Yeni Yönetim Metotları
Endüstrileşme ile birlikte ürün miktarlarında
ve çeşitliliğinde olağanüstü artışlar olmuştur. Bu da işbölümü ve uzmanlaşmanın
her geçen gün daha da artmasını sağlamıştır.
Tarihsel olarak modern yönetim metotlarının
ortaya çıkışını, gelişimini ve değişimini üç aşamada ele almak mümkündür. Bu
yönetim metotlarını sırasıyla (a) erken dönem yönetim anlayışı,
(b) Taylorist (bilimsel) yönetim anlayışı
ve
(c) post-fordist yönetim anlayışı.
Erken
Dönem Yönetim Anlayışı (1750-1925)
Endüstrileşme ile birlikte ortaya çıkmış,
1920’lerde ortaya çıkan otomasyon ile birlikte etkisini yitirmeye başlamıştır.
Bu
dönemin en temel özellikleri:
• Üretim teknolojisi ağırlıklı olarak basit
tezgâhlarla yapılmaktadır.
• “Emek yoğun üretimin” yaygın olduğu bir dönemdir.
• Patron ile çalışan işçiler arasında yüz
yüze ilişkiler egemendir.
• İşletmelerde karar alma süreci yukarıdan
aşağıya doğrudur ve hiyerarşiktir.
• Kadın ve çocuk emeği yoğun bir şekilde
kullanılmaktadır.
İlk dönemin yönetim anlayışında işçi işveren
ilişkileri ataerkil ve paternalisttir.
Endüstri ilişkileri (işçinin sağlığı,
eğitimi, çalışma koşulları, kazancı vs. başlıkların müzakere edilmesi
sürecidir) bu dönemde gelişmemiştir.
İşletmelerin büyümesi, iş yeri sahiplerinin
çalışanları kontrol edemez noktaya getirmiş, bunun sonucunda yeni bir yönetici
sınıf ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
İnsan kaynaklarının ve mevcut fiziksel
kaynakların en iyi şekilde kullanılması yönündeki çalışmalar bugün endüstri
mühendisliği dediğimiz yöntem ve teknikleri ortaya çıkardı.
Taylorist
Yönetim Anlayışı (1925-1975)
Taylorist yönetim anlayışı Fordist dönemle
eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır.
Taylorizm: Frederick Winslow Taylor’un 1911 yılında yayımlanan Bilimsel Yönetimin İlkeleri
adlı kitabında geliştirdiği yönetim anlayışına verilen bir isimdir. Ürün, küçük
ve basit parçaların birleştirilmesiyle ortaya çıkar. Bu ilkeden hareketle,
ürünün parçaları, üretim bandında farklı kişiler eliyle yapılır. Parça başı
ücretlendirme ve çalışanların sıkı denetimi, Taylorizmin diğer özellikleridir.
1920’lerde Henry Ford’un geliştirdiği yürüyen bant sistemi
kullanılmaya başlandı ve bu sayede kapitalizm tarihinde ilk kez kitlesel üretim
ortaya çıkmış oldu.
• İşçi ve işveren sendikaları bu dönemde
gelişmeye başlamışlardır.
• İş yeri sahibi ile işçilerin yüz yüze ilişkileri
bu dönemde ortadan kalkmaktadır.
• İşçiler, makinelerden arta kalan küçük ve
önemsiz işleri yapmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda vasıfsız, yaptığı işe ve
kendine yabancılaşmış bir işçi tipolojisi ortaya çıkmıştır.
Fordist işletmeler 20’li yıllar boyunca
kitlesel üretime devam ettiler. Talep fazlası üretime devam ederek ülke
ekonomisini tıkanma noktasına getirerek Büyük Buhran olarak anılan krize neden
oldular. Alım gücü kalmayan halk ve müşteri bulamadığı için ürünleri elinde
kalan işletmeleri bu krizden Keynes’in piyasaya müdahaleleri kurtardı (Kitlesel
üretimin devam edebilmesi, kitlesel tüketimle mümkündür, Keynesyan politikalar bu korelasyonu sağlamıştır).
Post-fordist
Yönetim Anlayışı (1975-Günümüze)
Fordizmin olgunluk dönemi olarak
nitelenebilecek 1950’li yıllar ve sonrasında küresel rekabet sonucu işletmelerin
kâr oranlarında ciddi düşüşler yaşanmıştır. Japonya gibi yeni ekonomilerin
ortaya çıkışı, güçlenen sendikaların yeni haklar talep etmesi, Taylorist yapının
gözden geçirilmesini gerektirmiştir.
1970’li yıllarda yaşanan kriz, temelde
yapısal bir krizdir. Dikey örgütlenme ve kitlesel üretim, küresel rekabet
karşısında değişmeye mecbur kalmıştır. Yönetim organizasyonu yatay örgütlenme
yoluna gitmiştir (bunun nedeni de rekabettir). Üretim ve yönetim sisteminde esneklik
yeni dönemin belirgin özelliğidir.
Üretimde esneklik, mevcut işgücünün piyasada değişkenlik gösteren taleplere
göre farklı üretim yapabilmesini ifade eder.
Yönetimde esneklik ise insan kaynaklarının en doğru, etkin ve verimli şekilde kullanılmasını
ifade eder.
İşgücünün esnek kullanımı iki şekilde karşımıza
çıkmaktadır. Birincisi işlevsel esnekliktir. İşlevsel esneklik, işletmelere işgücünü
üretim sürecinde çok yönlü olarak kullanabilme kapasitesi sağlamaktadır. İkincisi
ise sayısal esnekliktir. Bu esneklik türü işletmelere istihdam ettiği işgücünün
miktarında azaltmaya ya da artırmaya gidebilme imkânını sağlamaktadır. Sayısal esnekliği çalışanlar açısından kölelik olarak tanımlamaktadır.
1970’lerle
birlikte ortaya çıkan bu dönemin en temel özellikleri:
• Taleplerde farklılaşma ortaya çıkmıştır.
• Hiyerarşik ve otoriter yönetim anlayışının
yerine yatay, katılımcı ve paylaşımcı bir yönetim anlayışı gelmektedir.
• Üretim ve yönetim sürecinin tümü müşteri
odaklılık ilkesine göre yapılanmıştır.
• Kalite kavramı ön plana çıkmıştır.
TOPLAM
KALİTE YÖNETİMİ (TKY)
Kalite, üretilen bir mal veya hizmetin müşterilerin beklenti ve
gereksinimlerini karşılayabilme kapasitesidir.
1970’lerle birlikte tüm dünyayı etkisine
alan kalite olgusu, üretim ve yönetim anlayışlarında önemli değişimlere neden
olmuştur.
TKY, bir işletmenin tüm yönleriyle müşteri
odaklı olması demektir.
TKY’de asıl amaç firmanın ürettiği üründen
daha ziyade müşterinin istediği ürünü yine müşterilerin beğenileri doğrultusunda
üretilmesi anlayışına dayanır.
TKY’de asıl hedef firmanın ne ürettiği değil
müşterinin ne istediğidir.
Walter
Shewart: İstatistiksel Süreç Kontrolü
Bu yaklaşımda esas amaç, üretim sürecinin
kendisinin içsel anlamda örgütlenmesi ve düzenlenmesidir. Kalite kontrol kartları
ve görsel grafikleri uygulamaya koymuştur. 1950’li
yıllar ile birlikte bir firma için önemli olan bir ürünün ne kadar çok sayıda
üretildiği değil müşterinin o ürünü satın alıp almadığıdır.
Edwards
Deming: İstatistiksel Kalite Yönetimi
Edwards Deming, toplam kalitenin babası sayılmaktadır. Deming İkinci Dünya
Savaşı’nda yıkılan ve yok olan Japonya’nın yeniden kalkınması için ABD tarafından
Japonya’ya gönderilmiştir. İstatistikçi olarak ilk önce Japonya’nın nüfus yapısı
ile ilgili çalışmalar yapan Deming, daha sonra istatistiksel süreç kontrolü ve
kalite kontrol ile ilgili geliştirdiği yönetimini Japonya’nın önde gelen sanayi
kuruluşlarıyla paylaşmıştır.
• Ürün ve hizmetin geliştirilmesi için amaç
tutarlılığını sağlayın,
• Kalite kontrolden vazgeçin, süreçleri
kontrol edin,
• Çalışanların eğitimine önem verin,
• Gözetim ve denetim yerine çalışanları
daha kaliteli işler yapabilecek ve onları motive edebilecek tarzda bir liderliğe
odaklanın,
• Korkuyu yok edin, çalışanlar arası iletişim
kanallarını açık tutun,
Deming’in yöntemini uygulayan çok sayıda Japon
firması (Örneğin Sony, Nissan, Mitsubishi ve Toyota) ürün kalitesini kısa sürede
önemli ölçüde artırmayı başarabilmiştir.
Joseph
Juran: Kalite Kontrol ve İyileştirme
Joseph Juran’ın
1950 yılında yayımladığı “Kalite Kontrol El Kitabı” dünya çapında yöneticiler
ve mühendisler için bir referans kitabı hâline gelmiştir. Juran, kalite
olgusunun üçlü bir yapı çerçevesinde ele alınması gerektiğini öne sürmüştür.
Kalite planlama, tüm süreçlerin kalite amaçlarına yönelik olarak hazırlanması
demektir. Kalite kontrol ise üretim ve uygulama süreçlerinin kalite hedeflerine
göre düzenlenmesi sürecidir. Kalite geliştirme ise
kalite hedeflerine yönelik olarak ihtiyaçların belirlenmesi ve uygulamaya
yönelik olarak belirli hamlelerin yapılmasıdır. Juran,
kalite hedeflerine ulaşılmasında genel olarak üretim ve yönetim sistemine
odaklanılması gerektiğini öne sürer.
Kaoru
Ishikawa: Kalite Çemberleri
Ishikawa’ya göre kalite ile ilgili sorunların çözümü ancak kalite
geliştirme araçlarıyla mümkündür. Önce problemler tespit edilir. Ardından en
önemlisinden başlayarak bu problemler çözümlenir. Ishikawa, bu problem çözme modeline
Pareto Diyagramı adını vermektedir. Pareto
Diyagramı, bir işletmeye en çok zarar veren hatayı tespit etme ve çözme
yöntemidir. Problem çözme bir ekip çalışmasını
gerektirir. Problem çözmek üzere oluşturulan ekiplere kalite
çemberleri adını vermektedir. Ishikawa kalite çemberlerini sürekli iyileştirme
faaliyetlerini yürütülmesini sağlayan ekipler olarak tanımlamaktadır.
Philip
Crosby: Sıfır Hata
Crosby, kalite kavramının şartlara uygunluk olarak ele alınması
gerektiğini öne sürmektedir. Bir işletme için esas mesele, hataların bulunması
değil önlenmesi olmalıdır. Crosby’e göre hataları
önlemenin en kolay yolu tasarım sürecine odaklanmaktan geçer. Tasarımdan başlayarak her bir iş süreci ve iş uygulaması ilk
defada hatasız yapılırsa işletmeler çok büyük maliyetlerden kaçınabilirler.
Philip Crosby’e göre bir iş ilk defada doğru ve
“sıfır hata” hedefiyle yapılmalıdır.
Armond
Feigenbaum: Toplam Kalite Kontrol
Kalitenin önceden kontrol edilmesi gerektiğini
öne süren Feigenbaum, kalite
olgusunun tek bir kişinin ya da bir grubun değil tüm çalışanların en temel
görevi olduğunu belirtir.
Feigenbaum, kalite kontrolün dört aşamada
yapılması gerektiğini öne sürmek-
tedir.
• Yeni tasarım kontrolü,
• Dışarıdan gelen malların/ürünlerin
kontrolü,
• Üretim kontrolü,
• Özel süreç çalışmaları.
Peter
Ferdinand Drucker: Gelecek İçin Yönetim
Eserlerindeki temel vurgu değişimdir.
Drucker’a göre değişim içerisinde olan ekonomi değil toplumdur.
Drucker’a göre geleceğin toplumu bilgi üzerine
kurulu olacaktır. Drucker geleceğin toplumunun değişim
kadar belirsizlikleri de beraberinde getireceğini vurgulamaktadır. Bu nedenle
Drucker; bilgi birikimi, yaratıcılık, problem çözme yeteneği ve girişimcilik
gibi unsurların gelecekte ortaya çıkacak olan belirsizlikleri aşmada çok daha
kilit bir rol oynayacağını öne sürmektedir.
Drucker TKY’nin en temel özelliklerinden
olan problem çözme ile ilişkili 5’li bir şema öne sürmüştür:
1. Problemi tanımla,
2. Nedenlerini belirle,
3. Alternatif çözümleri belirle,
4. Çözümler arasında en uygununu seç,
5. Uygula ve kontrol et.
Drucker’ın öne sürdüğü tüm bu teknikler, post-fordist
döneme damgasını vurmuştur.
James
P. Womack, Daniel T. Jones, ve Daniel Roos: Dünyayı Değiştiren Makine
Womack ve arkadaşları, otomotiv sektöründeki uygulamalar çerçevesinde
Toyota’nın otomotiv sektöründeki başarısının arkasındaki sırrı çözümlemeye çalışmışlardır.
Bu ortak çalışmada Womack ve arkadaşları, Toyota’nın başarısının arkasında “yalın üretim” sisteminin yattığını belirlemişlerdir. Yalın
yönetim, bir işletmenin üretim sürecinde gereksiz tüm işlerden arınması demektir.
YENİ
YÖNETİM METOTLARI VE TEKNİKLERİ
Kalite
Çemberleri
Edwards Deming tarafından geliştirilmiştir. Kalite çemberleri; planlama, yapma,
kontrol etme ve uygulama/harekete geçme odaklı bir çalışma grubudur. Kalite
çemberleri, ekip/takım çalışması olarak da tanımlanabilir. Kalite çemberleri,
tüm kararları kendi içinde aldığı için kendi kendini yöneten bir çalışma grubu
olarak da tanımlanmaktadır.
Kaizen
(Sürekli İyileştirme)
İmai Masaaki
tarafından geliştirilmiştir. Kaizen; küçük
ölçekli, kademeli ve emin adımlarla yapılan iyileştirilmelerin radikal değişikliklerden
daha yararlı olduğu düşüncesine dayanır. Bu nedenle küçük ancak düzenli, kararlı
ve doğru adımlarla mevcut durumun iyileştirilmesi tüm işletmelerin esas amacı olmalıdır.
Kaizen anlayışına göre her şey geliştirilebilir ve iyileştirilebilir.
Yalın
Yönetim
Yalın yönetim esas olarak Womack ve arkadaşları tarafından geliştirilmiştir.
Yalın yönetim; bir işletmenin üretim ve
yönetim sürecinde gereksiz tüm araç gereç, donanım ve iş gücünden arındırılması
demektir. Bu arınmanın temel ölçütü müşterinin talepleridir.
Tam
Zamanında Üretim (Just in Time=JIT)
Tam zamanında üretim, Toyota Üretim Sistemi
tarafından geliştirilmiş bir stoklama tekniğidir. Bir işletme ihtiyacından fazla stok biriktirmemelidir.
Üretim sürecinde ne kadar ham madde gerekiyorsa o miktar kadar stok yapılmalıdır.
Özellikle son 30 yılda Japon işletmelerin
küresel piyasalarda çok daha rekabetçi hâle gelebilmelerinde stoksuz üretim
anlayışının rolü çok büyüktür.
Değişim
Mühendisliği
Michael Hammer ve James Champy tarafından
geliştirilmiştir. Değişim mühendisliği; bir işletmenin sahip olduğu üretim,
yönetim, maliyet, hizmet ve kalite anlayışının radikal bir şekilde değiştirilmesidir.
1990’lı yıllar ile birlikte değişim kavramı, kalite kavramından çok daha önemli
bir hâle gelmiştir. Bu bağlamda değişim mühendisliği, koşullara uygun olarak
keskin ve radikal değişimi önermektedir.
Altı
Sigma
Bill Smith
ve Mikel Harry tarafından geliştirilmiştir.
Sigma, istatistiksel bir üretim ve yönetim tekniğidir. Sigma Latincede standart
sapmayı sembolize eden bir işarettir. Altı Sigma’da esas amaç hata payını
bilimsel ve istatistiki tekniklerle en aza indirgemektir. Altı Sigma’nın ilkeleri
şunlardır:
• Müşteri odaklılık,
• Verilere dayalı yönetim,
• Süreçlere odaklanmak,
• İnisiyatifi ele alan yönetim anlayışı,
• Sınırsız iş birliği,
• Yukarıdan aşağıya eğitim.
Altı Sigma’da hata payının düşürülebilmesi
için tüm çalışanlar bilgi, beceri ve deneyimlere göre en alt düzeyden en üst
düzeye kadar sınıflandırılırlar.
TÜRKİYE’DE
YENİ YÖNETİM METOTLARI VE UYGULAMALARI
Türkiye’de büyük endüstriyel kuruluşların
ortaya çıkmasıyla birlikte bu yönetim metotları yaygın bir şekilde uygulamaya
konmuştur. 1991 yılında kurulan Türkiye
Kalite Derneği (KALDER) bu uygulamaların Türkiye’de yaygınlaşmasında öncü bir
rol oynamıştır.
Küresel piyasalarda rekabetçi olmanın bir
diğer yolu ise belli sertifikalara ve belgelere sahip olmaktan geçmektedir.
Kalite sistem standartları olarak ISO 9000, ISO 9001, ISO 9002, ISO 9003, ISO
9004 belgeleri, ISO 8008, ISO 18001, ISO 14001 sertifikaları, CE (“Avrupa
Sertifikası” Certificate Europe) ve benzeri akreditasyon belgelerine sahip
olmak adeta birer zorunluluk hâline gelmiştir.
POST-FORDİZM
VE TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ
Yeni yönetim metotlarına genel olarak bakıldığında
5 noktanın ön plana çıktığı görülmektedir:
• Müşteri odaklılık,
• Kalite geliştirme,
• İsrafı önleme,
• Problem çözme,
• Çalışanların eğitimi ve katılım.
Müşteri odaklılık söz konusu olduğunda müşteriden
kastedilen yalnızca iç piyasadaki müşteri değil artık küresel müşteridir. Sürekli
iyileştirme ve yalın yönetim gibi uygulamalar firmaları daha değişimci, gelişimci
ve dinamik hâle getirme çabası olarak değerlendirilebilir. Değişim mühendisliği
gibi uygulamalar ise işletmelerin zaman zaman ihtiyaç duyacakları radikal değişim
çabaları olarak değerlendirilebilir. Diğer taraftan kalite çemberleri ve Altı
Sigma uygulamaları ise problem çözme ve israfı önleme gibi konuların ne kadar
büyük bir önem kazandığını göstermektedir.
TKY
uygulamalarına yönelik eleştiriler:
• Yeni yönetim metotları özü itibarıyla
kapitalisttir ve kâr odaklıdır.
• Çalışan işçilerin kazanımlarından daha çok
büyük sermaye gruplarının kazanımları ön plandadır.
• Sendikaların ve işçilerin örgütlü gücünü
azaltan uygulamalardır.
• Müşteri odaklılık, çalışanların
yöneticiler kadar müşteri yoluyla da kontrol edilmesi anlamına gelmektedir.
• Yeni yönetim metotları, çalışan kesimin iş
yükünü ve sorumluluğunu artıran uygulamalardır.
---
Endüstri Sosyolojisi
Editör: Prof. Dr. Veysel Bozkurt & Prof. Dr. Nadir Suğur
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2327
Kasım 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder