Siyaset ve Siyaset Bilimi
Arapça’dan Türkçe’ye geçen kelime bu dilde “siyasa” şeklinde kullanılmaktadır.
Sâsa kökünden
gelen siyâsa kelimesi yönetmek, eğitmek,
yetiştirmek anlamına gelmekte ve etimolojik olarak İbranice Kitab-ı
Mukaddesteki at anlamına gelen sûs kelimesine bağlanmaktadır.
Müslüman düşünürler şehir ve toplum yönetimi konusunda erdem
ve faziletle ilgili düşüncelerini siyaset-nâme adı altındaki kitaplarda toplamışlardır.
Osmanlı Devleti’nde ise siyaset kelimesi genelde devlete karşı
işlenen suçların cezalandırılması anlamına gelmiştir.
Politika kelimesi, siyasetin Batı dillerindeki karşılığıdır.
Eski Yunanca kökenli politika
sözcüğü, polis/devlet’in yönetimine ilişkin işler, devletle ilgili
faaliyetler anlamını taşımaktadır.
Aristoteles Politika adlı kitabında polis/devlet’in aile ve
bireylere göre önceliği bulunduğunu çünkü bütünün parçalardan önce geldiğini
söylemektedir.
Aristoteles’e göre polis/devlet’in temel amacı “iyi yaşama”dır.
Bu durumda politika, toplulukların en üstünü ve diğerlerini
kapsayan devletin temel amacı olan iyi yaşamayı temin etmek için gösterilen
faaliyetler olmaktadır.
Bir toplum, ne kadar homojen olursa olsun, beklentileri ve çıkarları
birbirinden farklı kesimlerden meydana gelmektedir. Dolayısıyla ortak çıkarlar
konusunda bir toplumun bütün üyelerinin ittifak etmesini, alınacak kararların
herkes tarafından benimsenmesini beklemek mümkün değildir. Bu çatışma hâli
siyasetin bir iktidar mücadelesi olarak anlaşılmasına imkân vermiştir.
V.Van Dyke
siyaseti, “kamuyu ilgilendiren sorunlarda kendi tercihlerini kabul ettirmek, bu
tercihleri uygulatmak, başkalarının tercihlerinin gerçekleşmesini engellemek
üzere çeşitli aktörlerin yürüttükleri bir mücadeledir” şeklinde tanımlamaktadır.
İktidardakiler mevkilerini korumak ve sürdürmek, diğerleri
ise iktidarı ele geçirmek için bir mücadeleye girişmektedirler. İktidar çerçevesinde sürdürülen mücadeleyi siyaset olarak tanımladığımızda
siyaset sözcüğünü savaşla özdeşleştirmiş olmaktayız. M. Duverger, Politikaya Giriş
adındaki eserinde siyaset kavramını bu yaklaşımla ele almıştır.
Siyaseti hem mücadele hem de barış ve düzeni tesis etmek
için gösterilen çabalar şeklinde birbirinden tamamen zıt kutuplardaki
faaliyetler olarak anlamak mümkündür.
D. Easton, bir
süreç olarak değerlendirdiği siyaseti “maddi ve manevi değerlerin otoriteye
dayalı olarak dağıtılması süreci” şeklinde tanımlamıştır.
Toplumsal hayatta bir dizi ortak maddi ve manevi değer oluşmakta
ve bunlar bir biçimde bölüşülmektedir.
Eski Yunan Düşünürlerinde
Siyaset
Platon ideal devlet hakkındaki düşüncelerini Devlet adındaki kitabında ortaya koymuştur.
Platon, devletin bilge krallar tarafından yönetilmesini veya
filozofların kral olmasını savunmuştur. Platon’a göre Devlet; iktidarı kullanan
idareciler, savaşçılar ve üretimi gerçekleştiren çiftçiler ve halk sınıflarından
oluşmaktadır.
Halkın (demos) görevi idarecilerle savaşçıların ihtiyaç
duyduğu üretimi gerçekleştirmektir.
Aristoteles’e göre insan aklının bilmek (theorein), yapmak (prattein)
ve yaratmak (poiein) olmak üzere üç temel işlemi bulunmaktadır. Bütün bilimler
aklın bu üç işleminden doğmaktadır. Aristoteles Politika adlı eserinde, Eski Yunan sitelerinin siyasal
örgütlenmelerini gözlemlerle ortaya koymaya ve siyasal rejimleri sınıflandırmaya
çalışmıştır.
Modern Dönemde Siyaset
N. Machiavelli, Prens adlı kitabıyla siyaset
düşüncesinde çığır açmıştır.
Machiavelli siyaset düşüncesini ahlakçı, idealist çizgiden
alıp gerçekçi zemine oturtmuştur. Eserinde siyasetin insanlara boyun eğdirme niteliğine,
prenslerin iktidarı ele geçirme ve
muhafaza etme amacına hizmet edecek gerçeklere dikkat çekmiştir. Bu mücadeleyi
bir yasal diğeri zor kullanarak olmak üzere iki kategoride incelemiştir. Onun düşüncesinde
amacın gerçekleştirilmesi için her türlü eylemin meşru olduğu anlayışı
egemendir. Bu anlayış Makyavelizm şeklinde ifade edilmiştir.
Montesquieu, L’Esprit des lois
(Kanunların Ruhu) adlı kitabında iklimin ve coğrafi özelliklerin yasalar ve
siyasal davranışlar üzerinde önemli bir etkisi olduğunu söyler. Hükümet biçimlerinin
doğasını ve temel ilkesini ortaya koymaya çalıştığı eserinde güçler ayrılığı
ilkesini savunmuş ve olaylar arasındaki zorunlu ilişkileri incelemiştir.
Sosyolojinin kurucusu kabul edilen A. Comte bütün çabasını toplumsal gerçeklikle ilgilenmede yoğunlaştırmıştır.
Onun düşüncesine göre insanlık üç temel evreden geçmektedir; metafizik dönem,
teolojik dönem ve pozitif dönem.
Comte’a göre sosyoloji için ancak gözlemlenebilen ve
ölçülebilen olgular bilimsel faaliyetin nesnesi olabilir. Gözlem dışı veya ölçülebilirliği
olmayan olguları ise bilinemez olarak kabul ediyordu.
Marx’ın liberal iktisat anlayışına getirdiği eleştiriler,
toplumsal gerçekliği açıklamada tercih ettiği diyalektik metot ve değişimi
üretim ilişkileri ile açıklama çabaları toplumbilim ve siyaset düşüncesinde uzun
yıllar etkisi devam edecek bir devrim meydana getirmiştir. Marx’a kadar
toplumsal değişmenin düşünce ve kanaatlerden kaynaklandığı düşünülmekteydi.
Toplumsal dinamizmi sınıf çatışmasında görmesi, toplumsal
ilişkilerin değişimini üretim ilişkilerinin değişimiyle açıklaması ve toplum yapısını
alt-yapı ve üst-yapı olarak sınıfladığı kurumlar arasındaki ilişkilerle izah
etmesi önemli bir yenilik olmuştur.
Marx’a göre siyaset bir üst-yapı kurumudur ve onu belirleyen
temel faktör, üretim ilişkilerinin oluşturduğu alt-yapı kurumlarıdır.
A. de Tocqueville, Amerika Birleşik Devletleri demokrasisi ile ilgili
gözlemlerini
Amerika’da Demokrasi adlı meşhur kitabında anlatmıştır.
Tocqueville, Comte ve Marx’ın aksine tarihi ortadan kaldırmaya
değil onu anlaşılır kılmaya çalışır. Kitabında
ekonomik gelişme ile siyasal yapılar arasındaki ilişkileri, Amerikan toplumunun
özelliklerini ve Avrupa toplumlarına kıyasla farklılıklarını karşılaştırmalı
olarak ele almış ve bununla Karşılaştırmalı Siyaset Bilimi’nin önemli bir örneğini
ortaya koymuştur.
M. Weber, özellikle
zihniyet ile davranışlar ve toplumsal ilişkiler konusundaki çözümlemeleriyle
büyük ilgi görmüştür. Protestan Ahlakı ve
Kapitalizmin Ruhu adlı eserinde Protestan ahlak anlayışının kapitalizmin doğuşunda
oynadığı rolü ortaya koymaya çalışmıştır. İktisadi zihniyetle dinî inançlar
arasında kurduğu ilişki hâlâ ilgiyle takip edilmektedir.
Siyaset alanında bürokrasi ve siyaset arasındaki ilişkilere
dikkat çekmiştir. Siyasal iktidarın meşruluğunun temellerini bir model
çerçevesinde açıklamaya çalışmıştır. Ona göre siyaset kişinin diğer kişiler
üzerinde egemenlik kurmasıdır. Dolayısıyla siyasetin
temelinde egemenlik ve itaat ilişkisi bulunmaktadır. Weber’in bu ilişkide cevabını
aradığı başlıca soru insanların niçin yöneticilere itaat ettikleri sorusudur. Ona
göre iktidar sadece şiddet ve cebir üzerinde kurulamaz, aynı zamanda meşruluğunu
yönetilenlere kabul ettirmesi zorunludur.
İslam Dünyası ve Siyaset
Bilimi
İslam düşünürlerinin siyaset olgusuna yaklaşımlarında
temelde dinin evren ve toplum anlayışı belirleyici olmuş ve siyasetin de ahlaki
eylemler alanı olarak değerlendirilmesi çabası öne çıkmıştır.
Farabî, İhsa’ül-Ulûm (İlimlerin
Sayımı) adlı eserinde doğal ihtiyaçların zorlamasıyla bir şehir (medine,
devlet) kuran insanların irade ile yaptıkları işleri (ef’al) ve hareketleri
(sünen) ele alan bilime Medeni ilim demekte ve siyasete ilişkin davranışların
incelenmesini ele alacak Siyaset Bilimi’ni bu kategoride düşünmektedir. Diğer
bir İslam düşünürü olan Gazali de
siyaset bilimini metafizik, ahlak ve psikoloji ile birlikte din ile ilgili olan
ilimler kategorisine yerleştirmiştir.
Siyasetnameler,
hükümdarlar için kaleme alınmış eserler olup hükümdarlara yönetimde
izleyecekleri politikalar ve ahlaki ilkeler konusunda tavsiyelerde bulunulur.
Bu türdeki eserlerin en önemlileri Maverdî’nin El-Ahkâmu’s-Sultâniye’si
ile Nasîhatü’l-Mülük’u, Nizamülmülk’ün Siyasetname’si, Gazali’nin
Nasihatü’l-Mülûk’u, İbn Teymiye’nin Es-Siyasetü’ş-fieriyye’si, Muhammed b. Turtûşî’nin Sirâcu’l-Mülûk’u,
Ebû Mansur es-Seâlibî’nin Adâbu’l-Mulûk’u olarak sıralanabilir.
Layihalar yazıldıkları
dönemin siyasal durumunu, sorunları ve iktidar ilişkilerinin işleyişini ortaya
koymaları bakımından önemlidirler. Bu nitelikteki eserlerin başında III. Murat
zamanında kaleme alınmış olan ve yazarı belirsiz Kitâb-ı Müstetâb ile 1631 tarihinde hazırlanarak 1623-1640 yılları
arasında padişahlık yapan IV. Murad’a sunulmuş olan Koçi Bey Risalesi gelmektedir.
Farabî
Farabî’nin El-Medinetü’l-Fâzıla
adlı eseri bir siyaset kitabıdır.
Farabî muhtelif insanların bir araya gelmelerinden topluluk
oluştuğunu, bunların “kâmil” veya “eksik” topluluklar olduklarını, kâmil olanların
büyük, orta ve küçük olmak üzere üç kısma ayrıldıklarını belirtmektedir. İrade
ve arzu iyiye yönelebileceği gibi kötüye de yönelebilir. Buna göre şehir
sakinlerinin saadete erişmek amacıyla yardımlaştıkları bir şehir, “fâzıl bir şehir
olur. Farabî fâzıl şehri, sağlıklı
bir vücuda benzetir. Farabî kitabında toplumunun en üstün kişisi olan fâzıl şehir
reisinin meziyetlerini, en ince detaylarına kadar ortaya koymaya çalışır.
Şehrin yöneticisi için gerekli gördüğü niteliklere sahip birini bulmak
neredeyse imkânsız olduğu için Farabi’nin çalışması ütopyaya olarak kabul
edilir.
Mâverdî
Mâverdî, fıkıh kitaplarının muhtelif bölümlerinde yer alan
anayasa, kamu hukuku ve siyasete ilişkin hükümleri bir araya toplayarak önemli
bir çalışmaya imza atmıştır. El-Ahkâmu’s-Sultaniyye
adlı kitabında devlet yönetimine ilişkin teorik görüşlere yer veren Mâverdî Nasihâtü’l-Mulük’unda hem devlet
örgütünün genel yapısını kurumlarını ve bunların işleyişini ele alır hem de bu
yapının sağlıklı işleyebilmesi için hükümdara çeşitli öğütler, nasihatler ve
tavsiyelerde bulunur.
Nizamülmülk
Nizamülmülk’ün Siyasetname’si
Selçuklu Sultanı Melikşah’ın tavsiyesi üzerine kaleme alınmıştır. Eserinde dinî
değerler konusunda fazla titiz davranmadığı söylenebilir. Toplam elli bir fasıldan ibaret olan Siyasetname’de devlet
yönetimiyle ilgili konular ele alınmakta ve yöneticinin yapması gerekenler
belirlendikten sonra bununla ilgili tarihî ve dinî argümanlar sunulmaktadır.
İbn Teymiye
El-Hisbe’de bireyin ekonomik faaliyetleri ve devletin buna
müdahalesini ele almıştır. Es-Siyasetu’ş-fieriyye
ise genel olarak anayasa ve kamu hukukunun bir özeti niteliğindedir.
İbn Haldun
Dünya tarihi niteliğindeki Kitabu’l-İber adlı yedi ciltlik kitabına yazdığı giriş
mahiyetindeki Mukaddime’si ile tanınmıştır.
Bakışını topluma, toplumsal olayların arka planına ve
olayların gerisindeki temel yasaları keşfe çevirerek ampirizmi ve analitik düşünceyi
bütünleştirmeye çalışmıştır.
O, tarihe devletlerin yükselmelerinin ve sukutlarının
sebeplerini anlamak için öğrenilecek bir ilim gözü ile bakar. Olan şeylerin ilkeleri incedir, hadiselerin keyfiyeti ve
sebepleri hakkındaki bilgi derindir.
O tarihin güdücü gücünün belirlenmesine özel önem vermiştir.
Bu çerçevede ortaya koyduğu asabiyet teorisi ile
ilgiyi bedevilik ve hadarilik hâlleri arasındaki dinamizme kaydırmıştır.
Aynı soydan gelenler veya aralarında yakınlık bulunanlar
arasındaki dayanışma duygusu olarak tanımlanacak asabiyet, bir topluluğun
muhaliflere karşı birlikte hareket etmelerini, belli organizasyonları gerçekleştirmelerini,
güç ve iktidar kazanmalarını sağlayan bir olgu olarak sunulmuştur.
Devletlerin ve siyasal toplulukların kuruluşunda ve
kurulmalarından sonra da asabiyetin etkili olduğunu, hükümdarın iktidarını
sürdürebilmesi için asabiyeti canlı tutmak zorunda olduğunu, asabiyetin azalması
durumunda asabiyeti daha yüksek topluluklar tarafından iktidarın yıkılacağını
ve üstünlüğün asabiyeti yüksek gruplara geçeceğini ileri sürmüştür.
Siyaset Bilimi’nin
Konusu
Klasik Siyaset Bilimi inceleme alanı olarak devleti
kendisine konu alıyor ve devletle kendini sınırlandırıyordu. Devlet Siyaset Bilimi’nin
konuları arasında yer almakta ancak onunla sınırlı değildir.
Siyaset aynı zamanda iktidar mücadelesidir. Devlet dışındaki
iktidar alanları da Siyaset Bilimi’nin kapsamına dâhil edilmiştir.
Çağdaş siyaset bilimcileri Siyaset Bilimi ile ilgili
tanımlarını genellikle “iktidar” kavramıyla ilişkilendirerek
yapmışlardır.
Siyaset Bilimi’nin
Kapsamı
Siyaset Bilimi’nin kapsamı, UNESCO’nun 1948 yılında Paris’te
düzenlediği bir toplantıda dört temel konu ile sınırlandırılmıştır:
I. Siyaset Teorisi
A. Siyaset teorisi
B. Siyasal düşünceler tarihi
II. Siyasal Kurumlar
A. Anayasa
B. Merkezi hükümet
C. Bölgesel ve yerel yönetimler
D. Kamu yönetimi/idare
E. Devletin ekonomik ve toplumsal görevleri
F. Karşılaştırmalı siyasal kurumlar
III. Siyasal Güçler. Toplumsal Katmanlar
A. Siyasal partiler
B. Siyasal birlikler ve dernekler
C. Vatandaşların devlet ve hükümet
yönetimine katılması (Seçimler ve seçim sistemleri)
D. Kamuoyu
IV. Uluslararası İlişkiler
A. Uluslararası siyaset
B. Uluslararası örgütlenme ve kurumlar
C. Uluslararası hukuk
Siyaset Bilimi’nde
Yöntem
Tümevarım Yöntemi: Bu süreçte önce gözlemlemek suretiyle olgular toplanır,
ardından toplanan ampirik bulgular çözümlenir, sınıflandırılır,
bunu takiben de genellemelere gidilir.
Tümdengelim Yöntemi: Verili bir iddia yahut açıklayıcı
genelleme çerçevesinde olguların çürütülmesi, doğrulanması yahut teyit edilmesi
süreci şeklinde işlemektedir. Bilim adamı önce genel
önermeler ileri sürer ve bu önermeleri adım adım teste tabi tutarak çürütür veya
teyit eder.
Doğa bilimlerinin nesneleri değer bağımsız olabilirken
toplumsal bilimlerin nesneleri olan insanlar değer bağımlı ve ahlaki varlıklardır.
Siyasal eylem ve davranışlar belli değerlere göre gerçekleşmektedir. Siyaset
biliminde belli kavramlar etrafına çok çeşitli görüşler ve kuramlarla
karşılaşmamızın bir nedeni de budur. Siyaset biliminin kavramları, doğa
bilimlerinde olduğu gibi katı bir akılcılıkla açıklanamaz.
Karşılaştırmalı Analiz
Tekniği: Belli bir siyasal olgu, nesne veya olay, bütün toplumlarda
aynı yapı ve nitelikler göstermediği gibi aynı işlevler de görmemektedir. Bu
bakımdan bir siyasal olgunun anlaşılabilmesi ve açıklanabilmesi, benzer olgu
ile karşılaştırılması ile mümkündür.
Alan Araştırması: Bu teknik, olgunun
gerçek hayat içinde incelenmesinde kullanılmaktadır. Alan araştırmasında olgu ile ilgili herkesin gözlenmesi ve
incelenmesi imkânsız olduğundan kütleyi temsil edecek bir örneklem grubunun oluşturulması
ve araştırmanın bu grup üzerinden sürdürülmesi gerekmektedir.
Örnek Olay Tekniği: Özellikle inceleme
nesnesinin büyüklüğü ve homojenliği dikkate alındığında olguyu temsil ettiğine
inanılan herhangi bir örnek olay derinlemesine incelenerek ana kütle hakkında
bazı sonuçlara varılabilir.
---
Siyaset Bilimi
Editör: Davut Dursun & Mustafa Altunoğlu
Anadolu Üniversitesi yayını
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder