12 Eylül 2015 Cumartesi

Jan Assmann - Kültürel Bellek

Jan Assmann - Kültürel Bellek
Batının tarihinde iki çıkış (kaçış) belirleyicidir: Aineias’ın yanıp yıkılan Troyadan çıkışı ve Musa’nın baskıcı Mısır’dan çıkışı. Bunlardan biri Romanın kuruluşuna, diğeri Tevrat aracılığıyla Tanrıyla ittifakın kurulmasına uzanan gelişmenin başlangıcı oldu. Böylece Batının kültürel belleğinin temeli atıldı.

Kültürel Bellek, bellek ve kimlik, mit ve politik imgelem arasındaki ilişkiyi eski gelişmiş kültürler temelinde, çok daha ilkesel biçimde, ortaya koyma girişimidir.

Tarihi ufku birkaç bin yıl genişletmek, sorunları daha geniş ve genel bağıntıların ışığında görmeye ve çözmeye yararlı olabilir.

Giriş
Her kültür bağlayıcı yapı olarak adlandırdığımız bir şey oluşturur.

Her bağlayıcı yapının temel ilkesi tekrarlamadır.

Yazıya geçişle birlikte tekrarlamanın üstünlüğünden canlandırmanın üstünlüğüne geçilir,
Bu yeni yapının gücü taklit etme ve saklama eyleminde değil, yorumlama ve hatırlama eylemindedir. (s. 24)

Kanon” kavramı ile bir kültürün bağlayıcı yapısını, zamana dayanıklılık ve değişmezlik açısından güçlendiren ilke anlaşılmalıdır. Kanon bir toplumun “gönüllü belleğidir”,

“Kültürel bellek” ile insan belleğinin dış boyutu kastediliyor.

…belleğin dört farklı dış boyutu:
1. Mimetik bellek. Bu alan davranış alanıdır. Davranışlar taklit sonucu edinilir. Davranış biçimleri asla tam olarak kodlanamaz.
2. Nesneler belleği. İnsan (…) bir anlamda kendini bulduğu şeylerle çevrilidir.
3. Dil ve iletişim: İletişimsel bellek.
4.  Anlam aktarımı: Kültürel bellek. Kültürel bellek önceki üç alanın az çok bütünlük içinde buluştuğu alanı oluşturur.
Gelenekler, kültürel anlamın devredilme ve canlandırılma biçimi olarak kültürel belleğin alanına girer.

Araba, insanın doğal hareket yeteneğinin bir dış güce aktarımıdır ve bu yeteneği çok aşan bir hareket çapına sahiptir, ama fazla kullanıldığı zaman insanın doğal hareket yeteneğini kısıtlayıcı etki yapar.
Bu bağlamda anlamın dışa alınması ile bambaşka bir diyalektik etkileşim ortaya çıkar. (s. 30)

Birinci Bölüm
Teorik Temeller
Hatırlama kültürü / bellek sanatı
“Tüm etnik farklılıkların ardında seçilmiş halk olma düşüncesi yatıyor.” Weber
Hatırlamak eylemi, seçilmiş olma ilkesine dayanıyor.

Geçmiş hatırlanarak yeniden kurulur. Geçmişin ancak kendisiyle ilişki içinde olunduğunda varolabileceği tezi ile bu kastedilmektedir.

Geçmişle ilişki içinde olmak için, geçmişin “geçmiş” olarak bilincimize yerleşmesi gerekir.

Yeni başlangıçlar rönesanslar, restorasyonlar hep geçmişe dönüş, ondan destek alma biçiminde ortaya çıkarlar. Geleceği ürettikleri, yeniden kurdukları, kapsadıkları ölçüde geçmişi keşfederler.

GEÇMİŞİN SOSYAL YAPISI: MAURICE HALBWACHS
Halbwachs IV. Henry Lisesinde okurken, bellek konusunu felsefesinin merkezine koyan Bergson’un öğrencisi oldu. Ardından Durkheim ile çalıştı.
Önce Strasburg, ardından Sorbonne Üniversitesi’nde sosyoloji dersleri verdi. 1944 yılında Collège de France a tayin edildiği sıralarda Almanlar tarafından Buchenwald toplama kampına gönderildi ve burada 16.3.1945’de öldü.

Halbwachs’in tüm eserlerinde izlenen ana tez, belleğin sosyal koşullara bağlılığıdır.
...mutlak bir yalnızlık içinde büyüyen bir bireyin belleği olmaz…
Bellek insanın sosyalizasyon sürecinde oluşur.
…bellek her zaman bir bireye “ait”tir, ama bu bellek toplumsal olarak belirlenir.

“farkındalık olmadan hatırlamak mümkün değildir.”

Bellek ve hatırlamanın öznesi her zaman tek tek bireylerdir, ama onlar anılarını kurgulayan “çerçeveye” bağımlıdırlar. Bu teorinin iyi tarafı hatırlama ile birlikte unutmayı da açıklayabilmesidir. Bir insan -ve bir toplum- geçmişi sadece bağlantı kurduğu ilişki çerçevesinde yeniden kurabiliyorsa, bu ilişki çerçevesinin dışında kalan her şeyi unutacaktır.

Bellek canlıdır ve sürekli iletişim içinde varlığını sürdürür, bu alışveriş duraksarsa veya alışveriş içinde olunan gerçekliğin çerçevesi değişir ya da kaybolursa unutma ortaya çıkar. / “Unutma, bu çerçevenin tamamen ya da kısmen kaybolması anlamına gelir.” (s. 45)

Hatırlama Figürleri
Düşünce ne kadar soyut bir eylem ise, hatırlama o kadar somuttur.

A- Zaman ve mekâna bağlılık: Hatırlama figürleri (…) her zaman somut bir mekâna ve zamana dayanırlar.

B- Gruba bağlılık: Toplumsal bellek, onu taşıyanlarla birlikte vardır.

C- Tarihin yeniden kurulması: Hatırlamanın saf gerçekliği yoktur.

Gelenekler yalnızca geleneklerle ve geçmiş yalnızca geçmişle değiştirilebilir.

Tarihe Karşı Bellek
Bellek sadece benzerlik ve sürekliliği temel alırken, tarih farklılık ve düzensizlikleri önemser. Toplumsal bellek gruba “içinden” bakıp, geçmişinin görüntüsünü tüm kademelerinde hatırlanabilir biçimde yansıtmayı hedefler ve derin değişimleri reddederken, “tarih” bu tür değişimsiz dönemleri aradaki “boşluklar” olarak resmin dışında bırakır ve sadece süreç ya da olay olarak değişime işaret eden öğeleri gösteren tarihi olgular sayar.

Tarih genelde geleneğin yok olduğu, sosyal belleğin kaybolduğu noktada başlar.

Özet
Gruplar ve bireyler geçmişlerinde “yaşarlar” ve buradan öz imgelerinin unsurlarını biçimlendirirler.
Geçmiş içinde bulunulan zamanın bağlamından ve anlam ihtiyacından doğan sosyal bir yapıdır. Geçmiş doğal olarak bulunmaz, bir kültürel varlıktır.

TOPLUMSAL HATIRLAMANIN BİÇİMLERİ
İLETİŞİMSEL VE KÜLTÜREL BELLEK

“Kayan Boşluk” İki Hatırlama Biçimi
En yakın geçmiş için yeteri kadar bilgi vardır, ancak geçmişe doğru gidildikçe bu bilgiler azalır. En eski zamanlar ya anlatılanlar arasında sıçramalar görülür ya da tereddütle bir-iki isimden söz edilir. Anlatılarda rastladığımız bu boşluğu “kayan boşluk” (the floating gap) olarak nitelendirmek istiyoruz.

Bu özellikle eski Yunan anlatılarından bilinen “karanlık dönem” (dark age) olgusudur.
Biz ise “bellek” kavramını kullanırken söz konusu toplumların iç bakışı ile ilgileniyoruz.

Sayısız soyağacı mitolojik atalardan doğrudan modern çağa geçiyor…
Soyağacı, şimdiki zaman ile köken arasındaki uçurumu kapatma ve kesintisiz olarak geçmişe bağlanma özelliğiyle bugünkü düzen meşrulaştırma yöntemidir.

Toplumsal bellek iki tarzda işler: 1) kökeni göz önünde tutan, kökensel hatırlama tarzında;  2 ) kişinin özel deneyimleri yani “yakın geçmişini, göz önünde tutan biyografik hatırlama tarzında.

Efsane kurucu bir tarihtir, bugünü geçmişin ışığıyla aydınlatmak için anlatılan öyküdür.
Geçmişle bağlantı kurularak hatırlayan grubun kimliği temellendirilir. Grup, tarihini hatırlayarak ve kökenine ait hatırlama figürlerini belleğinde canlandırarak kimliğinden emin olur.

Kültürel belleğin hep özel taşıyıcıları oldu (şamanlar, “bard” olarak adlandırılan kelt ozanları, griot’lar, rahipler, öğretmenler, yazarlar, filozoflar).

İletişimsel belleğin aksine kültürel bellek kendiliğinden yayılmaz


İletişimsel Bellek
Kültürel Bellek
İçerik
Bireysel biyografiler
Efsanevi köken tarihi
Biçim
Gayri resmi, gündelik
Planlanmış, törensel
Araçlar
Organik belleklerdeki canlı anılar
Sembolik kodlama, sahneleme
Zaman Yapısı
Şimdiki zamanla bağlantılı, 3-4 kuşaklık zaman ufku
Kesin geçmiş, efsanevi bir geçmiş zaman
Taşıyıcılar
Herhangi bir grubun canlı tanıkları
Uzmanlaşmış, gelenek taşıyıcıları

Kültürel Belleğin İlk Örgütlenme Biçimleri Olarak Ritüel ve Bayram
Bayramlar ve ritüeller, düzenli tekrarları ile kimliği koruyan bilginin iletilmesi ve devredilmesi, böylece kültürel kimliğin yeniden üretimini üstlenirler.

Hatırlama Mekânları: Filistin “Mnemotop’u
Her bellek tekniğinin ilk aracı mekânlaştırmadır.
Bellek sanatı, hayali mekânlarla, hatırlama kültürü ise doğal mekânlara koyduğu işaretlerle çalışır.

Geçişler
A- Ölülerin anılması
“Bir erkek, adı anıldıkça yaşar”
Önemli kutsal emanet kimin elinde ise o meşruiyet için önemli bir unsura sahiptir.

B- Bellek ve gelenek
Sosyal çevrenin kaçınılmaz değişimi ile ona dayanan anıların unutulması da başlar.

KÜLTÜREL BELLEĞİN OPSİYONLARI: “SICAK” VE “SOĞUK” HATIRLAMA

“Soğuk” Toplumlar, “Sıcak” Toplumlar
Soğuk / değişime direnen, sıcak / değişime meyyal toplum
Soğuk kategorisine giren toplumlar: Eski Mısır ve Ortaçağdaki Yahudilik.
Bu hatırlama biçimini Mısır örneğinde “anıtsal bellek” olarak adlandırdım, Ortaçağdaki Yahudilik için de “Zakhor!” (“Hatırla!”) emir kipi uygun düşüyor.

İktidar ve Bellek Arasındaki İttifak
Başsız toplumlarda “tarihe ilişkin bilgi... nadir olarak birkaç kuşağı aşar…
Hükümdarlar sadece geçmişi değil aynı zamanda geleceği gasp ederler, hatırlanmak isterler, kendilerini unutturmayacak işler yaparlar…

Belgeleme- Kontrol Mü, Tarihe Anlam Verme mi?
Herodot en uzun belleği 341 kuşak ve hesaplamasına göre 11.340 yıllık olarak tanımlıyor. Mısır’da belgelenen tarihin bu kadar geçmişe uzandığı varsayılıyor.
Herodot’a göre Mısır tarihinin harcıalemliğinin nedeni insanlar tarafından yapılmış olmasıdır.
Tarih ancak tanrılarla ilginç olmaya başlamaktadır. …tam da bu noktada tarih olmaktan çıkıp mitoloji olmaktadır.

Mutlak ve Görece Geçmiş
Mit, insanın, kendini ve dünyayı tanımak için anlattığı bir öyküdür; bizi kendine tabi kılan, kuralcı talepleri olan ve biçim verici bir gücün temsil ettiği bir hakikattir.
Sadece anlamlı geçmiş hatırlanır, sadece hatırlanan geçmiş anlam kazanır. Hatırlama, bir göstergeleştirme eylemidir.

Hatırlamanın Mitsel Motoriği
A- Kökensel ve şimdiyi reddeden hatırlama
Mit geçmişle, onun ışığında şimdi ve geleceği aydınlatan (tercihen anlatısal) ilişkidir.
(Mit) Varolanı, tarihin ışığında anlamlı kılar ve Tanrının hükmü haline, gerekli ve değiştirilmez hale getirir. (s. 87)

Baskı veya işgal altındaki toplumlar şimdinin istenmeyen gerçekliğine karşı geleceğe yönelik anlatılara yönelirler (Mesih, kurtarıcı vs.).

B- Direniş anlamındaki hatırlama
Dinin genel işlevi, hatırlamak, canlandırmak ve tekrarlamak yoluyla geçmişin devamına aracı olmaktır. Bu geçmiş belli koşullar içinde “öteki karakterini alabilir. İşte o zaman hatırlama bir direniş eylemine dönüşür.

…hatırlamayan insanlık (…) burjuva ilerleme ilkesine sıkı sıkıya bağlıdır.
Günlük yaşam rutinleştirme ve şablonlaştırma anlamına gelir. Temel kararlar ya da bunlara ilişkin yansımalar dışlanır. Aksi takdirde ne oryantasyon ne de eylem mümkündür.
…diktatörlük, dil, bellek ve tarihi yok eder.
Buna karşılık hatırlamak baskıya karşı bir silahtır.

2
Yazılı Kültür
RİTÜEL BAĞDAŞIKLIKTAN METİNSEL BAĞDAŞIKLIĞA
Eski Mısır kültürü dünyanın devranını sağlamak için belli çabaların gerektiğine ilişkin güçlü bir kanıya sahipti.
Eğer gelenekler doğru olarak uygulanmazsa dünya ve gökyüzü (evren) yıkılır. Geleneklerin doğru olarak uygulanması ise bilgiye ve ona bağlı resmi belleğe (officium memoriae) bağlıdır.
Yahudilik’te bu bakış açısı geleneklerden ayrılır ve metinlerin yorumuna bağlanır,
Kültür tarihi açısından tipik sayılabilecek bu yer değiştirmeyi ritüel bağdaşıldıktan metinsel bağdaşıklığa geçiş olarak adlandırıyoruz.

Tekrarlama ve Yorumlama
Geçmiş kendiliğinden oluşmaz, kültürel yapının ve temsilin sonucudur; her zaman özel motifler, beklentiler, umutlar ve hedeflerle desteklenir ve şimdiki zamanın çerçevesi ile biçimlendirilir.
Kültürel bellek biyolojik olarak devredilemediği için, kuşaklar boyunca kültürel olarak canlı tutulması gerekir.
Kültürel bellek, hatırlamanın, temelinde bayramlar ve ritüel kutlamaların yattığı biçimlerinde dolaşır.

Tekrarlama ve Canlandırma
Ritüel sadece düzeni kesin belli bir sürecin tekrarlanması değildir. Ritüel daha çok zamanın işlenmesidir.
Ritüel aynı zamanda bir anlamı canlandırır.
Yahudilikteki Seder yemeği (…) Mısırdan Çıkış’ın anılmasıdır.
Ekmek ve şarap, İsa’nın çarmıha gerilişinin hatırlanmasıdır.
Ritüel bağdaşıklıktan metinsel bağdaşıklığa geçişin düzeyi ilerledikçe tekrarlama unsuru azalır, çünkü artık anlam için bir başka koruyucu kap bulunmuştur.
Metinler kullanılmadığı zaman anlamı korumak için bir kap olmaktan çok onun için mezara dönüşür ve sadece yorumcu, yorum aracı ve sanatı sayesinde anlamı yeniden canlandırabilir.

Eski Yazılı Kültürler: Geleneğin Akışı
Metinlerin kopyalanması, dolaşımı ve arşivlenmesinin kurumsal çerçevesini oluşturur ve böylece eski metinlerle, onların içinde canlanan normatif ve biçimsel anlamın kaybolmamasını, anlaşılmasını sağlar.

Kanonlaşma ve Yorumlama
…insanlık tarihinde birbirinden bağımsız iki kanon oluşumu vardır: Tevrat ve Budizm’in Tripithakası.
Bu kanonlaşma süreçlerinin çevresinde hemen zengin bir yorum literatürü ortaya çıkar.
Kanon oluşumunda en önemli adım “yoruma kapatma” (Arapça: içtihad) eylemidir.
Kanon metinlerine ekleme yapılamaz ve bu özellik “geleneğin akışı” ile arasındaki farkı oluşturur.
Bir kutsal metin bir çeşit sözlü tapınaktır.
Kutsal metnin yorumu söz konusu değildir.
Buna karşılık kanon metni, bir toplumun normatif ve biçim verici değerlerini, yani “gerçeği” dile getirir. Bu metinlere kalpten uyulmalı ve yaşanan gerçekliğe uygulanmalıdır. Bunun için tekrarlanmaktan çok yorumu gerekir.
Böylece kanon anlatıların etrafında yorumlama kurumlan ve bunlarla birlikte yeni bir ayrıcalıklı entelektüel sınıf oluşur.
Yorum, hatırlama eylemi, yorumcu hatırlatıcı, geçmiş ise gerçekliğin ikaz edicisi olur.

Tekrarlama ve Çeşitleme
…şarap gibi literatürde de ancak en iyi olanlar saklanabilir.
Genelde kanon olan metinler yorumlanırlar. Bu tür metinler daha çok bir harfine bile dokunulamaz biçimde kesinleştiklerinden, genişletilmeleri, taklit edilmeleri ya da eleştirilmeleri söz konusu olmadığından, çeşitleme sadece tek bir boyutta, metnin kendisini bozmayacak boyutta mümkün olur. Bu yorum boyutudur.

KANON - BİR KAVRAMIN AYDINLATILMASI
Antikçağ’daki Anlamı
“Kanon” kavramını, geleneğin, en yüksek içeriksel bağlayıcılık ve en ileri düzeyde resmi belirlenmişlik kazandığı biçim olarak anlıyoruz.

Kanon Yunan kültürüne dışarıdan giren bir nesneye verilen isimdir. Kanon, kanna “boru” kelimesi ile bağlantılıdır, bu da îbranicedeki qaneh, Aramice’deki qanja, Babilce/Asurca’daki qanu ve en nihayet Sümerce’deki gin kelimelerine kadar gider: arundo donax düz sopa ve asaların yapımı için de elverişli (bambu benzeri) bir malzemenin ismidir. Bu kanonun temel kavramıdır.

…kelimenin, burada dört grupta toplayabileceğimiz, farklı mecazi anlamları ortaya çıkar:
- Ölçek, cetvel, ölçüt (A)
- Örnek, model (B)
- Kural, norm (C)
- Tablo, liste (D)

Kavramın Yakın Geçmişteki Anlam Tarihi
Bugün “kanon” deyince akla bir cetvel ya da metre değil, kutsal eserler ya da yüksek bağlayıcılık karakteri olan norm geliyor. Kanon kavramı araçsal karakterini yitirdi ve bunun yerine normatiflik, değer belirticilik ve genel geçerlilik kategorilerini kazandı.

M.S. 4. yüzyılda kilisenin kanon kavramını, kutsal olarak kabul edilmiş belirli kitaplar için kullanmaya başlamasından sonra kavramın bugünkü kullanım biçimini belirleyen, anlamsal genişleme ya da kayma ortaya çıktı.

Klasik + Kanon = Kanon
Gelenek + Kanon = Kültürel Bellek

Gelenek ile kanon arasındaki fark için belirleyici kriter, alternatiflerin dışlanması ve seçilenin sınırlarının belirlenmesidir. Klasik ile kanon arasındaki fark için belirleyici kriter ise klasikte, dışlananın değersiz sayılmamasıdır.

3
Kültürel Kimlik ve Politik İmgelem
KİMLİK, BİLİNÇ, FARKINDALIK
Kimlik bir bilinç sorunu, daha doğrusu kişinin kendi hakkında bilinçsizce oluşan algılayışının bilince çıkmasıdır.

Kişiye Özgü ve Ortak Kimlik
1. Ben dışardan içeriye doğru oluşur.
Yani grubun biz-kimliği, bireyin ben-kimliğinden önce gelir.
2. Ortak kimlik ya da biz kimliği, bu “biz”i kuran ve taşıyan bireylerin dışında yoktur.
Parça bütüne bağlıdır ve kimliğini ancak bütün içindeki rolü ile kazanır, bütün ise parçaların birlikteliğinden oluşur.

Bir ulus sadece geçmişini yaşatarak yaşar. Her grup geçmişinde “kendisi ile ilgili bilinç ve açıklamayı bulur - grup üyelerinin bu ortak varlığı ne kadar zenginse, grup da o kadar birlik ve bağlılık içindedir.

Temel Yapılar ve Aşama Kaydetme Biçimleri
Ortak kimlik içeriği boş kalıncaya kadar silikleşebilir, yaşam buna rağmen devam eder. Oysa ben kimliğinde böyle bir durum, kimliğin zayıflaması, zarar görmesi ya da içinin boşaltılması patolojik sonuçlara yol açar.

…kültürel kimlik, bir kültüre katılımın bilince çıkarılması ya da o kültüre ait olduğunun ilan edilmesidir.

Kimlik, İletişim, Kültür
“Toplumsal kimlik” olarak adlandırdığımız sosyal aidiyet bilinci, ortak bir dilin konuşulması ya da daha genel bir ifade ile ortak bir simgesel sisteminin kullanımı ile ulaşılan ortak bilgi ve belleğe katılıma dayanır.

Ortak anlamların dolaşımı “ortak duyguyu” ortaya çıkarır.

ORTAK KİMLİĞİN TEMEL YAPILARININ
AŞAMA KAYDETMESİ: ETNİSİTENİN OLUŞUMU
Kültürün karmaşıklığı arttıkça, grup içinde oluşan uçurumun derinliği de büyümektedir, çünkü çok az kişi gerekli bilgilere ve onları uygulama yeteneğine sahiptir.

Özel olarak belirlenmiş elit kültür, örneğin 18. yüzyıl Avrupa’sının Fransızca konuşan aristokrasisi, hiçbir zaman kendisini etnik anlamda kültürün temsilcisi olarak görmez.

Kimlik sadece dış görünüşle kalmamalı, bilincin ve inancın (yüreğin) ifadesi olmalıdır.

İkinci Bölüm
Örnek İncelemeleri
ÖNDEYİŞ
İsrail kültürü Musevilik’te, Yunan kültürü de Hümanizm’de yaşıyor.

Neden Babil ya da Mısır kültürü değil de bu iki geleneksel akım, eski dünyanın çöküşünden sonra da yaşayabildiler?

Kanonlaştırma

Yo olan Sümer ve Mısır gibi medeniyetlerin kanonları, kitapları değil tapınaklarıydı ve bu onların kültürlerini yaşatmaya yetmedi.

4
Mısır
MISIR YAZI KÜLTÜRÜNÜN ANA HATLARI
Entegrasyonun Mit Motoriği
Aşağı Mısır / Yukarı Mısır
Horus ve Seth mitleri Mısır devletinin kuruluş efsanesindeki ikilik sembolünün anlatısal biçimidir.
Horus medeniyetin, Seth yabanıllığın, Horus adaletin, Seth şiddetin, Horus düzenin, Seth düzensizliğin temsilcisidir.

“Anıtsal Diskur”: İktidarın ve Ebediyetin Yazısı
Mısır’da yazı ekonomiye bağlı olarak değil, politik örgütlenme ve temsil mekanizmasına bağlı olarak gelişir.

Bunun sonucunda devletin kendisi ve sonsuz bir düzeni görünür kılma aracı olarak “anıtsal diskur” ortaya çıkar.
Yazının, sanat ve mimariye yönelik bu ikili ifadesi, Mısır’da “sonsuzluk” (ya da: ölümsüzlük) ile “devletin” birbirine eş görülmesinden kaynaklanır.

Sanatın ya da “anıtsal diskurun” biçimi olarak yazıt yazısı, gösterişliliği ve benzersizliği ile haklı olarak kanon kavramı ile ilişkilendirilebilir.

Mısır hiyeroglif yazısı, hem dili hem de dünyayı açıkladığı için karmaşık bir sistemdir. İkili karakteri vardır: unsurları hem dilsel olarak niteleyebileceğimiz işaretler, hem de dünyanın biçimlerini yansıtan resimlerdir,

Kanon ve Kimlik
Alexandre Kojeve için düşünce tarihi Hegel ile son bulmuştur. “Tarih sonrası” kavramını yaratan Kojeve’ye göre felsefenin geleceği için düşünülebilir tek program sadece Hegel’in yorumudur.
Sadece yorumlama eylemi bir metni bu son geçerlilik haline vardırır.

“KANON” OLARAK SON DÖNEM TAPINAĞI
Tapınak ve Kitap
Mısır metinlerinde, yabancıların temiz olmadığı yazılır, tapmaklar ve ritüellere yaklaştırılmazlar.

Kozmoteizm
Dünya anlamlı ve bu yüzden Tanrısal bir bütündür.

Tapmak (…)kendini göksel bir kitabın yeryüzündeki uygulaması olarak algılamaktadır: yani, tanrısal bir plana göre inşa edilmiş bir yapı, bir kütüphanenin tamamını taşlara kazıyan süsleme programı, tanrısal kurallara uyan bir ritüel, şimdiyi mitsel İlkçağ ile birleştiren tarih bilincinin görselleştirilmesi olarak yapılaştırmış bir hatırlama. (s. 195)

Platon ve Mısır Tapınağı
Her kültür kendi karakteri gereği kendi düzenini dünyanın düzeni olarak kavramaya eğilimlidir.

5
İsrail ve Dinin Keşfi
DİRENİŞ OLARAK DİN
Mısır kültürünün büyük kazanımı devlet örgütlenmesi iken İsraillilerin büyük kazanımı da dindir.

“DEMİR DUVARIN” İNŞASI: MISIR VE İSRAİL’DE ORTOPRATİK SINIRLARIN ÇEKİLMESİ
Ortopratik kutsallık (doğru davranış kutsallığı)
Ortopraksi, tanrıya uyum sağlamak anlamındadır. “Siz kutsalsınız, çünkü ben kutsalım.” (Levililer 17-26, passim)

“Demir Duvar” başlangıçta, ülkesini, askerlerini ve yandaşlarını koruması gereken kral için bulunmuş bir kavramdı.

Hatırlama Figürü Olarak Çıkış
Çıkış olayının, yani Mısır’dan çıkışın fiili olarak gerçekleşip gerçekleşmediği ise son derece tartışmalıdır. Bu soruya Mısır tarafının vereceği cevap yok gibidir.
Ancak belirleyici olan tarihsellik değil, bu tarihin İsrail’in geçmişine bakıştaki anlamıdır. Bu anlam hiçbir şekilde küçümsenmemelidir. Kavmin Mısır’dan çıkarılışı, kuruluşunun temelini oluşturur… (s. 212)

Belleği Belirleyen Hatırlama Ortaklığı: Tek Yahve Hareketi
İsrail ilk döneminde, başlangıçtan 7. yüzyılın önemli bir kısmını da kapsayan döneme kadar “summodeizm” olarak nitelendirilen bir Çeşit devlet dinine sahip, çoktanrılı bir halk olarak kabul ediliyor.

Değişimin ilk işaretleri 9. yüzyılda ortaya çıktı. Kral Asa (ölümü tah. 875) döneminde (…) Baal rahiplerinin üzerinde baskı ve kıyım politikası biçiminde devam ettiği düşünülüyor.

HATIRLAMA ARACI OLARAK DİN.
KÜLTÜREL MNEMO TEKNİĞİNE BİR ÖRNEK: TESNİYE
Tesniye’nin temelindeki mnemo tekniği, ideallerin tarihi mekânları ile bağlantı kurarak, İsrail dışında İsrail’in hatırlanmasını mümkün kılar: Babil sürgününde Kudüs unutulmamalıdır (Ps. 137.5). İsrail’de Mısır, Sina ve Çöl’ün geçilişini unutmayan, Babil’de de İsrail’i unutmaz.

Unutma Şoku Kültürel Mnemo Tekniğinin Ortaya Çıkış Efsanesi
Bir tarih kitabı olarak Tesniye, suç ilkesi temelinde kodlanan hatırlama çalışması olarak görülebilir.

Metin Musa’nın vasiyetini içerir. Yer ve zaman üzerine bilgi vererek başlar. Olay Şeria’nın doğu yakasında geçmektedir ve İsrail halkının 40 yıllık çöl yürüyüşünden sonra kutsal ülkeye geçiş hazırlıkları sırasında geçer.

Kitapta yer alan bu söylevin muhatapları görgü tanıklarıdır.

Kitap, sadakatsizlik ve unutmanın getireceği korkunç sonuçlarına ilişkin uyarının yer aldığı şiirsel biçimde yazılmış bir şarkı ile biter.

Hatırlamanın Tehlikeye Düşmesi ve Unutmanın Sosyal Koşulları
Anılar sadece dış koşulların değişmesinden dolayı doğal olarak unutulmakla karşı karşıya değildir, aynı zamanda dışarıdan yıkıcı bir etki mevcuttur.

Yahudiler Babil sürgününün yarattığı tehlike ortamında insanlık tarihinde örneği olmayan bir kültürel mnemo tekniğinin temelini attılar. Bu hatırlama sanatının özelliği ve “yapaylığı”, dayandığı gerçekliğin, yaşanılan gerçeklikle hiçbir bağının olmaması, onun tarafından desteklenmemesi, aksine onunla büyük bir karşıtsallık içinde olmasında yatar: verimli kutsal ülkeye karşı çöl ve Babil’e karşı Kudüs. Yahudiler bu bellek tekniği sayesinde, tüm dünyaya dağıldıkları halde, iki bin yıl boyunca, bir ülkeye ve bir yaşam biçimine ilişkin anılarını, içinde yaşadıkları gerçeklikle tamamen çelişse de umut ilkesi olarak canlı tutmayı başardılar. (s. 236)

6
Yasanın Ruhundan Tarihin Doğuşu
CEZA VE KURTULUŞUN IŞIĞINDA TARİH YAZIMI
Tarih eylem ve hatırlamanın sonucudur. Hatırladığımızdan başka bir tarih yoktur; eylemi yapmadığımız başka bir tarihi de hatırlamayız.

…hukukun ruhundan hatırlamanın doğuşu tezi, Ahlâkın Soykütüğü adlı eserinin ikinci bölümünü ve asıl özünü oluşturmaktadır.

Iustitia Connectiva (Bağlayıcı Adalet)
Adil bir dünyada iyilik ödüllendirilir, kötülük cezalandırılır.
1. Adalet insanları birbirine bağlar, sosyal birliktelik ve dayanışmanın temelini oluşturur.
2. Adalet, başarıyı iyi eyleme, cezayı suça bağlar, böylece anlamın ve birlikteliğin anlaşılmasına yardımcı olur, böylece tesadüfi, birbiri ile ilişkisiz olan ve başka türlü ilişkisiz kalacak olan olaylar akışının ilişkilendirilmesini sağlar.

M.Ö. 1300 Civarında Hitit Tarih Yazımı
Bunların ortak yanı, geçmişin değil yaşanılan dönemin olaylarım geleceğe bırakma çabasıdır.

Tarihin Kurtuluşun Işığında Göstergeleşmesi
Suç (…) tarih yazımına yol açan uyarıcılardan sadece biridir. Bu uyarıcı acı deneyiminden yola çıkar.

İRADİ TEOLOJİ IŞIĞINDA TARİHİN KUTSALLAŞTIRILMASI.
“KARİZMATİK OLAYLARDAN KARİZMATİK TARİHE”
“Karizmatik olay” Tanrının, olayların akışına müdahale si ile ortaya çıkar.
“Karizmatik tarih”, halkın Tanrı ile yaptığı ittifakın sonucudur: Burada tüm “olayların akışı” ittifakın tarihi olarak okunur, halkın başına gelen her şey, Tanrısal ortağına sadakatinin ya da sadakatsizliğinin sonucudur.
“Tarih ve Zaman”, tektir ve hem olağanı hem de olağanüstüyü içeren Tanrının planlı iradesinin kapsamlı biçimde ortaya çıkışı olarak anlaşılır.

Kehanet, olayların Tanrının iradesinden kaynaklandığını ve bu iradenin etkilenmesi ile olumlu ya da olumsuz sonuçlanabileceğini öngörür.

Yeminler ve anlaşmaların özel kutsallığı neye dayanmaktadır? Kuşkusuz tanrılar üzerine yemin edilmesine.

Mezopotamya’daki tarih anlayışı, kutsal kitaplarda olduğu gibi Tanrının büyüklüğüne, her şeyden sorumlu olduğuna ve ondan gelen iyilik ya da kötülüğün haklı ve adil olduğuna dayanır.

Kutsal kitap geleneğinde olay yavaş yavaş çizgilerini kaybeder ve dünya tarihine dönüşür.

Tarih, tüm düşünceleri özetlemek gerekirse “iustitia connectiva’nın (bağlayıcı adalet) bir işlevidir. Zaman içinde ve sosyal boyutta, düzen, anlam ve ilişkiyi sağlayan bağlılık ve yükümlülük alanlarının kurulması ile tarih ve belleğin dayandığı geçmişin kurgulanması mümkün olmuştur. İnsanlar neyi hatırlar? Bağlayıcı olan, unutulmaması gereken yükümlülükleri. Geçmişin hatırlanması bir iç dürtünün ya da doğuştan varolan ilginin sonucu değil, bir görev, insanın kültür çalışmasının bir parçasıdır. (s. 266)

7
Yunanistan ve Düşüncenin
Disipline Edilmesi
YUNANİSTAN VE YAZI KÜLTÜRÜNÜN SONUÇLARI
Alfabetik Yazı Sistemi
I. J. Gelb’in yazı teorisine göre, Yunan alfabesi sesleri bir işaretler sistemi olarak ortaya koyan ilk alfabedir.

…düşünce dünyasının “disipline sokulması” yazı sayesinde değil, yazının harflerden oluşan bir alfabeye bağlanması sonucu gerçekleşti.

Yazı Sistemleri ve Yazı Kültürü
Aristoteles’e göre dil tâ en psyche (“ruhta olan”), yazı ise tâ en phone (“seste olan”) idi. Bu anlayışa göre yazı iki kez dışa dönüktür; içeriği dilin ifade yanma bağlıdır.

Hiyeroglif yazısı gerçekçi görselliği ile doğrudan dünyaya dayanır ve bunu göstergesel işlevi ile dilin hem fonetik hem de semantik düzeyinde yapar. Yani sadece “seste olanı” değil, aynı zamanda “ruhta olanı” ve daha da ötesinde “dünyada olanı” aktarır.

Yunan yazı kültürünün üç karakteristik özelliği
1.  Sözelliğe açık
2. Yunanistan’da yazının kutsallığı söz konusu olmadığı için, kutsal yazılar mevcut değil ve kutsal metinler Yunanlılarda - Keltler’de, Zerdüşt dinine inanan Persler’de ve özellikle Veda inancından gelen Hintlilerde olduğu gibi- yazılı değil, sözlü geleneğe emanet ediliyor,
3. Yunanistan’da yazının resmi bir dayanağı olmadığı için, kullanımı özel bir izni de gerektirmiyordu.

HOMEROS VE YUNANLILIĞIN OLUŞUMU
Homeros’un Hatırlattığı Kahramanlık Dönemi
Herodot, Yunanlılıkları için ölmeye hazır Atinalılar’dan söz eder. Bu inanç ayrıntılı olarak anlatılır ve yapacağı politik etki incelikle planlanmıştır

M.Ö. 8. yüzyılın Yunanistan’ında 500 yıl gerideki bir destanın hatırlanmasına yol açan neydi? Bu soruya şöyle bir cevap verilebilir: Miken toplumu ile arkaik toplum arasındaki derin kültürel ve sosyal kesinti, “kahramanlık dönemi” anlamında bir geçmişin kurulmasına yol açar. Geçmişin iki özelliği vardır, geride kalmıştır ve devam ettirilemez. Bu geçmiş M.Ö. 9. ve 8. yüzyılın aristokrat toplumuna, ortaya çıkışını anlama ve kutlama fırsatı veren öyküler sunmaktadır. Çünkü bu öyküleri kendi geçmişi olarak kavrar ve soyağacını Truva efsanesinin kahraman tipleri ve öyküsü üzerine kurar. Böylece Miken geçmişi, bir yandan farklı olanın renkliliğiyle ve abartılmış kahramanlıkla, “bugünlerin ölümlülerinin” anlattığından tamamen başka bir şey olarak anlatılacak, öte yandan hatırlanan ve yaşanan tarih olarak aristokrasinin kendini göstermesi ve tanımlaması için bir temel oluşturacaktır. (s. 282)

Homeros’un Hatırlanması: Klasik ve Klasisizm
Âlimler peygamberler dönemini, filologlar ise klasikler dönemini, kesinlikle kapanmış ve devam ettirilmesi mümkün olmayan bir süreç olarak görürler. Bu dönem İsrail’de “Musa’dan Artakserkes’e”38 (Esra ve Nehemia), Yunanistan’da ise Homeros’den Euripides’e kadardır.
Her iki durumda da sabitleştirilen kültürel anlam, hem zamana dayanıklıdır hem de evrensel olarak ilişki kurulabilir türdendir.

HYPOLEPSE - YUNANİSTAN’DA YAZI KÜLTÜRÜ YE DÜŞÜNCENİN EVRİMİ
Hypolepse / özgün olmamak, önceden çalışılmış hazırı devralmak,
…geçmişten kalan metinlerin kontrollü bir şekilde değişime uğraması olgusu,

Otorite ve Eleştirinin Kurumlaştırılması Olarak Hypoleptik Süreç
Günlük yaşamımız, teorik bilincimizin hayal bile edemeyeceği kadar çelişkilidir. Bu özellikle geçmiş dönemler ve “yabanıl” kültürler için geçerlidir. Lévi-Strauss bunun için “yabanıl düşünce” kavramım yarattı. Yabanıl düşüncenin yöntemi eldekileri kullanarak bir şeyler yaratmaya çalışmaktır (bricolage). Bricolageda geleneğin bu şekilde değerlendirilmesi, hypoleptik disiplinin tam tersi bir işleyiştir. “Bricolage” varolan malzemelerle uğraşırken, işlevlerini kaybetmelerini göze alır. “Hypolepse” ise, varolanın işlevini değiştirmez, aksine bunları ortak işlevsellikleri içinde harekete sokar.

Düşüncenin Tarihi Var mı?
Hypoleptik Süreç Olarak Düşünce Tarihi

Kültürel Bellek
Bir Özetleme Girişimi
Mısır’da tapınakların duvarları yazılarla doludur.
Mısır tapınağının değerlendirilmesinde iki kanon motifi ön plana çıkar: ilahi vahiy ve yoruma kapatma. Tapınağın temel planı ve içindeki her şey gökyüzünden inen bir kitaba göre yapılmıştır ve bu kutsal plana hiçbir şey eklenmemiş, hiçbir şey çıkarılmamıştır.

Klasik Mısır’da devlet, dünyanın devranını sağlayan ve bireylere ölümden sonra yaşam garantisi veren, “Ma’at”ın (düzen-gerçek-adalet) uygulanmasını düzene sokan bir selamet kurumudur.
Devletin yabancıların eline geçmesi ile selameti sağlayacak güç düşüncesi tek yanlı olarak tapmağa yüklenmiştir. (s. 302)

İsrail’de ise tapınağın yerini metinler alır.
Geçmişi hatırlama, bir başka yeri canlandırarak, bulunulan yerin etkisini geçersiz kılmaktır.

Mısır’da karşılaştığımız ilahi vahiy ve yoruma kapatma motiflerine burada bir üçüncüsü daha ekleniyor: Yorum.

Museviler’deki “sözlü Tora” ve Katolikler’deki gelenek kavramları buradan kaynaklanmaktadır.

Metnin kanonlaşması ile hatırlama zorunluluğu ortaya çıkar. Kültürel hatırlama (mnemo) tekniği dinin temeli olur, kurban kültü, sözlü ayine dönüşür.

Sözlü aktarıcının aksine yazar, topluma sunduğu metinden sorumludur ve bu metni, yeni, o zamana kadar söylenmemiş bir bilgi ile meşrulaştırmak zorundadır.
---

Das Kulturelle Gedächtnis
Schrift, Erinnerung und Politische Identität in frühen Hochkulturen
Türkçeleştiren: Ayşe Tekin
Ayrıntı Yayınları

İkinci Baskı, 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder