8 Ağustos 2015 Cumartesi

Latin İbn Rüşdçülüğü

Latin İbn Rüşdçülüğü
On üçüncü yüzyıl Aristoteles’in yapıtlarının büyük ölçüde Latinceye çevrildiği bir dönemdir. İbn Rüşd’ün düşünceleri de bu dönemde Batı dünyasına girdi. Latin İbn Rüştçülüğü, temel olarak Müslüman bir filozofun Hıristiyan inançlarına zararlı olabilecek yorumlarına karşı girişilen çabalara atıf yapan bir kavramdır. Bununla birlikte İbn Rüşd’ün Aristoteles yorumları başta olmak üzere felsefeye kazandırdıkları hakkında yoğun olarak 13. yüzyıldan itibaren batıda üretilen metinleri bu kavram altında ele alabiliriz.

Sigerus de Brabant (1240-1282)
Bugünkü Belçika topraklarında doğdu. 1266 yılından itibaren Paris Üniversitesi’nde Aristoteles hakkında dersler vermeye başladı. Derslerin içeriği Hıristiyan imanına aykırı olduğu gerekçesiyle tepkiler almaya başladı. 10 Aralık 1270 yılında Kardinal E. Tempier, toplam on üç felsefi önerme hakkında suçlama yayınladı. 1277’de hesap vermesi için Papalık makamına davet edildi. Sekreterinin bıçaklı saldırısı sonucu öldü.

Sigerus de Brabant’ın Tanrı ve Evren Anlayışı
Sigerus’a göre varlık ve bir aynı şeyi işaret eder; bununla birlikte bunlar eşanlamlı değillerdir. Zira varlık, varolma edimini (actus essendi) gösterirken bir kendi içinde bölünemeyeni (indivisum in se) anlatmaktadır.
Şeylerde, onları oluşturan iki yön bulunmaktadır; varlık (esse) ve varolma potansiyeli (potentia ad esse).
Tanrı ilk varlık ve bütün şeylerin ilk nedenidir. Olumsallık denilen durum, kesinlikle Tanrı’nın dünyadaki işlere karışmasından kaynaklanmaz. Bu durum daha çok madde ile ilgilidir.
Sigerus de Brabant De Aeternitate Mundi adlı yapıtında evreni başlangıcı ve sonu olmayan bir yapı olarak düşünmektedir. Meselenin en şaşırtıcı tarafı, evrende yer alan türlerin de ezeli-ebedi olarak düşünülmeleridir.

Boethius Dacus
Kesin doğum ve ölüm yılları da bilinmemektedir. 1262’den sonra Paris’te bulunduğu ve Edebiyat Fakültesinde 1270 ile 1280 yılları arasında dersler verdiğini biliyoruz. 1277 yılındaki ünlü Tempier suçlamasına hedef olmuş filozoflardandır.
Ona göre varolmayan şeyler hakkında doğru önermeler kurmak olanaksızdır. Dünyanın yoktan ve sonradan yaratıldığı tezinin bilimsel bakımdan kanıtlanamayacağını savunmuş, bilimin sınırlarını belirlemek konusunda hassas bir tutum sergilemiştir. Boethius Dacus, bilimi akılsal ilkeler bağlamında ele almıştır. Bu sınırların dışındaki herhangi bir şey veya mesele asla o bilimin konusu olamaz.
1277 suçlamasında Boethius Dacus’un maruz kaldığı ithamlardan en önemlisi: Yaratılış olanaksızdır; ne var ki, iman tarafından ortaya konulan karşıt görüş de sahiplenilmelidir.
Boethius Dacus’a göre felsefe insan aklının bir eseridir.
İman ise Tanrı’nın mucizeleri ile doğaüstü bir açınlamanın üstüne kurulmuştur.

---
Ortaçağ Felsefesi
Editör: Prof. Dr. Ayhan Bıçak & Yrd. Doç. Dr. Serdar Uslu
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2296

Ağustos 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder