Postmarksizm ve Radikal Demokrasi
Postmarksizmin kuram olarak ortaya çıkışı ve popülerleşmesi,
Laclau ve Mouffe’un birlikte yazdığı ve ilk olarak 1985’de yayımlanan “Hegemonya ve Sosyalist Strateji: Radikal
Demokratik Bir Politikaya Doğru” adlı eser sayesinde olmuştur.
Postmarksizm, ideoloji ve politikayı ekonomi ve sınıfsal ilişkilerden
uzaklaştıran bir yaklaşım olarak, aslında Marksist teorinin belli ilkelerinin
reddi olarak karşımıza çıkar.
Bu aşırı sorgulayıcı ve postmodern felsefeden etkilenen
yaklaşımlar, kapitalizmin erken aşamalarında etkili olan sınıf kategorisinin
artık öneminin kalmadığına işaret etmektedir. Bu
bakış açısına göre, artık günümüz toplumları sınışı toplumlar değildir.
Marksizmin klasik öncüllerinden uzaklaşmayı öneren
Postmarksizm; bu kavramların yerine yeni toplumsal hareketler, radikal
demokrasi, kimlik ve farklılık, özne konumları, söylem, eklemlenme, rastlantısallık
vb. kategoriler önermektedir.
Birey yalnızca bir emek-gücü satıcısı değil, diğer pek çok
toplumsal ilişki yoluyla sermayeye bağımlı hale gelmiştir ve kapitalist üretim
ilişkilerinin her yere nüfuz edişi toplumsal yaşamın metalaşmasma yol açmıştır
Kapitalist toplumsal düzenin dayandığı özgül ilişki yerini
sömürü ilişkilerinden tabiiyet ilişkilerine bırakmıştır.
Laclau ve Mouffe, günümüzde yaşanan kapitalist gelişmelerin sonucunda
ortaya çıkan küreselleşme, bürokratikleşme, toplumsal hayatın metalaşması ve homojenleşme
süreçlerinin “yeni toplumsal hareketleri” ortaya çıkardığını öne sürmektedirler.
Bu anlayışa göre, Marx burjuva ve proleterya arasında gelişen
“yeni orta sınıf”ı tamamen ihmal etmiştir.
Laclau ve Mouffe’a göre sınıf çatışması ortadan kalkmıştır,
bu çatışmanın yerine zaman zaman baskıcı olan bir devlet karşısında sivil
toplum, yani halk arasındaki çatışma geçmiştir.
Postmarksizm kuramının temel varsayımları:
1) Sınıf kavramı yerini vatandaş, azınlıklar, farklı
kimlikler, özne konumları,
‘öteki’ler ve bireylere bırakmıştır.
2) Marksizmdeki ekonominin toplumsal alandaki her şeyi
belirlediği ekonomik indirgemeci anlayış terk edilmelidir.
3) Günümüz toplumlarında “sınıf” gibi evrensel kimlikler ve
nesnel çıkarlardan söz edilemez.
4) Eşitlik ve özgürlük idealine Radikal Demokrasi Projesinin
dayandığı burjuva demokrasinin derinleştirilmesi ve genişletilmesiyle ile ulaşılabilir.
5) Radikal demokrasi stratejisi toplumsal olguların
tamamlanmamış ve açık bir karakteri olduğundan hareket etmektedir. Toplumsal
olan tarihseldir, önceden belirlenemez. Radikal demokrasi, bu öznelerin çoğullaşmasını
ve birey merkezli hakları temele alır ve herkese uyabilecek bir evrensellik fikrini
reddeder.
6) “Toplumsal” olan her şey söylemseldir. İdeolojik ve
politik çıkarlar ancak, söylem yoluyla kurulabilir. Siyaset, güncel duruma
uygun olarak çoğullaşmış özne konumlarını eklemleyecek hegemonik bir pratik
olarak kavranmalıdır.
MARKSİZM ÜZERİNE ELEŞTİRİLER
Postmarksist kuram, Marksizmin temel ilkeleri olan;
1. Üretim tarzı ve ilişkilerinin siyasal alandaki
belirleyiciliği,
2. Bir bütünsellik olarak toplum kategorisi,
3. İşçi sınıfının toplumsal değişimdeki ayrıcalıklı konumu
ve öncülüğü,
4. Proletarya diktatörlüğü,
5. Sosyalizme politik bir devrimle ulaşılacağı,
6. İdeoloji ve politika gibi üstyapısal unsurların son
kertede ekonomik ilişkiler tarafından biçimlendirildiği,
7. Tarihin sınıf mücadelesi ve onun kaynaklık ettiği
emek-sermaye çatışması
(antagonizmalar) ekseninde oluştuğu gibi temel ilkelerin
sorgulanması noktasından hareketle Marksizmi eleştirmektedir.
Postmarksizme göre, Marksizmin yaptığı gibi özne konumları
çoğulluğunu sınıf sorunlarına indirgemek yerine, toplumsal çoğullukların varlığı
ve bunların birbirine indirgenemezliği kabul edilmelidir.
Bu anlamda postmarksizmin temel dayanakları,
a) evrensel olarak kurulmuş sınıf birliği inancının reddi;
b) toplumun kuruluşunun söylemsel pratiklerle oluştuğunun
kabulü ve
c) toplumsal karşıtlıkların işçi-burjuva çelişkisi yerine
daha geniş alanlara yayıldığının kabulüdür. Bu üç temel özellikle bağlantılı olarak
önerilen siyasal yapı ise, sosyalizm ya da liberalizm ve onların demokrasi anlayışları
yerine, radikal bir demokrasidir.
POSTMARKSİZMİN TEMEL
KAVRAMLARI
Söylem
Postmarksist düşünürler, post-yapısalcı kuramdan derinden
etkilenmiş ve kuramın temel ilkelerini post-yapısalcı anlayışa dayandırmışlardır.
Toplum, özne konumları ve söylemler öbeğine dönüşmüştür. Buna göre, bir sınıfa
kimliğini sadece bir hegemonik formasyon içindeki eklemlenişi vermektedir. Bu anlamda
kimlik ya da Laclau ve Mouffe’un deyişiyle özne konumları sabit ve kararlı
olmayıp tamamen ilişkiseldir. Siyaset ise, hegemonik pratikler yoluyla
kurulacak özne konumlarına dayanmaktadır.
Laclau ve Mouffe hegemonyanın alanını artık farklı tikelliklerin
bir arada bulunduğu bir alan olarak değerlendirir.
Postmarksizme göre, siyasal ve ekonomik çıkarlar maddi pratikten
türemezler, söylemsel pratikler yoluyla oluşturulurlar. Dolayısıyla, söylemsel
pratikler, çıkarları inşa etmenin ve politika yapmanın temel araçlarıdır.
Tüm nesneler söylem nesneleri olarak oluşmuştur ve her
söylem maddi bir karaktere sahiptir. Buna göre, söylem dışında tanımlanabilecek
hiçbir özne, hiçbir sabit kimlik, hiçbir mutlak çıkar, hiçbir belirleyici koşul,
hiçbir çelişki ve mücadele, hiçbir zorunlu ilişki yoktur.
Hegemonya
Hegemonya, herhangi bir kurucu öznenin ya da merkezin ürettiği
bir iktidar değildir. Hegemonya, Marksist anlamda
basitçe sınıfların bir sınıfın (işçi sınıfı) önderliğinde bir araya gelmesi değil,
karmaşık toplumsal formasyonu farklı ve çeşitli mücadeleleri birbirine bağlayan
bir “eklemlenme süreci”dir.
Hegemonyanın nasıl kurulacağı ya da bu eklemlenme sürecinin
nasıl gerçekleşeceği hakkında Laclau ve Mouffe nerdeyse hiçbir şey
söylememektedir.
Postmarksist kuramcılar için en önemli iki kategori “söylem”
ve “farklılık”tır. Bu iki kategori Laclau ve Mouffe’un Gramsci’nin “hegemonya”
kavramını sınıf indirgemeci olmayan bir tarzda okumasını sağlar.
Laclau ve Mouffe’un söylem kuramının kilit kavramı hegemonyadır.
Eklemlemenin, kendisine antagonist olan eklemleyici pratiklerle karşı karşıya
gelmesi yoluyla oluşması gerekir. Dolayısıyla hegemonya, antagonizmaların kesiştiği
bir alanda ortaya çıkar ve bu nedenle de eşdeğerlilik ve sınır etkileri fenomenlerini
varsayar. Hegemonik bir eklemlenmenin iki koşulu olduğu söylenebilir: İlki
antagonist güçlerin varlığı, ikincisi ise bunları ayıran sınırların kararsızlığıdır.
YENİ TOPLUMSAL
HAREKETLER
1960’ların sonlarından itibaren Batı’da bir dizi düşünsel akım
ve politik hareket ortaya çıkmıştır. Bu
gruplar toplumdaki baskın kültürden farklı olan, onaylanmayan ve bastırılmaya
çalışılan görenek ve hayat tarzlarını temsil etmektedirler. Yeni toplumsal hareketler paradigması altında
temellendirilen bu hareketlerin “yeniliği” kimlik temelli olmalarından
kaynaklanmaktadır.
Yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkışı dört toplumsal
süreçle açıklanmaktadır:
1. Teknolojik gelişmelerin ve endüstriyel büyümenin yarattığı
yeni sorunlar,
2. Kapitalizmin yeniden yapılanmasıyla birlikte, üretim yapısında
esnek üretime doğru gerçekleşen değişimler.
3. Sınıf çatışmalarından farklı olarak ortaya çıkan yeni
toplumsal çatışma biçimleri. Bu gelişmeler çerçevesinde sınıf çatışması yerini,
çevrecilik, barış, kadın sorunları etrafında somutlaşan daha toplumsal çatışmalara
bırakmıştır,
4. Eğitimli bir yeni orta sınıfın gelişmesi.
Yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasıyla birlikte siyaset
de artık sınıflar arasındaki mücadelelerin şekillendirdiği bir eylem değil, farklı
kimliklerin çoğul taleplerini birbirine söylemsel olarak eklemlemeyi sağlayan hegemonik
bir performans olmaktadır.
Bu yeni toplumsal hareketlerin iktidarı ele geçirmek gibi
bir amaçları yoktur. Daha çok, sivil toplumda özerklik ve eşitsizliklerin giderilmesi
türünden kültürel bir takım talepleri dillendirmektedirler.
Laclau ve Mouffe, sivil toplumu dönüştürecek siyasal
partilerden çok yeni toplumsal hareketlerin gücüne dayanan liberal-demokratik
bir toplum önerirler.
POSTMARKSİZM VE RADİKAL
DEMOKRASİ SİYASETİ
Radikal demokrasi projesi, liberal demokratik ideolojiyi
reddetmek yerine onu çoğul bir demokrasi doğrultusunda derinleştirme ve genişletme
siyaseti olarak tanımlanabilir.
Antagonizmaların tanınması Radikal Demokrasi nosyonuna ait
teorik zeminin ilk koşullarıdır.
Laclau ve Mouffe’a göre, solun görevi, Liberal Demokratik
ideolojiyi reddetmek değil, tersine, onu radikal ve çoğul bir demokrasi doğrultusunda
derinleştirmek ve genişletmek olabilir.
İhtiyacımız olan şey, demokratik değerlerin bir hegemonyasıdır
ve bu da demokratik pratiklerin çoğaltılmasını, bir özne-konumları çoğulluğunun
demokratik matris yoluyla oluşturulmasına el verecek şekilde çok daha çeşitli
toplumsal ilişkiler içinde kurumlaştırılmasını gerektirir.
Agonistik Demokrasi
Radikal demokrasi kuramları iki başlık altında
incelenebilir: müzakereci demokrasi ve agonistik
demokrasi.
Müzakereci demokrasi
sivil toplum alanını, kamusal alanda siyasi ve ahlaki açılardan özgür ve eşit
bireylerin rasyonel bir diyalog ile konsensüse varabilecekleri bir alan olarak
kavrar.
Agonistik demokrasi,
çatışmacı bir “kimlik siyaseti” geliştirme gerekliliğine vurgu yapar. Agonistik demokrasi teorisi, yeni toplumsal hareketlerin bir
“kimlik siyaseti” uyguladığına vurgu yapar. Bu nedenle de bu hareketler kimlik
ve fark temelinde çatışmayı da içine alan bir demokrasinin geliştirilmesinin koşullarını
yaratırlar.
POSTMARKSİZME YÖNELTİLEN
TEMEL ELEŞTİRİLER
Postmarksizm, Marksizmi geliştiren ve ileriye götüren postmarksist
bir konum olmaktan çok, “post-liberal” bir konum olduğu yönünde eleştiriler almıştır.
Radikal demokrasi yaklaşımı siyaseti maddi belirlenimden ve
sınıf anlayışından tümüyle bağımsız bir olumsallık alanı olarak konumlandırarak
aslında siyasal alanı olumsallaştırmış, içeriksizleştirmiş olur.
---
Çağdaş Sosyoloji Kuramları
Editör: Prof.Dr. Aylin Görgün Baran & Prof. Dr. Serap Suğur
Anadolu Üniversitesi, 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder