Risk Toplumu
Modern toplumlarda bireyler çok çeşitli
olanaklar içinde yaşamaktadırlar. Bütün bu olanakların yanında modern toplumun
getirdiği güvenlik endişesi mikrodan makroya toplumun bütün katmanlarında
kendini hissettirir. Tam da bu nedenle “risk” modern toplumu karakterize eden
kilit kavramlardan biridir. Modern toplumda yaşamak başlı başına risk almak
demektir.
TOPLUM
KAVRAMI VE TOPLUM MODELLERİ
Toplum dinamik bir olgudur, dolayısıyla her
dönem için geçerli olacak bir toplum modelinden söz edilemez (hâlbuki toplumun
özüne ilişkin bir kuram ortaya atsaydık, yani toplumun bütün zamanlarda ihtiyaç
duyduğu nitelikleri etrafında bir kuram tesis etseydik değişime rağmen kalıcı
bir modelimiz olabilirdi).
Toplum
Tanımı ve Niteliği
Toplum, birbirinden farklı kurumlar ve
kültürler oluşturan insanlar arasındaki ilişkiler bütünüdür.
Herbert Spencer, toplumu bir organizma hâlinde birbirleriyle ilişkili parçaların
oluşturduğu bir sistem olarak kabul etmektedir.
Talcott Parsons ise toplumu, kendisini oluşturan ögeler ile bu ögeler arasındaki
ilişkileri içeren bir bütün olarak değerlendirmektedir.
Öte yandan Karl Marx, toplumun temelde ekonomik ilişkilerin gelişmesine dayanan
belirli yasalarca yönetilen doğal-tarihsel bir süreç olduğu görüşündedir.
Toplumun temel niteliklerinin başında,
göreli de olsa bir sürekliliğe sahip olması gelmektedir. Bireylerden oluşan,
belli bir fiziksel mekânı kaplayan ve göreli sürekliliğe sahip, belirli ölçüde
kurumsallaşmış ilişkiler bütünüdür.
Toplumun bir diğer niteliği de “uyum” dur.
Kendi içinde bir denge ve uyum oluşturamayan toplum kalıcı olamamaktadır.
Toplum
Modelleri
Tönnies’nin “topluluk” ve “toplum” gruplandırması, Durkheim’ın “mekanik dayanışma” ve “organik
dayanışma” ayrımı, Maire’nin “statü”
ve “sözleşme”si, Spencer’ın “savaşçı
toplum” ve “barışçı toplum” ile Redfield’in
“folk toplumu” ve “kent toplumu” ikileştirmesi; toplum yapılarının sınıflandırılmasına
örnek oluşturmaktadır. Ancak bu tür sınıflandırmalar, var olan ya da daha eski
dönemlerde var olmuş toplum modellerinin hepsini kapsamakta yetersiz kalmaktadır.
Tarım devrimi, insanlık tarihinde
sosyolojinin dikkat çektiği ilk büyük toplumsal devrimdir. Bundan sonraki
ikinci büyük dönüşüm endüstri devrimi ile yaşanmıştır. Günümüzde devam eden
üçüncü dönüşüm bilgisayar ve enformasyona dayalı olarak gerçekleşmektedir. Her
üçünün ortak özelliği, toplum hayatını baştan aşağı dönüştürmüş olmalarıdır.
Avcı ve toplayıcı toplumlarda zengin-fakir
gibi iktisadi ayrımlar gözlenmez. Burada iş bölümü çok önemlidir. Bunların
bazısı göçebe bazısı ise hayvan evcilleştirmek suretiyle yerleşik
yaşamışlardır.
Tarım topluma geçildikten sonra toplumsal
eşitsizlikle ortaya çıkmaya başlar. Üretimin ihtiyaçtan fazla olduğu
zamanlarda/durumlarda bundan faydalanma yolları (ticaret-takas vs.) aranmış,
bulunan yöntemlerle de çalışmadan kazanan insanların ilk örnekleri türemiştir.
Endüstri toplumunun dikkate değer
niteliklerinden biri, önceki dönemlerde iktisadi hayatta da önemli olan
akrabalık ilişkilerinin yerini çalışma ilişkilerine, politik, dinî vs.
örgütlenmelere bırakmasıdır. Bu örgütlenmelerin hepsi birer toplumsal yapıdır.
Alvin Toffler,
birinci dalga olarak tarım toplumunu, ikinci dalga olarak endüstri toplumunu ve
üçüncü dalga olarak da bilgi toplumunu ifade
etmektedir.
Bilgi toplumu kavramını çağrıştıran
“endüstri sonrası toplum” kavramı ise ilk olarak sosyolog Daniel Bell tarafından ileri sürülmüştür.
Enformasyon toplumu kavramı Yoneji Masuda
tarafından ortaya atılmıştır. Bu yeni kavram, enformasyon etrafında büyüyüp
gelişen ve büyük ölçekli maddi tüketim yerine beşeri sermayenin artan yaratıcılığını
ortaya çıkaran bir toplumu ifade etmektedir.
Ulrich Beck’in
kullandığı “risk toplumu” kavramı ise modern
endüstri toplumunun bir sonucu, karar ve eylemlerinin etkilerinin öngörülemez bir
nitelik kazandığı evresi olarak ifade edilebilmektedir.
RİSK
TOPLUMU KAVRAMI VE YAPISAL ÖZELLİKLERİ
Risk toplumu kavramı, Beck’in 1986 yılında
yayımladığı Risk Toplumu: Yeni Bir Modernliğe Doğru adlı kitabıyla sosyoloji,
hatta siyaset bilimi terminolojisindeki yerini almıştır. Risk toplumu, endüstri toplumunun günümüze kadar izlediği
yolda yaratılan tehditlerin ağır bastığı bir modernlik evresine işaret
etmektedir.
Risk
Kavramı
“Risk” sözcüğünün
İngilizceye 17. yüzyılda girdiği düşünülmektedir. Anthony Giddens’a göre, bir
olasılıkla, tehlikeye girmek ya da kayalıklara doğru gitmek anlamındaki bir
denizcilik teriminden gelmektedir.
Risk sözcüğünün ilk kez İtalyancada “risco” ya da “risicare”
olarak kullanıldığı da ileri sürülmektedir. Eski İtalyancada bu sözcük, “cesaret etmek” anlamında kullanılmıştır. Genel olarak risk,
gelecekte istenmeyen olabilecekler hakkında bazı belirsizliklere işaret
etmektedir.
Günümüz
risklerinin temel özellikleri:
Bu riskler; “yenidir -iklim değişikliği
gibi- ve uzamsaldır”, “nükleer atıklar örneğinde olduğu gibi etkileri
geçici olmayıp uzun sürelidir” ve “finansal kriz gibi karmaşık sorunlara
yol açmaktadırlar.”
Risk
Toplumunun Yapısal Özellikleri
Beck, toplumsal evrimi açıklarken “ya, ya
da” toplumu ile “ve” toplumu ayrımına değinmekte ve risk toplumunun bu “ve”
felsefesiyle bağını kurmaktadır. 19. yüzyıla “ya, ya da” felsefesinin bir
dikotomi olarak egemen olduğunu vurgulayan Beck’e göre 20. yüzyılda ise “ve”
felsefesi egemendir. Yan yana olma, çokluk, belirsizlik, bulanıklık, ilintili
yapıların sorgulanması, üçüncü yolu içerme deneyleri, sentez, çift değerlilik
gibi ifade biçimleri de bu “ve” felsefesinin özelliğini anlatmaktadır.
Beck, modernleşmenin risk yaratıcı yapısından
söz etmekte ve küreselleşme bağlamında artık risklerin yerelle sınırlandırılmaksızın
ulus üstü bir özelliğe büründüğünü belirtmektedir.
Beck’in risk toplumu kavramlaştırmasına göre
Endüstri Devrimi ile gerçekleşen “modern toplum”, parlamenter demokrasi ile
kendi yönetim-denetim biçimini oluşturmuştur. Ne var ki bu sistemde bilim ve
teknoloji kurumları ve süreçleri demokratik denetim dışında kalmıştır. Bu bağlamda
risk toplumunun çok farklı risk ortamlarını içermesine karşın teknolojik gelişmeler
ve aşırı tüketim karşısında özellikle ekolojik risk üzerinde odaklanılmaktadır.
RİSK
TOPLUMUNU ETKİLEYEN VE BİÇİMLENDİREN FAKTÖRLER
Küreselleşme, devletin rolündeki değişim,
postmodern durum, bilgi teknolojileri ve ekolojik sorunlar.
Küreselleşme
Küreselleşme dönemi, bilimsel-teknolojik
gelişmelerin ışığı altında kimi yazarlara göre bilgi çağı kimilerine göre
endüstri sonrası çağ kimilerine göre de üçüncü dalga kavramıyla açıklanabilmektedir.
Küreselleşme, bireylerin bütün dünyada
birbirleriyle kurdukları toplumsal ilişkiler ve birbirlerine bağımlılıklarının artmasına
işaret eden süreçler anlamındadır. Küreselleşme sürecinin sonuçlarından başlıcaları,
belirsizlik ve güvensizliktir. Küreselleşen dünyada her an herhangi bir yerde
politik, ekonomik ya da toplumsal bir olay meydana gelebilmekte ve ülkeleri
etkisi altına alarak krize sürükleyebilmektedir.
Beck’in vurguladığı gibi küreselleşme bağlamında
riskler, toplumsal yapıda “bumerang etkisi”
meydana getirerek yayılmaktadır. Buna göre riskin olumsuz sonuçları er ya da
geç riski üretenleri ya da bundan faydalananları vuracak ve zengin/güçlü ya da
yoksul/güçsüz ayrımı yapmayacaktır.
Dünya toplumunun en kaygılandırıcı
özelliklerinden biri, artan küreselleşmenin ne bir politik bütünleşme ne de
uluslararası güç ve servet eşitsizliklerinin azaltılmasıyla paralel gitmesidir.
Devletin
Rolündeki Değişim
Günümüzde, risk toplumunu etkileyen eğilimlerden
biri de devlet anlayışındaki ve rolündeki değişimdir. Bu değişim eğilimi, ulus-devlet
yapılanmasının zayıflaması ve sosyal devlet anlayışının çözülmesi kapsamında
ortaya çıkmaktadır. Küresel ekonomi, kendi
aralarında ağlar oluşturmuş bir dizi çok taraşı kurum tarafından yönetilmek
durumundadır. Uluslar üstü bu kurumlar ulus-devletlerin egemenlik alanlarını
daraltmaktadır.
Zygmunt Bauman ulus-devleti üç temel direk üzerinde tasavvur eder: ekonomi
yönetimi, politik yetke ve kültürel egemenlik. Bauman;
küreselleşme sürecinde ulus-devlet kurumundan geriye kalanın, ekonomi yönetimi
ve kültürel egemenlik tarafından desteklenmeyen sadece politik yetke olduğunu
ileri sürmektedir.
Post-modernizme gönderme yapan görüşler
küresellik kazanan bireylerin ve işletmelerin egemenliğinin önem kazandığına
dikkat çekerler. Bu post-modern görünümü Michael Hardt ve Antonio Negri,
tanımlanamayan biçimli imparatorluk olarak değerlendirmektedirler.
Robinson bu noktada ulus ötesi devlet kavramlaştırmasında
bulunmaktadır. Yükselen ulus ötesi devlet,
küresel sermaye ve küresel emek arasında yeni sınıf ilişkilerini kurumsallaştırmaktadır.
Bu da ulus-devleti dönüştürmektedir.
Post-Modern
Durum
Risk toplumunun açıklanmasında bir faktör
olarak görülen post-modernlik, kültür tartışmalarının ana kavramı niteliğindedir.
Modernizm, modern dönemlerdeki hem bir yaşam
biçimi (modernlik) hem de kültürel bir gelişmeyi (modernite) yansıtmaktadır.
Lyotard’a göre modern; estetik, nostaljik olmakla birlikte yüceliğin
estetiğidir. Post-modernizm kavramı, genelde
dönemsel ve epistemolojik olarak iki farklı biçimde ele alınmaktadır. İlk anlamıyla
post-modernizm, tarihsel olarak modernizmden sonraki dönemi ifade etmektedir.
Bu dönemin 60’lı yıllardaki öğrenci hareketleri veya 70’li yıllarda yaşanan
ekonomik krizle birlikte başlamış olduğunu kabul edebiliriz. Epistemoloji
olarak post-modernizm en yalın biçimi ile “aklın ölümü”
olarak ifade edilebilir ve bu anlamıyla ilk defa Lyotard tarafından kullanılmıştır.
Fredric Jameson ise post-modernizmi geç kapitalizmin kültürel mantığı
olarak tanımlamaktadır. Bu bakımdan kültürün kendi başına bir tüketim nesnesi
durumuna gelerek kapitalizmin işleyişinin bir eki değil tam özü olduğunu öne
sürmektedir.
Bilgi
Teknolojileri
Bilgi toplumunda teknolojik alandaki
paradigma değişimini ucuz enerji girdilerini temel alan bir teknolojiden,
mikroelektronik ve telekomünikasyon teknolojisindeki gelişmelerden kaynaklanan,
ucuz enformasyon girdilerini temel alan bir teknolojiye geçiş olarak görmek
mümkündür.
Bilgi teknolojilerinin kullanıldığı en geniş
alan iletişim alanıdır. Bu teknolojilerin iletişim alanında kullanılması,
bilginin hızla ve etkin biçimde iletilmesine olanak yaratmıştır.
Bu çağda, bilginin yaygınlık kazanmasında
en etkili araç kuşkusuz İnternettir. Ancak İnternet, bilgiyi kirleten bir
özelliğe de sahiptir.
Gen teknolojileri, nükleer fizik, uzay araştırmaları
vb. alanlar; günlük yaşamdan bilimsel bilgiye yeni olanaklar sunmasının yanı sıra
yüksek riskler taşımaktadır.
Ekolojik
Sorunlar
Endüstri toplumlarında toplumun refah
talebi ve tüketim eğilimleri, endüstriyel üretimin aşırı ölçülerde artmasına
yol açmış; aşırı üretim artışı ise doğal kaynakların sınırsızca kullanımını
gerektirmiştir.
Modernleşme teorisine ve Batı toplumunun insanı
üstün gören dünya görüşüne alternatif olarak William R. Catton ve Riley E. Dunlap
“Yeni Ekolojik Paradigma”yı ortaya koymuşlardır. Bu doğrultuda çevre
sosyolojisi, yeni bir sosyoloji dalı olarak ortaya çıkmıştır.
Endüstri toplumu, malların üretimi ve dağıtımı
ile ilgilidir. Risk toplumu ise sadece teknolojik süreçlerin uygulamalarından
kaynaklanan fiziksel riskleri değil teknolojilerin doğa, toplum ve kişilik
alanlarında kullanılmasıyla ilgili sorunları, yeni teknolojilerin yarattığı
politik ve ekonomik yönetim risklerine açık toplumsal örgütlenmeleri de
içermektedir.
Ulrich Beck’e göre risk toplumu, sigorta edilemeyen toplumdur. Çünkü nükleer ve gen
teknolojileri gibi teknolojilerinin yarattığı ve yaratabileceği felaketler, hesaplanabilecek
boyutları çoktan aşmıştır.
---
Endüstri Sosyolojisi
Editör: Prof. Dr. Veysel Bozkurt & Prof. Dr. Nadir Suğur
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2327
Kasım 2011
Çok faydalı olmuş. Devamını dilerim
YanıtlaSil