29 Mayıs 2015 Cuma

Rönesans Döneminde Siyasi Düşünceler

Rönesans Döneminde Siyasi Düşünceler
Niccolo Machiavelli
Söyleşiler adlı yapıtında politika yazılarını bir araya getirmiş (bu eserde cumhuriyet yönetimini övmüştür), Savaş Sanatı’nda ise ileri savaş taktiklerini incelemiştir. Prens adlı başyapıtı politikada aldatıcı taktiklerin kullanımını içeren bir siyaset yapma biçimi olan makyavelizm terimiyle özdeşleşmiştir.
Prens’te bir prensliğin nasıl kurulacağı, nasıl yönetileceği, nasıl yitirileceği, tarihsel ve deneyimsel yollarla anlatılır. Yaşadığı dönemin siyasi karışıklıkları nedeniyle güçlü bir devlet yönetimini savunmuş olan bu eser politik realizm ile politik idealizm arasındaki köklü ayrıma büyük katkı yapmıştır.
Prens, devletin bekası için gerektiğinde her türlü etik dışı eylemi yapmak zorundadır. Devletin esenliği için bazen yurttaşı aldatmak kaçınılmaz olabilir.
Ahlaklılığın politik açıdan yeniden tanımlandığı Prens’te, önemli olanın amaç olduğu, amaca götüren araçların iyi ya da kötü olmalarının önemi olmadığı vurgulanmaktadır. Machiavelli’nin sonul amacı, yöneticinin kendi çıkarları değil, devletin gücü ve çıkarlarıdır.

Jean Bodin
Fransa’da, Angers’da doğdu. Paris Parlamentosunun üyesi oldu ve Toulousse Üniversitesinde öğretim üyeliği yaptı. Bir veba salgını esnasında Laon’da öldü. Devlet Üzerine Altı Kitap adlı temel yapıtında mutlak monarşi rejimini savunmuş ve kuramını laik, hukuksal temelden hareketle egemenlik kavramı üzerine oturmuştur.
Devlet adına egemenliği hükümdar-kral kullanır. Kralın kullandığı egemenlik bölünmez, parçalanmaz ve devredilemez. Kral doğal hukuk ve ahlak yasalarına bağlıdır ve kendisini sadece Tanrıya karşı sorumlu görür.
Bodin’e göre, nasıl ki ailenin reisi babadır, bir aileler toplamı olan devletin reisi de kraldır.
Egemen, yurttaşlara karşı sorumlu olmamakla birlikte tümüyle sorumsuz da değildir. Kralın her şeyden önce doğal yasaya karşı sorumluluğu vardır; kralı doğa yasasına uymaya zorlayansa vicdanıdır.
Bodin, papalık idaresine karşı ulus devlet fikrinin öncü savunucularındandır.
Kısaca Colloquium olarak bilinen 1588 tarihli yapıtında ise doğruluğun doğası üzerine yedi eğitimli kişi arasında geçen bir konuşmayı konu edinmiştir. Leibniz, bu yapıt nedeniyle Bodin’i Batı dünyasında dini toleransın kurucularından biri olarak övmüştür.

Hugo Grotius
Uluslararası hukuku doğal yasa kavramı temelinde kuran öncü düşünürlerdendir. Bu alanda yarattığı etki günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Bu alandaki en önemli yapıtı Savaş ve Barış Hukuku Üzerine: Üç Kitap (De jure belli ac Pacis: Libri Tres) adını taşır. Aynı alanda Serbest Deniz (Mare Liberum) adlı yapıtı da ünlüdür.
Grotius’a göre doğal yasalar (ius naturale) kaynağını tıpkı Stoanın belirttiği gibi insanın ussal doğasında bulmaktadır.
Buna karşılık konulmuş hukuk yasaları (ius civile) insan topluluklarının tarihsel süreç içinde birtakım gereksinimlere bağlı olarak ve isteyerek oluşturdukları hukuk sistemidir.
Grotius’a göre devlet, insan aklı ve doğası üzerine kurulmuş doğal bir kurumdur ve bireylerin doğal haklarını güvenceye almakla yükümlüdür. Halkın egemenlik hakkı vardır ama bunu yöneticiye devreder. Grotius bu görüşleriyle demokrasi fikrinin önünü açmıştır.

Grotius doğal yasanın içeriğini iki yöntemle doldurmaya çalışır: Birincisi a priori yöntemdir: bu açıdan salt ussal reşeksiyon ile insan doğası ve insansal koşul üzerine eğilir: Buna göre, eğer tolere edilebilir bir toplum yaşamı olanaklı olacaksa, toplum yaşamını düzenleyen belirli kurumlar ve kurallar da olacaktır. İkincisi, a posteriori yöntem olarak ise, insan doğasının ve koşullarının olgularından hareket etmek yerine, büyük ölçüde paylaşılan bir fikirden hareket eder. Bu da tüm uluslar arasında doğal yasanın gereği olduğuna inanılan bir şeyi ya da uygarlık yolunda ilerlemeye yol açan şeyleri yapılaştırmaktan ibarettir.
Grotius bireysel hakların korunabilmesi için egemen bir otoritenin gerekliliğine de dikkati çekmiştir.

Johannes Althusius
1603 de yayınlanan Politica Methodice Digesta, Atque Exemplis Sacrir et Profanis Illustrata adlı ünlü yapıtında federalizm kavramının gelişimine büyük katkı yapmış ve ilk federalistlerden biri olarak nitelenmiştir.
Althusius’a göre biricik egemen güç halktır ve yönetici halkın seçtiği bir görevlidir. Böylece Althusius, halk egemenliği düşüncesine kesin formunu kazandıran ilk düşünür olmuştur.
Althusius, mutlak monarşi fikrine daima kararlılıkla karşı çıktı. Ona göre monarşi insanın ussal özüne, yani doğal yasaya aykırı bir yönetim biçimiydi. Althusius’a göre egemenlik doğrudan halktan çıktığı için, sadece halkın elinde bulunabilir.

---

Modern Felsefe I
Prof. Dr. Sara Çelik
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No: 2588
Haziran 2012, Eskişehir


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder