8 Ağustos 2015 Cumartesi

Guillelmus De Ockham

Guillelmus De Ockham / Ockhamlı William (1285-1347)
1309 yılında Oxford Üniversitesi’nde eğitim gören genç biri olarak Fransisken tarikatına girdi. 1315 yılından itibaren dersler vermeye başladı. Hak ettiği kürsüye ulaşamadı. Bunda üniversitenin rektörü olan ve Ockham’ı sapkınlıkla suçlayan John Lutterel’in de etkisi olabilir.
1323 yılında Lutterel, Ockham’ın 56 sapkın tezini Papaya teslim etti. Kendisini savunmak için Papa’nın bulunduğu Avignon’a giden Ockham’ın 51 tezi sansüre uğradı; fakat bunlardan hiçbiri resmi olarak hüküm giymedi.

Ockham’ın Tanrı ve Varlık Anlayışı
Ockham’a göre ise insan, mutlak yetkinlikte olan Tanrı’yı algılayamaz. Ockham, Tanrı’nın, kendisine ve diğerlerine yüklenebilir bazı ortak kavramlar sayesinde bizim tarafımızdan algılanabileceğini kabul etmektedir.
Ockham’a göre, böyle dışsal bir varlığın ispatlanması, birçok nedenden dolayı güçtür. Dünyada varolan her şey kendi varoluşunu sürdürmek için belli bir yardıma ihtiyaç duymaktadır.
Ockham’a göre, üretici veya etkileyici nedenler yerine koruyucu, muhafaza edici nedenler belirlemek, insan düşüncesini daha kolay ikna edecek bir yöntemdir.
Ockham, Fizik Üzerine Sorular (Quaestiones in Libros Physicorum) başlıklı eserinde Tanrı’nın bir koruyucu olması durumunu açıklıkla ortaya koymaktadır.
Ona göre, insan aklının Tanrı’yı bir etkileyici ilk neden olarak kavraması ve üstelik bunu kanıtlaması nerdeyse olanaksızdır.

Ockham’ın Bilgi ve Tümel Anlayışı
Ockham’a göre bilgi bileşik bilgi ve bileşik olmayan bilgi olmak üzere ikiye ayrılır. Bileşik bilgi, bir önermenin bilgisidir. Bileşik olmayan bilgi ise yine ikiye ayrılır:
1. Sezgisel bilgi;
2. Soyutlayıcı bilgi.
İnsan bilgisi bireysel olguların dolaysız bir tecrübesi ile başlar ve bu tecrübeden bir duyu sezgisi veya algı doğar. Bunu aynı nesneye ilişkin zihinsel bir sezgi izler. Sezgisel bilgi, bireysel şeylerin tecrübeye dayalı ilk bilgisidir. Soyutlayıcı bilginin nesnesi ise tümel olandır. Ockham’a göre tümeller zihinde yer alırlar. O, tümellerin adlar veya terimlerle özdeş olduklarını savunmaktaydı.

Ockham’a göre terimleri iki ana kısımda değerlendirebiliriz: kategorematik terimler ve sünkategorematik terimler. “Her kuğu beyazdır” önermesindeki “kuğu” ve “beyaz” kelimeleri, doğal veya uzlaşımsal bir şekilde belli bir nesneyi işaret etmektedir. Bundan dolayı bu türden kelimelere kategorematik terimler denir. Bunlara aynı zamanda önermenin maddi özellikleri de denebilir. “Her” ve “-dır” türünden kelimeler ise sadece kategorematik terimlerle ilgileri bağlamında belli bir anlama sahip olabilirler. Bu yüzden bunlara sünkategorematik denir.

GUILELMUS DE OCKHAM’IN AHLAK ANLAYIŞI
Ahlak, aklın ve başka zihinsel koşulların dikte etmesi sonucunda belirlenen iradenin gücüne uygun düşen insani eylem biçimidir. Bu eylemlerin tek amacı “iyilik”tir.
Tanrı’nın insanlara yüklediği ahlak kuralları olumsaldır. Bu olumsallık aracılığıyla Tanrı bu kurallarda istediği zaman değişikliğe gidebilir.

Nicolaus Cusanus (1401-1464)
1426’da rahip tayin edildi. Bir sure İstanbul’da bulundu ve Kiliselerin birleşmesi için çaba harcadı. 1450’de kardinal seçildi ve Brixen’e piskopos tayin edildi.

De Docta Ignorantia ve Cusanus’un Tanrı Anlayışı
De Docta Ignorantia isimli eserinde Tanrı’nın evrendeki varoluş ile ilgisini ve bu ilginin bilinip bilinemeyeceğini inceler.

Mutlak Sınırsız olan Tanrı, anlama yetimizi aşar. Çünkü aklımız gidimli bir yetidir ve çelişmezlik ilkesine göre işler.

Nicolaus Cusanus’un İnsan-Mikrokosmos Anlayışı
Cusanus’a göre insan melekler ile fizik dünya arasında yer alır. İnsanın en önemli özelliği, hem maddi, hem organik, hem hayvani, hem aklî hayatı kendisinde barındırmasıdır. İnsanın Tanrı’ya dönmesi, yaratılışın bizzat kendisinin Tanrı’ya dönmesi demektir.
Nicolaus Cusanus’a göre dünya da diğer gök cisimleri gibi hareket etmekte ve hareketi de öteki hareketlere göre saptanmaktadır.

Sokrates’in etkisinde kalan Cusanus, insanın bilmediğini bilerek öğrenilmiş cehalet denen duruma yükselmesi gerektiğini söyler. En önemli ve meşhur eseri De Docta Ignorantia (Öğrenilmiş Cehalet Hakkında)’da eğitim sonucunda elde edilen cehaletin en büyük erdem olduğunu ileri sürmektedir. Cusanus’a göre, hakikatin yakın bilgisine razı olmalı ve asla mutlak ve bütünlüklü bilgiyi beklentilerimiz içine koymamalıyız.
---
Ortaçağ Felsefesi
Editör: Prof. Dr. Ayhan Bıçak & Yrd. Doç. Dr. Serdar Uslu
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2296
Ağustos 2011


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder