Guillelmus
De Ockham / Ockhamlı William (1285-1347)
1309 yılında Oxford Üniversitesi’nde eğitim
gören genç biri olarak Fransisken tarikatına girdi. 1315 yılından itibaren
dersler vermeye başladı. Hak ettiği kürsüye ulaşamadı. Bunda üniversitenin
rektörü olan ve Ockham’ı sapkınlıkla suçlayan John Lutterel’in de etkisi
olabilir.
1323 yılında Lutterel, Ockham’ın 56 sapkın
tezini Papaya teslim etti. Kendisini savunmak için Papa’nın bulunduğu Avignon’a
giden Ockham’ın 51 tezi sansüre uğradı; fakat bunlardan hiçbiri resmi olarak hüküm
giymedi.
Ockham’ın
Tanrı ve Varlık Anlayışı
Ockham’a göre ise insan, mutlak yetkinlikte
olan Tanrı’yı algılayamaz. Ockham, Tanrı’nın, kendisine ve diğerlerine
yüklenebilir bazı ortak kavramlar sayesinde bizim tarafımızdan algılanabileceğini
kabul etmektedir.
Ockham’a göre, böyle dışsal bir varlığın
ispatlanması, birçok nedenden dolayı güçtür. Dünyada varolan her şey kendi
varoluşunu sürdürmek için belli bir yardıma ihtiyaç duymaktadır.
Ockham’a göre, üretici veya etkileyici
nedenler yerine koruyucu, muhafaza edici nedenler belirlemek, insan düşüncesini
daha kolay ikna edecek bir yöntemdir.
Ockham, Fizik
Üzerine Sorular (Quaestiones in
Libros Physicorum) başlıklı eserinde Tanrı’nın bir koruyucu olması durumunu
açıklıkla ortaya koymaktadır.
Ona göre, insan aklının Tanrı’yı bir etkileyici
ilk neden olarak kavraması ve üstelik bunu kanıtlaması nerdeyse olanaksızdır.
Ockham’ın
Bilgi ve Tümel Anlayışı
Ockham’a göre bilgi bileşik bilgi ve
bileşik olmayan bilgi olmak üzere ikiye ayrılır. Bileşik bilgi, bir önermenin
bilgisidir. Bileşik olmayan bilgi ise yine ikiye ayrılır:
1. Sezgisel bilgi;
2. Soyutlayıcı bilgi.
İnsan bilgisi bireysel olguların dolaysız bir
tecrübesi ile başlar ve bu tecrübeden bir duyu sezgisi veya algı doğar. Bunu
aynı nesneye ilişkin zihinsel bir sezgi izler. Sezgisel
bilgi, bireysel şeylerin tecrübeye dayalı ilk bilgisidir. Soyutlayıcı bilginin
nesnesi ise tümel olandır. Ockham’a göre tümeller
zihinde yer alırlar. O, tümellerin adlar veya
terimlerle özdeş olduklarını savunmaktaydı.
Ockham’a göre terimleri iki ana kısımda değerlendirebiliriz:
kategorematik terimler ve sünkategorematik terimler. “Her kuğu beyazdır”
önermesindeki “kuğu” ve “beyaz” kelimeleri, doğal veya uzlaşımsal bir şekilde
belli bir nesneyi işaret etmektedir. Bundan dolayı bu türden kelimelere kategorematik terimler
denir. Bunlara aynı zamanda önermenin maddi özellikleri de denebilir. “Her” ve
“-dır” türünden kelimeler ise sadece kategorematik terimlerle ilgileri
bağlamında belli bir anlama sahip olabilirler. Bu yüzden bunlara sünkategorematik denir.
GUILELMUS
DE OCKHAM’IN AHLAK ANLAYIŞI
Ahlak, aklın ve başka zihinsel koşulların
dikte etmesi sonucunda belirlenen iradenin gücüne uygun düşen insani eylem
biçimidir. Bu eylemlerin tek amacı “iyilik”tir.
Tanrı’nın insanlara yüklediği ahlak
kuralları olumsaldır. Bu olumsallık aracılığıyla Tanrı bu kurallarda istediği
zaman değişikliğe gidebilir.
Nicolaus
Cusanus (1401-1464)
1426’da rahip tayin edildi. Bir sure İstanbul’da
bulundu ve Kiliselerin birleşmesi için çaba harcadı. 1450’de kardinal seçildi
ve Brixen’e piskopos tayin edildi.
De
Docta Ignorantia ve Cusanus’un Tanrı Anlayışı
De
Docta Ignorantia isimli eserinde Tanrı’nın
evrendeki varoluş ile ilgisini ve bu ilginin bilinip bilinemeyeceğini inceler.
Mutlak Sınırsız olan Tanrı, anlama yetimizi
aşar. Çünkü aklımız gidimli bir yetidir ve çelişmezlik ilkesine göre işler.
Nicolaus
Cusanus’un İnsan-Mikrokosmos Anlayışı
Cusanus’a göre insan melekler ile fizik
dünya arasında yer alır. İnsanın en önemli özelliği,
hem maddi, hem organik, hem hayvani, hem aklî hayatı kendisinde barındırmasıdır.
İnsanın Tanrı’ya dönmesi, yaratılışın bizzat
kendisinin Tanrı’ya dönmesi demektir.
Nicolaus Cusanus’a göre dünya da diğer gök
cisimleri gibi hareket etmekte ve hareketi de öteki hareketlere göre
saptanmaktadır.
Sokrates’in etkisinde kalan Cusanus,
insanın bilmediğini bilerek öğrenilmiş cehalet
denen duruma yükselmesi gerektiğini söyler. En önemli ve meşhur eseri De Docta Ignorantia (Öğrenilmiş Cehalet
Hakkında)’da eğitim sonucunda elde edilen cehaletin en büyük erdem olduğunu
ileri sürmektedir. Cusanus’a göre, hakikatin
yakın bilgisine razı olmalı ve asla mutlak ve bütünlüklü bilgiyi
beklentilerimiz içine koymamalıyız.
---
Ortaçağ Felsefesi
Editör: Prof. Dr. Ayhan Bıçak & Yrd.
Doç. Dr. Serdar Uslu
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2296
Ağustos 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder