Emmanuel Levinas (1906-1995)
Batı felsefesi geleneğinde düşünme
genellikle bir özdeşleşme sürecinden ibaret olmuştur. Aynının başkaya gidip
ondan kendisine geri döndüğü bir harekettir bu. Onda
zaten kendisinin ona koyduğunu bulur.
Felsefe başkaya konuksever bir düşünce de
olabilir. Levinas 1950’lerin sonunda bu felsefeyi sonsuz fikriyle ilişkili
olarak ele almıştır.
1980’lerde kaleme aldığı “Tanrı ve Felsefe” adlı yazısında, Tanrı’nın
felsefedeki yerini “etik”te bulur. Levinas’a göre başkaya karşı konuksever düşünce
“etik”in ontolojiyi öncelediği bir felsefedir.
Litvanya’da Yahudi bir ailenin çocuğu
olarak doğdu, çocukluğunda geleneksel sinagog eğitimi gördü. Ailesi 1917
devriminden sonra Fransa’ya göç etti. 1928-29
yılları arasında Freibourg Üniversitesi’ne gitti. Orada Husserl ve Heidegger ile
tanıştı. 1930’da Fransa’da Husserl’in
Fenomenolojisinde Görü Kuramı başlıklı ilk kitabını yayınladı.
Fenomenolojiyi Fransa’ya bu eser tanıtmıştır.
Levinas’ın felsefi düşüncesi bir felâketin
geleceği ön hissiyle başlar (Naziler ve faşizm sıkça ele aldığı konulardır). Levinas
felsefenin yanı sıra sinagogda Talmud yorumları da yapmıştır
LEVİNAS
FELSEFESİ
Levinas’a göre Avrupa kültürü kendinden başka
olanla karşılaştığında, bu karşılaşmanın terimlerini hep kendisi belirlemek ister.
Levinas ben’in başkada eridiği klasik mistik “aşkınlık”
anlayışını reddederek aşkınlığı etik bağlamda yeniden düşünür. Burada etik’in
anlamı evrenselliği, kendi kavrayışını başkasına dayatmak değil, dünyayı
başkasının diliyle yeniden anlamlandırmaya açık olmaktır.
Levinas’a göre Varlık ve Zaman’ın en önemli tezi, varlığın Dasein’ın varlığı
anlamasından bağımsız olmadığıdır.
Kaçış
Üzerine adlı eserinde felsefi güzergâhını
belirleyen soruyu ortaya koyar: Aşkınlık mümkün müdür?
Heidegger düşüncesine duyduğu hayranlığı, onun nazi partisine üye
olduğunu öğrendikten sonra bastırmaya çalışır. Zaman ve Başka ve Varoluştan
Varolana adlı eserlerinde bunu açıkça görürüz. Bu eserlerde aşkınlık
sorusu, bu kez “dışkınlık” (excendance, dışarı
doğru aşkınlık) terimi kullanılarak yeniden sorulur, eros yoluyla veludiyet
(babanın doğurganlığı) aşkınlığı vücuda getirip somutlaştıran tecrübeler olarak
okunur. Bütünlük
ve Sonsuz’da aşkınlığın biçimsel ifadesi
“metafizik arzu”nun mutlak başkayla kurduğu ilişkidir. Bu ilişki başkasıyla yüzyüze ilişkide, yani etik ilişkide
somutlaşır. Başkalıklarla ilişkinin en son
derecesi, başkasıyla etik ilişkidir. Bu ilişkide başkasının yüzü tarafından
sorgulanan ben kendinden çıkar, bir daha geri dönmemecesine başka’ya gider.
Hegelci sonsuz, devletin bütünlüğünde
somutlaşırken Levinasçı sonsuz bütünlüğe direnen bir veludiyette somutlaşır.
Olmaktan
Başka Türlü veya Özün Ötesinde’de aşkınlık
sorusunu bu kez yeniden ele alır. Bu kez veludiyet tecrübesi gözden tamamen
kaybolmuştur. Bu kez aşkınlığın imkânı, “yerine geçme” (substitution) olarak düşünülen
etik ilişkide somutlaşır. Etik ilişkide özne “biri-diğeri-için”dir.
