25 Mayıs 2015 Pazartesi

İlber Ortaylı - Osmanlı Düşünce Dünyası ve Tarih Yazımı

İlber Ortaylı - Osmanlı Düşünce Dünyası ve Tarih Yazımı


Tarih Dersleri -1: Tarih Nedir?
Historia / Yunanca “somut bir malzeme, müşahhas bir malzeme, bilgi” demek.
Arapçadaki tarih kelimesinin kökü “ay bilgisi” demek.
Res gestae ise Latincede “res” şeyler demek; “gestae” hatt-ı harekât, tavır, hareket anlamındır.

Almanca tarih kelimesi “geschichte” hikâye demek, story değil ama; olmuş anlamı var içinde çünkü. (s. 1)

Yunanlılar / etrafa bakıyor, “bu nedir?” diye. Bu duygu var; bu aidos’tur işte.

Herodot / yaptığı belirli bir gerçeğin etrafındaki rivayetleri toplamak.

Thukydides’te tam bir soğukkanlılık var.

Tarih yazımında / kimse kimseyi geçmez, normlar bellidir. (s. 3)

Tarihçilik / belirgin bir şekilde, abartma ve yalana sapmadan yorumlama meselesidir.

Batılılar “İslam medeniyeti” diyor. Hâlbuki Müslümanların medeniyeti var.
İslam medeniyeti yok ve olmaz.
Çünkü tabir infiratçıdır (izole edici)

Medeniyet tarihi açısından en tehlikeli şey Aydınlanma Çağı’nın tarih yaklaşımıdır; çünkü tarihi yorumla kademelere ayırmışlardır. Teleolojik, gâî bir yorum getirmişlerdir. En iptidaisi Voltaire’dir. Bu çizgiye Weber, Tonnies ve Karl Marx dâhildir. (s. 6)

Artık insanoğlu tarihi (…) bir şey inşa etmek için kullanıyor.

Bu nedenle “tarih yapmak” gibi bir görüş ve deyim ortaya çıkıyor.

St. Augustinus’un de Civitate dei’si 17. Yüzyılda J.B. Bossuet’nin Discours sur I’Histoire universelle ad usum Dophinum adlı eserinde ustaca bir ortak bulunuyor. Tanrı’nın insan topluluğunu belirli bir amaca götürdüğü işleniyor bu eserde. İşte bu teleolojik (gâî) yorum, Avrupa düşüncesinde Voltaire’den Hegel’e birçok yazarı etkiledi. (s. 11)

Kültürler; arası saygılı bakış Eski Yunanda vardı, İslâm ortaçağında vardır.
Rönesans sonrası Batı ise egosentrik, etnosentrik bir dünyayı, bir kurulmuş düşünceyi temsil eder. (s. 13)

Tarih Dersleri -2: Tarih Yazıcılığı (Yunan ve Roma Geleneği)
Hakikatin künhüne inmekten çok, çıplak gerçeği görüp onu tasnif etmek; Yunan düşüncesinin herhalde en önemli katkısı da budur.

Tarihi yazarken, efsaneden kurtulamamışlar.
Fakat Roma tarihçiliğinde (…) doğrudan doğruya tarihe ve millete misyon yükleme niteliği vardır. (s. 16-17)

Yunanistan’ın izleyicisi olduğunu iddia eden Batı, Yunandan çok Roma tarzı bir historiografiyi benimsemiştir.

Roma / bu militarist bir toplumun tarihidir. Askeri tarihtir ve burada bir Romalılık söz konusudur; başka milletleri idare edecek bir misyon. (s. 22)

Roma tarihçiliğinde (…) bir tür etrafı inceleme, mukayese etme ve pratik bir yaklaşım söz konusu. Hâlbuki bu daha evvel söz konusu değildir. (s. 23)

Polybios / ona göre bütün tarihçiler tarih yazımıyla siyasi faaliyet için eğitimi amaçlar. (s. 24)

Tarih Dersleri -3: Hellensitik Devirde Tarihçilik
Tarihyazıcılık alanında en önemli aşamalardan (…) birini Hellenizm devri (…) oluşturur.

General Ptolemaios Mısır’ın hükümdarı olduğunda Kobt rahib Manethon’a eski Mısır vesikalarını kullanarak, Yunanca Mısır tarihini yazmayı emretti.

Yunan (…) kendi ile barışık bir kültür (…) etrafa üstünlük mukayesesi yok. Bu yüzden Hellenizm devrinde dışa yönelik bir tarihçilik başlamıştır.

Tevrat mı istiyorsun, Yunanca tercümesi var; felsefî, edebî eser, matematik, tıb mı istiyorsun Yunancası var… (s. 31)

Yunanca, Doğu Akdeniz dünyasının en yaygın diliydi
Bugün Şark tetkikleri yapmak isteyen insanın kesin olarak Yunancayı çok iyi bilmesi lazım. (s. 33)

Türkoloji ve Var Olmayan Bir Dal: Oksidentalistik
Oryantalizmin sorunu / oryantallerin, oksidentalist olmaları, yani Doğuluların Batı-bilimci olmaları gerekiyor.

Resmî Tarihçilik Sorunu Üzerine
Resmî tarihçilikten kasıt, toplumun başındaki yönetimin yüceltilmesi ise, böyle bir eğilim ve hattâ kurum, tarihin kendisi kadar eskidir.

Hükümdarın veya bazı kabilelerin destan ve vekayinamelerde saptırılmış olay ve övgülerle yüceltilmesi üniversal bir olgudur.
Resmî tarihçilik denen olgunun ve kurumun köklerini bakıma Rönesans ve Aydınlanma döneminde aramak gerekir. Bu günahı doğuran ana da tarih felsefesi denen daldır. Voltaire…

Jean Deny ve Türkoloji
Osmanlı Türkolojisi akademik kurumlarda değil, edebî ve siyasî muhitlerde doğmuştur. (s. 52)

16. Yüzyıl Alman Seyahatnamelerinde Türkiye
Hans Dernschwam’ın Günlüğü (1553-155)
“Türkler tarih bilmezler, ibadetleri Arapçadır. Rahiplerini anlamazlar, tıpkı bizimkilerin papazların Latincesini anlamadığı gibi.”

Solomon Schweigger’in İstanbul İzlenimleri (1571)
…eserinin önemli bir bölümü İstanbul’da gördükleri hakkındadır.

İstanbul’un kamusal binalarının güzellik ve görkemine değinmektedir. Ona göre bu binalardaki şaşaa ancak riyakârlara ve sahte dindarlık taslayanlara özgüdür; gerçek müminler bu işte gevşek ve ihmalkârdır ve paralarını faydalı işlere yatırırlar. (s. 63)

19. Asırdan Zamanımıza Hindistan Üzerine Türk Seyahatnameleri
Direktör Ali Bey
Bağdat üzerinden Hindistan’a yaptığı seyahat (H. 1300-1304) 1884-1888 yılları arasındadır ve bu uzun iş seyahatinin sonucunda seyahat notlarını 1898’de bastırmıştır.

Bağdat’ı uzun uzadıya anlatmaktadır.

Ahmed Hamdi Efendi’nin Hindistan ve Sevad-ı Afganistan Seyahatnamesi
Ahmed Hamdi Efendi, din adamıdır.
Hind’de en çok dinler onun ilgisini çekmiştir.

Falih Rıfkı’nın Zeytindağı eseri; İmparatorluğun Şark’taki yıkımının realist ve renkli bir destanıdır.

Avrupa Seyahatnamelerinde Türkiye ve Türkler
Türkiye’yi anlatan seyahatnamelerden ilki Schiltberger’inkidir. Hans Schiltberger 1396 Niğbolu Savaşı’nda Türklere esir düşmüştür. Esareti uzun sürmüş… (s. 77)

“…bütün dünyayı dehşete düşüren Türkler karılarından korkarlar…”
Schiltberger

18. Yüzyılda Akdeniz Dünyası ve Genel Çizgileriyle Türkiye
Fransa, İngiltere / Atlantik ülkeleri Akdeniz’deki faaliyetlerini bir süre tatil ediyorlardı (17. yüzyıldan sonra)
Boşluğu ise Avusturya dolduracaktı. (s. 86)

1774-83 / Kırım’ın Rusya’ya ilhakı / İstanbul’un tahıl ihtiyacı gereği ticaret devam ediyordu / ağırlıkla kaçak yollarla ve bu yollar Osmanlı tebaası Rum armatörleri zenginleştirdi. Bunlardan biri de Alexander İpsilanti’dir. (s. 88)

Osmanlı’da 18. Yüzyıl Düşünce Dünyasına Dair Notlar
Cevdet Paşa / ona göre devlet bir vahiydir. Cevdet Paşa’daki epistemolojik sorun, diğer kurumlaştırma gayretlerinde de mevcuttur. (s. 97)

18. yüzyıl / değişmenin adının konmayıp zarurî olarak yaşandığı bir asırdır.
Dolayısıyla 18. yüzyılı mektep kitaplarının deyişiyle gerileme çağı olarak kabul etmek bir düşünsel hamlıktır.
Ahmet Cevdet Paşa, medeniyeti reddeden ve her yenilikte bid’at arayan Vahhabîliğin kökünün İbn-i Teymiyye’ye kadar uzandığını söyler ki doğrudur. (s. 98)

Osmanlı Seçkinleri

Tanzimat Adamı ve Tanzimat Toplumu
1849 Polonya-Macaristan mültecileri
19. yüzyıl Osmanlı hayatına birtakım yeniliklerin girmesinde mültecilerin payı olduğu açıktır.

Klasik Arap ve İran edebiyatının Türkçedeki en iyi tercüme ve şerhleri 19. yüzyılda yapılmaya başlandı.

Osmanlı Devletinde Laiklik Hareketleri Üzerine
Laique, laicus yani lâdinî, kavram olarak ruhban sınıfına ve ruhaniyete ait olmayan düşün ve yaşam biçimini ifadede kullanılan bir deyimdir.

Osmanlı padişahı 15. yüzyılda artık Oğuz boylarının başkanlığından çok bir Roma kayzeri olmayı benimsemiştir.

Yavuz Sultan Selim’in hilafet sembollerini hem de merasimle aldığı rivayeti, onun çağdaşları tarafından değil 18. yüzyıl vakanüvisi Enderunlu Ata tarafından ortaya atılmıştır. Üstelik Yavuz Sultan Selim bu unvanı kullanmamış, sadece “Hadîm-i Haremeynu’ş-Şerifeyn” gibi bir unvanla yetinmiştir. (s. 139)

Hilâfet unvanının kullanılması 1789 Aynalı Kavak Tenkihnamesi ile başlar.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet
Arapçada millet “community-communitas” anlamında dinî topluluğu karşılayan bir terim. Etnik grup karşılığı “kavm” olabilir.

Bu nedenle nation deyiminin karşılığı olarak titizlikle ulus karşılığı kullanılmalıdır.

18.-19. Yüzyıllarda Galata

Galata’daki Yabancı Misyonların Günlük Yaşamı
---

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Editör: Ali Berktay

11 Baskı, Ekim 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder