5 Eylül 2015 Cumartesi

Endüstri Sosyolojisi: Yeni Yönetim Metotları

Yeni Yönetim Metotları
Endüstrileşme ile birlikte ürün miktarlarında ve çeşitliliğinde olağanüstü artışlar olmuştur. Bu da işbölümü ve uzmanlaşmanın her geçen gün daha da artmasını sağlamıştır.
Tarihsel olarak modern yönetim metotlarının ortaya çıkışını, gelişimini ve değişimini üç aşamada ele almak mümkündür. Bu yönetim metotlarını sırasıyla (a) erken dönem yönetim anlayışı,
(b) Taylorist (bilimsel) yönetim anlayışı ve
(c) post-fordist yönetim anlayışı.

Erken Dönem Yönetim Anlayışı (1750-1925)
Endüstrileşme ile birlikte ortaya çıkmış, 1920’lerde ortaya çıkan otomasyon ile birlikte etkisini yitirmeye başlamıştır.

Bu dönemin en temel özellikleri:
• Üretim teknolojisi ağırlıklı olarak basit tezgâhlarla yapılmaktadır.
• “Emek yoğun üretimin” yaygın olduğu bir dönemdir.
• Patron ile çalışan işçiler arasında yüz yüze ilişkiler egemendir.
• İşletmelerde karar alma süreci yukarıdan aşağıya doğrudur ve hiyerarşiktir.
• Kadın ve çocuk emeği yoğun bir şekilde kullanılmaktadır.
İlk dönemin yönetim anlayışında işçi işveren ilişkileri ataerkil ve paternalisttir.
Endüstri ilişkileri (işçinin sağlığı, eğitimi, çalışma koşulları, kazancı vs. başlıkların müzakere edilmesi sürecidir) bu dönemde gelişmemiştir.
İşletmelerin büyümesi, iş yeri sahiplerinin çalışanları kontrol edemez noktaya getirmiş, bunun sonucunda yeni bir yönetici sınıf ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
İnsan kaynaklarının ve mevcut fiziksel kaynakların en iyi şekilde kullanılması yönündeki çalışmalar bugün endüstri mühendisliği dediğimiz yöntem ve teknikleri ortaya çıkardı. 

Taylorist Yönetim Anlayışı (1925-1975)
Taylorist yönetim anlayışı Fordist dönemle eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır.
Taylorizm: Frederick Winslow Taylor’un 1911 yılında yayımlanan Bilimsel Yönetimin İlkeleri adlı kitabında geliştirdiği yönetim anlayışına verilen bir isimdir. Ürün, küçük ve basit parçaların birleştirilmesiyle ortaya çıkar. Bu ilkeden hareketle, ürünün parçaları, üretim bandında farklı kişiler eliyle yapılır. Parça başı ücretlendirme ve çalışanların sıkı denetimi, Taylorizmin diğer özellikleridir.
1920’lerde Henry Ford’un geliştirdiği yürüyen bant sistemi kullanılmaya başlandı ve bu sayede kapitalizm tarihinde ilk kez kitlesel üretim ortaya çıkmış oldu.
• İşçi ve işveren sendikaları bu dönemde gelişmeye başlamışlardır.
• İş yeri sahibi ile işçilerin yüz yüze ilişkileri bu dönemde ortadan kalkmaktadır.
• İşçiler, makinelerden arta kalan küçük ve önemsiz işleri yapmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda vasıfsız, yaptığı işe ve kendine yabancılaşmış bir işçi tipolojisi ortaya çıkmıştır.

Fordist işletmeler 20’li yıllar boyunca kitlesel üretime devam ettiler. Talep fazlası üretime devam ederek ülke ekonomisini tıkanma noktasına getirerek Büyük Buhran olarak anılan krize neden oldular. Alım gücü kalmayan halk ve müşteri bulamadığı için ürünleri elinde kalan işletmeleri bu krizden Keynes’in piyasaya müdahaleleri kurtardı (Kitlesel üretimin devam edebilmesi, kitlesel tüketimle mümkündür, Keynesyan politikalar bu korelasyonu sağlamıştır).

Post-fordist Yönetim Anlayışı (1975-Günümüze)
Fordizmin olgunluk dönemi olarak nitelenebilecek 1950’li yıllar ve sonrasında küresel rekabet sonucu işletmelerin kâr oranlarında ciddi düşüşler yaşanmıştır. Japonya gibi yeni ekonomilerin ortaya çıkışı, güçlenen sendikaların yeni haklar talep etmesi, Taylorist yapının gözden geçirilmesini gerektirmiştir.
1970’li yıllarda yaşanan kriz, temelde yapısal bir krizdir. Dikey örgütlenme ve kitlesel üretim, küresel rekabet karşısında değişmeye mecbur kalmıştır. Yönetim organizasyonu yatay örgütlenme yoluna gitmiştir (bunun nedeni de rekabettir). Üretim ve yönetim sisteminde esneklik yeni dönemin belirgin özelliğidir.  
Üretimde esneklik, mevcut işgücünün piyasada değişkenlik gösteren taleplere göre farklı üretim yapabilmesini ifade eder.
Yönetimde esneklik ise insan kaynaklarının en doğru, etkin ve verimli şekilde kullanılmasını ifade eder.
İşgücünün esnek kullanımı iki şekilde karşımıza çıkmaktadır. Birincisi işlevsel esnekliktir. İşlevsel esneklik, işletmelere işgücünü üretim sürecinde çok yönlü olarak kullanabilme kapasitesi sağlamaktadır. İkincisi ise sayısal esnekliktir. Bu esneklik türü işletmelere istihdam ettiği işgücünün miktarında azaltmaya ya da artırmaya gidebilme imkânını sağlamaktadır. Sayısal esnekliği çalışanlar açısından kölelik olarak tanımlamaktadır.

1970’lerle birlikte ortaya çıkan bu dönemin en temel özellikleri:
• Taleplerde farklılaşma ortaya çıkmıştır.
• Hiyerarşik ve otoriter yönetim anlayışının yerine yatay, katılımcı ve paylaşımcı bir yönetim anlayışı gelmektedir.
• Üretim ve yönetim sürecinin tümü müşteri odaklılık ilkesine göre yapılanmıştır.
• Kalite kavramı ön plana çıkmıştır.

TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ (TKY)
Kalite, üretilen bir mal veya hizmetin müşterilerin beklenti ve gereksinimlerini karşılayabilme kapasitesidir.
1970’lerle birlikte tüm dünyayı etkisine alan kalite olgusu, üretim ve yönetim anlayışlarında önemli değişimlere neden olmuştur.
TKY, bir işletmenin tüm yönleriyle müşteri odaklı olması demektir.
TKY’de asıl amaç firmanın ürettiği üründen daha ziyade müşterinin istediği ürünü yine müşterilerin beğenileri doğrultusunda üretilmesi anlayışına dayanır.
TKY’de asıl hedef firmanın ne ürettiği değil müşterinin ne istediğidir.

Walter Shewart: İstatistiksel Süreç Kontrolü
Bu yaklaşımda esas amaç, üretim sürecinin kendisinin içsel anlamda örgütlenmesi ve düzenlenmesidir. Kalite kontrol kartları ve görsel grafikleri uygulamaya koymuştur. 1950’li yıllar ile birlikte bir firma için önemli olan bir ürünün ne kadar çok sayıda üretildiği değil müşterinin o ürünü satın alıp almadığıdır.

Edwards Deming: İstatistiksel Kalite Yönetimi
Edwards Deming, toplam kalitenin babası sayılmaktadır. Deming İkinci Dünya Savaşı’nda yıkılan ve yok olan Japonya’nın yeniden kalkınması için ABD tarafından Japonya’ya gönderilmiştir. İstatistikçi olarak ilk önce Japonya’nın nüfus yapısı ile ilgili çalışmalar yapan Deming, daha sonra istatistiksel süreç kontrolü ve kalite kontrol ile ilgili geliştirdiği yönetimini Japonya’nın önde gelen sanayi kuruluşlarıyla paylaşmıştır.
• Ürün ve hizmetin geliştirilmesi için amaç tutarlılığını sağlayın,
• Kalite kontrolden vazgeçin, süreçleri kontrol edin,
• Çalışanların eğitimine önem verin,
• Gözetim ve denetim yerine çalışanları daha kaliteli işler yapabilecek ve onları motive edebilecek tarzda bir liderliğe odaklanın,
• Korkuyu yok edin, çalışanlar arası iletişim kanallarını açık tutun,
Deming’in yöntemini uygulayan çok sayıda Japon firması (Örneğin Sony, Nissan, Mitsubishi ve Toyota) ürün kalitesini kısa sürede önemli ölçüde artırmayı başarabilmiştir.

Joseph Juran: Kalite Kontrol ve İyileştirme
Joseph Juran’ın 1950 yılında yayımladığı “Kalite Kontrol El Kitabı” dünya çapında yöneticiler ve mühendisler için bir referans kitabı hâline gelmiştir. Juran, kalite olgusunun üçlü bir yapı çerçevesinde ele alınması gerektiğini öne sürmüştür. Kalite planlama, tüm süreçlerin kalite amaçlarına yönelik olarak hazırlanması demektir. Kalite kontrol ise üretim ve uygulama süreçlerinin kalite hedeflerine göre düzenlenmesi sürecidir. Kalite geliştirme ise kalite hedeflerine yönelik olarak ihtiyaçların belirlenmesi ve uygulamaya yönelik olarak belirli hamlelerin yapılmasıdır. Juran, kalite hedeflerine ulaşılmasında genel olarak üretim ve yönetim sistemine odaklanılması gerektiğini öne sürer.

Kaoru Ishikawa: Kalite Çemberleri
Ishikawa’ya göre kalite ile ilgili sorunların çözümü ancak kalite geliştirme araçlarıyla mümkündür. Önce problemler tespit edilir. Ardından en önemlisinden başlayarak bu problemler çözümlenir. Ishikawa, bu problem çözme modeline Pareto Diyagramı adını vermektedir. Pareto Diyagramı, bir işletmeye en çok zarar veren hatayı tespit etme ve çözme yöntemidir. Problem çözme bir ekip çalışmasını gerektirir. Problem çözmek üzere oluşturulan ekiplere kalite çemberleri adını vermektedir. Ishikawa kalite çemberlerini sürekli iyileştirme faaliyetlerini yürütülmesini sağlayan ekipler olarak tanımlamaktadır.

Philip Crosby: Sıfır Hata
Crosby, kalite kavramının şartlara uygunluk olarak ele alınması gerektiğini öne sürmektedir. Bir işletme için esas mesele, hataların bulunması değil önlenmesi olmalıdır. Crosby’e göre hataları önlemenin en kolay yolu tasarım sürecine odaklanmaktan geçer. Tasarımdan başlayarak her bir iş süreci ve iş uygulaması ilk defada hatasız yapılırsa işletmeler çok büyük maliyetlerden kaçınabilirler. Philip Crosby’e göre bir iş ilk defada doğru ve “sıfır hata” hedefiyle yapılmalıdır.

Armond Feigenbaum: Toplam Kalite Kontrol
Kalitenin önceden kontrol edilmesi gerektiğini öne süren Feigenbaum, kalite olgusunun tek bir kişinin ya da bir grubun değil tüm çalışanların en temel görevi olduğunu belirtir.
Feigenbaum, kalite kontrolün dört aşamada yapılması gerektiğini öne sürmek-
tedir.
• Yeni tasarım kontrolü,
• Dışarıdan gelen malların/ürünlerin kontrolü,
• Üretim kontrolü,
• Özel süreç çalışmaları.

Peter Ferdinand Drucker: Gelecek İçin Yönetim
Eserlerindeki temel vurgu değişimdir. Drucker’a göre değişim içerisinde olan ekonomi değil toplumdur. Drucker’a göre geleceğin toplumu bilgi üzerine kurulu olacaktır. Drucker geleceğin toplumunun değişim kadar belirsizlikleri de beraberinde getireceğini vurgulamaktadır. Bu nedenle Drucker; bilgi birikimi, yaratıcılık, problem çözme yeteneği ve girişimcilik gibi unsurların gelecekte ortaya çıkacak olan belirsizlikleri aşmada çok daha kilit bir rol oynayacağını öne sürmektedir.
Drucker TKY’nin en temel özelliklerinden olan problem çözme ile ilişkili 5’li bir şema öne sürmüştür:
1. Problemi tanımla,
2. Nedenlerini belirle,
3. Alternatif çözümleri belirle,
4. Çözümler arasında en uygununu seç,
5. Uygula ve kontrol et.
Drucker’ın öne sürdüğü tüm bu teknikler, post-fordist döneme damgasını vurmuştur.

James P. Womack, Daniel T. Jones, ve Daniel Roos: Dünyayı Değiştiren Makine
Womack ve arkadaşları, otomotiv sektöründeki uygulamalar çerçevesinde Toyota’nın otomotiv sektöründeki başarısının arkasındaki sırrı çözümlemeye çalışmışlardır. Bu ortak çalışmada Womack ve arkadaşları, Toyota’nın başarısının arkasında “yalın üretim” sisteminin yattığını belirlemişlerdir. Yalın yönetim, bir işletmenin üretim sürecinde gereksiz tüm işlerden arınması demektir.

YENİ YÖNETİM METOTLARI VE TEKNİKLERİ
Kalite Çemberleri
Edwards Deming tarafından geliştirilmiştir. Kalite çemberleri; planlama, yapma, kontrol etme ve uygulama/harekete geçme odaklı bir çalışma grubudur. Kalite çemberleri, ekip/takım çalışması olarak da tanımlanabilir. Kalite çemberleri, tüm kararları kendi içinde aldığı için kendi kendini yöneten bir çalışma grubu olarak da tanımlanmaktadır.

Kaizen (Sürekli İyileştirme)
İmai Masaaki tarafından geliştirilmiştir. Kaizen; küçük ölçekli, kademeli ve emin adımlarla yapılan iyileştirilmelerin radikal değişikliklerden daha yararlı olduğu düşüncesine dayanır. Bu nedenle küçük ancak düzenli, kararlı ve doğru adımlarla mevcut durumun iyileştirilmesi tüm işletmelerin esas amacı olmalıdır. Kaizen anlayışına göre her şey geliştirilebilir ve iyileştirilebilir.

Yalın Yönetim
Yalın yönetim esas olarak Womack ve arkadaşları tarafından geliştirilmiştir.
Yalın yönetim; bir işletmenin üretim ve yönetim sürecinde gereksiz tüm araç gereç, donanım ve iş gücünden arındırılması demektir. Bu arınmanın temel ölçütü müşterinin talepleridir.

Tam Zamanında Üretim (Just in Time=JIT)
Tam zamanında üretim, Toyota Üretim Sistemi tarafından geliştirilmiş bir stoklama tekniğidir. Bir işletme ihtiyacından fazla stok biriktirmemelidir. Üretim sürecinde ne kadar ham madde gerekiyorsa o miktar kadar stok yapılmalıdır. Özellikle son 30 yılda Japon işletmelerin küresel piyasalarda çok daha rekabetçi hâle gelebilmelerinde stoksuz üretim anlayışının rolü çok büyüktür.

Değişim Mühendisliği
Michael Hammer ve James Champy tarafından geliştirilmiştir. Değişim mühendisliği; bir işletmenin sahip olduğu üretim, yönetim, maliyet, hizmet ve kalite anlayışının radikal bir şekilde değiştirilmesidir. 1990’lı yıllar ile birlikte değişim kavramı, kalite kavramından çok daha önemli bir hâle gelmiştir. Bu bağlamda değişim mühendisliği, koşullara uygun olarak keskin ve radikal değişimi önermektedir.

Altı Sigma
Bill Smith ve Mikel Harry tarafından geliştirilmiştir. Sigma, istatistiksel bir üretim ve yönetim tekniğidir. Sigma Latincede standart sapmayı sembolize eden bir işarettir. Altı Sigma’da esas amaç hata payını bilimsel ve istatistiki tekniklerle en aza indirgemektir. Altı Sigma’nın ilkeleri şunlardır:
• Müşteri odaklılık,
• Verilere dayalı yönetim,
• Süreçlere odaklanmak,
• İnisiyatifi ele alan yönetim anlayışı,
• Sınırsız iş birliği,
• Yukarıdan aşağıya eğitim.
Altı Sigma’da hata payının düşürülebilmesi için tüm çalışanlar bilgi, beceri ve deneyimlere göre en alt düzeyden en üst düzeye kadar sınıflandırılırlar.

TÜRKİYE’DE YENİ YÖNETİM METOTLARI VE UYGULAMALARI
Türkiye’de büyük endüstriyel kuruluşların ortaya çıkmasıyla birlikte bu yönetim metotları yaygın bir şekilde uygulamaya konmuştur. 1991 yılında kurulan Türkiye Kalite Derneği (KALDER) bu uygulamaların Türkiye’de yaygınlaşmasında öncü bir rol oynamıştır.
Küresel piyasalarda rekabetçi olmanın bir diğer yolu ise belli sertifikalara ve belgelere sahip olmaktan geçmektedir. Kalite sistem standartları olarak ISO 9000, ISO 9001, ISO 9002, ISO 9003, ISO 9004 belgeleri, ISO 8008, ISO 18001, ISO 14001 sertifikaları, CE (“Avrupa Sertifikası” Certificate Europe) ve benzeri akreditasyon belgelerine sahip olmak adeta birer zorunluluk hâline gelmiştir.

POST-FORDİZM VE TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ
Yeni yönetim metotlarına genel olarak bakıldığında 5 noktanın ön plana çıktığı görülmektedir:
• Müşteri odaklılık,
• Kalite geliştirme,
• İsrafı önleme,
• Problem çözme,
• Çalışanların eğitimi ve katılım.

Müşteri odaklılık söz konusu olduğunda müşteriden kastedilen yalnızca iç piyasadaki müşteri değil artık küresel müşteridir. Sürekli iyileştirme ve yalın yönetim gibi uygulamalar firmaları daha değişimci, gelişimci ve dinamik hâle getirme çabası olarak değerlendirilebilir. Değişim mühendisliği gibi uygulamalar ise işletmelerin zaman zaman ihtiyaç duyacakları radikal değişim çabaları olarak değerlendirilebilir. Diğer taraftan kalite çemberleri ve Altı Sigma uygulamaları ise problem çözme ve israfı önleme gibi konuların ne kadar büyük bir önem kazandığını göstermektedir.

TKY uygulamalarına yönelik eleştiriler:
• Yeni yönetim metotları özü itibarıyla kapitalisttir ve kâr odaklıdır.
• Çalışan işçilerin kazanımlarından daha çok büyük sermaye gruplarının kazanımları ön plandadır.
• Sendikaların ve işçilerin örgütlü gücünü azaltan uygulamalardır.
• Müşteri odaklılık, çalışanların yöneticiler kadar müşteri yoluyla da kontrol edilmesi anlamına gelmektedir.

• Yeni yönetim metotları, çalışan kesimin iş yükünü ve sorumluluğunu artıran uygulamalardır.
---

Endüstri Sosyolojisi
Editör: Prof. Dr. Veysel Bozkurt & Prof. Dr. Nadir Suğur
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2327
Kasım 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder