1 Ağustos 2015 Cumartesi

Mehmet Sancaktutar - Cebrail'in Kanatları

Mehmet Sancaktutar - Cebrail'in Kanatları


Allah’ın hiçbir kuluna inandırmak zorunda olmadığım, heyecanın, korkunun ve merakın bin bir çeşidiyle dolu o muhteşem macerayı yaşamadan önce tam olarak bir insan bile sayılmazdım.

…saçlarına ak düşmüş bir sabi.

Tüm dünyanın kendisine pusu kurduğu bir adam gibi her şeye ve herkese korku ve endişeyle baktım.

Umut, korkunun karabasanıdır.

Yedi yıl önce (…) taşındım yerin altındaki o karanlık izbe daireye.

Yedi yıl boyunca (…) bu apartmanda benim gibi birisinin yaşadığından kimsenin haberi olmadı.

Mum, lambaya göre canlı gibidir.
Mumlar da benim gibi hiçbir gözün görmediği izbe ve karanlık bir dairede sessizce eriyip tükeniyorlar. (s. 10)

…her şeye sebep olan bir kadındı.

Korku / ümitsizlik / huzursuzluk
Bunların hepsi varolmanın bir eşiğidir.

Dua, insanın Tanrı’nın kalemiyle kendi kaderini kendisinin yazmasıdır.
Dua Tanrı’dan gücünü bizim adımıza kullanma isteğidir.

Bir çocuğun neyi hayal ettiğini yetişkin akıllılar akıl bile edemez.

Ben bir arı olmalıyım.

Arı olmak için dua etmeye başladım.

Arı olamadığım her gün arı olmaya dair inancım zayıflıyor, kusuru dualarımın yetersizliğine bağlıyor, yalvarmanın yakarmanın hızını her geçen gün arttırıyorum.

Üçüncü haftanın sonunda kaşınmanın durduğu yerlerde hafif bir kıllanma oluşmaya başladı.

Bir sabah kalktığımda yüzümün de kıllarla kaplandığını gördüm.

Sadece gözlerim görünüyor.

Koca bir kütle midemden boğazıma doğru yürümeye başladı.

Bir balondan ziyade bir kıkırdak yığınına benziyor kustuğum şey.

Gerçek bir arı olmak ama bir insan gibi duymak, görmek ve düşünmek…

Ayrı iki yerde ve ayrı iki varlıkta tek bir varlığım olduğunu kesinlik derecesinde biliyorum.

Beni gören hayretten donup kalıyor.

Aralarından birisi hışımla üzerime yürümeye başladı. Cesaret alan ötekiler ona katıldı.
Galeyana gelen tüm kalabalıklar gibi bunlar da güçlerini anlamsızlıktan, belirsizlikten, cehaletten alıyorlar.
Sadece sizden biraz farklı görünüyorum. Ben de sizin gibi bir insanım.

İnsanlar hep böyle midir?
Kendileri gibi olmayanları öldürmek mi isterler… (s. 29)

Az ileride tuğlaları henüz örülmüş bir inşaat var.

Hepsi bana “Goril kardeş” diye hitap ediyor.
İnsan nankör, insan isyankâr, insan günahkâr…

Hulusi’yi gören var mı?
Bodrum katında oturan şu uyuz herif…

Hulusi ben miyim?
Kaç yıldır kimse ismimle hitap etmedi bana.

…yatağın ortasında minnacık bir bebekten daha küçüktüm.

Kaçacak delik yok.
Mutfak tüpünün arkasında minnacık bir boşluk var. Oraya gizlendim.
Bir şey bulamayınca evi terk ettiler.

…acı çeken benim bedenim değil insanlığımdı. Bedenimin küçülmesiyle acılarım küçülmüyor bilakis daha da artıyor.

Canlının tüm direnç noktaları bittiğinde, ölüm tüm neşesiyle geliyor.

Kovanda hükümdarlığımı ilan ettim
Genç bir kraliçe olarak tahta oturdum. (s. 50)

Mezarlığa yanaştım.
Ona verilen bu ceza, suçunu yok etmiş midir?

Bu arı olma arzusu başıma daha önce görmediğim ve duymadığım çoraplar ördü.

Genç kadının çatıda ne işi var?

Jüri beni eledi…
Birinci olup şöhret olacaktım.
Çığlık atma yarışması…
İstiyorum ki yaşadığım acıyı herkes görsün.
Ölürken bile bir şey olmak istiyorsun
Paran olunca zengin, adın duyulunca şöhret olursun. (s. 81)

Ben bir şey olma sevdasının bedelini çok ağır ödüyorum.
Apartmandan aşağı saldım kendimi.
Bir türlü yere düşemiyorum.

Bir adam için tek kriter onurlu bir yaşam olmalıdır.
Ölüm zengine de fakire de aynı yakınlıkta duruyor.

Unutma, bu dünya, adaletin gerçekleştiği değil hayal edildiği bir yerdir.

Para insanı cimrileştiriyor, duyarsızlaştırıyor.

Ahal teke

Bal yapabiliyor olmak bir şehrin sağlık sigortasıdır. (s. 126)

Döllenecek çiçek yok bu şehirde. Dölünü kaybettiği için kısır, soyu kesik bir şehir bu. (s. 126)

Katran, eriyen asfalt katranlarını bal yerine kovana taşımış arılar.
Bu, bilerek bir intihar.

Herkesin her şeyi bildiği bir yerde, hiç kimsenin bir şey bilmediğini herkes çok iyi biliyor. (s. 130)

Ben bir insandım önceleri. Adım Hulusi idi. Sonra kendi varlık alanımı dolduramayınca başka bir varlık olmaya özendim. (s. 132)

…bu bedenler doğaları gereği yok olup gitse de bir kez bedene girmiş olan bir bilinç sonsuza dek “kendiliğini” taşıyarak evrenin bizim bilmediğimiz ve göremediğimiz bir köşesinde dolanmaya devam edecek.

…bir arı kursağını bir defa bal doldurmak için bin beş yüz çiçeğe konuyor.
…bir arı bir petek gözü bal yapabilmek için doksan bin çiçeğe konması gerekir. (s. 147)

Kadim kültürlerde bal adeta Tanrı’nın bir elçisi gibidir.

(Keşiş kılıklı Kâmil) Ben (…) onlara arı falan demem. “Cebrail’in Kanatları” derim hep.

…eski insanlar daha akıllıydı. Çünkü görünen her şeyin arkasında gizli bir anlam olduğunu biliyorlar(dı). (s. 149)

Özgür vahşi atlar bizim özgürlüğümüzün de garantisidir.

Kâmil, geceli gündüzlü magma haline gelen kayaların altını harlamaya devam ediyor.

…ateş ne kadar harlı olursa olsun buharlaşma olmuyor. Demek magma tüm fazlalıklardan arınmış, kendi özüne dönmüştü. (s. 161)

Özgürlük (…) bir varlığın başıboş olması değildir.
Özgürlük; herhangi bir varlığın kendini en iyi şekilde gerçekleştirebildiği en uygun koşulların içinde olmasıdır.

Bir anlam yüklemeseydim (…) sence buna katlanabilir miyim?

Dağların sadece kendileri yüksek değildir.
Üzerlerindekiler de yüksektir.

Ova, ortalığa saçılma, sırların meydana dökülmesidir.
Dağlarda atlar sadece at doğurur, katır doğurmaz.

Dağlar özgürlüğün öz vatanıdır. Köroğlu sadece dağlarda Köroğlu’dur. (s. 180)

Bu dünyada cehalet yüzünden acı çekenlerin sayısı başkaları tarafından acı çektirilenlerden daha fazla.

Üzerine leke yapışmayan tek şey sadakattir.

İyinin ve kötünün bittiği yerde vicdanın görevi de biter.

Dünyaya ve insanlara bulaşmayı göze alamam ben.
İyinin ve kötünün olduğu yere geri dönemem asla.

Zamanın (…) başkaları tarafından içi boşaltılan kavramları kendimce yeniden inşa edeceğime başkalarına ve kendime kızmak ve küsmek gibi yanlış bir yolu seçtim.
…insanlığımdan uzaklaştım ve sonunda bir hayvana dönüştüm.
Artık arılıkla ilgili merak ettiğim hiçbir şey yok. Ama “arılık” da bir var olma biçimidir. (s. 193)

Allah’ım beni bir insan olarak yarattın ama ben, bir insan olmayı beceremedim.
Sabah olduğunda (…) Kâmil’e ait kulübede kahvaltı ederken buldum kendimi.

---

Ötüken Yayınları

Mayıs 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder