1 Ağustos 2015 Cumartesi

Platon – Theaitetos

Platon – Theaitetos - Θεαίτητος

Diyalog, Euklides ile Terpsion’un karşılaşmaları ve konuşmalarıyla başlar. Diyalogu asıl olarak Sokrates, Theodoros ve Theaitetos üçlüsünün söyleşisi oluşturur.
Theaitetos diyalogu, bilgi probleminin ağır bastığı bir diyalogdur.
Diyalogda Sokrates, gerçek bilgiyi tanımlamak ister.
Protagoras ele alınır ve düşünceleri eleştirilir.
Diyalog ebelik sanatının yararını vurgulayarak noktalanır.
---

Yazıyı al ve oku
Sokrates: …gençlerimiz arasında gelecek için kimlerin bizde umut uyandırabileceğini bilmeyi daha çok istiyorum. (143)

Theodoros: Adı… aklımdan çıktı. Ama bak (…) buraya geliyor.

Sokrates: tanıyorum onu. Sunion’lu Euphrasios’un oğludur.

Theodoros: Adı Theaitetos’tur.

Sokrates: Theaitetos, Theodoros iddia ediyor ki yüzüm seninkine benziyormuş.
O halde aziz Theaitetos kendini tanıtmanın tam zamanıdır.
Öğrenmek, öğrenilen şeyde daha bilge olmak demek değil midir?
…bilgelik sayesinde bilgeler bilge olurlar, değil mi?
O halde bilgi ile bilgelik aynı.
Bilgi nedir bunu ifade edebilecek miyiz? (146)

Theaitetos: Bana öyle geliyor ki (…) geometri ve sonra demin saydığın bilimlerin tümü (astronomi, müzik, hesap) bundan başka kunduracılık ve öteki sanatlar (…) bilgide başka bir şey değildirler.

Sokrates: Ayakkabıcılık dediğinde ayakkabı yapmaya ait bilgiden başka bir şey kastetmiyorsun, değil mi?
Marangozlukta da ağaçtan şeyler yapmaya ait bilgiden başka bir şey kastetmiyorsun.
…demek her ikisinde de bilgiyi neye aitse ona göre tanımlıyorsun, değil mi?
Fakat (…) sorumuzun amacı (…) asıl bilginin özünü öğrenmekti.
Bilginin ne olduğu bilinmedikçe, kundura bilgisi sözcüklerinde de hiçbir şey anlaşılmaz. (147)

Theaitetos: Bilmek arzusundan bir türlü kurtulamıyorum.

Sokrates: Bu duyduğun acılar (…) gebeliğin acılarıdır.
Gebe kalabilecek ve doğuracak hiçbir kadın başkalarını doğurtmak için bu mesleğe giremez.
Görgü olmadan bir sanatı öğrenmek mümkün değildir.
Sanatım kadınları değil, erkekleri doğurtur ve doğum esnasında dikkat erkeklerin vücutlarına değil, ruhlarına yöneltilmiştir. (150)
Bilgelik konusunda ben de ebeler gibi kısırım, daima başkalarına soru sorduğum, kendim ise hiçbir konu hakkında hiçbir zaman kendi düşüncemi söylemediğim için (…) bunun nedeni şudur: Tanrı beni başkalarını doğurtmaya zorluyor.
Protagoras, o, her şeyin ölçüsü insandır (…) diyordu.
O şöyle bir şey kastetmiyor mu: şeyler bana nasıl görünüyorsa öyle, sana nasıl görünüyorsa öyledir?
Esen aynı rüzgârın içimizden bazısını üşüttüğü, bazısını da hiç üşütmediği, bazısına hafif, bazısına da sert geldiği çok kere olur
Duyum, öyleyse, daima varlığa dayanır, yanılmak. Yalnız bu hal, duyum, bilgi olunca gerçekleşir.
Bir şey veya herhangi bir nitelik ifadeleri hiçbir şey için doğru değildir; büyük dediğin, küçük de görünebilir.
Her şey belki de yer değiştirme, hareket ve birbiriyle karışma sayesinde olur ki biz buna yanlış olarak varlık diyoruz. Çünkü bir şey var değildir, tersine, her şey sürekli oluş halindedir.
Vücudun sağlığına gelince, bunu rahatlıkla tembellik yok eder ama idmanla hareket ona uzun ömür verir.
Ruha gelince; ruh okuma ve alıştırma yani hareketler sayesinde bilgiler kazanır, sağlığını korur.
Rahat, ruhun sadece öğrenmemesine değil aynı zamanda öğrendiğini de unutmasına neden olur,
O halde bunlardan biri yani hareket ruh ile vücut için hayırlı, öteki ise, tam tersinedir.

…herhangi bir şey kendi kendisinin aynı kaldıkça gerek nicelik, gerekse hacim açısından da ne daha küçük, ne daha büyük olur, deriz. (155)
Kendisine bir şey katılmayan, kendisinden de bir şey eksiltilmeyen bir şey ne büyür ne de eksilir; daima kendi kendisinin aynı kalır.
Üçüncü olarak da önce varolmayan bir şeyin, oluş yolundan geçmeden ve oluşsuz sonradan varolması olanaksızdır, diyemez miyiz?
Bu üç iddia ruhumuzda savaş durumundadır.
Evren harekettir, hareketten başka bir şey değildir. Fakat hareketin iki türü vardır.
Biri etki, öteki edilgidir.
Bunların katılımından ve karşılıklı ilişkilerinden sınırsız sayıda ürünler oluşur,
Fakat bu, biri algılanmış olan öteki algı olmak üzere daima çift olur.
Algılar için görmek, işitmek (…) hırs ve korku gibi sözlerimiz vardır.
Hiç adları olmayan algıların sayısı sonsuzdur. (156)
Dikkatsizlik yüzünden kullanmaya zorunlu olduğumuz varlık sözü kökünden kazılmalıdır.
…yapmakta bulunmak, yok olmakta bulunmak, değişmekte olmak sözlerini kullanmalı.
Rüyalarla hastalıklar (…) özellikle delilik (…) işitme ve görme yanılmaları veya genel olarak duyum yanılmaları (…) ileri sürdüğümüz iddia bütün bu durumlarda kolaylıkla çürütülebilir.
Şimdi şu anda (…) rüyalardan mı ibarettir? (158)
Eden başka olunca başka bir algı vücuda getirir. (160)
Ben yalnız başıma bir nitelik kazanamadığım gibi, herhangi bir şey de yalnız başına bir nitelik kazanamaz.
Kendinden ve kendiliğinden hiçbir şey hakkında varlık olmak sözlerini kullanmamalıyız, başkasının da kullanmasına izin vermemeliyiz.
Protagoras (…) insan her şeyin ölçüsüdür ve Theaitetos (…) bilgi algıdır dediklerinde tamamıyla aynı şeyi söylemek istiyorlar.
Bu doğurmayı (…) büyük zahmetlerle meydana getirdik, fakat doğumu sona erince çocuğu iyice bir ele almalıyız; yani aldanıp aldanmadığımızı iyice incelemeliyiz; zira çocuk belki de büyütülmeye layık değildir de sadece kof bir yumurta, aldatıcı bir şekildir. (161)
Bir kimsenin algılarına dayanarak düşündüğü şeyler doğru oluyorsa (…) başkalarına bu kadar yüksek para karşılığı ders veren Protagoras nasıl bilge olur?
Bilgi ile algı aynı şey midir?
Bir şeyi öğrenen biri, o şeyi bilmeden hatırlayabilir mi?
Bir şeyi gören biri gördüğünün bilgisini elde etmez mi?
Bir de hatırlaması var.
Bu hatırlama (…) kuşkusuz ki algılanmış, öğrenilmiş şeyler hakkındadır.
Demiştik ki gören bir kimse gördüğünün bilgisini elde etmiştir (…) ve gördüğünün bilgisini elde eden, gözlerini kapadığında, onu hatırlar ama göremez, değil mi?
Görüyor sözü, biliyor sözüyle aynı anlamda oluyorsa, görmüyor ile bilmiyor da aynı anlamda olur.
Bilgisi elde edilen şey, onu artık görmediğimiz için, bilinemediği halde hatırlanmış oluyor.
O halde bilgi ile algının aynı olduklarını iddia etmek olanaksız.
Bir şey bilenin, bildiği şeyi bilmesi mümkün olur mu?
Theaitetos: benim düşünceme göre bu olanaksızdır.
Sokrates: …Protagoras şöyle diyecektir (…) bilgiyi şöyle tanımlarım: şeyleri ve olayları, kötü görene, iyi olarak gösterecek gibi değiştiren kişi bilgedir. (166)
Protagoras, bazı kimselerin, en iyi ile en kötüyü başkalarından daha iyi gördüklerini kabul etmişti. (169)
Protagoras bütün insanların sınırlarını doğru olarak kabul ederse, kendi sanısı hakkında başka bir görüşe sahip olanlara, yani onun yanıldığına inananlara hak vermiş oluyor. (171)
Kötülük ortadan kalkmaz
Zira daima iyiye karşılık bir şey bulunmalıdır.
Kötülük ölümlü tabiatlar ve şu topraklar üstünde hükmünü yapar. Bu da gösteriyor ki, buradan mümkün olduğu kadar çabuk yukarılara kaçmaya uğraşmalıdır. Fakat bu kaçış Tanrı’ya elden geldiği kadar benzemekle olabilir. (176)

Devlet, yasalarını koyarken, yalnız ifadenin dayandığı meseleyi göz önünde bulundurur, yasaları da kendisine mümkün olduğu kadar yararlı olmaları için, en iyi niyet ile ve elinden geleni yaparak kor.
Biz yasaları yaparken, bunu, gelecekte yararları dokunacağı düşüncesiyle yapıyoruz. (178)

Hareketi düşünürken, çıkış noktası (…) her şeyin hareket ettiği iddiasıdır.
Bir şeyin yerini değiştirmesine (…) hareket der misin?
Hareketin bir türlüsü bu
…bir şey eskir /veya yumuşak iken katı olur (…) buna da haklı olarak hareketin bir ikinci türlüsü denilemez mi?
Hareketin iki şekli (…) değişme ve yer değiştirme.
Mademki bir şey hareket etmek zorundadır (…) o halde her şey hareketin her iki şekliyle hareket edecektir.
Mademki her şey her bakımdan hareket halindedir, o halde (…) bilginin özü sorusuna verdiğimiz cevap bilgiyi olduğu kadar bilgi olmayanı da ifade eder. (183)
İnsanın, daha varlığı algılayamayan bölümünün (yani vücudun) gerçeği kavraması mümkün müdür?
Herhangi bir şeyi gören kimse var olan bir şeyi görür.
Bir sanısı ola, bir şeyi sanmaz mı?
Böyle olunca, sandığı şey varolan bir şey olmaz mı?
O halde yokluğu sanınca, hiçbir şeyi sanmış olmaz.
Fakat hiçbir sanmamak da sanmak olamaz.
O halde, ister bir şeye nispet edilsin, isterse başlı başına olsun, yokluğu sanmak imkânsızdır.
İzlenimler karşıladıkları algılarla doğrudan doğruya ve tamamı tamamına uzlaşırlarsa, sanı doğrudur; eğri düşer veya yoldan saparlarsa yanlıştır. (s. 194)

Bilgi kavramını bilmeden bilginin ne biçim şey olduğundan söz etmek sence yüzsüzlük değil midir?

Muhakeme hatipleri (…) sanatları sayesinde karşılarındakine bir şey öğretmekle değil, onda istedikleri sanıyı yaratmakla kandırırlar. (201)
Kandırmak da sanıyı kabul ettirmek gibi bir şey değil midir?

Kanıt ile doğru sanı dışında daha ne gibi bir bilgi olabilir?

İddiamıza göre bütün ile topla ayrı ayrı şeylerdir. (204)

Kanıta dayanan doğru sanının en mükemmel bilgiyi verdiği sorunun anlamının ne olabileceğine bir bakalım.
Doğru sanısı olan herkeste kuşkusuz kanıt da bunun yanında bulunur.

Bir şeyin başka şeylerden farkı hakkında doğru bir sanımız olduğu zaman (…) bundan başka bir de bu şeyin başka şeylerden nasıl ayrıldığı hakkında bir doğru sanıyı da katmamız gerekir. (209)

Bilmek (…) bilgiyi kazanmaktan başka bir şey değildir.

Böylece bilgi ne algıdır, ne doğru sanıdır, ne de kanıta dayanan doğru sanıdır. (210)
---

Türkçeleştiren: Macit Gökberk
Diyaloglar II

Remzi Kitabevi, 1986 (s. 177-270)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder