5 Eylül 2015 Cumartesi

Bütüncülük (Holizm) ve Doğal Gerçekçilik

Bütüncülük (Holizm) ve Doğal Gerçekçilik
20. yüzyılın başından itibaren felsefenin konusu dil ve dilin mantığı ile sınırlanmıştır. Felsefe dil hakkında, özellikle bilimin dili hakkında konuşur. Amacı bilgi vermek, sentez yapmak vb. değil, ifadeleri açıklığa kavuşturmaktır. Felsefe, diğer bilim dallarının yapamayacağı kapsamlı ve bütünlüklü bir sentezi gerçekleştirmekle mükelleftir.

Willard Van Orman Quine (1908 - 2000)

1932 yılında Harvard Üniversitesi’nde felsefe doktorasını tamamladı.
1933 - 1936 yılları arasında Harvard’da mantık ve küme kuramı üzerine çalışmalar yürüttü. 1953 yılında, içinde “Two Dogmas of Empiricism” başlıklı makalesinin de yer aldığı From a Logical Point of View başlıklı eserini yayımladı.
Quine genel olarak mantık, matematik felsefesi ve kuramsal felsefe alanlarında çalışmalarını yürüttü.

Deneyciliğin İki Dogması
Two Dogmas of Empiricism” makalesinde gerek deneyciliğin gerekse belli yönleriyle deneyci felsefeye yakın düşen mantıksal pozitivistlerin, birbiriyle ilişkili iki dogmayı savunduklarını iddia etmiştir. Bu dogmalardan ilki analitik ve sentetik önermeler arasında keskin bir ayrım olduğu; ikincisi ise anlamlı ifadelerin dolaysız deneyimle bire bir karşılaştırılabilecek basit önermelere çözümlenebileceği dogmasıdır (indirgemecilik dogması).
İki dogma birbiriyle ilintilidir çünkü analitik önermelerin bulunması sentetik önermeler için bir sınır durumunu ifade etmekte, ayrıca analitik önermeler karmaşık sentetik önermelerin unsurlarına çözümlenerek duyu deneyimiyle karşılaştırılabilir basit önermelerin elde edilebilmesine olanak sağlamaktadır.
Quine’a göre her iki dogma da terk edilmelidir. Bu dogmalar ortadan kalktığında genel anlamda pragmatizme doğru bir kayma olacaktır.

Bütüncülük
Analitik doğrular, fikirler (terimler) arası bağıntılara dayanır. Dili anlıyor olmamız analitik doğruları anlıyor olmamız için yeterlidir.
Öte yandan olgusal bir içeriği olan doğrular söz konusu olduğunda sadece dili anlıyor olmamız yeterli değildir. Bu tür doğrular sentetiktir.
Bir önerme hem analitik hem de sente tik olamaz. Dolayısıyla bir doğru ya analitik ya da sentetiktir. Eğer bir önerme fikirler arası bir bağıntıyı ya da bir olguyu ifade etmiyorsa anlamsızdır. Bu durumda her iki gruba da sokulamayan tüm önermeler, tüm metafiziksel önermeleri de içine alacak bir biçimde, anlamsız olarak kabul edilmek durumundadır.

Olgusal içeriğe sahip herhangi bir önermenin anlamı, onun doğrulanma yöntemi olacaktır. P olgusal önermesini doğrulayan önermeler E ise önerme şu şekilde kurulacaktır: P ancak ve ancak E. Çünkü P’nin anlamı E’ye indirgenmiştir. P ve E önermeleri deneyime dayanarak doğrulanabilir veya yanlışlanabilir.
Quine’ye göre bir terimin tanımının ne olduğu olgulara başvurmaksızın belirlenemez. Gündelik dili bir yana bırakıp biçimsel bir dizge oluşturarak analitikliği böyle bir dilde tanımlamaya çalışmak da sonuçsuz kalacaktır. Sonuç olarak sadece anlambilimsel bir zemine dayanarak belirlenebilen analitik önermeler olduğu savunulamaz. Bu itibarla sentetik önermelerin doğrudan deneyimle doğrulanabilecek önermelere çözümlenebilmesinden de söz edilemez. Her iki dogma da reddedilmelidir.
Quine bilgimizin duyu deneyimine dayandığını düşünmektedir. Quine’ın karşı çıktığı şey, önermelerin anlamlarının atomsal bir biçimde belirlenmesidir.
Quine’a göre ilimsel önermelerin duyu deneyimiyle karşılaştırılması atomsal bir varsayımın doğruluğuna karar vermekle sınırlandırılamaz. Karşılaştırmanın bir tarafında duyu deneyimi yer alırken diğer tarafında ise bilimsel önermelerin tamamı yer almaktadır. Quine’ın savunduğu bu yaklaşım bütüncülük (holism) olarak adlandırılmaktadır.
Bir grup kurama (ya da mevcut tüm kuramlara) dayanarak oluşturduğumuz bir varsayımımız bir gözlemle doğrulanmazsa hangi kuramı, ne ölçüde revize etmemiz gerektiğine nasıl karar veririz? Quine’a göre bu sorunun yanıtı şudur: Bilgisel dizgemizde en az sarsıntıyı yapacak surette değişikliğe gitme eğilimindeyizdir. Quine bunu bir düstur olarak ifade eder ve en az sakatlama düsturu olarak adlandırır. Öte yandan Quine’a göre hiçbir kuram ya da yasa, değişim sürecinden azade değildir.

Anlamın Belirsizliği
Quine’a göre dil öğrenme sürecinde, bir kişinin diğerlerinin sergilediği davranışların ötesinde nüfuz edebileceği başka bir veri kaynağı mevcut değildir. Sorun burada; anlama konu olan ifadenin iki tarafı vardır, bir insanın ifade ettiği ile o ifadeyi anlayan diğer kişinin anladığının aynı olup olmadığının kesin bir cevabı yoktur.
Aynı dili konuşan iki kişiden birinin bir sözcüğü kullandığında neye işaret ettiği ya da neyi kastettiği de aynı ölçüde belirsizliğe tabidir. Quine’a göre sorunun özünde nesnelerin bireyselleştirilmesine dair bir belirsizlik yatmaktadır. Quine bu sorunu gönderimin netleştirilememesi (inscrutability of reference) olarak adlandırmaktadır. Özel bir dil olanaklı olmadığına göre, bir dili konuşurken söz konusu belirsizliği aşabilmemizin bir olanağı bulunmamaktadır.

Varlıkbilimsel Bağlanma
Varlıkbilim hakkındaki sorular dile ilişkin sorulara tercüme edilebilir ama bu, sorunun kendisinin dilsel olduğu anlamına gelmez. Quine’ın kendi verdiği örneği dikkate alırsak, “Napoli’yi görmek” yüklemi bir özneyle birleştirilirse anlamlı bir cümle elde edilir ancak Napoli’yi görmenin kendisi dilsel bir şey değildir.
Quine geleneksel dile ve dilin mantığını çözümlemeye dayalı felsefe anlayışını eleştirmekte, doğalcılığa ve pragmatizme doğru felsefenin dönüşmesini arzu etmektedir.

---
Çağdaş Felsefe I
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ayhan Çitil
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın Nu: 2446
Eskişehir, Nisan 2012


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder