William Faulkner - Kutsal Sığınak
Olaylar içki yasağının yürürlükle olduğu dönemde, ABD’nin
güneyinde geçiyor. Kolej öğrencisi Temple, erkek arkadaşı Gowan’la birlikte
arabayla (beyzbol maçı seyretmeye gidiyorlar) gezerken yola devrilmiş bir ağaca
çarparlar. Şehre uzak oldukları için kaza yaptıkları yerin yakınındaki bir eve
giderler. Bu tekinsiz yer kaçak bir içki imalathanesidir.
Romanın pislik tiplemesi Popeye ve serseri arkadaşları da
buradadır. Serseriler Temple’ı sözle taciz ederler. Gowan serserilerle ağız
dalaşına girer ancak bir süre sonra araba bulmak bahanesiyle mekândan
uzaklaşır. Temple’ı orada bırakır.
Tommy, Temple’ı ambarda saklamaya çalışırken Popeye onu
arkasından vurur. Mısır koçanıyla Temple’a tecavüz eder. Romanın olayı da
budur: Suç, suçlular ve işlemekte sıkıntı yaşayan yargı sistemi.
Polisler evin sahibi olan Goodwin’i cinayetten sorumlu
tutarlar. Polisin işi zaten budur; rastgele birini suçlayıp içeri tıkmak.
Goodwin’in karısı Ruby Temple’ı seks işçisi olarak
kullanmaya çalışır.
Pespaye bir senatör olan Clarence Snopes gittiği genelevde
Temple’ı fark eder. Temple meşhur bir yargıcın kızıdır. Snopes bu bilgiyi para
karşılığında Benbow’a satar. Romanın başından itibaren Temple’ı bulmaya çalışan
avukat Horace Benbow, Temple’ı genelevden çıkarıp mahkemeye götürür. Temple, mahkemede
Goodwin’i suçlar.
Goodwin tutukluyken kalabalık olay çıkarır ve onu linç eder.
Popeye başka bir suçtan dolayı tutuklanır.
Notlar
Popeye, pınarı çevreleyen çalılar perdesi arkasından adamın
su içişine bakıyordu.
…bir kuş üç kere ötüp sustu.
(Popeye) Nedir o cebindeki?
(Horace Benbow) Kitap,
Bayağı kitap. Şunun bunun okuduğu. Bazı insanlar vardır,
okur ya.
Adım Horace Benbow, Kingston’da avukatlık yapıyorum.
Viskiye gelince, ne kadar yaparsanız yapın, alın satın
umurumda değil. (s. 5-6)
Ertesi gün öğleden sonra Benbow kız kardeşinin evindeydi.
Kız kardeşi on yıldır duldu.
“…bütün kadınlar, kocaları kendilerini bırakınca zıvanadan
çıkarlar.”
“Sen çeneni kapa,” dedi Narcissa
“…Alkolün içine küçük bir bok böceği at, al sana koskoca bir
bok böceği. Alkolün içine tutup bir Mississippili at, al sana bir centilmen.”
(s. 20)
Temple’ın da içinde olduğu araba, yolu tıkayan ağaca çarptı.
Temple koşmaya başladı. (s. 27)
Babama söyleyeceğim diyordu Temple
Tommy denilen adama bakıyorlardı
Ölüm araştırması yapan memur (…) soyadını keşfetmeye
çalışıyordu.
“Hiçbir zaman haksızlığı yenemezsin Horace,” dedi Miss Jenny
Goodwin’in davası mahkemenin Haziran dönemine kalmıştı.
“Tommy arkadan vurulmuş bulundu ambarda.
Ben orada bekledim. Kaçmağa yeltenmedim.”
“Seni yargılayacak olan sağduyu değil ki,” dedi Horace.
“Jüri yargılayacak seni, jüri, anlıyor musun?” (s. 82)
Temple sessiz kapıların önünden geçerken bir iç çamaşırları
müstehcenliği içinde bayat ve saldırıya dayanıklı etlerin gizli fısıltısını
duyuyor gibiydi.
Kızlardan biri şöyle dedi, yılan Havva’yı kimbilir ne
zamandan beri görüyordu da, Âdem önüne bir ağaç yaprağı koydurtmadan farkında
değildi çıplaklığının. “Ne biliyordun?” diyorlardı, o da yılanın orda Âdem’den
önce olduğunu söylüyordu, çünkü Cennet’ten ilk atılan oydu, hep oradaydı o. Ama
onların amacı başkaydı. “Ne biliyorsun?” deyip duruyordu Temple. (s. 95)
(Temple) …altüst oluveren o şımartılmış hayatlarının,
yellenmekten başka kaygısı olmayan yeknesaklığını düşünüyordu.
(Temple) “…bir kız söylemişti (…) demir bir kemerden söz
etmişti,
Yolculuğa çıkınca kraliçesi o kemeri takarmış. Ah öyle bir
şey olsaydı şimdi diye düşündüm. Bu yüzden yağmurluğu alıp giydim. Matara,
yanında asılı duruyordu, onu da alıp orama koydum…”
Karar verdin bir kez, dedi Popeye. “Sonuna kadar gitmek
zorundasın.” Temple’ın elleri Popeye’ninkilerin içinde kıvranarak ceketini
tutmağa uğraşıyordu.
(Snopes) …dünyadaki en aşağılık, en bayağı şey zenci değil
yahudidir. (…) Yahudi evrenin en aşağılık nesnesidir, yahudinin de en aşağılığı
Yahudi bir avukattır; Yahudi avukatların da en aşağılığı Memphisli bir Yahudi
avukattır… (s. 166)
Yoknapatawpha eyaletinin saygı değer ceza mahkemesini
açıyoruz.
Bölge savcısı elinde bir mısır koçanı tutuyordu.
(Savcı) “Adınız?”
“Temple Drake”
“Yaşınız?”
“On sekiz”
“On iki Mayıs günü neredeydiniz?”
“Ambarda”
Goodwin’i göstererek: “Bu adamı önceden görmüş müydünüz?”
“Evet”
“Nerede gördünüz onu?”
“Ambarda”
“Başka biri var mıydı orada?”
“Tommy vardı…”
(Goodwin’i kastederek) “Elinde bir şey var mıydı?”
“Tabanca vardı (…) vurdu onu.
Adamın biri alevlerin içinden beş litrelik bir benzin
tenekesiyle koşarak kaçarken roket gibi patladı elindeki teneke.
“İyi oldu,” dedi şoför, “kızlarımızı korumalıyız, kendimize
gerekir.”
…
“Burada ineyim,” dedi Horace.
Popeye bir polisi öldürmek suçundan tutuklandı.
(Popeye) …beş yaşına kadar saçı çıkmadı. Bücür, cılız bir
oğlandı.
Yerde kuşlar yatıyordu; hemen oracıkta kuşları canlı canlı
kestiği bir de kanlı makas vardı.
Üç ay sonra (…) aynı biçimde bir kedi yavrusunu doğramıştı.
(s. 192)
(Popeye) …saçımı düzeltiver arkadaş, dedi. “Elbette,” dedi
şerif sehpaya sıçrayıp, “düzelteyim.” (s. 196)
Sanctuary
Türkçeleştiren: Ender Gürol
Cem Yayınevi
1991
Yeni başladım okumaya, kurgu alışılmış yazı biçimlerinden değişik. Akıl ürünü bir roman.
YanıtlaSil