Etik öznede kimlik aşınır, bozunur, geri
plana düşer.
Zaman ve Başka
“Aşkınlık” sorusuna Levinas’a özgü bir
fenomenolojiyle yanıt arayan eserlerdir.
Haz yaşantısı kendine geri dönmeyle sonuçlandığı
için ben hazda varlıktan çıkmanın imkânsızlığını deneyimler. Varlıktan kaçmanın
veya çıkmanın imkânsızlığı ben’in kendine çakılı olma deneyiminde somutlaşır.
Varlığın dayanılmaz ağırlığı altında ezilen ben kendinden çıkmak ister ama bir
çıkış yolu bulamaz.
Varlıktan çıkmak, varlığın tümden kaybı
veya ölmek değil, bir ayağını varlıkta tutarak başka’ya doğru gitmek ve bir
daha kendine geri dönmemektir.
Levinas Zaman
ve Başka’da ben’in fenomenolojik kökenini anonim varoluşa geri dönerek
anlatır. Bir özneye ait olmayan, anlamlı bir dünya ortaya çıkarmayan
süreçlerden (örneğin uykusuzluk tecrübesi) bir ben’in kendi varoluşunu üstlenerek
ortaya çıkması olayına Levinas “hipostaz” adını
verir.
Ancak hipostaz yoluyla meydana gelmiş bir
ben’in varlığından “dünyada olma”nın terimleriyle söz edilebilir
(“In-Der-Welt-Sein” olmasaydı Levinas ekmeksiz kalabilirdi). Levinas, bu betimlemenin devamında ölümü radikal bir başkalıkla
ilişki olarak ele alır. Ölüm benim imkânım olmayan imkânlarla ilişki kurduğum
bir zamanı açar veya mümkün kılar. Levinas eros yoluyla edinilen çocukla babalığın
kurduğu ilişkiyi bu radikal başkalıkla ilişki yapısının somutlaşması olarak yorumlar.
Ben bir anlamda oğlumdur, o hem bir bendir hem de bir başkası. Ben veludiyet
yoluyla varlıktan veya kendimden çıkarak bir daha da kendime geri dönmemek
suretiyle kendimden başka olurum.
Bütünlük ve Sonsuz
1950’lerde yazdıkları Levinas’ın Batı
felsefesini, Eski Yunan geleneği ile Yahudi-Hıristiyan geleneğinin birbiriyle
karşılaşmasının tarihi oluşarak düşündüğünü gösterir. O hâlde Batı kültürünün iki heterojen kaynağı vardır. Eski
Yunan’daki sonlu evren anlayışı ve Vahiy’le gelen sonsuz fikri.
Sonsuz aynı zamanda da aklın bir ideasıdır.
Sonsuz deneyimi kurucu bir rol oynamaz, o aklın bütünlüğüne yalnızca katkıda
bulunur.
Hegel sonsuzu sonludan ayrı olarak ele
almaz, sonlu sonsuzun diyalektik hareketi içinden çıkar ve ona geri döner, sonsuzun
hareketi tüm sonlu başkalıkları, farklılıkları bütünselleştirir.
Levinas, Hegelci sonsuzun karşısına Descartes’ta bulduğu sonsuz fikrini çıkarır.
Bu eserde amacı bütünselleştirici bir sonsuzun
karşısına, bütünselleştirmeye direnen bir başkayla ilişki olarak sonsuzu çıkarmaktır.
Varlık
ve Zaman’da sonluluk tüm varolanla ilişkinin
koşulu hâline gelir.
Husserl “Şeylerin kendisine gidelim.” demişti. Bilinç neyle karşılaşırsa
karşılaşsın, karşılaşmanın terimlerini kendisi koyuyorsa, olsa olsa kendisiyle
karşılaşabilir.
Bütünlük
ve Sonsuz’a “metafizik
arzu”dan söz ederek başlar. Metafizik, dünyada olmakla yetinmeyip başkaya
doğru gitmeye çalışan arzudur.
Levinas’a göre insan yalnızca tatmin
edilebilen ihtiyaçları olan bir varlık değildir. Onda, metafizik arzu da ortaya
çıkabilir. Metafizik arzu insandaki
eksiklikten değil, ondaki bir şeyin sürekli aşırılığından, fazlalığından,
taşmasından, kabına sığamayışından doğar.
Zihnin dışsallığa yönelişi arzuyu gösterir.
Ama Levinas’a göre, bu dışsallık arzusu nesnel bilgide değil, konuşmada bulunur.
Pekiyi, zihnin temel uğraşı hakikate ulaşmak
değil midir? Hakikat ile adalet arasındaki ilişki nedir? Adalet eşitlikten önce kökensel bir deneyime, yüzün konukseverce
kabul edildiği bir konuşma deneyimine dayanır. Başkaya duyulan metafizik arzu
Levinas’a göre başkasıyla etik ilişkide somutlaşır.
“Anlamın (signification)
ilksel olgusu yüzde kendisini ifade olarak üretir.”
Başkasının yüzünün anlam ifade etmesi Sonsuz’dur.
Çünkü yüzün konuşarak anlam ifade etmesi bendeki temsili hatta bilinci aşar.
Bundan böyle ben kendimi kendi özgürlüğüme
bırakamam, başkası benim kavramlarımı sorguladıkça, ondan öğrenir ve kendime
karşı eleştirel bir mesafe alırım. Bilgi ancak aynı zamanda başkasından gelen
eleştiriye açık olduğu sürece olgunun bilgisidir.
Bütünsellik fikri ile sonsuzluk fikri
arasındaki fark, ilkinin kuramsal, ikincisinin ahlâki olmasıdır. Hakikati kuran
şey özgürlüğün kendi kendinden utanabilmesidir. Başkasının kabulü, ahlâki
bilincin başlangıcıdır, benim kendi özgürlüğümü sorguya çekmemi mümkün kılan şey
de budur. Kendini sonsuzun mükemmeliği ile ölçme, teorik bir ele alışa yol
açmaz, utanca yol açar.
Bütünlük
ve Sonsuz’un sorusu aşkınlık sorusu olduğu
hâlde, odağı “etik ilişki” adı verilen ilişkidir. Etik ilişki “yüz yüze” ilişkidir.
Levinas toplumsallığı kuran ilksel ilişkinin
ne olduğunu sorgulamaktadır. Ona göre toplumun özünde veya kökeninde başkasıyla
ilişki vardır.
Olmaktan Başka Türlü veya Özün
Ötesinde
Bu eser, etik öznenin etik ilişkide hem
kendisi hem de başka olmak anlamında aşkınlık hareketine girmenin de ötesine
geçerek “olmaktan başka türlü” olduğunu savlamıştır.
Kant’a göre ahlak yasasının özü özgürlüktür. Levinas’a göre ise
etik ben’in özgürlüğünün bir kanıtı olamaz. Özgürlük bencilliği aştığı, evrenselde
temellendiği zaman dahi başkası üzerinde bir hâkimiyet kuruyor olabilir. Her
yasa kendi stalinizmi tarafından tehdit edilir.
Etik ilişkide mesele başka sının ihtiyaçlarını
karşılamak onu doyurmak, giydirmek değildir, onun yerine geçmek, onunla özdeşleşecek,
töz değiştirecek kadar onun durumunun içerdiği sıkıntıyı yaşamak ve gördüğü şiddetin
nesnesi hâline gelmektir. Etik ilişkide etik özne “biri-diğeri-için”dir.
Dünyanın tüm yükünü omuzlarında tek başına
taşıyan bu özne, Levinas’a göre sorumlulukta biricikleşir. Olmaktan Başka Türlü anneliği bu sorumluluğun somutlaştığı
bir figür olarak ele alır (çünkü çocuk psikopat olsa da anne yine de ve hâlâ
annedir). Levinas etik özneyi bu şekilde
tasvir ediyor çünkü ona göre toplumsal barışın imkânı bu öznelliktedir.
---
Çağdaş
Felsefe II
Yazar: Prof. Dr. Zeynep Direk
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2247
Nisan 2012, Eskişehir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder