Nikos Kazancakis - Assisili Francis
Peder Francis, benimle ilk karşılaştığın zaman, yüzü gözü
kıllarla kaplı zavallı bir dilenciydim.
Bana Birader Leo adını taktın.
İzlediklerini ancak bir aslan elde etmeye çalışır.
Evlenmedim, çocuklarım olmadı, çünkü Tanrı’yı arıyordum.
Herkes güldü bana, uçurumun kıyısına varıncaya dek ittiler.
Gerçekten insan, toprak demektir.
Hey, hayır sahibi Hıristiyanlar, dedim.
…kim sadaka verebilir bana?
Pietro Bernadone’nin oğlu Francis, meşhur “avucu delik” sana
sadaka verir.
(Francis) “…hiçbir eksiğim yok”
…size acıyorum efendim, dedim.
Cennet içimizdedir genç efendimiz, diye tekrarladım.
(Francis) “bana cennetten söz etme, belki senin içindedir
ama benim içimde değildir.”
Sevginin en alt basamağındaki bir başarı, Tanrı’ya götürecek
yolu şekillendirmeye yardım eder.
(Francis) “evliya olmak, dünyaya ait her şeyden başka,
Tanrısal olan her şeyden vazgeçmek demektir.”
Alfabenin harfleri, kurnaz, arsız şeytanlardır onlar…
Dua bitince nefesim kirlenmesin diye kimseyle konuşmadan
hücreme koştum.
Zamanla anlamaya sonra ağlamaya başlayacak, belki de dönmek
isteyeceksin. Yukarılara çıkan yol cidden çok çetindir.
(Sior Bernadone) “Piskopos hazretleri, benim şu oğlum aklını
kaçırdı.
… son zamanlarda (…) kiliseleri onarmaya merak saldı.
Onu evlatlıktan reddediyor, mirasımdan mahrum bırakıyorum.”
(Francis) “…oğlu yok artık, benim de babam yok. Ödeştik!
Nereye gidiyoruz Birader Francis, diye sordum.
Cennete, dedi.
Başkalarını günahlarından kurtaramazsak, biz nasıl
kurtulabiliriz?
…hazineyi ne yapayım?
(Francis) “…bu çok ciddi bir sorun, Birader Bernard (…)
kiliseye gidip Tanrı’ya soralım.
(Sior Pietro, Bolonya Üniversitesi’nin tanınmış hukuk profesörü)
“buraya gelmeden önce bütün kitaplarımı, yazdığım yazıları ateşe attım.”
İnsan incecik bir altın zincir bile alıkoysa, ağırlığı
ruhunun yükselmesini önleyecektir.
Yoksul olan, çıplak olan gelsin, Tanrı adına mallarımı
dağıtıyorum.
Assisi’nin işe yaramaz iki serserisi gelip Francis’in elini
öptüler. Kardeşliğe kabul edilmek istediler. Biri Sabbatino’ydu, diğerinin adı
Capella. (s. 143)
Gün geçmiyor ki (…) bir kişi çıkıp Francis’in ayaklarına
kapamasın.
(Cortonalı Elias Bombarone) “Francis’i arıyorum. Bolonya
Üniversitesi’ni bitirdim.
Büyük işler yapmak istiyorum.
(Francis) “Bir tarikat kurmak üzere değil, ruhlarımızı
kurtarmak çabasında bulunmamız için topladım rahipleri etrafımda. Biz cahil
insanlarız. Sen ki eğitim görmüşsün, aramızda ne işin var?”
Adım Masseo, sürücüyüm (…) nereye götürmemi istiyorsunuz?
(Francis) “ben de sürücüyüm Birader Masseo, insanları
yeryüzünden alıp cennete götürüyorum.”
Gelin nerede?
(Francis) “göremezsin Birader Leo, çünkü gözlerin açık.
Gözlerini kapa, o zaman onu göreceksin.
Sokaklardan aldım seni, gelinim olarak seçtim seni. Sevgilim
ver elini bana!
Yaz Birader Leo (…) hepsinden üstün sevgidir.
Yazdım.
Francis, yazının altına imzasını alttı: Francis, Allah’ın
Fukarası.
Yakınlaştıkça Roma’nın güçlü böğürtüsünü daha iyi
duyabiliyorduk.
Papa’nın bekleme odasında beklediğini görüyorum. Sabahtan
akşama kadar bekledik.
İsa Peygamberi görmemiz daha kolay olacak, demiştim
bıkkınlıkla üçüncü gün.
Kutsal Peder, dedi Francis.
Papa ağır ağır başını kaldırdı. “Bu ne pis koku” diye
haykırdı.
Yoksullukla evlenmek isteyen rahipleriz. Evliliğimizi takdis
etmenizi, bir de vazetmemize izin vermenizi rica etmeye geldim kutsal peder.
Ne vazedeceksiniz?
Mutlak yoksulluk, mutlak itaatkârlık, mutlak sevgi… (s. 186)
Neden böyle vazetmek arzusundasın?
Uçurumun kenarına vardığımızı sezmekteyim çünkü.
…kötü haberler getirdim Birader Francis,
Elias yasanızı değiştirmek istiyor.
Rüyalar Tanrı’nın gece kuşlarıdır.
Doymak bilmeyen hayvanı, benliğinizi Tanrı’nın sevgisine
teslim edin. Cennete “ben” denilen şey giremez.
Sultan! Sultan! diye bağırdı Francis, minareleri göstererek.
Bizi iyice patakladılar.
Aralarına alıp sultanın sarayına götürdüler.
Kimsiniz, diye sordu Sultan.
Hıristiyanız, dedi Francis, İsa bizi yolladı, çünkü size
acıyordu…
Sultan güldü,
Yiyecek verin bunlara (…) sonra götürün gitsinler kendileri
gibi puta tapan softaları bulsunlar. (s. 229)
Sessizce yolumuza devam ettik.
Haçlıların çadırlarını kurdukları ovaya indiğimizde (…)
Savaş yeniden başlamıştı.
Yanan evlerin, insan vücutlarının dumanı gökyüzünü
kaplamıştı.
Birader Leo, Tanrı’ya dua ettiğimizde, hiçbir şey, hiçbir
şey elde etmeye çalışmamalıyız. Zaman geçtikçe, O’nun bütün sızlanmalara,
yalvarmalara aldırmadığını anlamaya başladım.
Şöyle seslenmekte: “Doğru yolda değilsin!” Doğru yol hangisi
Birader Leo? Hâlâ bilemiyorum. Bekleyelim bakalım, anlarız.
Rahibe Clara, tarikatımıza hoş geldiniz, (s. 255)
(Elias) Kesin yoksulluk bir engeldir yolumuzun ortasında,
istemiyoruz onu,
Tam sevgi de engeldir.
Kurtlar arasında yaşamaktayız, bundan dolayı aslan
olmalıyız.
Tam saflık da işimize gelmez.
Elveda Birader Francis, gidiyoruz.
Birader Elias, sürümü sana teslim ediyorum.
Gel zavallı Birader Leo, evimizden kovulduk.
Yağmur da temizdir, toprak da ama ikisi birleşince çamur
olur. Erkeğin eli, kadın eline değdi mi aynı şey olur.
Geniş yol asla Tanrı’ya gitmez, dar geçitler ulaşır evine…
Bir gün küçük bir köyde mola verdik.
(Francis) sizlere vazetmemin gereği yok kardeşlerim. Sizlere
cennete eriştiren yolu göstermem gerekmiyor. Yoksul, alçakgönüllü, cahil
çalıştığınızdan dolayı bu yolda ilerliyorsunuz zaten.
“Asla” ve “Daima” sözleri Tanrı’ya aittir.
Yalnız o söyleyebilir bu sözleri…
Rahiplere ne oldu?
Yollarını değiştirdiler…
Ya kutsal sevgi?
Rahipler şuraya buraya dağıttılar…
Ya kutsal saflık?
O da yok oldu, öldü…
Bir yerin mi ağrıyor Peder Francis?
Evet, ağrı çeken birisi var Birader Leo.
Cennete giden en güzel yol hangisidir?
İnsanoğullarının nefreti. En kısa yol hangisidir? Ölüm…
Şükürler olsun Yüce Tanrı’ya. Ben ölürken başkası doğmaktadır.
Hoş geldin Birader Antonio. Seni takdis ediyor, erişemediğim
yükseklere erişmeni diliyorum.
İnsanoğluna güvenmeyiniz sakın, yalnız Tanrı’ya inanın!
---
Türkçeleştiren: Sabiha Serim
Yalçın Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder