27 Eylül 2014 Cumartesi

Siyaset Bilimi

Siyaset ve Siyaset Bilimi

Arapça’dan Türkçe’ye geçen kelime bu dilde “siyasa” şeklinde kullanılmaktadır.
Sâsa kökünden gelen siyâsa kelimesi yönetmek, eğitmek, yetiştirmek anlamına gelmekte ve etimolojik olarak İbranice Kitab-ı Mukaddesteki at anlamına gelen sûs kelimesine bağlanmaktadır.
Müslüman düşünürler şehir ve toplum yönetimi konusunda erdem ve faziletle ilgili düşüncelerini siyaset-nâme adı altındaki kitaplarda toplamışlardır.
Osmanlı Devleti’nde ise siyaset kelimesi genelde devlete karşı işlenen suçların cezalandırılması anlamına gelmiştir.
Politika kelimesi, siyasetin Batı dillerindeki karşılığıdır.
Eski Yunanca kökenli politika sözcüğü, polis/devlet’in yönetimine ilişkin işler, devletle ilgili faaliyetler anlamını taşımaktadır.
Aristoteles Politika adlı kitabında polis/devlet’in aile ve bireylere göre önceliği bulunduğunu çünkü bütünün parçalardan önce geldiğini söylemektedir.
Aristoteles’e göre polis/devlet’in temel amacı “iyi yaşama”dır.
Bu durumda politika, toplulukların en üstünü ve diğerlerini kapsayan devletin temel amacı olan iyi yaşamayı temin etmek için gösterilen faaliyetler olmaktadır.

Bir toplum, ne kadar homojen olursa olsun, beklentileri ve çıkarları birbirinden farklı kesimlerden meydana gelmektedir. Dolayısıyla ortak çıkarlar konusunda bir toplumun bütün üyelerinin ittifak etmesini, alınacak kararların herkes tarafından benimsenmesini beklemek mümkün değildir. Bu çatışma hâli siyasetin bir iktidar mücadelesi olarak anlaşılmasına imkân vermiştir.
V.Van Dyke siyaseti, “kamuyu ilgilendiren sorunlarda kendi tercihlerini kabul ettirmek, bu tercihleri uygulatmak, başkalarının tercihlerinin gerçekleşmesini engellemek üzere çeşitli aktörlerin yürüttükleri bir mücadeledir” şeklinde tanımlamaktadır.
İktidardakiler mevkilerini korumak ve sürdürmek, diğerleri ise iktidarı ele geçirmek için bir mücadeleye girişmektedirler. İktidar çerçevesinde sürdürülen mücadeleyi siyaset olarak tanımladığımızda siyaset sözcüğünü savaşla özdeşleştirmiş olmaktayız. M. Duverger, Politikaya Giriş adındaki eserinde siyaset kavramını bu yaklaşımla ele almıştır.
Siyaseti hem mücadele hem de barış ve düzeni tesis etmek için gösterilen çabalar şeklinde birbirinden tamamen zıt kutuplardaki faaliyetler olarak anlamak mümkündür.
D. Easton, bir süreç olarak değerlendirdiği siyaseti “maddi ve manevi değerlerin otoriteye dayalı olarak dağıtılması süreci” şeklinde tanımlamıştır.
Toplumsal hayatta bir dizi ortak maddi ve manevi değer oluşmakta ve bunlar bir biçimde bölüşülmektedir.

Eski Yunan Düşünürlerinde Siyaset
Platon ideal devlet hakkındaki düşüncelerini Devlet adındaki kitabında ortaya koymuştur.
Platon, devletin bilge krallar tarafından yönetilmesini veya filozofların kral olmasını savunmuştur. Platon’a göre Devlet; iktidarı kullanan idareciler, savaşçılar ve üretimi gerçekleştiren çiftçiler ve halk sınıflarından oluşmaktadır.
Halkın (demos) görevi idarecilerle savaşçıların ihtiyaç duyduğu üretimi gerçekleştirmektir.
Aristoteles’e göre insan aklının bilmek (theorein), yapmak (prattein) ve yaratmak (poiein) olmak üzere üç temel işlemi bulunmaktadır. Bütün bilimler aklın bu üç işleminden doğmaktadır. Aristoteles Politika adlı eserinde, Eski Yunan sitelerinin siyasal örgütlenmelerini gözlemlerle ortaya koymaya ve siyasal rejimleri sınıflandırmaya çalışmıştır.

Modern Dönemde Siyaset

N. Machiavelli, Prens adlı kitabıyla siyaset düşüncesinde çığır açmıştır.
Machiavelli siyaset düşüncesini ahlakçı, idealist çizgiden alıp gerçekçi zemine oturtmuştur. Eserinde siyasetin insanlara boyun eğdirme niteliğine,  prenslerin iktidarı ele geçirme ve muhafaza etme amacına hizmet edecek gerçeklere dikkat çekmiştir. Bu mücadeleyi bir yasal diğeri zor kullanarak olmak üzere iki kategoride incelemiştir. Onun düşüncesinde amacın gerçekleştirilmesi için her türlü eylemin meşru olduğu anlayışı egemendir. Bu anlayış Makyavelizm şeklinde ifade edilmiştir.

Montesquieu, L’Esprit des lois (Kanunların Ruhu) adlı kitabında iklimin ve coğrafi özelliklerin yasalar ve siyasal davranışlar üzerinde önemli bir etkisi olduğunu söyler. Hükümet biçimlerinin doğasını ve temel ilkesini ortaya koymaya çalıştığı eserinde güçler ayrılığı ilkesini savunmuş ve olaylar arasındaki zorunlu ilişkileri incelemiştir.

Sosyolojinin kurucusu kabul edilen A. Comte bütün çabasını toplumsal gerçeklikle ilgilenmede yoğunlaştırmıştır. Onun düşüncesine göre insanlık üç temel evreden geçmektedir; metafizik dönem, teolojik dönem ve pozitif dönem.
Comte’a göre sosyoloji için ancak gözlemlenebilen ve ölçülebilen olgular bilimsel faaliyetin nesnesi olabilir. Gözlem dışı veya ölçülebilirliği olmayan olguları ise bilinemez olarak kabul ediyordu.

Marx’ın liberal iktisat anlayışına getirdiği eleştiriler, toplumsal gerçekliği açıklamada tercih ettiği diyalektik metot ve değişimi üretim ilişkileri ile açıklama çabaları toplumbilim ve siyaset düşüncesinde uzun yıllar etkisi devam edecek bir devrim meydana getirmiştir. Marx’a kadar toplumsal değişmenin düşünce ve kanaatlerden kaynaklandığı düşünülmekteydi.
Toplumsal dinamizmi sınıf çatışmasında görmesi, toplumsal ilişkilerin değişimini üretim ilişkilerinin değişimiyle açıklaması ve toplum yapısını alt-yapı ve üst-yapı olarak sınıfladığı kurumlar arasındaki ilişkilerle izah etmesi önemli bir yenilik olmuştur.
Marx’a göre siyaset bir üst-yapı kurumudur ve onu belirleyen temel faktör, üretim ilişkilerinin oluşturduğu alt-yapı kurumlarıdır.

A. de Tocqueville, Amerika Birleşik Devletleri demokrasisi ile ilgili gözlemlerini
Amerika’da Demokrasi adlı meşhur kitabında anlatmıştır.
Tocqueville, Comte ve Marx’ın aksine tarihi ortadan kaldırmaya değil onu anlaşılır kılmaya çalışır. Kitabında ekonomik gelişme ile siyasal yapılar arasındaki ilişkileri, Amerikan toplumunun özelliklerini ve Avrupa toplumlarına kıyasla farklılıklarını karşılaştırmalı olarak ele almış ve bununla Karşılaştırmalı Siyaset Bilimi’nin önemli bir örneğini ortaya koymuştur.

M. Weber, özellikle zihniyet ile davranışlar ve toplumsal ilişkiler konusundaki çözümlemeleriyle büyük ilgi görmüştür. Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı eserinde Protestan ahlak anlayışının kapitalizmin doğuşunda oynadığı rolü ortaya koymaya çalışmıştır. İktisadi zihniyetle dinî inançlar arasında kurduğu ilişki hâlâ ilgiyle takip edilmektedir.
Siyaset alanında bürokrasi ve siyaset arasındaki ilişkilere dikkat çekmiştir. Siyasal iktidarın meşruluğunun temellerini bir model çerçevesinde açıklamaya çalışmıştır. Ona göre siyaset kişinin diğer kişiler üzerinde egemenlik kurmasıdır. Dolayısıyla siyasetin temelinde egemenlik ve itaat ilişkisi bulunmaktadır. Weber’in bu ilişkide cevabını aradığı başlıca soru insanların niçin yöneticilere itaat ettikleri sorusudur. Ona göre iktidar sadece şiddet ve cebir üzerinde kurulamaz, aynı zamanda meşruluğunu yönetilenlere kabul ettirmesi zorunludur.

İslam Dünyası ve Siyaset Bilimi
İslam düşünürlerinin siyaset olgusuna yaklaşımlarında temelde dinin evren ve toplum anlayışı belirleyici olmuş ve siyasetin de ahlaki eylemler alanı olarak değerlendirilmesi çabası öne çıkmıştır.
Farabî, İhsa’ül-Ulûm (İlimlerin Sayımı) adlı eserinde doğal ihtiyaçların zorlamasıyla bir şehir (medine, devlet) kuran insanların irade ile yaptıkları işleri (ef’al) ve hareketleri (sünen) ele alan bilime Medeni ilim demekte ve siyasete ilişkin davranışların incelenmesini ele alacak Siyaset Bilimi’ni bu kategoride düşünmektedir. Diğer bir İslam düşünürü olan Gazali de siyaset bilimini metafizik, ahlak ve psikoloji ile birlikte din ile ilgili olan ilimler kategorisine yerleştirmiştir.
Siyasetnameler, hükümdarlar için kaleme alınmış eserler olup hükümdarlara yönetimde izleyecekleri politikalar ve ahlaki ilkeler konusunda tavsiyelerde bulunulur.
Bu türdeki eserlerin en önemlileri Maverdî’nin El-Ahkâmu’s-Sultâniye’si ile Nasîhatü’l-Mülük’u, Nizamülmülk’ün Siyasetname’si, Gazali’nin Nasihatü’l-Mülûk’u, İbn Teymiye’nin Es-Siyasetü’ş-fieriyye’si, Muhammed b. Turtûşî’nin Sirâcu’l-Mülûk’u, Ebû Mansur es-Seâlibî’nin Adâbu’l-Mulûk’u olarak sıralanabilir.
Layihalar yazıldıkları dönemin siyasal durumunu, sorunları ve iktidar ilişkilerinin işleyişini ortaya koymaları bakımından önemlidirler. Bu nitelikteki eserlerin başında III. Murat zamanında kaleme alınmış olan ve yazarı belirsiz Kitâb-ı Müstetâb ile 1631 tarihinde hazırlanarak 1623-1640 yılları arasında padişahlık yapan IV. Murad’a sunulmuş olan Koçi Bey Risalesi gelmektedir.

Farabî
Farabî’nin El-Medinetü’l-Fâzıla adlı eseri bir siyaset kitabıdır.
Farabî muhtelif insanların bir araya gelmelerinden topluluk oluştuğunu, bunların “kâmil” veya “eksik” topluluklar olduklarını, kâmil olanların büyük, orta ve küçük olmak üzere üç kısma ayrıldıklarını belirtmektedir. İrade ve arzu iyiye yönelebileceği gibi kötüye de yönelebilir. Buna göre şehir sakinlerinin saadete erişmek amacıyla yardımlaştıkları bir şehir, “fâzıl bir şehir olur. Farabî fâzıl şehri, sağlıklı bir vücuda benzetir. Farabî kitabında toplumunun en üstün kişisi olan fâzıl şehir reisinin meziyetlerini, en ince detaylarına kadar ortaya koymaya çalışır. Şehrin yöneticisi için gerekli gördüğü niteliklere sahip birini bulmak neredeyse imkânsız olduğu için Farabi’nin çalışması ütopyaya olarak kabul edilir.

Mâverdî
Mâverdî, fıkıh kitaplarının muhtelif bölümlerinde yer alan anayasa, kamu hukuku ve siyasete ilişkin hükümleri bir araya toplayarak önemli bir çalışmaya imza atmıştır. El-Ahkâmu’s-Sultaniyye adlı kitabında devlet yönetimine ilişkin teorik görüşlere yer veren Mâverdî Nasihâtü’l-Mulük’unda hem devlet örgütünün genel yapısını kurumlarını ve bunların işleyişini ele alır hem de bu yapının sağlıklı işleyebilmesi için hükümdara çeşitli öğütler, nasihatler ve tavsiyelerde bulunur.

Nizamülmülk
Nizamülmülk’ün Siyasetname’si Selçuklu Sultanı Melikşah’ın tavsiyesi üzerine kaleme alınmıştır. Eserinde dinî değerler konusunda fazla titiz davranmadığı söylenebilir. Toplam elli bir fasıldan ibaret olan Siyasetname’de devlet yönetimiyle ilgili konular ele alınmakta ve yöneticinin yapması gerekenler belirlendikten sonra bununla ilgili tarihî ve dinî argümanlar sunulmaktadır.

İbn Teymiye
El-Hisbe’de bireyin ekonomik faaliyetleri ve devletin buna müdahalesini ele almıştır. Es-Siyasetu’ş-fieriyye ise genel olarak anayasa ve kamu hukukunun bir özeti niteliğindedir.

İbn Haldun
Dünya tarihi niteliğindeki Kitabu’l-İber adlı yedi ciltlik kitabına yazdığı giriş mahiyetindeki Mukaddime’si ile tanınmıştır.
Bakışını topluma, toplumsal olayların arka planına ve olayların gerisindeki temel yasaları keşfe çevirerek ampirizmi ve analitik düşünceyi bütünleştirmeye çalışmıştır.
O, tarihe devletlerin yükselmelerinin ve sukutlarının sebeplerini anlamak için öğrenilecek bir ilim gözü ile bakar. Olan şeylerin ilkeleri incedir, hadiselerin keyfiyeti ve sebepleri hakkındaki bilgi derindir.
O tarihin güdücü gücünün belirlenmesine özel önem vermiştir. Bu çerçevede ortaya koyduğu asabiyet teorisi ile ilgiyi bedevilik ve hadarilik hâlleri arasındaki dinamizme kaydırmıştır. Aynı soydan gelenler veya aralarında yakınlık bulunanlar arasındaki dayanışma duygusu olarak tanımlanacak asabiyet, bir topluluğun muhaliflere karşı birlikte hareket etmelerini, belli organizasyonları gerçekleştirmelerini, güç ve iktidar kazanmalarını sağlayan bir olgu olarak sunulmuştur.
Devletlerin ve siyasal toplulukların kuruluşunda ve kurulmalarından sonra da asabiyetin etkili olduğunu, hükümdarın iktidarını sürdürebilmesi için asabiyeti canlı tutmak zorunda olduğunu, asabiyetin azalması durumunda asabiyeti daha yüksek topluluklar tarafından iktidarın yıkılacağını ve üstünlüğün asabiyeti yüksek gruplara geçeceğini ileri sürmüştür.

Siyaset Bilimi’nin Konusu
Klasik Siyaset Bilimi inceleme alanı olarak devleti kendisine konu alıyor ve devletle kendini sınırlandırıyordu. Devlet Siyaset Bilimi’nin konuları arasında yer almakta ancak onunla sınırlı değildir.
Siyaset aynı zamanda iktidar mücadelesidir. Devlet dışındaki iktidar alanları da Siyaset Bilimi’nin kapsamına dâhil edilmiştir.
Çağdaş siyaset bilimcileri Siyaset Bilimi ile ilgili tanımlarını genellikle “iktidar” kavramıyla ilişkilendirerek yapmışlardır.

Siyaset Bilimi’nin Kapsamı
Siyaset Bilimi’nin kapsamı, UNESCO’nun 1948 yılında Paris’te düzenlediği bir toplantıda dört temel konu ile sınırlandırılmıştır:
I. Siyaset Teorisi
A. Siyaset teorisi
B. Siyasal düşünceler tarihi
II. Siyasal Kurumlar
A. Anayasa
B. Merkezi hükümet
C. Bölgesel ve yerel yönetimler
D. Kamu yönetimi/idare
E. Devletin ekonomik ve toplumsal görevleri
F. Karşılaştırmalı siyasal kurumlar
III. Siyasal Güçler. Toplumsal Katmanlar
A. Siyasal partiler
B. Siyasal birlikler ve dernekler
C. Vatandaşların devlet ve hükümet yönetimine katılması (Seçimler ve seçim sistemleri)
D. Kamuoyu
IV. Uluslararası İlişkiler
A. Uluslararası siyaset
B. Uluslararası örgütlenme ve kurumlar
C. Uluslararası hukuk

Siyaset Bilimi’nde Yöntem
Tümevarım Yöntemi: Bu süreçte önce gözlemlemek suretiyle olgular toplanır,
ardından toplanan ampirik bulgular çözümlenir, sınıflandırılır, bunu takiben de genellemelere gidilir.
Tümdengelim Yöntemi: Verili bir iddia yahut açıklayıcı genelleme çerçevesinde olguların çürütülmesi, doğrulanması yahut teyit edilmesi süreci şeklinde işlemektedir. Bilim adamı önce genel önermeler ileri sürer ve bu önermeleri adım adım teste tabi tutarak çürütür veya teyit eder.
Doğa bilimlerinin nesneleri değer bağımsız olabilirken toplumsal bilimlerin nesneleri olan insanlar değer bağımlı ve ahlaki varlıklardır. Siyasal eylem ve davranışlar belli değerlere göre gerçekleşmektedir. Siyaset biliminde belli kavramlar etrafına çok çeşitli görüşler ve kuramlarla karşılaşmamızın bir nedeni de budur. Siyaset biliminin kavramları, doğa bilimlerinde olduğu gibi katı bir akılcılıkla açıklanamaz.

Karşılaştırmalı Analiz Tekniği: Belli bir siyasal olgu, nesne veya olay, bütün toplumlarda aynı yapı ve nitelikler göstermediği gibi aynı işlevler de görmemektedir. Bu bakımdan bir siyasal olgunun anlaşılabilmesi ve açıklanabilmesi, benzer olgu ile karşılaştırılması ile mümkündür.

Alan Araştırması: Bu teknik, olgunun gerçek hayat içinde incelenmesinde kullanılmaktadır. Alan araştırmasında olgu ile ilgili herkesin gözlenmesi ve incelenmesi imkânsız olduğundan kütleyi temsil edecek bir örneklem grubunun oluşturulması ve araştırmanın bu grup üzerinden sürdürülmesi gerekmektedir.


Örnek Olay Tekniği: Özellikle inceleme nesnesinin büyüklüğü ve homojenliği dikkate alındığında olguyu temsil ettiğine inanılan herhangi bir örnek olay derinlemesine incelenerek ana kütle hakkında bazı sonuçlara varılabilir.

---
Siyaset Bilimi
Editör: Davut Dursun & Mustafa Altunoğlu
Anadolu Üniversitesi yayını

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder