5 Eylül 2015 Cumartesi

Endüstri Sosyolojisi: Risk Toplumu

Risk Toplumu
Modern toplumlarda bireyler çok çeşitli olanaklar içinde yaşamaktadırlar. Bütün bu olanakların yanında modern toplumun getirdiği güvenlik endişesi mikrodan makroya toplumun bütün katmanlarında kendini hissettirir. Tam da bu nedenle “risk” modern toplumu karakterize eden kilit kavramlardan biridir. Modern toplumda yaşamak başlı başına risk almak demektir.

TOPLUM KAVRAMI VE TOPLUM MODELLERİ
Toplum dinamik bir olgudur, dolayısıyla her dönem için geçerli olacak bir toplum modelinden söz edilemez (hâlbuki toplumun özüne ilişkin bir kuram ortaya atsaydık, yani toplumun bütün zamanlarda ihtiyaç duyduğu nitelikleri etrafında bir kuram tesis etseydik değişime rağmen kalıcı bir modelimiz olabilirdi).

Toplum Tanımı ve Niteliği
Toplum, birbirinden farklı kurumlar ve kültürler oluşturan insanlar arasındaki ilişkiler bütünüdür.
Herbert Spencer, toplumu bir organizma hâlinde birbirleriyle ilişkili parçaların oluşturduğu bir sistem olarak kabul etmektedir.
Talcott Parsons ise toplumu, kendisini oluşturan ögeler ile bu ögeler arasındaki ilişkileri içeren bir bütün olarak değerlendirmektedir.
Öte yandan Karl Marx, toplumun temelde ekonomik ilişkilerin gelişmesine dayanan belirli yasalarca yönetilen doğal-tarihsel bir süreç olduğu görüşündedir.
Toplumun temel niteliklerinin başında, göreli de olsa bir sürekliliğe sahip olması gelmektedir. Bireylerden oluşan, belli bir fiziksel mekânı kaplayan ve göreli sürekliliğe sahip, belirli ölçüde kurumsallaşmış ilişkiler bütünüdür.
Toplumun bir diğer niteliği de “uyum” dur. Kendi içinde bir denge ve uyum oluşturamayan toplum kalıcı olamamaktadır.

Toplum Modelleri
Tönnies’nin “topluluk” ve “toplum” gruplandırması, Durkheim’ın “mekanik dayanışma” ve “organik dayanışma” ayrımı, Maire’nin “statü” ve “sözleşme”si, Spencer’ın “savaşçı toplum” ve “barışçı toplum” ile Redfield’in “folk toplumu” ve “kent toplumu” ikileştirmesi; toplum yapılarının sınıflandırılmasına örnek oluşturmaktadır. Ancak bu tür sınıflandırmalar, var olan ya da daha eski dönemlerde var olmuş toplum modellerinin hepsini kapsamakta yetersiz kalmaktadır.
Tarım devrimi, insanlık tarihinde sosyolojinin dikkat çektiği ilk büyük toplumsal devrimdir. Bundan sonraki ikinci büyük dönüşüm endüstri devrimi ile yaşanmıştır. Günümüzde devam eden üçüncü dönüşüm bilgisayar ve enformasyona dayalı olarak gerçekleşmektedir. Her üçünün ortak özelliği, toplum hayatını baştan aşağı dönüştürmüş olmalarıdır.

Avcı ve toplayıcı toplumlarda zengin-fakir gibi iktisadi ayrımlar gözlenmez. Burada iş bölümü çok önemlidir. Bunların bazısı göçebe bazısı ise hayvan evcilleştirmek suretiyle yerleşik yaşamışlardır.
Tarım topluma geçildikten sonra toplumsal eşitsizlikle ortaya çıkmaya başlar. Üretimin ihtiyaçtan fazla olduğu zamanlarda/durumlarda bundan faydalanma yolları (ticaret-takas vs.) aranmış, bulunan yöntemlerle de çalışmadan kazanan insanların ilk örnekleri türemiştir.
Endüstri toplumunun dikkate değer niteliklerinden biri, önceki dönemlerde iktisadi hayatta da önemli olan akrabalık ilişkilerinin yerini çalışma ilişkilerine, politik, dinî vs. örgütlenmelere bırakmasıdır. Bu örgütlenmelerin hepsi birer toplumsal yapıdır.
Alvin Toffler, birinci dalga olarak tarım toplumunu, ikinci dalga olarak endüstri toplumunu ve üçüncü dalga olarak da bilgi toplumunu ifade etmektedir.
Bilgi toplumu kavramını çağrıştıran “endüstri sonrası toplum” kavramı ise ilk olarak sosyolog Daniel Bell tarafından ileri sürülmüştür.
Enformasyon toplumu kavramı Yoneji Masuda tarafından ortaya atılmıştır. Bu yeni kavram, enformasyon etrafında büyüyüp gelişen ve büyük ölçekli maddi tüketim yerine beşeri sermayenin artan yaratıcılığını ortaya çıkaran bir toplumu ifade etmektedir.
Ulrich Beck’in kullandığı “risk toplumu” kavramı ise modern endüstri toplumunun bir sonucu, karar ve eylemlerinin etkilerinin öngörülemez bir nitelik kazandığı evresi olarak ifade edilebilmektedir.

RİSK TOPLUMU KAVRAMI VE YAPISAL ÖZELLİKLERİ
Risk toplumu kavramı, Beck’in 1986 yılında yayımladığı Risk Toplumu: Yeni Bir Modernliğe Doğru adlı kitabıyla sosyoloji, hatta siyaset bilimi terminolojisindeki yerini almıştır. Risk toplumu, endüstri toplumunun günümüze kadar izlediği yolda yaratılan tehditlerin ağır bastığı bir modernlik evresine işaret etmektedir.

Risk Kavramı
Risk” sözcüğünün İngilizceye 17. yüzyılda girdiği düşünülmektedir. Anthony Giddens’a göre, bir olasılıkla, tehlikeye girmek ya da kayalıklara doğru gitmek anlamındaki bir denizcilik teriminden gelmektedir.
Risk sözcüğünün ilk kez İtalyancada “risco” ya da “risicare” olarak kullanıldığı da ileri sürülmektedir. Eski İtalyancada bu sözcük, “cesaret etmek” anlamında kullanılmıştır. Genel olarak risk, gelecekte istenmeyen olabilecekler hakkında bazı belirsizliklere işaret etmektedir.

Günümüz risklerinin temel özellikleri:
Bu riskler; “yenidir -iklim değişikliği gibi- ve uzamsaldır”, “nükleer atıklar örneğinde olduğu gibi etkileri geçici olmayıp uzun sürelidir” ve “finansal kriz gibi karmaşık sorunlara yol açmaktadırlar.”

Risk Toplumunun Yapısal Özellikleri
Beck, toplumsal evrimi açıklarken “ya, ya da” toplumu ile “ve” toplumu ayrımına değinmekte ve risk toplumunun bu “ve” felsefesiyle bağını kurmaktadır. 19. yüzyıla “ya, ya da” felsefesinin bir dikotomi olarak egemen olduğunu vurgulayan Beck’e göre 20. yüzyılda ise “ve” felsefesi egemendir. Yan yana olma, çokluk, belirsizlik, bulanıklık, ilintili yapıların sorgulanması, üçüncü yolu içerme deneyleri, sentez, çift değerlilik gibi ifade biçimleri de bu “ve” felsefesinin özelliğini anlatmaktadır.
Beck, modernleşmenin risk yaratıcı yapısından söz etmekte ve küreselleşme bağlamında artık risklerin yerelle sınırlandırılmaksızın ulus üstü bir özelliğe büründüğünü belirtmektedir.
Beck’in risk toplumu kavramlaştırmasına göre Endüstri Devrimi ile gerçekleşen “modern toplum”, parlamenter demokrasi ile kendi yönetim-denetim biçimini oluşturmuştur. Ne var ki bu sistemde bilim ve teknoloji kurumları ve süreçleri demokratik denetim dışında kalmıştır. Bu bağlamda risk toplumunun çok farklı risk ortamlarını içermesine karşın teknolojik gelişmeler ve aşırı tüketim karşısında özellikle ekolojik risk üzerinde odaklanılmaktadır.

RİSK TOPLUMUNU ETKİLEYEN VE BİÇİMLENDİREN FAKTÖRLER
Küreselleşme, devletin rolündeki değişim, postmodern durum, bilgi teknolojileri ve ekolojik sorunlar.

Küreselleşme
Küreselleşme dönemi, bilimsel-teknolojik gelişmelerin ışığı altında kimi yazarlara göre bilgi çağı kimilerine göre endüstri sonrası çağ kimilerine göre de üçüncü dalga kavramıyla açıklanabilmektedir. Küreselleşme, bireylerin bütün dünyada birbirleriyle kurdukları toplumsal ilişkiler ve birbirlerine bağımlılıklarının artmasına işaret eden süreçler anlamındadır. Küreselleşme sürecinin sonuçlarından başlıcaları, belirsizlik ve güvensizliktir. Küreselleşen dünyada her an herhangi bir yerde politik, ekonomik ya da toplumsal bir olay meydana gelebilmekte ve ülkeleri etkisi altına alarak krize sürükleyebilmektedir.
Beck’in vurguladığı gibi küreselleşme bağlamında riskler, toplumsal yapıda “bumerang etkisi” meydana getirerek yayılmaktadır. Buna göre riskin olumsuz sonuçları er ya da geç riski üretenleri ya da bundan faydalananları vuracak ve zengin/güçlü ya da yoksul/güçsüz ayrımı yapmayacaktır.
Dünya toplumunun en kaygılandırıcı özelliklerinden biri, artan küreselleşmenin ne bir politik bütünleşme ne de uluslararası güç ve servet eşitsizliklerinin azaltılmasıyla paralel gitmesidir.

Devletin Rolündeki Değişim
Günümüzde, risk toplumunu etkileyen eğilimlerden biri de devlet anlayışındaki ve rolündeki değişimdir. Bu değişim eğilimi, ulus-devlet yapılanmasının zayıflaması ve sosyal devlet anlayışının çözülmesi kapsamında ortaya çıkmaktadır. Küresel ekonomi, kendi aralarında ağlar oluşturmuş bir dizi çok taraşı kurum tarafından yönetilmek durumundadır. Uluslar üstü bu kurumlar ulus-devletlerin egemenlik alanlarını daraltmaktadır.
Zygmunt Bauman ulus-devleti üç temel direk üzerinde tasavvur eder: ekonomi yönetimi, politik yetke ve kültürel egemenlik. Bauman; küreselleşme sürecinde ulus-devlet kurumundan geriye kalanın, ekonomi yönetimi ve kültürel egemenlik tarafından desteklenmeyen sadece politik yetke olduğunu ileri sürmektedir.
Post-modernizme gönderme yapan görüşler küresellik kazanan bireylerin ve işletmelerin egemenliğinin önem kazandığına dikkat çekerler. Bu post-modern görünümü Michael Hardt ve Antonio Negri, tanımlanamayan biçimli imparatorluk olarak değerlendirmektedirler.
Robinson bu noktada ulus ötesi devlet kavramlaştırmasında bulunmaktadır. Yükselen ulus ötesi devlet, küresel sermaye ve küresel emek arasında yeni sınıf ilişkilerini kurumsallaştırmaktadır. Bu da ulus-devleti dönüştürmektedir.

Post-Modern Durum
Risk toplumunun açıklanmasında bir faktör olarak görülen post-modernlik, kültür tartışmalarının ana kavramı niteliğindedir.
Modernizm, modern dönemlerdeki hem bir yaşam biçimi (modernlik) hem de kültürel bir gelişmeyi (modernite) yansıtmaktadır. Lyotard’a göre modern; estetik, nostaljik olmakla birlikte yüceliğin estetiğidir. Post-modernizm kavramı, genelde dönemsel ve epistemolojik olarak iki farklı biçimde ele alınmaktadır. İlk anlamıyla post-modernizm, tarihsel olarak modernizmden sonraki dönemi ifade etmektedir. Bu dönemin 60’lı yıllardaki öğrenci hareketleri veya 70’li yıllarda yaşanan ekonomik krizle birlikte başlamış olduğunu kabul edebiliriz. Epistemoloji olarak post-modernizm en yalın biçimi ile “aklın ölümü” olarak ifade edilebilir ve bu anlamıyla ilk defa Lyotard tarafından kullanılmıştır.
Fredric Jameson ise post-modernizmi geç kapitalizmin kültürel mantığı olarak tanımlamaktadır. Bu bakımdan kültürün kendi başına bir tüketim nesnesi durumuna gelerek kapitalizmin işleyişinin bir eki değil tam özü olduğunu öne sürmektedir.

Bilgi Teknolojileri
Bilgi toplumunda teknolojik alandaki paradigma değişimini ucuz enerji girdilerini temel alan bir teknolojiden, mikroelektronik ve telekomünikasyon teknolojisindeki gelişmelerden kaynaklanan, ucuz enformasyon girdilerini temel alan bir teknolojiye geçiş olarak görmek mümkündür.
Bilgi teknolojilerinin kullanıldığı en geniş alan iletişim alanıdır. Bu teknolojilerin iletişim alanında kullanılması, bilginin hızla ve etkin biçimde iletilmesine olanak yaratmıştır.
Bu çağda, bilginin yaygınlık kazanmasında en etkili araç kuşkusuz İnternettir. Ancak İnternet, bilgiyi kirleten bir özelliğe de sahiptir.
Gen teknolojileri, nükleer fizik, uzay araştırmaları vb. alanlar; günlük yaşamdan bilimsel bilgiye yeni olanaklar sunmasının yanı sıra yüksek riskler taşımaktadır.

Ekolojik Sorunlar
Endüstri toplumlarında toplumun refah talebi ve tüketim eğilimleri, endüstriyel üretimin aşırı ölçülerde artmasına yol açmış; aşırı üretim artışı ise doğal kaynakların sınırsızca kullanımını gerektirmiştir.
Modernleşme teorisine ve Batı toplumunun insanı üstün gören dünya görüşüne alternatif olarak William R. Catton ve Riley E. Dunlap “Yeni Ekolojik Paradigma”yı ortaya koymuşlardır. Bu doğrultuda çevre sosyolojisi, yeni bir sosyoloji dalı olarak ortaya çıkmıştır.

Endüstri toplumu, malların üretimi ve dağıtımı ile ilgilidir. Risk toplumu ise sadece teknolojik süreçlerin uygulamalarından kaynaklanan fiziksel riskleri değil teknolojilerin doğa, toplum ve kişilik alanlarında kullanılmasıyla ilgili sorunları, yeni teknolojilerin yarattığı politik ve ekonomik yönetim risklerine açık toplumsal örgütlenmeleri de içermektedir.

Ulrich Beck’e göre risk toplumu, sigorta edilemeyen toplumdur. Çünkü nükleer ve gen teknolojileri gibi teknolojilerinin yarattığı ve yaratabileceği felaketler, hesaplanabilecek boyutları çoktan aşmıştır.
---

Endüstri Sosyolojisi
Editör: Prof. Dr. Veysel Bozkurt & Prof. Dr. Nadir Suğur
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2327
Kasım 2011

1 yorum: