. TBMM’ye
katılan milletvekili sayısının 378 olduğunu saptadık (s. 79).
…meclisin sosyo-ekonomik yapısı:
Serbest Meslek Sahipleri (çiftçi, tüccar, avukat, gazeteci,
bankacı vs.) 102
Devlet Memuru (memur, öğretmen, emniyet mensubu, diplomat
vs.) 133
Asker 52
Din Adam 32
Seçimle gelen yerel yönetici 30
Aşiret reisi 7
Sağlıkçı 16
Reji görevlisi 2
Teknik eleman (mühendis, usta) 4
23 Nisan 1920’de açılan TBMM’de (…) 228 yüksek eğitim, 94
orta öğretim, 21 meslek ve özel eğitim kurumlarından yetişmiş milletvekilinin
varlığı görülür.
Büyük Millet Meclisi’ne katılan milletvekillerinden 216'sı
Türkçenin dışında başka bir dil bilmezken; 162 milletvekili Türkçe dışında bir
dil biliyordu.
Konuşkanlık açısından Karadeniz Bölgesi milletvekillerinin,
suskunluk açısından da Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi milletvekillerinin
önde olduğu görülmektedir.
TBMM Hükümeti’nin savaş meydanlarında kazandığı başarıyı
barış masalarında da gösterebilmesi için, meclisin ve tüm kamuoyunun hükümete
destek olması gerekiyordu. Oysa Mudanya Mütarekesi’nden sonra basın organları
ve milletvekilleri arasındaki görüş ayrılığı daha da derinleşmişti.
Lozan Konferansı’nın başlaması ve Lozan’da izlenen strateji
hakkında meclisin açık ve gizli oturumlarında yapılan tartışmalar başta Mustafa
Kemal Paşa olmak üzere bazı milletvekillerinde meclisin yenilenmesi düşüncesini
doğurmuştu.
Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi (27 Mart 1923) meclisteki
gerginliği iyice arttırmış hatta Ankara dışına taşırmıştı.
Hüseyin Avni Bey T.B.M.M. ordularının İzmir’e girdiği gün,
Trakya’ya Türk ordusunun geçtiği gün meclisin süresinin bittiğini, ulusun
özgürce oylarını kullanarak temsilcilerini seçip meşru davasını daha ciddi
olarak izlemesini istemiştir. Durak Bey ise söz konusu teklifin kabul edilmesi
ile ulusun, yurdun ve Avrupa’nın BMM’de sandalye ve mevki tutkunu kimselerin
değil yurtseverlerin olduğunu göreceğini belinmiş ve gelecek meclise Birinci
Meclis üyelerinden kimsenin aday olmamasını önermiştir (s. 94).
Sosyalist düşüncenin Anadolu’da tanınmasında en önemli
görevi Hâkimiyet-i Milliye, Yeni Gün, Öğüt ve Açıksöz gazeteleri yapmıştır.
(Yeni Gün’e göre) Yunan, İngiliz, Fransız vb. bizimle savaştığı
için, düşmanımız değil, emperyalist ve kapitalist olduğu için düşmanımızdı (Yeni
Gün, 31 Ağustos 1336.). Öyleyse bu durumda Anadolu hangi tarafa yönelmeliydi?
Bu sorunun cevabını Hâkimiyet-i Milliye “insanların fikirleriyle,
siyasetleriyle, ilimleriyle” sürekli sola doğru gittiğini belirterek,
Türkiye’nin de sola gitmesi biçiminde veriyordu.
Hâkimiyet-i Milliye, 1921’ierde Türkiye’de din ve millet
öğesini komünizmin kurulmasını engelleyici iki faktör olarak görmüştür.
İslamcılar, kapitalizme ve emperyalizme karşı oldukları
kadar komünizme de karşıydılar.
İslamcılara göre; İslamiyet insanlar arasında sınıf ve
milliyet farklarını kaldırmış, rekabet ve muhalefetlere izin vermemiş, “tabi
ile metbu” arasındaki ilişkiyi temin etmiş, hiçbir hükümet şekliyle
“takyit" eylememiş, insanları hak ve ödevlerine bağlı kalmak koşuluyla
gereksinmelerine göre eylemlerinde serbest bırakmıştır. Böylece, insanlar
arasında toplumsal ve siyasal dengenin oluşmasını sağlamıştır (s. 128).
Meclisin Bakışı
…tümünün birleştiği ortak nokta, “Misak-ı Milli” sınırlan
içinde kalan toprakların düşman işgalinden kurtarılarak, ulusal bağımsızlığın
sağlanmasıydı.
Rus Milletler Komiserliği’nin yayınladığı bir bildirinin Kâzım
Karabekir Paşa tarafından 11 Mayıs 1920’de TBMM’ye gönderilmesinden sonra,
mecliste Bolşevik düşünce tartışılmaya başlanmıştır.
Hamdullah Suphi Bey,
“başkalarını topraklarımızdan kovmak için”, “Bolşeviklerden istifade edilerek”
ulusal birliğin sağlanmasını istemiştir (s. 131).
Tunalı Hilmi Bey (…) yaşama
geçirilmiş sosyalizmin kaynağının şeriat olduğu görüşünü savunuyordu.
Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni
Bey Bolşevizmi, yasaları oldukça zehirleyici bir din olarak niteler…
Mustafa Kemal Paşa 14 Ağustos 1920’de TBMM Hükümeti’nin
temel politikasının “kuvvetin, kudretin, hâkimiyetin, idarenin doğrudan doğruya
halka verilmesi”, “ halkın elinde bulundurulmasını” içeren “halkçılık” olduğunu
belirtmiştir.
…sosyalist düşünce, 1920 sonlarında meclisteki etkinliğini
yitirmiştir.
Sivas Kongresi'ne katılan üyelerden bazılarının umudunu
“şarka" bağladıkları görülmektedir. Bunların öncülüğünü Hakkı Behiç Bey yapmaktadır. Sivas Kongresi sonrasında
gizli örgütlenmeye geçen bu kişiler, Millet Meclisi açıldıktan sonra Yeşil Ordu adını
almışlardır.
Yeşil Ordu Cemiyeti’nin Ankara Merkez Heyeti içinde
İttihatçı Hüsrev Sami Bey etkili olmuştur.
Çerkez Ethem’le ilişki kurmuşlardır.
Sosyalizmi tek kurtuluş yolu olarak gördüğünü söyleyen
Çerkez Ethem, bu doğrultuda kamuoyu oluşturmak için Ağustos sonlarında “Seyyare
Yeni Dünya" adlı bir “İslam Bolşevik Gazetesi” çıkararak Yeşil Ordu
Cemiyeti’nin propagandasını sürdürmeye devam etmiştir.
1920 Eylül’üne gelindiğinde gizlilik temeli üstüne kurulan
Yeşil Ordu Cemiyeti tümüyle parçalanmıştır. Genel merkezi oluşturan bir iki üye
dışında üyelerin çoğu hükümetçe kurulan Türkiye Komünist Fırkası’na (T.K.F.)
girmiştir.
Hükümet Sovyetlerin yardımını daha da hızlandırabilmek için,
18 Ekim 1920’de Türkiye Komünist Fırkası adı altında bir parti kurmuştur.
…partinin üyeleri arasında Hakkı Behiç Bey, Mahmut Esat Bey,
Yunus Nadi Bey, Kılıç Ali Bey, Fevzi, Kâzım, Ali Fuat paşalarla, Refet, İsmet
beyler de vardı,
Ne zaman kapatıldığı belli olmayan bu parti, kuruluşunun
ardından ısmarlama bir parti olarak nitelendirilmiştir.
Yeşil Ordu'nun sol kanadını oluşturan bazı kişiler TKF’ye
geçmeyi benimsememiş (…) Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası’nı kurarak (7 Aralık
1920) Yeşil Ordu’nun tabanını kendi yanlarına çekmek için. Yeşil Ordu’nun,
THİF’ye dönüştüğü propagandasını yapmaya başlamışlardır (s. 142).
…kurucuları arasında Tokat Milletvekili Nazım, Bursa
Milletvekili Şeyh Servet ve Afyon Milletvekili Mehmet Şükrü’nün olduğu
görülmektedir.
…
Meclisteki sosyalist milletvekillerinin güven kaynağı olarak
gözüken Çerkez Ethem’in asi duruma düşmesi, sosyalistlerin gücünü
zayıflatmıştır.
…
Mustafa Kemal Paşa’nın, Halkçılık Programı’nın çağdaş
ulusalcılık ilkesine dayalı “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu" olarak
benimsenmesinden sonra, meclisteki hizipleşmeler daha da yoğunlaşmıştı (s. 171).
Birinci Grup
10 Mayıs 1921’deTBMM’de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Grubu adı altında kitlesel bir meclis grubu kuruldu.
Mustafa Kemal Paşa grup başkanlığına seçildi.
…grubun üye sayısı 261'e kadar çıktı.
Grup üyeleri amaçları olan ulusal bütünlüğün ve
bağımsızlığın ancak idari ve iktisadi hayatımızda yaratılacak bir inkılapçı
cereyan ile tamamlanabileceği ve egemenliğin bağsız koşulsuz ulusa özgü olduğu
düşüncesinin uygulamada, gerçek bir duruma getirilmesinin zorunlu bir çalışma
içerdiği kanısındadırlar (s. 174).
Grup dışında kalan Hüseyin Avni Bey
(Erzurum) Meclis Başkanlığı’na verdiği bir önergede “tüm ulusun ve meclisin
benimseyip kendisine kutsal erek olarak gördüğü ilkelerin A.R.M.H. Grubu’nun
kendisine “tüzük olarak” alınmasını eleştirdi.
Grubun, programına uygun olarak, 23 Mayıs 1337’de
yayınladığı bildiriye Kâzım Karabekir Paşa karşı çıkmıştır. Devletin idari
şeklini tümüyle değiştirmeyi amaçlayan Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun temel
alınmasını, programında hilafet ve padişaha ait hiçbir kayda yer vermemesini
hoş karşılamamıştır (s. 176).
1922 yılı ortalarında mecliste olduğu gibi Müdafaa-i Hukuk
Grubu içinde de tam bir dayanışma yoktur. Nitekim bunun sonucu olarak icra
vekillerinin seçimine ilişkin yasanın benimsenmesi üzerine, Müdafaa-i Hukuk
Grubu’nun seçtiği Fevzi Paşa başkanlığındaki hükümet istifa etmiştir (s. 177).
Birinci Grup'un kurulmasından sonra meclis çalışmaları düzenli
hale gelmişti. Yasaların çıkarılması ve kararların alınması hızlanmıştı (s.
178).
Ulusçu politikaya karşı olan İkinci Grup üyelerinin yoğun
muhalefeti, Mustafa Kemal Paşa’yı yeni taktikler geliştirmeye zorlamıştır.
Birinci Grup içinde kendi başkanlığında gizli bir komite
oluşturmuştur.
Bu komite meclis gündemine gelecek maddeleri kendi
aralarında tartışacaklar, vardıkları sonucu grupta kendilerine çok yakın
hissettikleri arkadaşlarına “telkin" edecekler, grup toplantılarında,
komitede vardıkları sonuç doğrultusunda karar çıkarmaya çalışacaklardı.
İkinci Grup üyeleri bunlara “Selameti Umumiye Komitesi”
adını vermiştir.
16 Mart 1922’de gelmiştir. Kastamonu Milletvekili Besim Bey
bu komite hakkında dahiliye vekilinden bilgi istemiştir.
3 Nisan’da, mecliste okunan bu cevaba göre; Anadolu’da
Selameti Umumiye Komitesi adıyla bir cemiyetin kurulmadığı, belirtilmiştir.
Bunun üzerine İkinci Grup üyesi Hüseyin Avni Bey, ya kendileri de oraya dahilse
diyerek açıklamaya tepki göstermiş ve Heyeti Vekile'den dört kişinin bu örgüte
üye olduğunu belirtmiştir.
İkinci Grup
İkinci Grup'un ne zaman kurulduğu belli değildir.
Birinci Grup’un dışına itilen milletvekilleri zorunlu
olarak, aynı amaca ulaşmak için İkinci Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu oluşturdular.
Mersin Milletvekili Selahattin Bey"" de grubun 338
senesi Temmuz’unda “vücutlandığını” söylemektedir.
İkinci Grup, bir muhalefet grubu olarak ortaya çıktığı için,
yelpazeyi geniş tutmuş, farklı amaç ve düşünceye sahip milletvekillerini bu
çatı altında bir araya getirmeye özen göstermiştir.
Ali Şükrü Bey (Trabzon) “bir halk hakkını koruyamazsa... o
halk hürriyet ve serbestisine sahip olmazsa mutlaka müstebitlerin,
mütegallibenin esiri olacaktır. Efendiler, biz halka benliğini vermeliyiz. Halk
hür olduğunu bilmeli ki, kendi kanaati vicdaniye dairesinde" iş
görebilmelidir diyerek (…) özgürlükçü bir politika yanlısı olarak görünmeye
özen göstermişlerdir (s. 185).
İkinci Grupçular 1876 Kanun-ı Esasi’sinin padişah haklarını
belirleyen ilk yedi maddesini tartışmasız olarak kabul ettiklerini
belirtmişlerdir.
İkinci Grup ilk programını 16 Temmuz 1338’de yapmıştır.
Bu programa göre;
Misak-ı Milli dairesinde vahdet ve İstiklal-i Milli’nin
istihsal ve temini(ne),
Mevcut kanunların milli hakimiyet esasına göre
değiştirilmesi ve düzeltilmesi(ne),
Umumi hukukun masuniyet ve muhteremiyeti(ne) özen
gösterilmesini sağlayacaktır.
Memlekette iktisadi inkişaf hakimiyet-i mllliyeyi tevsik
edecek çarelerden birisi olarak kabul edilmiştir. Müessesatı iktisadiyatımızı
himaye, devlet muamelatına vesadet etmek üzere bir devlet bankası kurulacaktır.
Müstakil bir demiryolu siyaseti ittihaz olunacaktır. Memleketimiz bir ziraat
memleketi olarak kabul olunmuştur. Ziraatın terakkisi için ilmi tetkikat icrası
ve fenni alet celbi ve halkın bu yolda irşadı ehemmiyet-i mahsusa ile takip
olunacaktır.
…
Ulusal Kurtuluş Savaşı döneminin en etkin düşünce akımı halkçılıktır.
Selanik kenti, 1911 sonlarına doğru Rusya’da doğup gelişen
Narodnizm düşüncesine de kapılarını açmıştır.
24 Nisan 1920’de yeni bir hükümetin kurulması için Meclis
Başkanlığı’na Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği önergede hükümet biçiminin “Halk
Hükümeti” olmasına dikkat edilmişti.
Halkçılık Programı; 13 Eylül 1920’de Büyük Millet Meclisi
Reisi Mustafa Kemal imzasıyla Meclis Başkanlığı’na sunulmuştur.
Halkçılık Programı’nın amaç ve öğreti bölümünde; TBMM’nin
ulusal sınırlar içinde bağımsız yaşamak, hilafet ve saltanat kurumlarını
kurtarmak amacıyla oluşturulduğu vurgulandıktan sonra, hükümetin amacının salt
halkın özgürlüğünü kurtarmak olmayıp, halkı emperyalizm ve kapitalizmin baskı
ve zulmünden kurtararak onu, yönetim ve egemenliğin tek sahibi yapmayı
amaçladığı belirtilmiştir (s. 199).
Ali Şükrü Bey “bir kaydı ilahi olan din hususuna ehemmiyet”
verilmediğini, eskiden olduğu gibi yeni çıkan cereyanlara bu ülkeyi kaptırmak
isteyenler olduğunu, taklitçilik yerine, ülke yönetiminde yapılacak
yeniliklerin, “erbabının” toplanarak yapılmasıyla daha yararlı olacağını
belirtmiştir.
Ali Şükrü Bey ve arkadaşlarının yaptığı eleştirilerin
yönetimin sosyalizme gidip gitmeyeceğini saptamaya yönelik olduğu görülmektedir
(s. 199-200).
Özel komisyon, Halkçılık Programı’nı ikiye ayırmış amaç ve
öğreti bölümünü meclis bildirisi olarak yayınlamış, öteki bölümü ise Teşkilat-ı
Esasiye Kanunu olarak düzenlemiştir.
Uzun uzun yapılan tartışmalardan sonra 20 Ocak 1921 ’de
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu özel komisyonun hazırladığı kimi maddelerin
değiştirilmesi ile benimsenmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun merkeziyetçi yapısı kalabalık bir
memur sınıfının oluşmasına yol açmıştı. Merkeze dayanan memur, merkezin
zayıflamasına koşut olarak keyfiliğe yönelmişti. Böylece, halktan kopuk bir
yönetim mekanizması oluşturulmuştu (s. 206).
Yeni Türk Devleti’nin yapısını belirlemek amacıyla
hazırlanan Halkçılık Programı’nın özünde halk egemenliğine dayanan bir yönetim
düşüncesi vardı.
Yedi kişiden oluşan ilk geçici hükümet üyeleri şunlardır:
1- Celalettin Arif Bey Erzurum Milletvekili
2- Cami Bey Aydın Milletvekili
3- Bekir Sami Bey Tokat Milletvekili
4- İsmet Bey Edirne Milletvekili
5- Fevzi Paşa Kozan Milletvekili
6- Hamdullah Suphi Bey Denizli Milletvekili
…
Eğitim
9 Mayıs 1920’de mecliste okunan icra Vekilleri Programı’nda,
hükümetin eğitim sorununa yaklaşımı: Maarif işlerindeki gayemiz çocuklarımıza
verilecek terbiyeyi her manasıyla dini ve milli bir hale koymak ve onları
cidal-i hayatta muvaffak kılacak istinatgâhlarını kendi nefislerinde
bulunduracak kudret-i teşebbüs ve itimat-ı nefis gibi seciyeler verecek,
müstaki bir fikir ve şuur uyandıracak, bir derece-i aliyeye isal eylemek, okulların
programlarını düzeltmek… / s. 281
Hükümet programında eldeki okulların iyi bir biçimde idare
edileceği belirtilmiş olmasına karşılık, ekonomik ve siyasal nedenlerle ilk
yıllarda okulların sık sık kapatıldığı görülmektedir. Örneğin Antep'e 44 okul varken
bunun 23’ü kapanmıştır.
(Hamdullah Suphi) Çocuklarımızı kendi milletlerinin köküne
irca etmektir. Mazilerine sadık kalmalıdır. Maarifi yükseltmek için alimler
yetiştirmeliyiz.
Vehbi Bey, kurduğu bir komisyonla bu programlardaki
derslerin adlarını değiştirmeye ve eğitimi daha da islamileştirmeye
yönelmiştir.
(Ulusalcılar) Anadolu’da Amerikalıların açtığı okulların
örnek alınarak ilkokuldan başlayıp sanat ve ticarete yönelik eğitim verilmesi
planlanmıştır.
…
Osmanlı İmparatorluğu’nda maden arama ve işletme izni alan
bazı kişiler, bu iznin bir kısmını veya tamamını “vukuf ve sermayesizlik
yüzünden hasım yabancı devletlere devretmeye" çalışıyorlardı.
İkinci Meşrutiyet sonrasında Notacı Emin Bey, İlusu-Ermeği arasında
demiryolu yapma ve bu yolun 1 km. etrafındaki madenleri işletme ayrıcalığını
almıştı. Celalettin Arif Bey de bu ayrıcalığa ortak olmuştu, 14 Ağustos 1920’de
Celalettin Arif Bey bu imtiyazdaki payını İtalyan
uyruklu “Terni Company”ye devretmişti.
Dış Politika
Ali Şükrü Bey İngiltere’yle, Hulusi Bey Fransa’yla, Ziya
Hurşit Bey Almanya’yla işbirliği yapılmasını istemiştir.
Dr. Emin Bey ise ulusalcıların “Şarka” yönelmelerini
önermiştir.
…
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1997
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder