Javier
Marias - Yazınsal Yaşamlar
Ünlü
Yazarların Gizli Yaşamları
William
Faulkner at sırtında
Elektrik enerjisi sağlayan bir santralde
çalıştı.
Mississippi Üniversitesi’nin postanesinde
memurluk yaptı.
Parayla arası iyi değil, sürekli borçlu…
Başlıca gider kalemleri; at yarışı, tütün
ve viski
İlk kızı doğumdan beş gün sonra öldü.
Gazetecilerin soru yağmuruna tutulduğu bir
yemekte, verdiği her cevapla birlikte geriye doğru adım attığı (geri
çekilir/kaçar gibi) rivayet edilir.
Asık suratlı, ketum, sessizliği seven
biriydi.
Don Quijote’yi her yıl okurdu.
Kutsal Sığınak’ı para için yazdığını
söylerdi.
At binmeyi severdi (ancak atlar onu pek
sevmezdi), sürekli düşermiş.
Bir kazada ciddi biçimde yaralanan Faulkner
(yine attan düşmüştü) hastane odasında öldü.
Joseph
Conrad karada
İyi bir denizci olmasına karşın yolculuk
etmekten nefret ederdi.
Dalgın ve telaşlı biriydi.
Oğlu Borys Dünya Savaşı’nda cepheye gider.
Conrad oğlunun öldüğünü hayal eder ve bu hayale inanır.
En çok nefret ettiği yazar Dostoyevski’dir.
İngilizceyi yabancı bir aksanla konuşurdu.
Yaşlı
Isaac Dinesen
Sanatta gizem yoktur, görebildiğin şeyleri
yap, onlar sana göremediklerini gösterecekler…
Afrası
tafrasıyla James Joyce
Kendini kıskanç, yalnız, tatminsiz ve
kibirli bir adam olarak tasvir etmiştir.
Gençliğinde de tantanacı ve ukala biriydi.
Dikkatini, İrlanda’ya ve İrlandalılara
duyduğu nefrete odaklamıştı.
Bir dâhi olduğuna ilişkin
büyüklenmelerinden ve afra tafralarından geçilmeyen sanatçılar sınıfındandı.
Hassas olan gözlerine çok dikkat ederdi.
Romanlarındaki geveze tiplemelere karşın
kendisi suskun biriydi (kibirden).
Sabahlara dek içerdi.
Çok sayıda batıl inancı vardı.
Köpeklerden çok korkardı ama en çok
fırtınalardan korkardı (dolabın içine gizlenecek kadar).
Kendisini dövebilmesi için karısından
şişmanlamasını isterdi.
Joyce bir koprofildi (bir çeşit sapık).
Dokuz kardeşinden beşi çocuk yaşta öldü.
Kızı Lucia akıl hatasıydı.
Karısı Nora Barnacle onun için şöyle
demiştir: “kaçığın biridir.”
Giuseppe
Tomasi di Lempedusa sınıfta
Yaşarken, yazdıklarının bir satırı bile
yayımlanmamış.
Doymak bilmez bir okurdu.
Şişmandı bir sigara tiryakisiydi.
Topluluk içinde utangaç, asık suratlı,
yalnız ve hüzünlüdür.
Henry
James ziyarette
Apaçık konuşayım derken konuşması
dolambaçlı ve belirsiz bir hal alırmış.
Evlenmek onun içi bir gereklilik değil,
lükslerin en aşırısı ve en pahalısıdır.
Arthur
Conan Doyle ve kadınlar
Boks yapmış ve bu hünerini gerektiğinde
kullanmaktan çekinmemiştir.
Yılarca Sherlock Holmes’a yazılmış
mektuplar aldı.
Birçok defalar hayali karakteriyle
karıştırılmıştır.
Mektupların yönlendirdiği dramatik ve
karmaşık iki vak’ayla bizzat ilgilendi.
Doyle, Holmes’u soğukkanlı bir hesap
makinesi olarak görüyordu.
Başarısının, anlattığı hikâyeyi
zorlamamasından kaynaklandığını söylerdi.
Robert
Louis Stevenson suçlular arasında
Tüberküloz hastasıydı.
Kötülük her zaman ilgisini çekmiş.
Cömertti ve bu hasleti onu kolay lokma
yapardı.
İvan
Turgenyev
Karamsar
Annesi Varvara Petrovna, zalim, dar kafalı
ve barbar ruhlu bir kadındı.
Bir arkadaşının tiyatrosunda Osmanlı
sultanı kılığında sahneye çıkmışlığı vardır.
Tolstoy’la girdiği bir tartışma iki yazarı
düelloya kadar götürdü. Turgenyev’in özür dilemesiyle olay tatlıya bağlandı.
Tolstoy onu ödleklikle suçlayınca düello daveti tekrarlanır. Bu şekilde tam on
yedi yıl boyunca düello gerginliğiyle yaşadılar.
Tolstoy ve Dostoyevski Batı yolculuklarında
paralarını kumar masalarında kaybettikten sonra çareyi Turgenyev’de bulurlar.
Turgenyev her ikisine de borç vermiştir.
Hayatı boyunca herkesin onu enayi yerine
koymasına izin verdi.
Thomas
Mann ve ufak tefek rahatsızlıkları
Thomas Mann’a göre ironik olmayan her roman
tanım gereği sıkıcıdır.
Mann, gözlerini genç erkeklerden alamazdı.
Kadınlarla ilgilenmez, delikanlılaraysa
bayılırdı.
Ölümünün ardından insanı hayal kırıklığına
uğratan zarfları…
Mann, yaşadığı her şeyin kayda değer
olduğunu zannederdi (sabah kaçta kalkmış, hava nasılmış, ne okuyup ne yazmış
vs.).
Arzuladığı yönetim biçimi, aydınlanmış
diktatörlüktü.
İki kız kardeşi ve oğlu Klaus intihar
etmiştir.
Nabokov
kendinden geçince
Takıntılı ve garazlı…
Şu sevimsiz ihtiyar…
Ders vermekte çok zorlanırdı, her zaman
önceden hazırladığı bir metni kürsüden yavaş yavaş, duraklayarak, kendi kendine
konuşurmuş gibi okurmuş.
Tüm yazarlardan nefret ederdi.
Joyce’un Ulysses’ine hayrandı.
En çok Freud’dan nefret ederdi (Viyana
ördeği dermiş ona).
Soyağacının izini 14. Yüzyılda yaşatan
Tatar prensi Nabok Murza’ya kadar sürebilmekle övünürdü.
Rainer
Maria Rilke esin perisini beklerken
Başlarda işi gücü dalkavukluk etmektir.
Başkalarının çalışmalarına ölçüsüz ve abartılı hayranlığını saklayamazdı.
1910-1914 yılları arasında elli farklı
yerde bulundu.
Tüm hayatını esin perisinin gelmesini
bekleyerek geçirdi.
Hayatı boyunca fiziksel veya ruhsal
rahatsızlıklarından şikâyet etti.
Rilke kısa boyu ve hasta görünüşlüdür.
“y” harfini çok sever bir de kadınları ve
yolculukları…
Her
daim derbeder Malcolm Lowry
Giysilerini bir şişe cinle takas edecek
kadar alkolik…
Nesnelerin bile ona karşı olduğunu düşünen
biri…
Madam
du Deffand ve salaklar
Şaka
kaldırmaz Rudyard Kipling
Tek arkadaşı Walcott Balestier, o da genç
yaşta öldü. Arkadaşının kız kerdeşi Caroline ile evlendi.
Kipling’in ismi, anne – babasının kıyısında
tanıştıkları gölün adıdır.
Büyük kızı Josephine altı yaşındayken öldü.
Oğlu John cephede kayboldu.
Kipling şaka kaldırmaz, özel yaşamına
müdahale edilmesine katlanamaz, fotoğraf çektirmekten kaçınan biriydi.
Her zaman olduğundan daha yaşlı görünür.
Arthur
Rimbaud sanata karşı
Erken ürü veren her yazar, Rimbaud’ya
kıyasla geç kalmış sayılır.
İki ya da üç yılda bir mutlaka kendinden
sıkılır ve hayatını topyekûn değiştirir (ben bir başkasıdır).
Tanıkların söylediğine göre giysilerini hiç
değiştirmiyor ve bu nedenle çok kötü kokuyordu.
Verlaine, Mathilde’i (Verlaine’in karısı)
yaralar ve hakaret eder; Rimbaud, Verlaine’i yaralar ve hakaret eder ama kimse
kimseyi terk etmezdi.
Hiçbir işi yolunda gitmezdi.
Dizi iltihaplanır. Kanserdir. Bacağı
kesilir. Ancak enfeksiyon devam eder.
Hastalık ilerler ve sonunda kolları ve
bacağını hareket ettiremez hale gelir.
Sesi
soluğu çıkmayan Djuna Barnes
Tanınmış kişileri başarıyla taklit
edebilirdi.
Küstah ve ağız dolusu gülüşüyle tanınan
biriydi.
İki saykosu vardı: Anais Nin ve Carson
McCullers
Nin, yapıtlarında mutlaka Djuna adında bir
karaktere yer verirdi.
Carson McCullers onu görmek için çok ısrar
eder ve hakaretle geri çevrilir.
Faulkner da ondan hoşlanmazdı. Ancak,
düzyazı tarzını büyük ölçüde Barnes’a borçludur.
Erkek sevgililerinin sayısı kadınlardan
fazladır. En büyük aşkı ise Thelma Wood’dur.
Oscar
Wilde hapisten çıkınca
Yukio
Mişima ve ölüm
Grip ateşini bahane ederek ordudan kaçan
biridir o.
Hayatının son döneminde paramiliter
Tatenokai’yi kurar.
Yüz kişilik bir ordudur bu.
25 Kasım 1970’de Tokyo’daki bir askeri üsse
girip generali rehin alırlar. Mişima tabura dönüp bir bildiri okur. Tabur
onunla ve bildirisiyle alay eder. Sonra da Mişima seppuku yapar.
Laurence
Sterne’e veda ederken
Cambridge’de eğitim gördü.
Yorkshire’da kilise papazı oldu.
Tristram Shandy’nin başarısı o dâhil
herkesi şaşırttı. Bu başarı onun hayatını değiştirdi. Seyahatler yaptı.
Gittiği yerlerde herkes onunla tanışmak
istedi.
Gelip
geçen kadınlar
Lady Hester Stanhope
Vernon Lee
Adah Isaac Menken
Violet Hunt
Julie de Lespinasse
Suskun
lider Emily Bronte
Üçü meşhur ise de aslında beş kız
kardeştirler (bir de erkek kardeşleri vardı).
Maria ve Elizabeth çocuk yaşta veremden
ölürler.
Anneleri, Emily üç yaşındayken ölür.
Emily silahla ateş etmeyi çok sever.
---
Türkçeleştiren: Pınar Savaş
Can Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder