30 Mayıs 2015 Cumartesi

Gottfried Wilhelm Leibniz

Gottfried Wilhelm Leibniz (1646-1716)
Leipzig’de felsefe, Jena’da matematik, Altdorf’ta hukuk okudu. Yapıtları: Metafizik üzerine Söylem, İnsan Anlığı Üzerine Yeni Denemeler, Theodicée, Monadoloji, Doğa ve Tözlerin Etkileşimi Üzerine Yeni Sistem, Bilgi, Doğruluk ve İdeler Üzerine İnceleme.

Leibniz’e göre güvenilir bilgiye götüren yol matematikten geçer. Matematikte her şey kesin, net ve açıktır. Bu nedenle eğer matematiksel yapıya götürecek bir yöntem uygulanabilirse, diğer bilimler de matematik gibi doğruluğu apaçık bilgi sistemleri haline gelebilir, birbirleriyle uyumlu kılınarak evrensel bir bilim sistemi ya da ansiklopedisi ortaya çıkarılabilirler.

De arte Combinatoria (1666) adlı yazısında, ilk kez bir Ortaçağ düşünürü olan Raymond Lulle tarafından dile getirilen, bir yöntem öne sürdü. Buna göre karmaşık yapılı terimler yalın terimlere doğru çözümlenmeliydi: Ele alınan terim şekilsel olarak onu oluşturan parçalarına geri götürülecek ve böylece terim tanımlanmış olacak, ardından eldeki parçalar da kendi parçalarına ayrılarak onlar da tanımlanmış olacaklardı. Süreç daha fazla tanımlanamaz olan öğelere dek devam edecektir. Bu tanımlanamaz öğeler ya da terimler insan düşüncesinin abecesini oluşturacaktır. Leibniz bu tanımlanamayan terimlere ilk olanaklar (Primae possibilitates) adını verir. Bu yöntem yeni önermelerin ve bunları da birleştirerek yeni önermelere ulaşmanın bir sanatını -birleştirme sanatını (ars combinatoria) ortaya koymaktadır. Bu yöntem tümdengelimci-formel ve matematiksel bir mantık oluşturma çabasını sergilemektedir. Leibniz bu şekilde, mantık ve matematiğin de içinde bölüm olarak bulunduğu evrensel bir bilim düşlüyordu.

Bilgi Kuramı
Leibniz’in bilgi konusundaki görüşleri büyük ölçüde önerme çözümlemeleri üzerine kurulmuştur. Ona göre her önerme bir özne-yüklem yapısı gösterir. Önermenin özne-yüklem biçimi özseldir. Ancak tüm önermeler doğruluk koşulları bakımından aynı yapıda değildir. Monadoloji isimli eserinde us (akıl) doğruluklarından ve olgu doğruluklarından söz eder.
Us doğrulukları zorunlu doğruluklardır; bunlar öncesiz sonrasız doğrudurlar. Leibniz bunları genelde özdeşler olarak nitelendirir. Çünkü bunların yapısı “A, A’dır,” biçimindedir. Yani önermenin yüklemi durumundaki terim ya özne durumundaki terimle özdeş anlamdadır. John Locke, insan zihninde doğuştan hazır bulunan bilgilerin varlığını reddederek bu görüşü eleştirdi (İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme).
Olgu doğrulukları ise deneyim yoluyla elde edilirler. Bunların doğrulukları a posteriori olarak bilinir. Olgu doğruluklarının doğruluk koşulu olarak Leibniz, yeterli neden ilkesini öne sürmüştür. Bu da Tanrının öyle olması ile ilgili seçimidir. Olgu önermelerinde yüklem terimi özne kavramına yeni bir bilgi eklemektedir. Bu tür önermelere Kant, sentetik önermeler demektedir. Bilgimizi genişleten önermeler daha çok bu yapıdadır.
“Bilgi Doğruluk ve İdeler Üzerine” başlıklı yazısında Leibniz duyu bilgisinden söz ederek duyu bilgilerinin yanlışlığa açık olduklarından söz etmektedir.

Töz Öğretisi
Bir töz kendisine yüklenecek tüm yüklemlerin gizil olarak taşıyıcısıdır. Ancak bu sadece Tanrıya özgü bir bilgeliktir.

Yalın Tözler ya da Monadlar
Leibniz’e göre duyulur nesne ya da cisimler bölünebilirdir. Yani cisimler birtakım bileşikler durumundadır. Bileşikler birtakım parçalardan oluştuğuna göre bu barçaların her biri yalın kabul edilmelidir. Leibniz duyulur şeyleri oluşturan bu yalın tözlere monadlar der. (Monad terimi Yunanca birlik ya da teklik anlamındadır). Bunlar doğanın gerçek atomları ya da şeylerin kurucu öğeleridirler. Leibniz’in monadlarının biçimi ve uzamı yoktur. Leibniz’e göre “yalın bir şey uzamlı olamaz çünkü yalınlık ve uzam bağdaşmazdır.
Monadların uzamlı olmaması, maddesel olmadıkları sonucunu doğurur. Leibniz monadları ruh kavramından yola çıkarak, tinsel olarak kurgulamıştır. Monadlar ruh türünden yalın tözlerdir.
Tözün bir başka tanımı “eyleme yetenekli varlık” olmasıdır. Her monadda bir etkinlik ilkesi ya da ilkel bir güç vardır. Bu güç monadlara yaratılıştan verilmiştir ve onları içsel olarak devinimli kılar.
Tinsel ve uzamsız bir töz-monad idesinden maddeye ve maddesel cisimler düşüncesine nasıl geçilebilir? Leibniz bu açıdan birincil madde ve ikincil madde ayrımı yapmaktadır. Birincil madde henüz bir soyutlamadan başka bir şey değildir ve bu anlamda henüz bir edilginliktir. Ama ikincil madde yani cisim edilginliği olduğu kadar etkinliği de kapsar; böylece edilgin ve etkin ilkeler birlikte bir cismi, biz insanların asıl maddesel töz dediği şeyi ortaya koyarlar.
Sonuç olarak cisimsel töz, bir monadlar bileşiğidir.
Her monadın, üyesi olduğu cisimdeki değişimlere karşılık düşen izleyen algıları vardır. Monadlar bu değişimleri içsel bir ilke ile gerçekleştirirler. Leibniz bunu istek (appetition) olarak adlandırır.
Tamalgı, algının yani içsel durumun bilincinde olma ya da onu düşünme demektir. Kimi monadlar bellek ve bilinç olmaksızın bulanık algılara sahiptirler (nebat gibi).

Ruh-Beden İlişkisi
Ruhun bedenle ilişkisi başat bir monadın bir monadlar toplamı ile ilişkisinden başka bir şey değildir. Burada başat monad insan ruhu, monadlar toplamı ise insan bedenidir. İnsan ruhu yalın tek bir monaddır. İnsan bedeni ise tinsel yapılı monadların bir bileşiğidir.

Leibniz’in tüm metafizik siteminin temeli, onun önceden kurulmuş uyum ilkesi adı verilen bir ilkeyi kabul etmesine bağlıdır. Leibniz’e göre tüm evren uyum içinde ve yetkin olarak işleyen bir sistemdir.

---

Modern Felsefe I
Prof. Dr. Sara Çelik
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No: 2588
Haziran 2012, Eskişehir


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder