Boğazlar Komisyonu’nun Kuruluşu Ve Faaliyetleri (1924-1936)
Public and Private International Law Bulletin, Volume: 37,
Issue: 1, 1-28
Lozan Antlaşması’nın ekinde yer alan Boğazlar Mukavelesi
Türkiye’nin mutlak hakimiyetini zedeleyebilecek hükümler içermesine rağmen
imzalanmış ve onaylanmıştır. Bu bağlamda en çok dikkat çeken hüküm uluslararası
karaktere sahip Boğazlar Komisyonu’nun kurulmasına ilişkindir.
Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi neticesinde müttefikleri
ile irtibatı kesilen Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda
kaldı.
İtilaf Devletleri mütarekeye ve devletlerarası hukuka aykırı
biçimde Çanakkale, Gelibolu ve İstanbul’u fiilen işgal ettiler.
11 Aralık 1919 tarihinde İngiliz ve Fransız başbakanları
riyasetindeki heyetler Londra Konferansı’nda Milletler Cemiyeti himayesi
altında İstanbul ve Boğazlar bölgesinde uluslararası bir devlet kurmaya yönelik
bir proje müzakere edildi.
Fransızların, Milletler Cemiyeti himayesi altında kurulması
tasarlanan “İstanbul ve Boğazlar Devleti”nin İngiliz hegemonyasına
girebileceğini sezerek muhalefete geçmeleri üzerine İngilizler sömürgelerindeki
Müslümanlardan gelebilecek tepkileri de göz önünde bulundurarak projeyi askıya
aldılar.
Sevr Antlaşması’nda Boğazlar Komisyonu’nun kurulmasına karar
vermişlerdi. Boğazlar Komisyonu ayrı bir bayrağa, bütçeye ve inzibat
kuvvetlerine sahip olabilecekti. Bu yönüyle Boğazlar Komisyonu adeta bir
devletin niteliklerine sahip olacak, Türkiye’nin bölge üzerindeki hâkimiyeti
ancak sembolik bir şekilde devam edebilecekti.
İtilâf Devletleri, 13 Mayıs 1921 tarihinde Türk-Yunan
Savaşı’nda tarafsızlıklarını açıklayarak İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının
etrafında bulunan araziyi tarafsız bölge olarak ilan ettiler.
Türk Boğazlarında tarafsız ilan edilen bölgeyi tanımayan
TBMM, İzmir’in geri alınmasından sonra Çanakkale ve İzmit üzerinden Boğazlar
bölgesine yönelik bir kuşatma harekatı başlattı.
İngilizler, sömürgelerinden takviye kuvvet getirmeye karar
verdiler. Yeni Zelanda dışındaki sömürgeler bu çağrıyı geri çevirdiler.
İngilizler bu kez Yunanistan dışında Balkan devletlerinden
destek istemeyi düşündüler fakat sonuç alamadılar.
Son çare olmak üzere İngilizler İstanbul, Kıbrıs, Malta ve
Mısır’daki kuvvetlerini Çanakkale ve İzmit’e sevk etmeyi planladılar ancak
boşaltılan bölgelerde güvenlik zafiyeti oluşacağından mütevellit bundan da
vazgeçtiler.
Öte yandan savaş ekonomisi dolayısıyla İngiliz kamuoyunda da
yeni bir savaşa karşı sesler yükselmeye başlamıştı. Boğazlar bölgesinde takviye
edilemeyen İngiliz birliklerinin Türk ordusunun karşısında tutunamayacakları da
belliydi.
TBMM ise Boğazlar bölgesini işgalden kurtarabilecek bir
donanmaya sahip olmadığı gibi İstanbul ve Trakya’da isyan çıkarabilecek düzeyde
bir teşkilatlanma gerçekleştirememişti.
Bunlardan başka askerî başarıdan sonra siyasî, sosyal ve
ekonomik alanlarda reformlar gerçekleştirmek istenildiği için işgal altındaki
İstanbul ve Boğazlar bölgesinin sulh yoluyla bir an önce geri alınması daha
uygun bulunuyordu. İşte bu düşüncelerle taraflar Çanakkale
Krizi adı verilen bu bunalım dönemini Mudanya Mütarekesi’ni imzalayarak
sona erdirdiler.
Boğazlar Mukavelesi’ne göre bir devletin Karadeniz’e doğru
Boğazlardan geçirebileceği âzami kuvvetin miktarı; Karadeniz’e sahildar
devletlere mensup ve geçiş esnasında Karadeniz’de mevcut en kuvvetli donanmanın
âzami kuvvetinin toplam miktarını aşmayacaktı. Bu noktada Boğazlar
Komisyonu’nun vazifesi, her yılın Ocak ve Temmuz aylarının birinci günü,
Karadeniz’e sahildar devletlerden bilgi almak…
Milletler Cemiyeti’ne vazifesinin icrasına ilişkin ve ayrıca
ticaret, geçiş ve geliş-gidiş bakımlarından yararlı tüm bilgileri içeren bir
rapor sunacaktı.
Boğazlar Komisyonu bir Türk temsilcisinin başkanlığında
Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan, Romanya,
Sovyet-Rusya ve Sırp-Hırvat-Sloven Devletleri temsilcilerinden oluşacaktı.
Lozan Antlaşması’yla böyle bir uluslararası komisyonun
varlığına izin verilmesi Türkiye devletinin tam hakimiyet anlayışını
zedelemekteydi.
Boğazlar Mukavelesi’nin onaylanmasının ardından Türkiye,
Boğazlar Komisyonu için İstanbul Karaköy’de bulunan Tophane Kasrı (Köşkü)’nü
idarî bina olarak tahsis ederken, Tümamiral Hüseyin Vasıf (Temel) Paşa’yı
Boğazlar Komisyonu Başkanı olarak atadı.
Komisyon 25 Ekim 1924 tarihinde toplantılara başlayabildi.
Sovyet-Rusya ve Sırp-Hırvat-Sloven Devleti antlaşmayı
onaylamadıkları için Komisyon’a üye atamadılar.
Bilhassa bölgesel ve uluslararası bir güç olarak
Sovyet-Rusya’nın antlaşmayı onaylamaması Türk Boğazlarının geleceği hakkında
endişelere neden olmaktaydı.
Boğazlar Komisyonu’nun kuruluşundan itibaren limanlarda bir
takım sorunlarla karşılaşan yabancı tüccarlar ve gayri müslimler Komisyon’a
şikayette bulunarak Türk makamları üzerinde baskı yaratmayı düşündülerse de
Komisyon’daki Türk başkanın ağırlığını koymasıyla Komisyon’un vazifesi
haricindeki işlerle meşgul olması engellenebildi.
1925 yılı başlarında Boğazlar Komisyonu Başkanı Vasıf Temel
Paşa’nın tüm engelleme çabalarına rağmen Komisyon’un yabancı üyelerin
desteğiyle, bir “alamet-i farika olmak üzere” Komisyon’a mahsus bir bayrak
tespit edilerek toplantıların yapılacağı gün Tophane Kasrı’na asılmasına karar
verildi.
Yabancı temsilcilerin, bayrağın toplantının yapılacağı
günlerde asılmasında ısrar edeceklerini bildirmeleri üzerine Vasıf Paşa başkan
sıfatıyla bütün mesuliyeti üzerine alarak bayrak asılmasına engel oldu.
Neticede Komisyon üyeleri bu kararlı tutum karşısında geri
adım atmak zorunda kaldılar.
Boğazlar Mukavelesi’nin sağlık denetimine ilişkin hükümleri
de Boğazlar Komisyonu tarafından suistimal edilmek istendi. Oysa Boğazlar
Komisyonu, savaş gemilerinin Boğazlardan geçişini gözetlemekle yükümlü kılınmış
idi.
…ilgili devletler, bu ve türevi meselelerin Boğazlar
Komisyonu’nda görüşülmesini sağlayarak Boğazlar Mukavelesi’nde açıkça
belirtilmeyen hususları Türkiye’ye kabul ettirmeyi hedefliyorlardı.
İngiltere’nin tavrına karşın Sovyet-Rusya’nın deniz
kuvvetleri hakkında malumat vermemesi nedeniyle Boğazlar Komisyonu vazifesini
yapmakta zorlanıyordu. Türk Hükûmeti’nin aracılığıyla bu mesele çözüme kavuşturulabildi.
Sovyet-Rusya gerekli malumatı Boğazlar Komisyonu’na değil Türkiye’ye verecekti.
1929 yılı içerisinde İtalya’ya ait 21 savaş uçağı Boğazları
geçmek amacıyla Boğaziçi’ni takip ederken 13 tanesi de aldıkları emre uygun
olarak Marmara ve İzmit yarımadası üzerinden uçarak bu filoya katılmışlardı.
Komisyon, Karadeniz’de Sovyet-Rusya’nın o tarihte 21 talim
deniz uçağına sahip olması hasebiyle 34 İtalyan deniz uçağının bulunmasının
Karadeniz’de dengeyi bozduğu kanaatindeydi.
Komisyon bu meseleyi Milletler Cemiyeti’ne havale etti.
Milletler Cemiyeti Genel Sekreterliği meseleyi Boğazlar Komisyonu’na havale
etmeyi kararlaştırdı.
Sovyet-Rusya Baltık denizindeki donanmasını Karadeniz’e
nakletmeye devam etti.
Romanya, bu yığınağın kendisine karşı yapıldığını ileri
sürerek Boğazlar Komisyonu’ndaki temsilcisi aracılığıyla protestosunu dile
getirdi.
1932 yılında Milletler Cemiyeti’ne üye olduktan sonra
Türkiye, Batı’ya entegrasyon sürecini hızlandırırken (…) Boğazlarla ilgili
taleplerini gündeme getirdi.
Türkiye 1933 ve 1935 yıllarında Cenevre’de düzenlenen
silahsızlanma konferanslarında, değişen koşullar ve güvenlik zafiyetini gerekçe
göstererek Boğazlar Mukavelesi’nde tadilat teklifini gündeme taşıdı. …bu
teklif, İngiliz ve Fransızlar tarafından kabul edilmedi.
İtalya, Almanya ve Japonya’nın izledikleri yayılmacı
politikaları gerekçe gösteren Türkiye 10 Nisan 1936 tarihinde verdiği nota ile
taleplerinde ısrarcı ve kararlı olduğunu gösterdi ve Montrö Boğazlar
Konvansiyonu ile hedefine ulaştı.
Türk Boğazlarında uluslararası kontrol dönemi sona erdi.
Montrö Boğazlar Konvansiyonu’nun imzalandığı tarihte
Boğazlar Komisyonu yaz tatili nedeniyle çalışmalarına ara vermiş durumdaydı.
Boğazlar Komisyonu 3 Ağustos 1936 tarihinde olağanüstü
toplantıya çağrıldı ve
İngiliz üyenin yaptığı açıklamaların ardından Komisyon’un
bir ay sonra tasfiye işlemlerine başlaması kararlaştırıldı.
10 Eylül 1936 tarihinde Boğazlar Komisyonu Başkanı Mehmet
Ali Talay, Montrö Boğazlar Konvansiyonu gereğince Komisyon’un işlerinin bundan
böyle Türk Hükûmeti tarafından görüleceğinden Komisyon’un mesaisine nihayet
verildiğini Milletler Cemiyeti Genel Sekreterliği’ne iletti.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder