Bütüncülük (Holizm) ve Doğal Gerçekçilik
20. yüzyılın başından itibaren felsefenin
konusu dil ve dilin mantığı ile sınırlanmıştır. Felsefe dil hakkında, özellikle
bilimin dili hakkında konuşur. Amacı bilgi vermek, sentez yapmak vb. değil,
ifadeleri açıklığa kavuşturmaktır. Felsefe,
diğer bilim dallarının yapamayacağı kapsamlı ve bütünlüklü bir sentezi gerçekleştirmekle
mükelleftir.
Willard
Van Orman Quine (1908 - 2000)
1932 yılında Harvard Üniversitesi’nde
felsefe doktorasını tamamladı.
1933 - 1936 yılları arasında Harvard’da
mantık ve küme kuramı üzerine çalışmalar yürüttü. 1953 yılında, içinde “Two Dogmas of Empiricism” başlıklı
makalesinin de yer aldığı From a Logical
Point of View başlıklı eserini yayımladı.
Quine genel olarak mantık, matematik
felsefesi ve kuramsal felsefe alanlarında çalışmalarını yürüttü.
Deneyciliğin
İki Dogması
“Two
Dogmas of Empiricism” makalesinde gerek deneyciliğin gerekse belli
yönleriyle deneyci felsefeye yakın düşen mantıksal pozitivistlerin, birbiriyle ilişkili
iki dogmayı savunduklarını iddia etmiştir. Bu dogmalardan ilki analitik ve sentetik
önermeler arasında keskin bir ayrım olduğu; ikincisi ise anlamlı ifadelerin dolaysız
deneyimle bire bir karşılaştırılabilecek basit önermelere çözümlenebileceği
dogmasıdır (indirgemecilik dogması).
İki dogma birbiriyle ilintilidir çünkü analitik
önermelerin bulunması sentetik önermeler için bir sınır durumunu ifade etmekte,
ayrıca analitik önermeler karmaşık sentetik önermelerin unsurlarına çözümlenerek
duyu deneyimiyle karşılaştırılabilir basit önermelerin elde edilebilmesine
olanak sağlamaktadır.
Quine’a göre her iki dogma da terk
edilmelidir. Bu dogmalar ortadan kalktığında genel anlamda pragmatizme doğru
bir kayma olacaktır.
Bütüncülük
Analitik doğrular, fikirler (terimler) arası
bağıntılara dayanır. Dili anlıyor olmamız analitik doğruları anlıyor olmamız
için yeterlidir.
Öte yandan olgusal bir içeriği olan doğrular
söz konusu olduğunda sadece dili anlıyor olmamız yeterli değildir. Bu tür doğrular
sentetiktir.
Bir önerme hem analitik hem de sente tik
olamaz. Dolayısıyla bir doğru ya analitik ya da sentetiktir. Eğer bir önerme fikirler arası bir bağıntıyı ya da bir
olguyu ifade etmiyorsa anlamsızdır. Bu durumda her iki gruba da sokulamayan tüm
önermeler, tüm metafiziksel önermeleri de içine alacak bir biçimde, anlamsız
olarak kabul edilmek durumundadır.
Olgusal içeriğe sahip herhangi bir önermenin
anlamı, onun doğrulanma yöntemi olacaktır. P olgusal önermesini doğrulayan
önermeler E ise önerme şu şekilde kurulacaktır: P ancak ve ancak E. Çünkü P’nin
anlamı E’ye indirgenmiştir. P ve E önermeleri deneyime dayanarak doğrulanabilir
veya yanlışlanabilir.
Quine’ye göre bir terimin tanımının ne olduğu
olgulara başvurmaksızın belirlenemez. Gündelik
dili bir yana bırakıp biçimsel bir dizge oluşturarak analitikliği böyle bir
dilde tanımlamaya çalışmak da sonuçsuz kalacaktır. Sonuç olarak sadece anlambilimsel bir zemine dayanarak
belirlenebilen analitik önermeler olduğu savunulamaz. Bu itibarla sentetik
önermelerin doğrudan deneyimle doğrulanabilecek önermelere çözümlenebilmesinden
de söz edilemez. Her iki dogma da reddedilmelidir.
Quine bilgimizin duyu deneyimine dayandığını
düşünmektedir. Quine’ın karşı çıktığı şey, önermelerin anlamlarının atomsal bir
biçimde belirlenmesidir.
Quine’a göre ilimsel önermelerin duyu
deneyimiyle karşılaştırılması atomsal bir varsayımın doğruluğuna karar vermekle
sınırlandırılamaz. Karşılaştırmanın bir tarafında duyu deneyimi yer alırken
diğer tarafında ise bilimsel önermelerin tamamı yer almaktadır. Quine’ın
savunduğu bu yaklaşım bütüncülük (holism) olarak
adlandırılmaktadır.
Bir grup kurama (ya da mevcut tüm
kuramlara) dayanarak oluşturduğumuz bir varsayımımız bir gözlemle doğrulanmazsa
hangi kuramı, ne ölçüde revize etmemiz gerektiğine nasıl karar veririz? Quine’a
göre bu sorunun yanıtı şudur: Bilgisel dizgemizde en az sarsıntıyı yapacak
surette değişikliğe gitme eğilimindeyizdir. Quine bunu bir düstur olarak ifade
eder ve en az sakatlama düsturu olarak adlandırır. Öte yandan Quine’a göre
hiçbir kuram ya da yasa, değişim sürecinden azade değildir.
Anlamın
Belirsizliği
Quine’a göre dil öğrenme sürecinde, bir kişinin
diğerlerinin sergilediği davranışların ötesinde nüfuz edebileceği başka bir
veri kaynağı mevcut değildir. Sorun burada; anlama konu olan ifadenin iki tarafı
vardır, bir insanın ifade ettiği ile o ifadeyi anlayan diğer kişinin
anladığının aynı olup olmadığının kesin bir cevabı yoktur.
Aynı dili konuşan iki kişiden birinin bir sözcüğü
kullandığında neye işaret ettiği ya da neyi kastettiği de aynı ölçüde belirsizliğe
tabidir. Quine’a göre sorunun özünde nesnelerin bireyselleştirilmesine dair bir
belirsizlik yatmaktadır. Quine bu sorunu gönderimin netleştirilememesi (inscrutability of reference) olarak adlandırmaktadır.
Özel bir dil olanaklı olmadığına göre, bir dili konuşurken söz konusu
belirsizliği aşabilmemizin bir olanağı bulunmamaktadır.
Varlıkbilimsel
Bağlanma
Varlıkbilim hakkındaki sorular dile ilişkin
sorulara tercüme edilebilir ama bu, sorunun kendisinin dilsel olduğu anlamına
gelmez. Quine’ın kendi verdiği örneği dikkate alırsak, “Napoli’yi görmek”
yüklemi bir özneyle birleştirilirse anlamlı bir cümle elde edilir ancak Napoli’yi
görmenin kendisi dilsel bir şey değildir.
Quine geleneksel dile ve dilin mantığını
çözümlemeye dayalı felsefe anlayışını eleştirmekte, doğalcılığa ve pragmatizme
doğru felsefenin dönüşmesini arzu etmektedir.
---
Çağdaş Felsefe I
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ayhan Çitil
Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın Nu:
2446
Eskişehir, Nisan 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder