11 Eylül 2015 Cuma

Henri Bergson

Henri Bergson (1859-1941)

Yahudi bir aileye mensuptur. Matematik ve felsefe eğitimi aldı. Öğrenim gördüğü yıllarda Herbert Spencer’ın evrimciliğinden etkilendi. Lise düzeyinde eğitmenlik yaptı. Ardından École Normale Supérieure’de ders verdi. 1914’te Fransız Akademisi’ne üye seçildi. Collège de France’da görev yaptı.
Önemli eserleri:
1. Şuurun Dolaysız Verileri Üzerine Deneme (Essai sur les données immédiates de la conscience (1889)).
2. Madde ve Hafıza (Matière et mémoire (1896)).
3. Yaratıcı Tekâmül (L’Évolution créatrice (1907)).
4. Ahlâkın ve Dinin İki Kaynağı (Les deux sources de la morale et de la religion (1932))

Bergson’un felsefesi, aklın bilme gücüne çok fazla güvenen “akılcılığa” ve “bilimciliğe” bir başkaldırıyı içinde taşır. Bergson’a göre felsefe bilimdir.  Bergson’un kullandığı bilim modeli matematik değildir, biyolojidir.  Bergson metafizik ile fizik arasında bir devamlılık kurmak ister. Bergson’a göre metafiziği yaşam bilimleriyle uzlaştırabilmek için metafiziği evrensel bir matematik gibi düşünmeyi bir yana bırakmak gerekir. Bergson metafiziğe yeni bir görev verir: Yaşam bilimlerini takip etmek suretiyle olguları aramak, onlara uygun kavramlar biçmek ve deneyimi yeni kavranılırlık kıstasları yaratmak suretiyle yeniden düşünmek. Bergson düşünümden (réflexion) çok aksiyona dayanan bir felsefi anlayış ortaya koyar.

Bergson bilimlerin zaman anlayışını yetersiz bularak “sürem” olarak zamana yönelir. Doğa bilimlerinden gelerek psikolojiye odaklanmış ve bilincin verilerini araştırma konusu haline getirmiştir.

Bergson’un Şuurun Dolaysız Verileri Üzerine Deneme’de bilinci (Şuur), psişik hayatı açıklar ve bilinci, hafıza olarak tanımlayıp süremi varlığın bir ilkesi olarak ele alır.

Madde ve Hafıza’da ben ile evren arasındaki ilişkinin ne olduğu sorusu ele alınır.

“Evren nedir?” Yaratıcı Tekâmül bu soruyu yanıtlamak için kaleme alınmıştır.

Şuurun Dolaysız Verileri Üzerine Deneme
Bergson bu eserinde zaman ve mekân, tin ve madde ikiciliği inşa eder. Varlık böylece zamansal olan tin ile mekânsal olan madde biçiminde ikiye ayrılır. Eser, zamanın bilince verilişini “sürem” kavramıyla ele alır.
Bilinç hallerinin nitelikler (qualités) ve yoğunluklar (intensités) olduğunu söyler.
Bilinç yoğunluklardan ibaret bir çokluk olduğu hâlde, onda sürekli değişim yüzünden parçalanmaz bir birlik de vardır.
Hakiki zaman her anı farklı oluşlarla beliren sürekli bir değişme, durmayan bir oluştur. Hakiki zaman bilinç hallerimizin eşsiz değişiminden başka bir şey değildir. Bu çokluk ölçülemeyip bilince his yoluyla verilir ve idrak edilebilir.

Bergson “sürem” fikrini “hafıza” ile ilişkilendirir. Sürem bilinçteki her anın onun ardından gelen anla bütünselleştiği bir harekettir. Bergson’a göre süremdeki bir an yok olmaz, onu takip eden anda erir.
Geçmiş geçip gitmez, varlıkta baki kalır, bilinçte bir kez var olan yok edilemez fakat bu baki kalış devingendir.
Sürem hem özdeş hem de değişken varlığın adıdır. Bu bilinç, mekânsal olan maddeden farklı yeni bir tözdür.
Batı düşüncesi metafiziği “zêka”yı kullanarak düşünmüştür, bu yüzden gerçekliğin bütününü kavrayamama zaafına düşer. Oysa “sezgi” ile yakalanan gerçeklik hem varlık hem de değişimdir.

Madde ve Hafıza
Tinin de maddenin de kendi gerçekliği vardır. Fakat bunların ilişkisi nasıl kurulmaktadır? Bergson’a göre ne idealist ne de realist konum zihin ile maddi gerçeklik arasındaki ilişkinin ne olduğu sorununu çözebilir.
Bergson maddeyi “kendinde varolan bir imge” olarak ele almayı önerir. Bunun sebebi madde ile ilişkimizin algı tarafından kuruluyor olmasıdır.

Evren bir imgeler bütünüdür ama onda yeni olarak karşıma çıkan ne varsa onunla bedenime dair bazı imgeler aracılığıyla karşılaşırım (uzaklık, yakınlık vs.).

Maddeyi temsile indirgeyen idealizm evrene bedenin duruş noktasından bakmaktadır, buna karşın realizm maddeyi kendinde, bağımsız olarak var olarak koyutlamaktadır. İdealist bakış açısından “madde” zihinsel bir temsilden ibarettir. Realist bakış açısına göre ise madde zihindeki temsilleri oluşturan şeydir. Bergson’a göre bu iki bakış açısı da hatalıdır.
Bergson “imge” terimini realizmin bu yanlış kanısını yıkmak için kullanır.
Bergson’a göre “imge” şeyden daha az temsilden daha fazlasıdır.
Evren bir imgeler bütünüdür. Onu bedenimle dıştan değil, içten tanır ve bilirim.
Maddeyi imgeden soyutladığımızda geriye ne kalır? Bergson Madde ve Hafıza’da “Beyin maddi dünyanın bir parçasıdır, maddi dünya beynin bir parçası değildir.” der.
Algı da zekâ gibi alışkanlıklarla örgütlenmiş olarak ihtiyaçlara göre yönlenir. Algı imgelerle, zekâ ise temsillerle işler; oysa sezgi temsil etmez. Bergson’a göre sezgi hafızadır.
Madde ile bilinç arasındaki ilişkiyi hafıza kurmaktadır.
Ancak hafızanın farklı çeşitleri vardır: Alışkanlık hafızası bedenin algısına, hareketlerin tekrarına dayanır. Öte yandan, bir de hakiki veya “saf” hafıza vardır ki onda kişisel anılarımız saklıdır.

Yaratıcı Tekâmül
Bergson, süremi anların bütünselleşmesi hareketi olarak anlıyor.
Bergson’a göre şimdi, geçmişin bir sonucu değildir. Zamanı nedensellik ilişkisine dayanarak anladığımızda yeniye, imkâna ve hayale bir yer bırakmamış oluruz.
Zekâ, gerçekliği mekâna dayanarak kavramaya çalıştığı için bilinci kavrayamaz. Evrim, sürem ancak sezgi ile kavranabilir. Bergson’a göre “evrim” meydana gelenin radikal anlamda yeniliğini ve öngörülemezliğini ifade eder. Sürem, Yaratıcı Tekâmül’de kozmolojinin temeli hâline gelir.
Bergson’a göre felsefenin görevi insanlık durumunun ötesini düşünmeyi öğrenmektir. Bunu Yaratıcı Tekâmül’ün “Bütünün tabiatı benimkiyle aynıdır.” önermesiyle ilişkilendirebiliriz.
Bergson’a göre Evren statik bir bütün olmadığı için dinamik bir tarzda ele alınmalıdır.
Yaratıcı tekâmül içinde organizmalar ve türler gibi yaşam biçimlerinin biçimlerini yaratan bir oluş akışıdır.
Bergson’a göre yaratıcı tekâmül belirli bir anlamda erekseldir. Eğer yaşamda ereksellik varsa bu erek bireylerin hayatlarında değil, tek ve bölünmez bir bütünlük olarak ele alınan yaşamın kendisinde bulunur.
Bergson “evrim”de vurguyu etkinlik üzerine yapar.
Evrim karmaşık yollardan geçer, düz bir yol izlemez, mantığın mükemmelliği ya da ilerleme fikrine dayanarak evrimi anlayamayız.
Evrime bir amaç atfetmek bizi evrimin yaratıcı sürecini, önceden varolan bir planın gerçekleşmesiymiş gibi anlamaya sürükler. Evrimin yolu önceden verili değildir, burada yolu var eden şey, o yoldan geçilmesi etkinliğidir.
Yaşamın özdeşliği tüm varolanların aynı amaca yönelmesiyle sağlanmaz, bir itkiden kaynaklanır. Bergson buna hayat hamlesi (élan vital) adını verir. Yaratıcı evrim bir yaşam dürtüsü olmadan anlaşılamaz. “Yaşamın ereği”, “yaşam atılımı”ndan, yani evrenin içindeki değişim gücünden başka bir şey değildir.
Evrim yalnızca canlıların dışsal koşulların dayatmasıyla doğal ortamlarına uyum sağlaması değildir yaşam uyum sağlarken icat edilenle zenginleşir ve onun sayesinde daha karmaşık hâle gelir. Evrim her zaman ileri doğru bir hareket değildir, bazen de bir sapma veya bir gerileme de olabilir.

Evrimin hareketini anlamak için süremin hareketini bilmek gerekir.
Yaşamın yaratıcı etkinliğini sürem olarak düşünmeye ihtiyacımız vardır.
Evrimin bir hafızası vardır ve biz de bu hafızayı paylaştığımız için imgelerin ve temsillerin ötesine geçebilir ve saf, metafizik sezgiye sahip olabiliriz.
Bergson kendi felsefesini, bilinçdışı bir biçimde hissedilen bir hakikatin bilinçli bir ifadesi olarak görür. Varlığı belirlenimci bir tarzda ele aldığımızda evrende özgürlüğe bir yer kalmaz. Bergson için evreni bir oluş olarak düşünmek, özgürlüğü diriltmenin de bir yoludur.

Ahlâkın ve Dinin İki Kaynağı
Eserin amacı ahlâkın ve dinin hangi kaynaklardan itibaren günümüze dek evrildiklerini açıklığa kavuşturmaktır.
Bergson toplumsal ahlâk ile ahlâk arasında bir ayrım yapmakla başlar. Toplumların kültürlerine göre değişkenlik gösteren kuralları işaret eden toplumsal ahlakın gerçek anlamda ahlakla bir ilgisi yoktur. Çünkü evrensel değildir. Bu kapalı ahlakın kaynağı, insanın doğada tek başına yaşayamayıp diğer bireylerle dayanışmaya girmesidir. Töre ahlâkı, kapalı ahlâkın iyi bir örneğidir.
Bergson’a göre açık ahlâk “yaratıcı heyecanlar”dan kaynaklanır. Yaratıcı heyecan insanı, ihtiyaçları karşılamaya yönelen zekânın dışına çıkaran zihinsel olarak durağan olmayan bir sürece sokar. İşte sezgi sıçramaları bu süreç içinde meydana gelir. Açık din söz konusu olduğunda yaratıcı heyecan bizi mistik deneyime götürür. Bergson’a göre mistik tecrübe yaratıcıdır; harekete, eyleme dönüşür.

---
Çağdaş Felsefe II
Yazar: Prof. Dr. Zeynep Direk
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2247
Nisan 2012, Eskişehir


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder